"Bir sorun mu var?"
Sorun bir tane olur muydu? Geldi mi hepsi aynı anda gelirdi ve ne hikmetse en azılıları kapıyı ilk çalandı.
"Hayır Tekin Bey."
Yalandan kim ölmüştü? Ayrıca kim, cevabı duyulduğunda başa bela alınacak bir soruya samimi bir karşılık isterdi ki?
"Dalıp gidiyorsun. Bir hava al istersen."
Bugün fazla hasta yoktu. Ondandır ki Tekin, dikkatini Ceren'e verebilmişti. Yoksa bin yıl geçse bu adamın, bir kadının hâletiruhiyesindeki değişimleri anlayamayacağı açıktı. Yine de sorması bile iyiydi. Zira sevgilisi olacak ruhsuz, dünden beri görünmez olmuştu.
Onu anlıyordu. Kimse, başında koca koca belalar olan bir kadınla hele hele çocuklu bir kadınla uğraşmak istemezdi. Ceren bunların böyle olacağını en başından biliyordu ama lanet olsun ki duygularına gem vuramama gibi bir geleneği vardı ve asla aksatmıyordu.
"Gerek yok, birazdan çıkacağız zaten."
Tekin başını belli belirsiz sallamış ve önündeki işe koyulmuştu tekrar. Adam hastalara bakmadığı zamanlarda, hemen yanına konuşlandırdığı minik masadaki yapboza odaklanıyordu. Nasıl bir manyaktı Allah bilir!
Asıl manyak kendisiydi. Bile bile lades demiş ve kendi yamuk hayatını, Deniz gibi birininkiyle eşleştirmeye çalışmıştı. Ne bekliyordu? Sırf ona dokunurken heyecanlanıyor diye kör bir aşığa dönüşmesini mi? Deniz bu kadar aptal değildi, hissetmişti. Her ne kadar her fırsatta onu sevdiğini söylese de hiçbir sevginin bu sorunlarla yaşamaya değmeyeceğini biliyordu. Ona kızamazdı, hakkı yoktu.
Yine de dün gece attığı mesajdan sonra ona her anlamda dönmeyen kadına kırgındı. Ümit vermişti, her şeyin güzel olacağına dair umut besleyen toprağını, ilgisiyle sulamıştı. Sorunları başından aşkınken sığındığı liman olmuş ve bunu güya memnuniyetle yapmıştı.
Ama ilk fırtınada mendirek yerle bir olmuş, kasvet her yanını sarmıştı.
Sinan psikopattı. Bunu anladığında çok geç olsa da zarar görmeden sıyrıldığını düşünüyordu.
Onunla tanıştığında, ailesi ile "marjinal" yaşam tarzı yüzünden bozuşmuş ve mümkün mertebe en uzak noktaya sürülmüştü. Kafası dağınık, gönlü sevilmeye muhtaçtı. Arzuladığı oranda ilgiyi, Sinan'ın sınır tanımaz sahiplenişinde bulmuştu. Kim derdi ki bulduğu cevher, dünyasının arkhe'siydi ve asla ama asla dokunulmaması gerekendi.
Zaman geçtikçe bu sahiplenme sınır tanımamış, etrafındaki her kadın ve erkeği uzaklaştırmaya kadar ilerlemişti. Bu sırada hayatının hatasını yapmış ve onu sakinleştireceğini düşüneceği yanlış bir hamleyle Sinan'la evlenmişti.
Nikahtan sonra hiçbir şey umduğu gibi gitmedi. Şiddetin dozu arttı ve yön değiştirdi. Artık kimseye saldırmıyor, tüm öfkesini Ceren'in üzerinde gideriyordu. Bir gece önce 'seviş'tiği adam, sonraki akşam saçlarından tutup sürüklüyordu. Aynı yatakta uyuduğu canavar, günbegün vahşileşirken Ceren'in tek yaptığı ağlamak oluyordu.
Sonra bir gün güzel haber geldi. Hamile olduğunu öğrendiği gün, hayatındaki karmaşanın zirvesiydi. Bu zirveden önemli bir karar çıktı ve Ceren kaçma kararı aldı. Sinan'dan uzağa, olabilecek en ücra köşelere ve mümkün mertebe bilinmezliğe... Bu kararı uygulaması ise epey zaman aldı. Sonuçta cesaret, öyle ha deyince gelen bir tren değildi. İkisinin de yine tokatlandığı bir günü beklemişti, katarlar hep böyle kara günleri beklerdi.
Lale, bir arkadaşının akrabasıydı ve onu bulmak şansının döndüğü günlere denk gelmişti. Annesi ona bir şekilde ulaşmış ve her ne durumda olursa olsun onu sahipleneceğini söylemişti. Fakat Ceren yapamazdı. Sinan'la tanıştığı dönemde kopan ilişkilerinden dolayı psikopatın hedefi olmamışlardı. Lakin Ceren yanlarına gider, bir de üstüne karnında onun çocuğuyla ortalıkta salınırsa tüm sevdiklerini tehlikeye atacağını biliyordu. Gidemezdi, gitmedi de...
Annesi maddi yardımda bulunuyordu ama bir yere kadar. Kızıyla güzel bir hayat için buraya gelmesi de tüm bunların bir sonucuydu. Yepyeni ve huzurlu bir hayat, tam da ihtiyacı olandı...
Ta ki düne kadar. Sinan onu görmemişti, belki tesadüf eseri oradaydı ama yine de aynı yoldan yürümüş olmaları bile ödünü koparmaya yetmişti. Ne yapardı? İrem'e ya da kendisine bir zarar gelmesini nasıl engelleyebilirdi?
Boşanma davası açtığı gün uzaklaştırma ve gizlilik kararı aldırdığı için yasal anlamda yapılacak başka bir şey yoktu. Sonlanana kadar kaçabileceği kadar kaçacaktı.
Fakat kaçmak istemiyordu. Deniz elini kolunu bağlamıştı. Duygusal bir bağ oluşmasa şimdi yeni bir şehre gitmek üzere yolda olurdu. Ama kahrolası korkak sevgilisini bırakmak şu an için dünyanın en zor şeyi gibi görünüyordu, yapamazdı.
Hem belki sadece tesadüftü ve Sinan çoktan gitmişti bile. Kuruntu etmesine değmeyecekti.
"Ceren!"
Ses ile irkildi. Tekin ayakta durmuş ve kapıyı açmak üzere hafif eğilmişti.
"E-evet?"
"Ben çıkıyorum."
"Tamam Tekin Bey. İyi akşamlar."
Adam ona garip garip baktıktan sonra çıkıp gitti. O da haklıydı. Her gün şen şakrak gördüğü kızın, bugün sirke satıyor olması onu da şaşırtmıştı.
Ama şimdi ne onu ne de Deniz'i düşünebilecekti. Tek yapması gereken hastanenin arka kapılarından birine ulaşıp yüzünü gözünü gizleyerek evine varmaktı. Gün boyu iletişimde olduğu bakıcıyı tedirgin etmemek için durumdan bahsetmemişti ama yarım saatte bir arayıp kızını sorması onu da işkillendirmişti. Bir an önce İrem'i kucağına alıp, odanın bir köşesinde birbirlerine sarılmalılardı. Başka türlü sakinleşemeyecekti.