Ensesini ovmaktan derisi aşınmıştı. Başı ağrıyor, vücudu geriliyor ve nefes alışı bile sekteye uğruyordu. Kıymetini bildiği halde hızla geçip giden huzurlu günlerinden birkaç kare getirdi aklına:
Deniz'le geziyor, birbirlerine dokunuyor ve doyasıya sevişiyorlardı.
Şimdi ise bir araya gelmekte zorlanıyor, geldikleri zaman da adı konulamayan bir gerginlik hüküm sürüyordu.
Mesainin bitmesine on dakika kala izin istedi. Tekin zaten çıkacaktı.
Saçlarını havalandırıp terleyen ensesini yelledi. Ne olur ne olmaz, Deniz belki onu koklamak isteyebilirdi. Koridorda yürürken kendine dönen bakışları dikkate almadan vücut spreyini kullanıp hedefe ilerledi.
İçeri girdiğinde Lale ve Deniz konuşuyorlardı. İçeride son hasta vardı ve onlar da işlerini bitirmiş olmanın verdiği rahatlıkla çene çalıyorlardı belli ki.
Kapı açılınca ona dönen iki bakışı da gülümsemeyle karşıladı. Temelsiz bir neşeyle dolmuştu. Bir an önce sunmak istiyordu.
"İşin bitti mi?"
Bakışları Deniz'de olmasına rağmen vücudu Lale'ye dönük olduğundan ikisi de soruyu muhatap kabul edip aynı anda cevap verdi:
"Bitmek üzere."
"Bitti bitti."
Lale ve Deniz bir an için göz göze gelince Ceren fırsattan istifade masanın arkasına doğru ilerleyip Deniz'e sokuldu.
"Pardon." dedi Lale. Gülüyordu. Belli ki ikisinin ilerlemiş olduğundan pek de haberi yoktu.
Deniz yanağına bir öpücük alınca yerinden kalkmak zorunda kaldı. Masanın üzerindekileri düzeltiyor gibi yaparak birkaç adım uzaklaştı. Yanından geçerken de mırıldanmayı ihmal etmedi.
"İçeride hasta var."
Ceren bu uyarıyı umursamadığını gösterircesine poposunu masaya dayayıp hafif eğilerek içerideki hastaya baktı. Kadın giyiniyordu.
"Lale geldi mi annen?"
Ceren'in sorusuyla birlikte hasta da çıkınca üçlü sessizleşti.
"Testin sonuçları çıksın, ona göre bir yol haritası belirleriz Saadet Hanım. Lale gelecek hafta için bir gün ayarlayacak, mesaj atar."
"Tamam Deniz Hanım."
Kapıyı açıp çıktıktan sonra Lale de hızla hazırlandı.
"Benim hemen çıkmam lazım çünkü annem aşağıda bekliyor."
Ceren'e yanaşıp onu öptükten sonra çıktı.
O andan sonra pencerenin karşısında ayakta bekleyen Deniz ile Ceren yalnız kalmışlardı. Oturduğu masanın üzerinde kayarak ona doğru dönen Ceren, oyuncu yönünü çıkarmak üzereydi.
"Çok hastayım doktor."
Deniz ise şaşkındı. Ne yani iş yeri fantezisini ilk defa mı yapacaktı? Lakin şaşkınlık uzun süren bir evre değildi ve tanrılara şükür ki Deniz'in üzerinde pek etkisi yoktu.
"Neyiniz var?"
Ceren olduğu yerden ayaklanıp ağır adımlarla ona doğru ilerledi. Deniz'in gözleri büyüdükçe büyüyordu. Allah analı babalı...
Tam önünde durduktan sonra devam etti:
"İçimde garip bir sızı var doktor."
Deniz yakalanma korkusundan mı yoksa heyecandan mı bilinmez yutkunup durdu.
"Tam olarak nerede?"
Ceren, artık tutmaya alışkın olduğu eli alıp memelerinin arasına götürdü. Deniz'in eli incecikti ama yine de onlara dokunmadan durması mümkün değildir.
"Biraz burada."
Gözlerini birbirlerinden ayırmıyorlardı. Kapının ardındaki hareketliliğe inat, odada oluşan sessizlik ikisini de heyecandan kavuruyordu.
Ceren tuttuğu eli göbeğine doğru götürdü.
"Biraz da burada."
Deniz'in dudakları sağa doğru hafiften seğirmeye başlayınca Ceren elini, eteğine doğru sürmeye devam etti.
"Ama asıl bur-"
Bingo!
Kapı açıldığı sırada Deniz'in yüzü kızarmış, bir eli Ceren'in elinin altında ve onlar da eteğin dikişlerinde gezmekteydi. Ceren'in ağzı ise heyecandan dolayı hafifçe açılmış ve bacaklarında dolaşacak olana yol vermenin şevkiyle titremekte...
"Hastalarının bittiğini söylemişlerdi."
Deniz'in son günlerde görmeye alıştığı, Ceren'in ise ilk defa karşılaştığı yüz, tam karşılarındaydı. Elif...
Deniz Ceren'in elini hafifçe itip olduğu yerden uzaklaştı. Ceren hâlâ ona bakıyordu. Bu kızın altıncı hissi, yedinci sekizinci hatta dokuzuncu hislere bile şapka çıkartırdı.
"Bitti zaten."
Elif de Ceren'e bakmaya devam ediyordu. Yüzünde anlamsız bir gülümseme. Ceren, Deniz'in etrafındaki tüm kadınların benzer bir yapmacıklıkla donatıldığını düşündü. Başka türlü bu gülüşmeleri açıklayamazdı.
"Rahatsız etmiyorum umarım. Sıla hastaneden çıkmadan yakalarsam seni kaçırabileceğimi söyledi."
Deniz ve Ceren bu söz üzerine birbirlerine baktılar. Her taşı kaldırınca altından çıkma hobisi de Sıla'dan başkasında bulunmazdı.
"Yo, hayır. Ben de çıkacaktım zaten."
Kırdığı potun farkına varması çok sürmedi. Ceren onu bakışlarıyla öldürüyordu. O oradayken "ben" demek ne haddineydi?
"Yani biz çıkacaktık. Bu arada Ceren, Elif."
Çantası ve anahtarını alan Deniz, kapının önünde bekleyen Elif'e baktı yine. Sırıtıyor olmasa ima ettiği şeyi anlayabilirdi ama an itibari ile somurtan bir Ceren ile sırıtkan Elif işini kolaylaştırmıyordu.
"Memnun oldum Ceren. O zaman ben gideyim. Planınızı bozmak istemem."
Unutulmuş bir ses çıktı oradan... Ceren'in Deniz'e mesafe koyduğu günlerde takındığı tavrın oktavında. Öyle bir ses ki odadaki tüm kırılgan eşyaları devirmeyi isteyecek türden.
"Bir planımız yoktu. Ben de çıkıyordum zaten. Size iyi eğlenceler."
Elif'in önünden geçip kapıyı açacakken geldi iltifat.
"Bu harika bir koku."
Ceren durduğu yerden Elif'e dönüp gülümseyerek cevap verdi:
"Teşekkür ederim. Pahalı bir şey değil."
Ah yapma şunu be Ceren! Tüm eziklerin en sık uğradığı durak: mütevazılık tesisleri.
"Yakışmış olması mühim."
Ceren art arda gelen güzel sözlerle mayışmak üzereyken devreye Deniz girdi. Ondaki genişliğin de bir sınırı vardı elbet.
"Hadi hanımlar, konuşmanıza yolda devam edin çünkü ben açlıktan ölüyorum."
Deniz Ceren'in kolundan tutarak kendi soluna doğru çekip odadan çıkardı. Ardından Elif'in de çıkması için bekledi. Biraz daha ilerledikten sonra sol ve sağına oturan meleklerin onun kaderini baştan yazmamasını umdu zira bu gidişle yeni bir hayata doğması gerekecekti.
Bu gece uzun olacaktı.