Ve 'Son' diye biter bütün hikâyeler.
Bir sayfanın sonuna sonradan iliştiriliverilmiş emanet bir cümle olmanın basitliğinden yakınırken, tüm olayın aslında tam orası olduğundan bihâber olduğumuz bu hikâyenin birer kanayan yarası olmaya meyilliydik.
Dikiş tutmazdı belki ama günün birinde illâki kabuk bağlardı.
Sabah göğsünü gere gere gecenin koynundan çıkıyordu, saat 06.24. Caddeler kalabalık, insanların acelesi var. Kulaklığımdan gelen şarkının sesini biraz daha açarak duvarlarımı ördüm. O anda duvarlarıma bir güneş vurdu. Manzara güzeldi, Kız Kulesi ona bakıyor. Ne şanslı diye geçirdim içimden.
Nefesim tükenirken koşmayı bıraktım. Beceremedim işte bir yabancı gibi arkasından geçip gitmeyi. Seyrek adımlarımın kararsızlığı içimdeki amansız isteğe daha fazla direnememişti. Kalçasını motora yaslamıştı, tıpkı o günkü gibi. Tam arkasına yaklaştığımda, bedeninin üst kısmını sarıp sarmalayan siyah deri ceketiyle bakışıyordum. Nasıl bir yaklaşım sergilemem konusunda hiçbir fikrim yoktu.
"Şafak sökerken," diye mırıldandı ve omzunun üstünen başını arkaya çevirerek benimle göz göze geldi. "Yine." Anın şokundan sıyrılmaya çalışarak olduğum yerde kalakalırken, aynı sakinlikle önüne döndü. "Yanıma gelsene." Hafif esen rüzgâr, kokusunu burnuma çalıyordu. Davete icabet ederken, siyah kapüşonlumun şapkasını indirip yanındaki yerimi aldım. Bu sırada kulaklığımı da cebime koymuştum.
"Burayı seviyorum," diye konuştu. Okyanusu taşıyan harelerinin üzerime çevrilen yoğunluğu fark edilmemesi imkânsız bir detaya dönüşmüştü. Hemen dibimdeydi, nefes alışverişlerini rahatlıkla hissedebiliyordum. "Sen varsın diye," kurduğu üç kelimelik cümlesinden sonra, gözlerim sağımda kalan bedenine kaydı. Sadece gözlerinin içine bakıyordum. Göz kapaklarını sıkı sıkıya çevreleyen uzun kirpiklerinin arasında sakladığı bendim.
Suskunlukla kilitlenmiş dudaklarıma inen bakışlarından sonra dudağının kenarında ufak bir gamze belirdi, öpülesiydi. Başını tekrardan denize çevirerek içten bir şekilde konuşmaya devam etti. "Böyle sessizce duruyorsun ya yanımda, en çok o zaman hissediyorum ördüğün duvarlarını. Yaslanmama izin veriyorsun ama karanlıkta bırakıyorsun. Bu taraf çok karanlık," derken dalgalara karışan sesiyle bana döndü. "O taraf da karanlık mı?" Kaçmak istediğim anlardan biriydi. Önüme dönerek başımı eğdim.
Yanımda oluşan hareketlilikten birkaç saniye sonra siyah botları görüş açıma girdi. Parmak uçlarını çeneme koyarak başımı kaldırdığında, içimde dağılan sevgi tomurcukları gözlerimde filizlenmeye başladı.
"Şikâyet etmiyorum, sadece duvarın arkasındaki güneşi merak ediyorum." Çenemdeki elini kaydırarak, baş parmağını dudağımın hemen kenarına yasladı. Avcuna kıvrılmak isteyen yüzüme engel olarak ona bakmaya devam ettim. Aramızdaki mesafe azlığı nabzımda kesik bir tat bırakıyordu. Artık bu alışkanlığın da ötesinde bir şeydi.
"Seni eve bırakayım. Sonra da okula geçeriz," diyerek geri çekildiğinde nefes alışverişlerimin ritmi dağınıktı. Kalçamı motordan ayırarak bana uzattığı kaskı elinden aldım. Elimdeki kask diğerlerinden farklıydı, sanki her geçen gün yeni bir kask alıyor gibiydi. Motora yerleştiğinde onu tâkiben sağ bacağımı diğer tarafa atarak arkasına oturdum. Altımızdaki motorun konforlu oluşu kalitesini gösteriyordu. Kollarımı beline sardığımda ceketinin altındaki tişörtten karnındaki kaslarını hissetmiştim. Utandığımda elimi gevşetmek istedim ama motorun hızı bunu yapmama müsaade edecek kadar değildi.
Bizim siteye yaklaştığımızda bahçe girişinin az gerisinde durdu. Hızla ellerimi çözerek yere indiğimde kaskımı çıkarmak için elimi kafama götürdüm. Ben kaskla uğraşırken o çoktan çıkartmış, alttan bir sırıtmayla beni izliyordu. Şu kaskı her çıkarmaya çalıştığımda elim ayağıma dolaşıyordu. Sonunda çıkardığım kaskla rahatlayarak, boştaki elimle saçlarımı düzelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜ
Genç KurguAdam, şafak sökerken yığmıştı ölü denizlerini göğsüne. Tebessümüne giydirdiği kefeni ustalıkla yüreğindeki mezarlığa kabul etmişti kadın. Sessizliğin alevinde yanan adamla, adamın küllerinde matem tutan kadının hikâyesi... Ne bir sessizlik bu kad...