"Durumu nasıl?"
Hastane beyazlığı... Soğukluk ve bir o kadar hararet... Tesadüfler insanı şaşırtmamalı.
"Stabil."
Durmaz hiçbir şey hayatta. Devinim, evrenin temel kanunudur. Statik sadece teoridedir.
"Buna inanamıyorum!"
İnanç ise kişinin kaderiyle arasında oynanan körebe gibidir. Varla yok arasıysa kâfi, yokla var arasında karanlığa gömülendir.
"Sakin ol Ceren. İyi olacağına eminim."
Sıla'nın sesi yatıştırıcıydı. Fakat Ceren'in tek ihtiyacı gelecek... Gelecekte olacak olanı şimdi, hemen görmeliydi.
"Beni korumak istediler. Lanet olsun her şeyin sebebi benim!"
Çöküp kaldı yerinde. Zaten başka ne gelirdi ki elden? İnsanlar garip varlıklardı ve şu an Ceren için bir aradaydılar. Garabetin kutlu geçiş töreni...
...
'Olmaz' dememek gerek hayatta. Olmaz, olur elbet.
Önünde durduğu ameliyathane koridorunda iki farklı oda... Birinde Sinan, ötekinde polis memuru... Hayat çok garip, sığar mı böyle küçük alanlara?
"En son ne zaman konuşmuştunuz?"
"Dün mesaj atmıştı."
"Tehdit mi etti?"
"Bilmiyorum. Bunu yapacağını söylememişti."
"Gösterebilir misiniz?"
Ceren elindeki telefonu çıkarıp savcıya uzattı. Yanında iki tane de üniformalı polis vardı. Adam mesajı inceledikten sonra Ceren'e geri verdi.
"Deniz Işık ile yakınlığınız ne?"
Sorudan önce yutkundu. Bunda, az önce kafasına diktiği şişedeki suyun da payı vardı elbet.
"Birkaç hafta yanında çalışmıştım."
"Şimdi?"
"Şimdi Tekin Türkoğlu'nun yanında çalışıyorum."
"Binadan çıkmadan önce Sinan Uzun'u gördünüz mü?"
"Hayır."
"Size ateş edeceğini görmediniz mi yani?"
"Hayır! Allah aşkına sizce bunu görsem öyle sakin sakin yürüyebilir miydim?"
"Sizi daha fazla germek istemiyorum Ceren Hanım. Son bir sorum olacak. Size defalarca şiddet uygulamış birinin varlığını bilmenize rağmen işe nasıl gidip gelebildiniz?"
Ceren artık zıvanadan çıkmıştı. Yerinden kalkıp savcının karşısına dikildi. Artık bağırarak konuşuyordu.
"Çünkü yaşamam gerekiyordu! Ondan korkmuyordum artık, ne yapacaksa yapabilirdi. Ne bekliyordunuz? Eve kapanıp kendimden vazgeçmemi mi? Ya da savcı bey, beni evimde öldürmesini mi beklemeliydim? Ölü olsam daha mı çok hoşunuza giderdi?"
Adam bir adım gitmekten imtina etmemişti. Karşısındaki kısa kadın, an itibarıyla devleşmişti. Kimse, canıyla sınanan bir kadını sınamaya kalkmasındı.
"Sakin olun, yanlış anladınız."
Ceren, daha da laf sayardı tabii, bir garip yol ayrımında olmasaydı. Adamın gözlerine, yakıcı bir bakış attıktan sonra yerine oturdu. Ferhat, Lale ve Sıla ise gözlerini pörtletmiş, olanı seyrediyorlardı. Belli ki söylenecek çok da fazla söz kalmamıştı.
"Geçmiş olsun."
Savcı bu dilekten sonra Ferhat'a dönüp baktı. Gözleriyle anlaşan hukuk ehilleri çıkışa doğru ilerlerken geride yıkık bir dünya bırakmışlardı.
Sıla iki adamın arkasından baktıktan sonra Ceren'e yanaşıp omzuna dokundu.
"İyi olacaklar."
Ceren, ani bir hareketle Sıla'ya döndü. Kimleri kastediyordu acaba, bu kadın kafayı mı yemişti?!
Sıla, söylediklerinin sinir bozduğunu anlamış olacak ki hemen tamamladı:
"Polis de Deniz de iyi olacaklar."
Peki ya dünya? Ne zaman rayına oturacaktı? İnsanlar ne ara bu kadar garip varlıklar olmuşlardı? Paylaşamadıkları neydi? Acaba yetmeyen şey, sevgi miydi?
Savcının gitmesinin ardından orada beklemeye devam eden polislerin hareketlendiğini görünce yerinden kalktı Ceren. Ameliyathanenin önüne doğru koştu.
Orta yaşlı cerrah kapının önündeki aile ve diğer memurlara gülümseyerek bakıyordu.
"Geçmiş olsun, hastamızın durumu iyi."
Duyduklarıyla ayaklarının bağı çözülünce olduğu yere çöktü Ceren. İki saatten fazla bir süredir tuttuğu gözyaşlarını rahat bıraktı. Artık ağlayabilirdi. İnsanlar bazen çok güzel olurlardı.