Çağan Şengül - Kırlangıç
Zaman eskitilmiş hislerle tükenip giderken, yetim kalmış duyguların mahzeninde sıkışıp kaldık. Bir anda altüst olan hayatımızın bozuk yollarında yürüyemez oldum. Buğra o gün hastaneden taburcu olduğunda, bunun sadece birkaç günlük olduğunu pek tabi bilmiyordum. Aslında ben artık hiçbir şey bilmiyordum. Aradan beş gün geçmişti ve bugün test sonuçları için hastaneye gidecektik.
Gece, sanki sabahtan kaçarcasına bir türlü çekip gitmiyordu. Odamın içine düşen yapayalnız kalmış kör bir aydınlıktı. Beş gündür aldığım nefes, içtiğim su, yediğim birkaç lokma boğazımda düğümleniyor ve katiyen oradan gitmiyordu. Uyku uyuyamıyor, arada benden habersiz kapanan gözkapaklarımın buhranlı bir sancı içerisinde alel acele açılmasıyla ayaklanıyordum. Düşünüyordum, hem de çok ve uzun. Sonra düşüncelerimin birbirinde batışını seyrediyordum.
Komodinimin üzerindeki çerçevede duran fotoğrafımıza kayan bakışlarımla elimi acıyan kalbimin üzerine bastırdım. Beş gündür aramızda süren sarsıcı bir sessizlik vardı. Gün boyunca yanında oluyor, bakışları bakışlarımda kaybolana kadar gözlerimi üstünde tutuyordum. Zaten bu sıralar ev de olması gerekenin aksine kalabalıktı. Bazen Araf amcalarla Timur amcalar uğruyordu. Afra sabah geliyor, akşam Ege'yle birlikte dönüyordu. Durumu öğrenen Sinan abimler ise İzmir'den hemen İstanbul'a dönmüşlerdi. Tüm bunların yanında teyzem, anneannemle dedemin öğrenmemesi için ayrı bir çaba sarf etmişti. Zaten bu yaştan sonra kaldırabileceklerini sanmıyordum.
Buğra, sürekli iyi olduğunu söyleyip duruyordu. Ama şu son birkaç günde bile bakılınca eskisine göre epey hâlsizdi. Teyzem olabildiğince Buğra'yı odasında kalması konusunda zorluyordu. Şu an hiçbirimiz hastalığı ve tedavisi konusu hakkında net bilgi sahibi olmasak da, az çok kendini enfeksiyon kapabileceği tüm her şeyden koruması gerektiğini tahmin edebiliyordum. Fakat tabi Buğra bunların hiçbirini umursamıyordu.
Kaç defadır geri döndüğüm kapıyı açarak dışarı çıktım. Onunla konuşmak...daima yanında olduğumu söylemek istiyordum. Beş gündür zihnimde savaşıp da bir türlü kabul edemediğim bu şeyin ağırlığıyla birlikte sessizce dairemizden çıkıp, teyzemlerin dairesinin önünde durdum. Elimdeki yedek anahtarı tedirgin olarak kapı deliğine yerleştirdikten sonra olabildiğince yavaş bir şekilde döndürdüm. Şu an Buğra'yla konuşmak dışında hiçbir şeyin önemi yoktu. Saat altıya falan geliyordu. Umarım teyzemler uyanıp da beni hırsız sanıp korkmazlardı. Neyse ki sandığım gibi olmadı.
Buğra'nın odasının önüne geldiğimde de ayaklarım bana ihânet edip geri dönmek istedi. Bunu yapabileceğimden emin değildim. Karşısında ağlayarak onu çaresiz hissettirmek istemiyordum. Elim kaç defa kapı kulpuna uzandı bilmiyorum ama bir türlü kulpu tutup da indiremedim. Kalbim gerçekten acıyordu. Loş koridorda, aramızda bir karış olan kapıyla bakıştım öylece. Elim titreyerek kulpu kavradığında aralanan kapının bıraktığı minik boşluğa ürkekçe baktım. Attığım her adımda teyzemi hissediyordum. Onun duygularıyla yaşıyormuş gibi... Başımı iki yana sallayıp, birkaç saniye içinde odaya girdiğimde karanlık beni metanetle karşıladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜ
Novela JuvenilAdam, şafak sökerken yığmıştı ölü denizlerini göğsüne. Tebessümüne giydirdiği kefeni ustalıkla yüreğindeki mezarlığa kabul etmişti kadın. Sessizliğin alevinde yanan adamla, adamın küllerinde matem tutan kadının hikâyesi... Ne bir sessizlik bu kad...