Yaz... Güzel bir mevsimdi elbet.
Artık başına vardıkları için ilkbaharı bir dahaki sene anca görebileceğini düşündü Deniz. Mevsimler güzeldi, mevsimler özel... Tadını çıkarmalı.
Dört mevsimi yaşayabilmek ise büyük şanstı. Bazı insanlar hep kışı yaşarken bazıları çölün ortasındaydı. Oysa değişim, bir ömre sık sık uğramalıydı. Ne kaybettiklerini bilseler, oralarda bir saniye durmazlardı.
Arabada dört kişiydiler. Anne ve babası arkada otururken Elif öne geçmişti. Ailesinin kadınlara ilgi duyduğundan haberi yoktu elbet. Ama olsa da zerre kadar umursamazlardı. Onlar iyi insanlardı, iyiler ise kimseyi ayırmazdı.
"Buralara hiç gelmediğime inanamıyorum."
Elif öyle bir merakla etrafı izliyordu ki, gören de hayatında ilk defa orman görüyor sanırdı.
Sinyal verip sağa çekmesini de bu yüzden fark etmemişti. Hâlâ etrafla selfieleşiyordu.
Kapıyı açıp arabadan inerken seslendi:
"Baba."
Annesi elindeki bulmacaya ara vermemişti bile. Ne de olsa gidecekleri yeri, alacakları şeyleri, varacakları zamanı çok iyi biliyordu. Dağ evine gidiyorlardı. Ceren ile ilk kez yiyiştikleri yere... Şimdi yanında Elif ve ailesiyle... Mutlu aile tablosu burada da ressamımız nerede?
Her zaman uğradıkları markete girdiler beraber. Hafta sonu için alışveriş yapmaları gerekirdi. E bir de misafirleri vardı. Sıla ve yepyeni damat adayı da gelince kalabalık olacakları kesindi. Ona göre bir şeyler alıp marketten çıktılar.
Dağ evlerinin yoğunlukta bulunduğu bu yol, aynı zamanda avcılar için de uğrak yeriydi. Bu yüzden marketin hemen yanında av malzemeleri ve tüfekleri satan bir yer vardı.
Çıkıp arabaya yöneldikten sonra poşetleri bagaja yerleştirirken birini fark etti. Bu adam tüfek satan adamla konuşup içeri girdi. Deniz olduğu yere çakılıp kalmıştı. Her şey sürüp giderdi elbet ama bazı şeyler çok hızlı gerçekleşiyordu. Bunları kontrol edememekse Deniz'e çok fena koyuyordu.
Küçük ve karanlık dükkanın içini görmek tam bir mucizeydi o dakikadan sonra. Babası eşyaları yerleştirip bagaj kapağını kapadıktan sonra ona döndü. Bakışlarını hissetmiş ama kendi bakışlarını, odaklandığı yerden ayıramamıştı.
"Ne oldu? Tanıdık biri mi?"
Bir ona bir de dükkana bakan babasını daha fazla tedirgin etmemek için hemen hareket edip şoför koltuğuna yöneldi.
"Hayır. Acaba av malzemesi mi alsak diye düşündüm."
Babası da kapısını açıp binerken ekleme gereği duydu:
"Bir daha yapmazsın sanıyordum. En son çok pişman olmuştun."
"Neymiş pişman olduğu?"
Gözlerini bulmacadan ayırmadan muhabbete dahil olan annesi de biliyordu mevzuyu. Babası ile tavşan avladıkları güne gitmişti aklı, yıllar öncesinde kalan elim anı...
"Deniz tekrar avlanmak istiyor."
O ise bakışlarını tüfek dükkanından ayıramıyordu. Sinan ve dükkan sahibi, duvarda asılı tüfeklere bakıp bir şeyler konuşuyorlardı. Hayat akıp gitmek zorundaydı.
"Ciddi misin?"
Annesi elini omzuna atarak olmamış ama olası bir trajedinin önüne geçecek barış elçisi konumundaydı şu an. Deniz'i hidayete erdirecekti.
"Anne! Yok öyle bir şey."
Elif gözlerini telefonundan ayırıp muhabbete dahil olabildiği için Deniz daha çok sevinmişti.
"Vejetaryen falan değilim ama sanırım ben de etin sadece kesilip pişirilmiş halini seviyorum."
Arabayı çalıştırıp izlediği kişiden bir an önce kurtulmak istercesine hızla hareket ettirdi. Bazı şeylerden uzak durmak gerekirdi.
"Hop hop! Yavaş git kovboy!"
Babasının bu söylemine Deniz dahil herkes gülmüştü. Güzel bir hafta sonu için gereken her şeye sahip olan şanslı insanlardı onlar. Tadını çıkarmalılardı.
Ne de olsa kendi düzeninde devinen hayat, bazıları için bitebilirdi de... Yolda bunları aklından bile geçirmedi Deniz. Dünyadaki tüm sıkıntıları kendi çözecek değildi ya! Yeterince düşünmüştü. Şimdi artık eylem zamanıydı. Tavşanlar için av mevsimi başlamıştı.