İyi geceler, biz geldik. 🌹
Bazı yenilgiler kabullenişin meyvesidir. Ben, tam direndiğim yerden yenildim. Bazen hiç bitmeyecek yolları çıkmaza soktum, bazen ise bağıra çağıra söylenmiş şarkıları sessizliğe boğdum. Işığa hep sırtımı çevirdim, çevirdim ki yüreğimdeki bu buzu kimseler eritmesin diye. Bir gün ufak da olsa ışık sızacak olursa hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum.
Sustum, hep.
Suskunluğum bir engelden çok sığınağım oldu. Krem rengi sıraların birinde, saçları babası tarafından örülmüş o kız çocuğu ses tonundan bile bihâberdi. En son çok küçükken, konuşmayı yeni öğrendiğim zamanlarda falan tek tük konuşmuşluğum vardı. Onun haricinde yıllarca yazdım, çizdim ama konuşmadım. Anlaşmak için başka bir şey lâzımdı, kelimeler değil. Geceleri kanayan yüreklerin, sabahına mutlu sonlara imza atışı bunun en iyi örneğiydi.
Göz bebeklerinde ağırladığı şaşkınlık dudaklarına uğrayarak ufak bir aralık oluşmasını sağladı. Bunu hiç ama hiç beklemediği belliydi. İşin ilginç tarafı ise ben de beklemiyordum. Saniyeler sonrasında yükselen parmak uçlarım topuklarımla aynı hizaya düşerken öylece durdum. Bir an bütün duygularımla çırılçıplak hissettim kendimi. Dudakları birkaç kez açılıp kapandı, konuşamıyormuş gibiydi. Elini nereye koyacağını bilemezmişçesine önce ensesine götürdü, sonrasında da saçlarını karıştırdı.
Utanmış gibiydi.
"Ada, hâlâ kapıda mısın?" Babamın gittikçe yaklaşan sesini fark etmeme rağmen herhangi bir tepki vermedim. Biraz sonra arkamdaki varlığını hissettiğimde birkaç adım geri çekilerek ona doğru döndüm. Ama onun gözleri pür dikkat Ege'deydi.
"Misafirimiz de hâlâ buradaymış." Ege, bunun üzerine irkilerek bana kaçamak bir bakış atıp "Ben de tam gidiyordum," dedi. Babam uzun uzun süzerek onu ürküttüğünde, Ege arkasını dönerek asansöre doğru ilerledi. Afra ve Buğra'nın ortadan kaybolduğunu da yeni fark etmiştim.
"İçeri geçelim." Babamı ikiletmeyerek kapıyı kapatmasına izin verip içeri geçtim. Odama çıkmak üzere merdivenlere yöneliyordum ki sesiyle durdum.
"Biraz konuşalım mı?" Hemen ona doğru dönerek başımı salladım. Seyrek adımlarım peşi sıra onu takip ederken bedenlerimiz aynı koltuğu paylaştı.
"Bir sorun yok değil mi?" Birkaç saat önceki yarışı bırakmış olmam dolayısıyla yöneltilen bir soruydu.
"Hayır," dedim sakin bir yüz ifadesiyle. "Ben iyiyim. Telaşlanma." Yüzündeki tedirginlik ifadesi yerini yer yer gülümsemeye bıraktığında, elini saçlarıma uzattı. Nasıl telaşlanmam der gibiydi.
"Koşu yarışının senin için önemli olduğunu sanıyordum." Mavi harelerim şiddetle dalgalandı ve kıyılara vurmak üzere uzaklaştı. Koşu yarışı hâlâ benim için önemliydi. Fakat, bir şeyler onun önüne geçecek kadar farklı anlamlara sahipti artık.
"Koşmayı seviyorum," dedim ellerimin sakinliğini bozmayarak. "Sadece kazanmak istemedim." Anlayışla başını sallarken mimiklerimden emin olmak ister gibi bakıyordu.
"Yani gitmek istemediğinden değil." Her zaman olduğu gibi kaçmak istedim. Bu, cevabını kendime dâhi itiraf edemeyeceğim bir soruydu. Beni yavaşça omzuna yaslarken,
elleri yumuşak hareketlerle saçımda gezinmeye başladı."Hayatı kaçırma, ne pahasına olursa olsun." Güçlü bir nefes aldı içindeki birikmişlikle. "Bazı şeyler kaderindir. Eğer yaşanması gerekiyorsa kaçamazsın." Sessizleşti. Bunu bozansa kapının Buğra tarafından hunharca çalınmasıydı. İrkilerek ayağa kalktığımda daha fazla bu sese katlanmamak adına kapıya doğru koşar adımlarla ilerledim. Kapıyı araladığımda bütün dişlerini gösterircesine sırıtıyordu. Burnunu öne doğru uzatarak birkaç kere sesli kokladı. Sonra da gözleriyle kalbimin olduğu kısmı işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜ
Teen FictionAdam, şafak sökerken yığmıştı ölü denizlerini göğsüne. Tebessümüne giydirdiği kefeni ustalıkla yüreğindeki mezarlığa kabul etmişti kadın. Sessizliğin alevinde yanan adamla, adamın küllerinde matem tutan kadının hikâyesi... Ne bir sessizlik bu kad...