♦️BÖLÜM 10♦️

69.9K 2.8K 219
                                    

İyi okumalar.

"Bu kurduğun cümleleri unutma. Seni nikahıma alacağım. Ve sana öyle bir cehennem yaşatacağım ki ölüme muhtaç kalacaksın ama ölmeyeceksin. Kurduğun bu bütün cümlelerin öcünü senden öyle bir alacağım ki canını almamı isteyeceksin. Bu gün bana ölmek için yalvardığın gibi ömür boyu yalvaracaksın."

Kurduğu her cümleyi üstüne basa basa söylemişti Baran. Her cümlesini kadının suratına tükürür gibi telaffuz etmişti. Ve yine her kurduğu ve kendi içini de yakan cümleler ile kadının boğazına biraz daha baskı uygulamıştı. Öyle ki Roza'nın nefesi tamamen kesilmek üzereydi. Çabalamayı bırakmıştı çünkü genç kadın. Bir can çekişin ve bir de yakıcı bir öfke ateşinin hakim olduğu karanlık odanın kapısı büyük bir gürültüyle açıldığında ramak kalmış bir cinayet teşebbüsünü bozdu Agit Ağa'nın telaşlı sesi.

"Baran.. Bırak kızı!"

Odada yankı yapan gür ses ile ancak kendine gelebildi öfkeden kudurmuş adam.O an farkettiği elini önce gevşetti ardından yavaşca indirdi kadının boynundan. Hissedebiliyordu zorlukla alınan nefes kırıntılarını.

Bu acı tablo,telafi edilemez bir sona dönüşmeden yetişmiş olmanın verdiği rahatlığı yaşayan Ağit Ağa aynı zamanda genç kız için endişeleniyordu da. Endişesi sesine vuracak sekilde konuştu.

"Bedirhan git kıza bak."

Ağabeyinin halini dehşetle izleyen Bedirhan ancak babasının sesi ile kendine gelebilince Roza'ya doğru gidip yanına eğildi. O, kadını kendine getirmeye çalışırken Baran güçlükle ayağa kalktı ve babasına döndü. Sadece Roza'ya bakınca gözlerini hapseden o kül edici öfke artık Agit Ağa'ya da işliyordu. Zira genç adam ilk defa babasına böylesine nefret dolu bakıyordu.

"İstediğin olacak Agit Ağa!Gözün aydın olsun. Ama bu günü unutma. Bu gün oğlun Baran öldü!"

Agit Ağa oğlunun söylediklerini daha hazmedip bir cevap veremeden Baran çıktı oradan. Etrafında kendisine korkuyla bakan adamları görmüyordu gözleri. Arabasına bindi ve geç saat olmasına rağmen o ikinci evine dönüşen mezarlığa sürdü. Hayatı o kadar berbat bir hale gelmişti ki,huzur aramak için gideceği tek yer bir mezarlıktı. Bir insanın huzur bulmak için gideceği en son yerdi belki de. Fakat yaşamak için bir sebebi kalmamış bir insanın hayattan huzur bulmasıda beklenemezdi. Baran öyleydi işte. Baran ARSLANOĞLU yaşayan bir ölüydü bu saaten sonra.

Tarifsiz acı duyguların ele geçirdiği beyni,yaşadığı berbat olayları tekrar tekrar kurcalayıp Baran'ın önüne koymuş ve çektiği acının kat kat artmasına şahitlik ederek kabristanın önüne gelene kadar nasıl bir yol katettiğini bile hatırlamasına izin vermemişti. Zira genç adam aklından bağımsız hareket eden bedeninin arabayı durdurması ile kendine gelebilmişti ancak.

Bir süre öylece arabasında oyalandı. İnmekte tereddüt etti. İlk defa Berfin'e giderken tereddütlüydü Baran. Gidip ne diyecekti? Olanları nasıl anlatacaktı? Bu olanların hesabını nasıl verecekti?

Artık arabada beklemekte azap verince kararsızlıkla indi arabadan. İlk defa hava karanlıkken geliyordu buraya. İnsanın kalbini tekletecek kadar ürkütücü ve sessiz olan bu zifiri karanlık yer Baran'da bir etki yaratmadı. Telefonun fenerini açarak her zamanki yerine doğru yöneldi. Sonunda yine dönüp dolaşıp geldiği yerde durdu. Elindeki telefonun feneri ve gözleri kendinden bağımsız uzun bir süre mermerin üstündeki isme takılı kaldı. Ardından sessiz bir feryat döküldü dilinden. Sessiz ve çaresiz.

"Berfin be ! Neden gittin? Şu halime bir bak. Neden beni böyle bırakıp gittin? Dağıldım. Tükendim Berfin."

Bacaklarında hal kalmamıştı ki kara toprağın üzerine, dizlerinin üstüne çöktü koskoca adam. Dediği gibi tam anlamıyla bitmişti.

GÜN DOĞUMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin