Hayat tesadüfleri sever. Çünkü eğlence, tasarlanmışların silsilesi ile gelmez. O tamamen 'kendiliğinden'liğe tutkundur ve tesadüf de bunun ham maddesidir. Akışa mâni olmamak gerek...
"Çıkmak zorunda mıydık?"
Ceren, evden ayrıldıklarından beri söyleniyordu. Ne hikmetse, gezip tozmaya bayılan kız gitmiş, yerine ev kuşu gelmişti. Bunda, Deniz'in görüşmediğini bildiği arkadaşları ile karşılaşma ve dolayısı ile moralinin bozulması ihtimali de etkiliydi. Hem İrem de evde rahat ediyordu.
Deniz ise hiç sevmedikleri arasından 'en' sevmediğini yapmış ve ona ısrar etmişti. İrem'i yine bakıcısına bırakmış ve hafta sonu oluşan kasvetli ev ortamı havasını dağıtmak için onu dışarı sürümüştü.
"Tabii ki zorundaydık sultanım."
Dönüp Ceren'in güzel gözlerine odaklanarak orada oluşacak minik gülümsemeyi bekledi.
"Senin gün ışığından kaçan bir vampir olup olmadığını anlamanın tek yolu buydu."
Ceren gözlerini devirmenin akabinde onun omzuna yumuşak bir fiske bırakıp yürümeye devam etti. İlçenin en işlek caddesindeydiler. Zaten ikinci ve son caddesi de bir aşağı sokaktaydı ve küçük dünyalarını şenlendirmek için ikisi arasında mekik dokumaları yeterliydi.
"Seni ısırmamdan hoşlandığını düşünüyordum."
Deniz dışarıda olduklarının bilinciyle ona sarılamıyordu fakat elinde olsa tam şu an ve tam da şurada, minik bir çeşmenin tam karşısında, sonsuza kadar sürecek mutluluktansa Ceren'in soluğuna hapsolmayı diledi. Dua kapıları açık mısınız? Bugün fazla mesaide sakınca görmezsiniz değil mi?
"Sana dair hoşlanmadığım tek bir şey yok."
Ceren olabilecekmiş gibi daha çok gülümsedikten sonra bir elinin tersini Deniz'in göğsüne değdirdi.
"Koca bir yalan! Sesimden hoşlanmadığını söylemiştin."
Yemek yiyecekleri mekanın bulunduğu kısa caddeye girdikleri sırada durdu. Şimdi karşı karşıya ve yüz yüzeydiler. Ceren onu çok değiştirmişti, inkâra hâcet yoktu. Yapmam dediklerini yapmış, yapmam dediklerini yapacaktı.
Sol yanağına doğru eğilip bakışlarını caddenin sonuna dikerek fısıldadı Ceren'in kulağına:
"O, inlemelerini duymadan önceydi."
Bu sözler karşısında birkaç saniyelik sessizlik oluştu. Sonrasında ise tesadüf sahnedeydi. Ceren, bir elini Deniz'in omzuna koymuş ve orayı canı çıkarcasına sıkmaya başlamıştı. Soluğu bir bora ile yarışırdı.
Deniz ise şaşkınlığın kitabını yazıyordu. Bu olamazdı! Sıla bunu yapmış olamazdı!
Tesadüf, koca bir yalandı... İki kadın. Yüzleri farklı yönlerde, bakışları tek kişiye çakılı.... Korku ve endişe, iliklerinde hareket etmekte...
Tesadüf koca bir yalandır.
Deniz, Sıla'nın yanında duran ve az sonra Ceren ile girecekleri mekanın kapısında beklemekte olan yüze bakıyordu. Yıllar öncesinden bir hayalet... Gelmiş olamazdı.
Ceren ise gerçek dünyaya ait kabusuna bakmakta... İlk hatası değil fakat en büyüğü karşısında. Gördüğü an altüst olacak hayatı, celladının avucunda...
Deniz, omzundaki baskıyı azaltmak için Ceren'in eline uzanıp onu indirmeye çalışırken fark etti sevdiği kadındaki değişikliği. Gözlerindeki korkuyu tanıyordu, onu çokça kadında görmüştü. Odaklandığı yere dönüp bakınca anladı.
Tesadüf koca bir yalandı.
Sinan... Ceren'in belası, İrem'in babası ve Deniz'in son muhatabı...
Öteki tarafta Elif... Deniz'in gençliğinin mihenk taşı, sonraki yılların müsebbibi ve dönülmez denilen yolun dönüleni...
Tesadüf koca bir yalandı ve bu iki kişi, iki kadının hayatını gasp ettikleri maziden çıkıp gelmiş, gelmekle yetinmemiş bir de karşılarına çıkmıştı.
Birinin gelişi erkenken, öteki geç kalmıştı. Tesadüf ise kendini kandırmak isteyenlerin son durağı, beklemelere doyamazdı...