22.BÖLÜM | ARAMIZDA KALSIN

6.3K 483 196
                                    

Nilipek - Koşuyolu 💫

-------------------------------

   
    Bir ağırlık düştü göğsümün taa içine, ama ölüm baş tacı yine. Bakarken boğulduğum gözleri gram umursamadığım yazıların üzerinde milim milim dolaşırken, mavi harelerim sırnaşık bir kedi misali yüz hatlarının keskin sınırlarına kıvrıldı. Çıkık çene kemiğine yaslanmış, gamzeyle bezenen, çenesinin hemen üstündeki kalın dudakları sakin sakin hareket ediyordu.

"Anladın mı?" Kafasın ikimizin önünde bulunan test kitabından kaldırarak bana çevirdiğinde, onu dinlememiş olmanın mahcubiyetiyle alt dudağımı dişledim. Onu izliyordum. Gözleri yüzümde birkaç saniye oyalanacak şekilde dolaştıktan sonra gülümsedi.

"Dinlemedin değil mi?" Kafamı aşağı doğru sallayarak göz temasımı bozdum. Afra ve Buğra sınıftan ayrıldıktan sonra, peşlerinden gitmek üzere olan Ege'yi engellediğimde sadece öğleden önceki derslere girmiştik. Öğleden sonrasında ise beni kendi kafelerine ders çalıştırmak için getirmişti. Şu an kitap okuma alanındaki bar taburelerindeydik. Test kitabının kapağını kapatarak hafif geriye iteledi.

"Yarınki fizik sınavında da kağıtları değişmek istiyorsun sanırım." İnce kaşlarım çatıldığında, oturduğumuz bar taburelerinin dipdibe oluşundan mütevellit nefeslerimiz birbiri arasında mekik dokuyordu. Elbette bunu istemiyordum. Demek istediğim, beni kendi hâlime bırakmasıydı. Az önce kapattığı test kitabının karton kapağını kaldırarak sorulardan artakalan boşluğa yazmaya başladım.

"Çalışmak istemiyorum." Bu konuda oldukça nettim. Ellerini iki yana açarak anlayışla baktı.

"Peki, ne yapmak istiyorsun söyle onu yapalım." Ben, pek bir şey istemiyordum aslında. Öğlenden süregelen sancı, ara ara artarak rahatsız edici bir şekilde kasıklarımda hüküm sürmeye devam ediyordu. Regl dönemimin yaklaşmış olması muhtemeldi, şu ara düzenini takip edemiyordum.

"Ben ev-" diye yazıyordum ki iri bir el, elimin üstüne örtüldü. Uçlu kalem kontrolüm dışına çıktığından yana doğru devrilirken, tamamlayamadığım kelimenin son harfi yamularak uzun bir çizikle sonlanmıştı. "Biraz daha kal, yanımda."

Avcunun altında uzanan damarlarımdaki kan az gelmeye başlamıştı bir anda. Göz bebeklerinin etrafını saran akına kadar belli olan isteği olumsuz bir cevaba karşı kalkan gibiydi. Ruhumu bu denli ele geçirdiğinde mantığımı dizginleyemiyordum. Elimi yavaşça kendime çekip kucağıma saklarken içim titriyordu.

"Ah, pekâla," diyerek tabureden çevik bir hareketle yere inerek, test kitabı ve kalemi sertçe bir kenara iteledi. "Yarın ikimizinkini de çözmeye çalışacağım. Şimdi biraz dolaşalım." Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemediğimden düz bir ifadeyle bakıyordum. Ya da hayır Ege'nin bakışlarına bakacak olursak, kaşlarımın çatılmış olması muhtemeldi. Bu huyumu hiç kuşkusuz babamdan almıştım. Belini bükerek heybetli bedenini bana doğru eğdiğinde, yüzünü yüzüme yaklaştırarak nefesimi boğazıma düğümledi. Hadi ama biraz uzaklaş. Elleriyle yumuşak bir şekilde yanaklarımı iki yana çekiştirirken sakince söylendi.

"Biraz gülümse." Dudaklarımı büzerek omuz silktiğimde kendini geri çekerek biçimli kaşlarını çattı. Ben hâlâ taburede oturduğum için ona aşağıdan bakabiliyordum. "Yok yok vazgeçtim, sen hep sert bak. Böyle sevimli oluyorsun." Ah kalbim... Beni apar topar bir vaziyette tabureden indirerek, birkaç adımda kafeden çıkardığında yeni yeni başlayan kışın sert yüzüyle karşılaşmıştık. Hava esintiliydi. Kumral saçlarım birbirine girerken üstündeki içi yünlü kot ceketi omuzlarıma bıraktı.

KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin