7

1K 78 4
                                    

Hafta sonu zor geçmişti. Anne ve babasını, amcalarının dağ evine götürmüş ve bırakıp döneceğini düşünürken orada kalıvermişti.

İnsanlar garip varlıklardı. Birileri teklifimizi reddettiği an ısrar edesimiz tutardı. Öyle çok istediğimizden ya da gerekli gördüğümüzden değil; karşımızdakinin sınırlarını zorlamak isteyişimizden doğardı bu tutum. Deniz maruz kaldığı ısrarın sebebini de sonucunu da bilecek kadar iyi tanıyordu onları. Israruslar, insanı hayattan soğuturdu.

Aslında iyi de gelmişti. Dağ havası bol bol düşünmesi için gerekli ortamı sağlamıştı. Ceren'den ayrı geçireceği sayılı günlerin başlamış olması beklendikti ama bu kadar zorlanacağını düşünmemişti. Ona dokunmaya, onu koklamaya ve beraber zaman öldürmeye o kadar alışmıştı ki...

Aşk böyle bir şeydi, insana bildiklerini unutturur sanılırdı ama bilakis ne öğrenilmişse uygulamak gerekirdi. Sabır mesela, olmazsa olmazıydı bu hissin. Aceleci tüm âşıklar kaybederdi. Deniz ise kaybetmenin tanımını baştan yazmıştı ve bu geçici sürecin sonunda Ceren'i bıraktığı gibi bulmayı umuyordu.

Bildiklerini uygulayacaktı Deniz, hem de ilmek ilmek... Hiçbir ayrıntıyı atlamadan... Riskleri doğru hesaplayıp en aza indirerek.

"Hadi ama!"

Kimsenin duymayacağı şekilde içine doğru bağırmıştı aslında. Karşısında Ceren vardı. İlkbaharın artık bu en sıcak günlerine uygun, sıcacık renklerle örülmüş ince triko elbisesi ve devasa topukları ile yürümekteydi. O kıvrımlı saçları nerede görse tanırdı. Her santimini okşama şerefine nail olmuştu.

Adımlarını hızlandırıp onu, asansöre binmeden yakalayabildi. Sertçe tuttuğu kolun etkisiyle Ceren anında yerine çivilenmişti. Durdurulmanın etkisiyle de irkilip aniden döndü.

Döndüğünde yüzüne öfkeyle bakan bir Deniz görmeyi beklediğine dair bahse girebilirdik. Ne de olsa kaybeden hep okuyucu olurdu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Ne yapıyormuşum?"

"Burada ne işin var?"

"Daha bir haftamız dolmadı Deniz ama burada çalıştığımı unuttun öyle mi? Bırak kolumu, canımı yakıyorsun."

Deniz ne yaptığının daha yeni farkına varmış gibi çekti elini. Canını yakmak istememişti. Onu inciten kendisi dahi olsa kökünden keserdi.

"Özür dilerim."

"Dileme! Uzak dur."

Ceren arkasını dönüp kapısı tekrar açılan asansöre binmek için hareket ederken Deniz yeniden hareketlendi. Bu defa daha nazik tutmuştu.

"Yönetimle konuşmuştum, haber vermediler mi? İşe gelmek zorunda değilsin. Bir süre evde kalman gerek Ceren."

"Hah! Gösterdiğin çabaya hayran kaldım ama kusura bakma, o pislik yüzünden eve tıkılacak değilim. Ayrıca çalışmam gerek, beslemem gereken bir kızım var."

Deniz sinirlerine hâkim olmakta zorlanıyordu. Ceren'in burada her durduğu dakika, tehlikeye davetiye çıkarmaktaydı.

"Sana onu ayarladım dedim! Şimdi inat etmed-"

"Benimle ilgileneceğine yeni sevgiline odaklan bence."

Gözlerine çivilediği bakışları, ani ruh hâli değişikliğinden dolayı sekteye uğramıştı. Ceren'inkiler ise Deniz'in hemen omuzları üzerinden hastanenin girişine takılmıştı. Dönüp baktığında aslında zaten şaşırtmayacak olan oradaydı. Elif...

Tekrar Ceren'e döndüğünde o çoktan asansöre binmişti.

"Bırak artık, bu sahte tavırlar sana hiç yakışmıyor."

Kabinin kapanan kapısına baka baka sakinleşmeye çalıştı. Bu sözleri duymayı bekliyordu, şaşırtıcı değildi. Ama hiçbir pratik, teoriden daha az acıtıcı değildi. Yaşayarak öğreniyordu.

Yüzüne, bu defa gerçekten sahte bir gülümseme yerleştirerek Elif'e döndü. Onu çağıran kendisiydi zaten. Hastanenin dermatoloğuna görünecekti.

Beklenen ile beklenmedik olanın çarpıştığı bir sabah... Umuyordu ki sonraki günler daha sakin geçecekti. En azından daha kötüsü olmadan atlatmak için yeterince sadaka vermişti.

1+1 = -1 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin