26.BÖLÜM | BİR BİLEBİLSEN YENİLDİĞİMİ

5.7K 465 126
                                    


Elif Kaya - Bir Bilebilsen 🌹

        Kışın matem tutan kasvetli havası, henüz uzaklarda olan ilkbaharın gelişini gölgeliyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  
      Kışın matem tutan kasvetli havası, henüz uzaklarda olan ilkbaharın gelişini gölgeliyordu. Soğuk gecelerin sanrısı tıpkı zihnimizin yansıması gibiydi. Mart ayı soğuğunu ilmek ilmek bedenimize işliyordu. Zaman, bileklerime düştüğünde cesedi usulca nabzıma gömüldü. Günden güne değişen takvim yapraklarının arasında yitirdiğim ruhum, kalbimi tamamen esir almıştı.

    Gökyüzüne kurban edilmiş birkaç sevgiden güç alan yanım, yarımdı. Yarıyıl tatili, başkahramanı olamayacağım kadar güzel bir romanın aşk dolu sayfaları gibi geçmişti; sonu hesaplanmamış ama yine de her şeye rağmen yaşanmaya değer.

Birlikte yaşanmış bütün anların, birer tatlı anılara gebe kaldığı günler zaaflarımızı tetikleyecek kadar güçlü hâle gelmişti. Yarıyıl tatilini İzmir'de geçirmem sonradan planlanmış bir şey değildi zaten. Bu kalbe hüküm giydirebilecek yazısız kanun karşısında her zaman yenilgiyi kabullenirdim. Bu sürede kısa da olsa mesafe aşkı yaşayan Buğra ve Afra, iki sevgiliden daha fazlası olmuştu. Ege ise şu teklif edilen reklam işini reddetmişti.

Ve ben... Yine aynı bendim; kaybetmekten korkan, korktuklarından da kaçmayı beceremeyen. Ege, gerek mesajlarıyla gerek aramalarıyla beni kendime bırakmamıştı. Bunun beni rahatsız ettiğini söyleyemezdim. Sessizce mesajını beklediğim geceler olmuştu. Sığınılası kokusu, bir müptezel gibi zaafım hâline gelivermişti.

Ona karşı hissettiğim bu şeyin henüz bir adı yoktu.

Yitirilmiş zamanların birinde hissedilmeye değer bir şeyler vardı, biliyordum. Her ne kadar adı konulmamış olsa da kalbime hükmedebiliyordu. Benim kendime yenildiğim her saniye dibimde olan Ege'yi bir an bile düşünmeden duramıyordum. Beynimin içinde bir savaş vardı ve ben durmuş öylece onu izliyordum.

Montumun cebine yerleştirdiğim ellerim bir günahkâr gibi titriyordu. Bir adım atarak atağa geçtiğimde kalın bir tabaka hâline gelmiş karın, botumun altında ezilişini hissettim. Hava oldukça soğuktu. Bahçeden içeri giren herkes kaymamak için yavaş hareketlerle ilerlemeye çalışıyordu.

"Gir koluma," diyen Buğra'yı ikiletmeden koluna tutundum. Diğer bir elimle de çantamı sabitlemeye çalışıyordum.

"Hey!" Afra'nın sesi kulağımıza ulaştığında acele etmeyerek hafif arkamızı döndük. Bu sırada Buğra yüzüne kartopu yemişti. Eldivenli elini yüzüne götürüp karın soğuğunu biraz olsun almaya çalıştığında, kolumu yavaşça kolundan ayırdım.
Afra, düzgün dişlerini gösterircesine sırıtırken sinsi bir şekilde gülümsedi.

"Sen şimdi görürsün!" Yere eğilip iki elini birden kullanarak elma büyüklüğünde bir kartopu yaptığında, hiç hesaplamdan direkt Afra'nın olduğu tarafa fırlattı. Fakat isabetli bir atış olmamış, Afra'nın kolunu sıyırıp geçmişti. Bahçede buna benzer birçok sahne vardı. Birçok kişi kartopu savaşı yapıyordu. Birden çekilerek başım kavrandığında, her ne olduğunu bilmesem de yaslandığım göğüs benim yangın yerimdi.

KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin