İyi okumalar.❤
Ya zaman her şeyin ilacıydı ya da zamanla doğup büyüyen sevgiydi her derde deva olan. ARSLANOĞLU konağı yaşanmayacak bir hale gelecek kadar acı bir zehre bulaşmıştı bir zamanlar. Sıcak bir yuva olmayı unutmuş,alınan tek bir nefesin bile can yaktığı kıyamet alanına dönüşmüştü. Bazen öyle bir an gelmişti ki,konakta yaşayan tek bir insanın bile oranın güzel bir yuvaya dönüşeceğine dair inancı kalmamıştı.
Baran ve Roza dahil hiç kimse akıp gittiğini unuttukları zamanın,yüreklerde peyda olan küçük bir sevgi kırıntısına şahit olacağını ve yine o sevgi tohumunun zaman geçtikçe bütün acıların üstüne çöreklenecek kadar büyüyüp karşı çıkılamayacak kadar derin bir şekilde hissedileceğini bilememişti.
Büyük bir bilinmezliğin pençesinde geçirdikleri hayatlarına düşen sevgiyi farkettikleri zaman ise bu duyguyu kabullenmemek için çırpındıkları bir dönemin içine düşmüşlerdi. Hem adam hem de kadın uzun ve yoğun bir süreç boyunca kabullenmek istememiş,sevgi için çırpınan kalplerini susturmak için büyük bir çaba sarfetmişlerdi. Sarfettikleri çaba ise hem kendilerini hem de bir diğerini üzmekten başka hiçbir işe yaramamıştı.
Zira hissedilmek istenen sevgi o çırpınan kalbin en derininden doğup bedenlerinin en ufak hücresine kadar işleyerek artık inkar edilemez bir boyuta ulaşmayı becerebilmiş,onlar fark etmesede yaşanan her şeye ilaç olmak için bir kalpten diğerine yol almaya başlamıştı.
Yaraları büyüktü,kapanması için zamana ihtiyaç vardı. İlaç olan ise sevgiydi. Sevgileri ilaç olmuştu onlara. Yaralarını usul usul kapatan,açılan her bir yara yerine merhem olan sevgileri doğmuştu zamanla.
Acının iliklere kadar hissedildiği o zamanlar, bugün sevginin bütün insanlığı iyileştirdiği bir zamana ulaşmıştı. Öyle ki şu an bütün konak halkının hep bir arada oturmuş olduğu büyük salonun beton duvarları bile içindeki insanların mutluluğuna şahit olduklarından göze daha güzel görünür olmuştu. Sevgi,beton bir duvarın bile içindeki insanlarla ısındığı bir boyuta ulaşmıştı.
Bugün kalabalık ve mutlu bir aile doldurmuştu o dört duvarı. Yade Hervin ve Ağit Beyin en başta oturduğu iki tekli koltuğun sağ tarafındaki üçlü koltuğa Baran,eniştesi ve Bedirhan oturmuş, Sol tarafındaki üçlü koltuğa ise Rojbin hanım,Havin,Roza ve kucağında küçük Ali oturmuştu. Eve geleli iki gün olan Miran ise yengesinin yanına bir sandalye çekmiş ve orada oturuyor,arada bir ise Ali'ye bulaşıyordu.
Sohbetleri,mutlulukla atan yürekleri kadar sıcak ve duygularının yoğunluğu kadar canlıydı. Uzun ve yoğun bir hafta geçirmişlerdi. Baran'ın vurulduğu haberinin yayılmış olduğu bütün Mardin halkı gece gündüz demeden konağa ziyarete gelmişti. Baran ise hem onlarla ilgilenmiş hem de uzun süredir boşladığı işlerinin ve aşiretinin gidişatını tekrar ele almak için çalışmış ve belkide en çok yorulan kişi olmuştu.
Fakat ona artık bütün yorgunluğu tatlı geliyordu. İsterse bütün dünyanın yükü binsin omzuna,gönlü ferahlamıştı bir kere. Zira bedeninin bütün yorgunluğuna inat ruhunu,yüreğini,aklını ferahlatan ve huzura kavuşturan bir ilacı vardı artık. İlacı karısıydı onun.Yüzü bir gözlerinin önüne gelsin,Baran'ın bütün sıkıntısının buhar olup uçması, yüzünün huzurlu bir tebessüme bulaşması bir saniyesini almıyordu. Gerçi kadının yüzü hiç gitmiyordu adamın gözlerinin önünden orası da bambaşka bir konuydu.
Adam bütün gününü düşünerek geçirdiği karısınına olan özlemiyle kavrularak gece eve geliyor,çoktan uyumuş olan karısının yanına sokulduğu an hasretle kavrulan yüreği,kavuşmanın etkisiyle tüy kadar hafifliyordu. Kolları arasına aldığı kadının saçlarını,yüzünü okşuyor,içini eriten tenini doymak bilmeden öpüp kokluyordu. Ne kadar geçtiğini bilmediği bu süreç onu mest edene kadar devam ediyor ardından adam, kadını iyice kolları arasına alıp huzur dolu bir uykuya teslim oluyordu. Sabahları kalktığında ise kendisinden önce uyanmış olan karısını ancak kahvaltı sofrasına indiğinde görebiliyordu. Bir yandan deli gibi seviniyordu bu hallerine diğer yandan ise ona dokunamamanın,yüzünü az görüp keyfini çıkaramayışının perişanlığını yaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN DOĞUMU
Lãng mạn"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikanlı bir adam. Mardin'in en büyük aşiretinin başı, Baran Ağa'sı. Roza KARACAN: İstanbul'da doğup büyümüş azimli,çalışkan bir kadın. İstanbul'u...