Arabadan çıktıktan sonra ön kapıyı es geçti. Evi kiralamadan önce görmek için geldiğinde de aynı yolu tercih etmişti. Kiralarken Ceren'in adını kullanmakla doğru bir karar vermişti.
Bazı evlere arka kapıdan girilmeliydi çünkü beklenmedik misafirler beklenmedik hareketler yapardı. Bu eve böyle gireceğini çok önceden tasarlamıştı.
Herkesin içeride olduğunu düşünse de olmadıklarını çabuk anladı.
İrem'in kahkaha sesi duyuldu önce. Birileri onu zıplatıyor olmalıydı çünkü ancak havaya uçurulduğunda bu kadar içten çığırırdı.
Bahçe görüş alanına tamamen girdikten sonra, Deniz de görünür olmuştu. Zaten geçici bir süre için yoktu. Başka türlü ailesini geri alamazdı.
"Bakın kim gelmiş!"
Sıla'nın en az İrem kadar çığırtkan sesi, bahçedeki herkesin dikkatini üzerine toplamıştı. Zaten bu işte uzmandı, başka türlüsü beklenemezdi.
Sıla ve Ferhat, İrem'le ilgileniyorlardı. Zaten tanıştıklarından beridir dip dibeydiler. Belli ki Sıla, kancayı takacak yeni birini bulmuştu. Krizi fırsata çevirmek de tam olarak buydu.
Lale de Deniz'in anne ve babasıyla masanın etrafındaki sandalyelerdeydi. Mutfaktaki uzun masayı bahçeye çıkarmış ve yazın ortasında serin bir yer bulmanın keyfiyle çay yudumluyorlardı. Annesi yine iş başındaydı elbet, masadaki tüm yiyecekleri onun hazırladığına emindi. Aralarında bir de tanımadığı başka bir kadın vardı.
Aslında tanıyordu: Ceren'in annesi.
Sonunda gelebilmişti. Bazı insanlar problem çözmeye, bazıları ise kaymak yemeye gelirdi. Ne yapsın Ceren? Ailesini sevmekle lanetlenmişti.
Herkes bakışlarını Deniz'e çevirince bir sessizlik hâkim oldu ortama. Fırtına öncesi değil ama... Sâfi huzurdan kaynaklı, huzura doğru yol alınmakta...
Sessizliğin kaynağını anında bulan İrem ise önce tanıyamamış, ardından Deniz'in adını haykırarak koşmaya başlamıştı. Bir aydan fazladır birbirlerini görmüyorlardı ve özleştiklerine emindi. Sarılma anında Deniz'in kalbi kanatlansa, yine olduğu yere konardı. Hayatı boyunca yaşadığı en huzurlu an, bu andı çünkü.
İkilinin sarılışına bakıp daha da neşelenen ortak sakinleri şimdi de evden, elinde sıcak tepsiyle çıkan Ceren'e dönmüşlerdi. O ise donup kaldığı yerden kızı ve eski sevgilisini izliyordu. Uzun zaman olmuştu, hem de çok... Ama güzel günler için bedel ödemeye değerdi.
Deniz İrem'i yavaşça yere koyup poposuna hafif bir şaplak atarak yürümesini sağladı. Zaten o da az önce zıplatıldığı kucağa koşmaktaydı.
Olduğu yerde durmaya devam etti Deniz, bir adım daha atmayacaktı. Ceren de onun yansıması sanki, bir türlü kıpırdayamadı.
Transtan çıkan Ceren oldu neyse ki... Önce masaya ilerleyip elindekini üstüne koydu. Sonra ağır adımlarla Deniz'in bulunduğu tarafa doğru ilerledi. Başı önüne eğikti. Eliyle burnunu tutup bıraktı. Bu, ağlamadan önceki son kendini sıkıştı.
Aralarında birkaç adımlık mesafe kalınca koşmaya başladı Ceren. Dayanamamış olmaktan utanacak değildi ya, o da koyvermeyi tercih etti.
Kollarını boynuna doladığı Deniz'i sarıp sarmaladı sıkıca. Kokusunu içine çekti, Deniz'in yaptığı gibi... Deniz'in elleri de Ceren'in belindeki yerini almıştı. Bu ikili fazlaca hasret çekmişti. Vuslat ziyadesiyle hak edilmişti.
Geri çekilip yüzüne bakmasını fırsat bilen Deniz, Ceren'in dudaklarına yapıştı. Etraftaki meraklı bakışlara aldırış edemeyecek kadar çok özlemişti. Zaten hepsinin haberi vardı artık. Kulların bildiğini Allah'tan da saklamamışlardı.
"Çok özledim."
Ceren'di bu. Başka ne dese bilememişti.
"Bak geldim."
Tekrar öpüşüp yine mesafe koydular. Ceren önce yutkundu, dolan gözlerini silme gereği duymadan bakmaya devam etti.
"Teşekkür ed-."
Deniz onu, işaret parmağını dudaklarına götürerek engelledi.
"Şşşş! Sakın konuşma."
Ceren'i bir hamlede kendine çektikten sonra sıkıca sarıldı. Kulağına doğru eğilirken fısıldadığı sözler, Ceren'in dimağında yankılandı.
"Burada olmak her şeye değer."
Değerdi. Ondan bilerek uzaklaşmaya, hiç yakınlaşmamışlar gibi yapmaya, korumasız bırakıp o psikopatın yaklaşmasına göz yummaya ve sonunda onu oyun dışı bırakmaya... Sevmek her şeye değerdi.
Duyduklarının yükünü daha fazla taşıyamayan Ceren, hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağlamak güzel şeydi. Acıdan da doğsa, mutlulukla da süslense insana insan olduğunu hatırlatırdı.
Timsah bile evladını yedikten sonra en azından bunu yapardı.
"Hadi güzelim. Herkes bize bakıyor."
Ceren metazorik de olsa Deniz'in bedeninden ayrılıp yanında durdu. Masadakilere dönüp baktığında aslında kimsenin onlara bakmıyor olduğunu gördü. Gülümsedi.
"Kimsenin umurunda değiliz. Baksana."
Yürümeye başladıkları sırada yine sarıldılar birbirlerine. Bırakacak kadar doyamamışlardı.
Yeni bir mevsim değildi yaz. Lakin Deniz için yepyeni bir hayat. Ailesi ve çevresi için de öyle...
Masaya oturup muhabbete girdikten sonra Deniz derin bir nefes aldı.
Benliğini bulmasını sağlayan günlere geri döndü. Hayalet bir sevgiliydi o zamanlar. Sevdiği kız tarafından görülmek, onun her şeyi olmak için çırpınmayla geçirmişti günlerini. Aşk Deniz'i fena vurmuştu, kendine gelmesi ise yıllarını aldı.
O zamanlar gücünü Elif'ten aldığını düşünürdü. Bu yüzden o gittiğinde, kimsesiz kalmış gibi hissetmiş, yaşamaktan bile korkar olmuştu.
Geçen zaman ise en azılı öğretmendi, Deniz de sorumlu bir öğrenci. Hayatın çok değerli olduğunu ilmek ilmek öğretmişti. Bu dünyaya bir kere gelindiğini...
Dönüp tekrar baktı Ceren'e. Yaptığı her şeye değerdi. Biraz canını yakmıştı belki ama yapmak zorundaydı. Başka türlü evrendeki düzene ayak uyduramazdı.
Ne miydi? Tabii ki şiirsel adalet... Bu defa Deniz'in elinde şekillenmişti.
Herkes derin ve neşeli bir muhabbete dalınca Deniz hemen solunda oturan Ferhat'a dönüp yüzüne bakmadan fısıldadı.
"Ne durumda?"
"Yarı ölü. Gözlerini açsa bile onu yaptığıyla kalacak yani."
Deniz hafifçe başını salladıktan sonra Ceren'e dönüp saçlarını okşadı. Ona her dokunuşunda elde ettiğini yine almıştı. Hayran hayran bakan sevgi dolu gözleri... Yinelemeden geçemedi.
"Değdi."