İçeri girdiğinde hava kararmış, sokaklarda sürten insanlar kapalı mekanlara çekildiği için uğultu duvarlara taşmıştı. Tıpkı Deniz'in öfkesi gibi. Sıla haddini aşmıştı!
Kalabalığın içinde aradığını çabucak buldu. Çünkü kahkahaları ile yeri göğü inleten Sıla ile Elif'i bulmak samanlıkta saman aramak gibiydi. Kolay ve zahmetsiz, kanını kaynatan hiddet misali...
Telefonunu çıkarıp tuvalete gelmesi gerektiğine dair tehdit içerikli mesajı attıktan sonra bekleme noktasına ilerledi. Deniz'in şerri, biraz erken başlamıştı ve kimseye kolay gelmeyecekti.
...
"Tuvalet köşelerinde buluşma alışkanlığını Ecrin mi kazandırdı sana?"
Sıla'nın alay kokan sesi kulağına çarpınca, arkası dönük olarak yaslandığı duvardan ayırdı sırtını.
"Ecrin değil, Ceren."
Döndükten sonra Sıla'ya bakması yetmişti onu susturmaya. Çünkü pek sevgili dostunun onu yıllardır böyle öfkeli görmediğini ikisi de biliyordu. Tarih tekerrürden ibaretse, Deniz bu işin ehl-î tekririydi.
"Fark eder mi?"
Deniz derin bir nefes alırken gözlerini kapamıştı istemsizce. Bunları neden yaptığını biliyordu fakat çirkinleşmekte sınır tanımıyor olmasının tek açıklaması Sıla'nın kafasındaki aristokrasi hayranlığıydı. İnsanların sınıflara ayrıldığı 'gerçeği'ni de bu yüzden hunharca savunmaktaydı. İnsan, kendi dahil olmadığını düşündüğü bir sınıfın salahiyetini ne diye düşünürdü ki?
"Onu sen çağırdın öyle değil mi?"
Sadede bu kadar çabuk gelmiş olması onun suçu değildi.
"Hayır."
"Hadi ama Sıla!"
Tuvalette birkaç adımlık bir volta başlamıştı bile... Sinirine hâkim olması gerekirdi.
"Sana hayır dedim. Ben çağırmadım."
Ellerini yüzüne sürerek kendine gelmeye çalıştı.
"Ben çağırmadım ama kalmasını ben sağladım."
Duyduklarına anlam vermekte zorlanıyordu. Sıla ile Elif'in ortak ortamları yoktu, istese bile bu kadar planlı çalışamazdı yani.
"Geçen hafta Beril'in düğünü vardı."
Tabii ya! Katılmadığı düğün... Sıla hem konuşup hem de kabinlerden birine girdi. Yalnız olup olmamaları umurunda değildi, ne de olsa dünya, onun etrafında dönerdi. Sesi kapının ardından gelmeye devam edince Deniz de olduğu yerde beklemeye devam etti.
"Kuzeniymiş. Orada karşılaşınca lafladık biraz. Senden de konuştuk."
Sifonun sesi duyulduktan sonra kapı açıldı ve Sıla Deniz'in gözlerine bakıp bir saniye bekledi. Onu özlemişti, birbirlerinden ayrı kalmak ikisine de yaramıyordu, anlamıştı.
"Laf lafı açınca seni de görmek istediğini söyledi, ben de kalırsa görebileceğini söyledim."
Olayların kronolojisinin bu olmadığına emin olsa da mantıklıydı çünkü Elif tanıdığı en rahat insanlardan biriydi. Zaten tam da bu yüzden Deniz'i geride bırakabilmişti.
"Benim adıma planlar yapmaktan vazgeçmen gerek. Onunla görüşmek istemediğimi biliyorsun."
"Bahsettiğin kişi ben miyim?"
Arkasından gelen sesle donakalmıştı. Görmek başkaydı elbet de, onu duymak kalbine iyi gelmemişti. Anılar insanı sadece üzerdi. Mutlu anlar bile maziye karışınca gözyaşı kusardı. Duymak istemiyordu, duymamayı tercih ederdi.
Sıla'nın kıkırtısı ve Elif'in topuğunun sesi birbirine karıştı. Az sonra yıllardır odaklanmadığı gözler karşısındaydı. Kendinki kadar mavi, belki daha koyu... Her zamanki gibi zıt tonlarda saçları, her renk vardı, tam bir gökkuşağı...
Bedeni ise olgunlaşmış, güzelliğinden ödün vermeden sadece yerine oturmuş, ağırlaşmış. Elif, an itibari ile taştan ilaheye dönüşmüş, gün ışığı görmeden hem de... Fantazyanın amına koymuş.
"Hoş geldin Elif."
Sesi beklediğinden de tok çıkmıştı. Titremediğine şükretti.
"Ben sizi yalnız bırakayım, biraz hasret gideri-"
Yanından sıvışarak gitmeye çalışan Sıla'nın kolundan tutup yerine çiviledi. Öyle kolay kolay kaçamazdı, bilmeliydi.
"Lütfen bekle Sılacığım. Beraber çıkalım."
Gözleri üzerindeydi, Elif ikisine de o her zamanki kendinden emin tavrıyla bakıyordu. Fark edildiğinin farkında, farkını konuşturacağından emin olarak...
"Siz gidin, ben de hemen geliyorum."
Arkasını döndüğü zaman daracık deri pantolonun sardığı kalçasından ayıramadı gözlerini. Deniz ne ara bu kadar hormon müdavimi olmuştu bilmiyordu lakin kontrolden çıkmışlığın yeryüzündeki şubesi olmaya adaydı. Bu gidişle yürüyen her canlıya yürüyecekti.
Kolunu tuttuğu Sıla'nın kıpraştığını hissedince ona dönüp "Seni öldüreceğim" mırıltısını sunduktan sonra çekiştirerek tuvaletten çıkardı. Yapamayacağını bilse de söylemek dahi onu rahatlatıyordu. Ne olurdu ki sinir bozan insanlar birkaç saniyeliğine de olsa dünyadan kaybolsaydı?!
"Bence teşekkür edeceksin."
"Başımın belası mısın kızım sen?"
"Ben değilim ama o olacak, çok güzel denk gelmedi mi yahu?"
Sıla konuşmaya devam ederken uzaklaştılar. Gece uzun olacaktı ve Deniz buna dair bir öngörüde bulunmadığı için duygularıyla hareket edecekti. Duyguları ise en az güvendiklerindendi zira hep başlarına buyruk hareket ediyorlardı.
...
Masada dönen muhabbete o kadar uzaklaşmıştı ki ne ara sekiz kişiye ulaştıklarını bilmiyordu. Az önce Ceren'e attığı mesaja henüz cevap gelmemesi de yiyeceği triplerin kol kadar olduğunun göstergesiydi. Kız haklıydı da! Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen onu, Sinan gibi bir riski görmüş oldukları halde yalnız bırakmıştı.
"Diken üstünde oturuyorsun."
Ne ara yanına oturduğunu hatırlamadığı Elif'ti bu. Konuşmaya da son derece hevesli... Deniz'in ise kafası karışık, altüst olan planı ve taştan kapağı açılan lahit mezarı...
"Pek sayılmaz. Sadece geç oldu."
"Nasıl gidiyor Deniz? Görüşmeyeli neler yaptın?"
Şaka mı yapıyordu?! Deniz gözlerini ona çevirince soracağı daha anlamlı bir soru bulamadığı için susmuş, içinden konuşmuştu.
"Onca sene içinde neler yapılabilirse onu Elif." Sert olduğundan emin bir duruştu. "Yaşadım."
"Hâlâ öfkelisin ama..." Yüzündeki hin gülümseme kanına dokunuyordu. Hiç kimse onu, savunmasız bırakacağına dair bir heyulaya kapılmasındı! Hafifçe gülümsedi:
"Öfke yok, hiç olmadı."
"Ne o zaman? Neden gerginsin?"
Telefonuna baktı, titremişti. Ceren'den gelen bir mesaj:
"İlk zorlukta kaçacağını biliyordum."
Kadınların sorunu tam olarak buydu. İster sahip olun, ister yolunda yürüyün, hissettikleriniz ve yaptıklarınız hiçbir zaman yeterli olmazdı, olmayacaktı. Deniz de bir insandı ve birilerinin ona bunu hatırlatmasına ihtiyacı vardı. Bu, tozlanmış sayfalardan çıkan kuru bir çiçek dalı olsa bile kabulüydü.
Kafasını hafifçe eğip Elif'i bir de alıcı gözle süzdü. Ona özgürce dokunabildiği yılların üstünden sanki sadece saliseler geçmişti, o derece net ve tadı damaktaydı.
" Seni özlemiştim, döndüğün iyi oldu."
İkisinin birbirine uzun uzun baktığını gören Sıla ise zafere ulaşmanın verdiği sevinçle etrafına neşe saçmaya devam ediyordu. Bu kadar basitti. Boşluğu doldurandan, boşluğu yaratan sayesinde kurtulurdun ve bunun için gerekirse yeni bir çukur açar, içini de umutlarla doldururdun.