19.BÖLÜM | ● TEHLİKE ÇANI

6.4K 517 720
                                    

Emre Aydın - Ses Ver

Baştan aşağıya şaşkınlıkla dolan bedenim ne tepki vereceğini bilemezken, Buğra'dan bahsetmiyordum bile

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Baştan aşağıya şaşkınlıkla dolan bedenim ne tepki vereceğini bilemezken, Buğra'dan bahsetmiyordum bile. Bir kucağındaki Mayıs'a bir de bana bakıp tekrardan Afra'ya döndü. Dili tutulmuş gibi öylece kalakalmıştı. "Sen..." deyip gözlerine bakarken aralarındaki iletişim sessizliğe sürükleniyordu. "Sen burada.... Nasıl?" Afra'nın yeşilin tonlarında kaybolan irisleri Buğra'nın üzerindeydi. Bir ara 'Buya,' diyerek, kendisine bakmasını istercesine, Buğra'nın saçını çeken Mayıs'a gözleri kaydığında alnının ortası kırışır gibi oldu.

"O da ne?"

Buğra şaşkın şaşkın "Bebek," dediğinde, gözlerini devirmişti. Kendini kurtarmak adına çabalamayı sürdürüp "Benim değil ama," diye eklediğinde oldukça komik gözüküyordu. Afra, sanki rakibiymiş gibi Mayıs'a yandan bir bakış attı.

"Yok bir de senin olsaydı." Duraksayıp gözlerini etrafta gezdirdiği sırada, göz göze gelmemizle herhangi bir ifâde değişiminde bulunmayıp bakışlarını tekrardan Buğra'ya yöneltti. "Her neyse... Biraz dışarı gelir misin?"

"Gelmem mi? Koş koşa gelirim." Mayıs'ı aceleyle kucağıma tutuştururken neye uğradığını şaşırmıştım. Kapı yüzümüze kapandığında, Mayıs kapıya bakarak ağlamaklı bir hâlde dudaklarını büzdü. Elini ileri uzatıp yumruğunu açıp kaparken 'Gel gel,' derken fazla sevimli duruyordu. Kapıdan uzaklaşırken onu sıkıca kendime hapsedip "Gelecek," dedim gülümseyerek. Az önce kaldırmış olduğu minik elinin tersiyle gözünü ovuştururken, dayanamayarak avcunun içinden öptüm.

"Çok tatlısın," diye fısıldadığımda, ağzının içinde anlaşılmayacak şekilde bir şey geveleyip bebeksi sesler çıkartı. Onu anlamış gibi yaparak "Hım, demek bunu biliyorsun. O zaman bir daha öperim," deyip burnunun ucundan öptüğümde yavaş yavaş salona doğru ilerliyorduk. Minicik elini yüzüme koyarak siyaha çalan iri gözlerini bana diktiğinde, dişlerimi göstererek gülmemle bunu beklermiş gibi aynı anda gülücükler saçtı.

"Kızım, neye gülüyorsun sen babacım?" Sinan abim, kelimeleri uzata uzata Mayıs'a seslendiğinde salonun girişindeydim. "Çok mu hoşuna gitti?" Babamın oturduğu koltuğa ilerleyerek kendimi yavaşça bıraktığımda Mayıs'ın ayakları baldırlarımda, kafası omzumdaydı. Oturmamla birlikte dönmeye çalıştığında ona yardımcı olarak döndürdüğümde gözleri solumda kalan babama kaydı. Duruşu ciddi olduğu için bundan ürkmüş olmalı ki iri gözleriyle dikkatli dikkatli süzüyordu.

"Şu bakışlara bak ya," diyen teyzemin epey içi gitmiş gibiydi. Babam gülümseyerek kollarını açtığında, Mayıs kısa bir müddet kendine uzatılan ellere baktı ve sonra benim ellerim arasında ona doğru bir adım attı. Bir adım daha atacakken ayağının baldırımdan kayacak gibi olmasıyla, babam onu hızla kollarının altından kavrayıp kucağına çekti. Bu Mayıs'ın hoşuna gitmiş olmalı ki gülüşünü bizden esirgemedi. Babam her onu kendine çekip yüzünü yüzüne eşitlediğinde gülüşleri salonu dolduruyordu.

KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin