"Tamam Yusuf Efendi. Çok teşekkürler."
Ceren'in apartmanının kapıcısıydı. Ona tekmeyi basan esmeri, inatla evden çıkmayı reddetse de bu iş riske atılamayacak kadar gerekliydi. Bu yüzden nakliye şirketinin elemanlarına eşlik etmesini rica etmişti. Lale'ye ise Ceren ve İrem'i evden çıkarıp oyalama işi düşmüştü.
Zor olan da buydu. Ceren resmen delirmişti. Sinan'ın hastaneye gelmiş olması, aralarında artık hiç mesafe kalmadığının göstergesiydi ve bu da Ceren'in korkulu rüyası... Haklıydı da. O gün işten erken çıkmış olması tamamen bir tesadüftü ve karşılaşmaları durumunda neler olabileceğini Deniz de kestiremiyordu.
Bu yüzden evden çıkmamak şu an tek makul seçenekti ya da yine kaçıp, şehir değiştirmesi gerekecekti. Ki bunun nasıl netameli bir süreç olduğunu aklı olan herkes anlayabilirdi.
Ama evin değişmesi gerekiyordu. En azından evdeyken güvenli olduklarından emin olmak için sıkı bir denetime ihtiyaçları vardı. Deniz bunu ayarlamıştı bile. Olaylar sandığından daha hızlı ilerlememiş olsa Ceren Deniz'den ayrılmadan önce onları taşımış olacaktı.
E madem kıvırcık yâri ona geçit vermiyor, Deniz de bildiği yoldan hallederdi. Lale bu yüzden önemli bir kaleydi ve bugün hastaneye gelmeyecek olmasını buna borçluydu. Birkaç saat sonra yeni evlerine götürülmek üzere, şehrin dışında bir yerlerde oyalanıyorlardı. Döndüklerinde alışmak için bol bol zamanları olurdu.
...
Hastaneden çıkarken havanın kararmak üzere olduğunu gördü. Zaman su gibi akmıştı. Normalde çarşambaları ameliyat almazdı ama acil bir hasta için kalmış, telefonunu da kapamıştı.
Binadan çıkarken açtığı telefona yağan mesajlardan, taşınma işinin hallolduğunu anlamış bulundu. Özellikle Ceren'in yüksek voltajlı sesli mesajından.
Öteki aramaların kim olduğuna bakmaya fırsat bulamadan telefonu çaldı.
"Evet?"
"Sen ne yaptığını sanıyorsun ya?"
"Eksik yok değil mi? Eşya kalmamış geride."
"Allah'ım delireceğim. Deniz bu ne demek?"
"Geride kalan bir şeyler varsa ben uğrar alırım. Sen oradan ayrılma."
"Çok tatlısın ya! Böyle davranmak için biraz geç kalmadın mı sence de?"
"Çok yorgunum Ceren. İnan bana seninle kavga edemeyecek kadar yorgun."
"Ne olacak sanıyorsun? Altı ay sonra her şey düzelecek mi?"
"Bilmiyorum."
"Ben başımın çaresine bakacağım. Sen de bizden uzak duracaksın. Bunu bil yeter."
"Of Ceren be!"
"Altından kalkamayacağım iyilikler yapma bana. Senin vicdanın rahatlıyor olabilir ama benim de bir gururum var."
Arabasına vardığında konuşmayı sonlandırması gerektiğini biliyordu. Kapıdaki güvenlik görevlisiyle görüşmeliydi.
"Gururunu altı aylığına rafa kaldırabilirsin. Sonrasında ne yapacağını düşünürsün işte."
"Sen!"
"Kapatmam gerek Ceren. Bir şey eksikse ara."
Kapıyı açtıktan sonra koltuğa oturdu. Çıkışa kadar sürüp oradaki kulübenin önünde durdu.
"Kolay gelsin."
"Teşekkürler. Buyurun."
Adam cam çerçeveden dışarı uzattığı başının ne kadar komik durduğunun farkında olsa yapar mıydı acaba?.. Deniz, bu kellenin minik bir darbe ile yerinden sökülebilecek açıda durduğunu bildiği için gülmek istedi ama yapamazdı. Kimse, hayatının bu kadar ince bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilmek istemezdi.
"Sayınızda artış mı var, bana mı öyle geldi?"
Bir garipliğimiz de buydu. Zaten bildiklerimizi bilmiyor gibi davranarak bir ömür geçirebilirdik. İnsanoğlunun meziyetleri saymakla bitmezdi.
"Evet Deniz Hoca'm. Girişteki arkadaşlarını sayısı arttı sadece."
"Hayırdır?"
Rol yapmak? Sadece artistlerin harcı olsaydı dünyada kimse yalan söyleyemezdi...
"Çalışanlardan birinin eski eşi ile ilgili bir sorun var sanırım. Uzaklaştırma kararı varmış. Yönetim de ters bir durum yaşansın istemiyor."
Şimdi de ilgisiz görünmeliydi. Bu ülkede her saat bir kadın şiddet görüyordu. İstatistikler her zaman doğruyu söylerdi ve bizim erkeğimiz dövmeden sevemiyordu.
Deniz de bunların bir parçası olduğu için ilgisiz olması doğaldı. Zaten adam da, lafının ardından gaza basıp giden Deniz'in umarsızlığını sorgulamamıştı.
Belki de kendi bile eve gidince karısını pataklıyordu.
Hayat çok garipti. Korumalar bile korunulası varlıklardan seçilebiliyordu. Görev ahlakı ise bazılarının bu özelliklerini kamufle etmesini sağlıyordu. Gündüz adalet dağıtan eller bile, gece eve gidince cellada dönüşebilmekteydi.
Çelişki miydi bu? Yoksa evrenin düzeni mi? Dengesizlikler insanın içinde bile yer edinirken, toplum bundan nasibini almayacak mıydı sanki?
Evine gitmeliydi. Biraz kafa dinlemeli ve uyumalı... Hedefine odaklı bir ok, titremeyen bir elden çıkardı. Bunun için de boşalmış bir zihin şarttı.