16.BÖLÜM | ● İYİLEŞEN SANRILAR

5.7K 544 552
                                    

Multi; Buğra'nın 'Evet 17 Haziran doğum günümdü,' bakışı. İyi ki doğdun sütten karakterim. sutten1karakter

Ve senin de Mavihanem geçmiş doğum günün kutlu olsun tatlışım. İyi ki doğdun, iyi ki varsın. 💜


Seksendört - Acemiler 🌸

Soluksuz bir şehrin yanan vechi avuçlarıma düşüyor, külleri savrularak denize dökülüyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Soluksuz bir şehrin yanan vechi avuçlarıma düşüyor, külleri savrularak denize dökülüyordu. Afilli bir tükenişti. Gökyüzünün mihrabına hutbesi okunan bir ölüm usul usul yanaşırken önce sesler kesilmiş sonra göğün kızıllığı semâya yayılmıştı. Utangaç bir çocuğun al al olmuş yanaklarını anımsatıyordu. Sessizlik ise iyi bir keskin nişancının silahından çıkan son mermiydi; hedef açık, açı tam, ıskalama şansı yok.

Ateşin ihtişamını izleyenler, yanandan da yakılandan da bihâberdi.

Sağ elimde bana öylesine uzak, öylesine yabancı metal bir silah vardı. Parmaklarım kabzasına sıkı sıkı sarılmış, avcum, varlığıyla hayata tutunacakmış gibi tenini ona sunuyordu. Hayatımda ilk defa tuttuğum bu alet, saniyeler sonrasında titreyen elimde kopmaya hazır yaprak misali sallanmaya başladı. Tetiğin üzerinde duran parmağıma dehşet içinde bakarken, arabanın sarsıntıyla zikzak çizmesi mezarı kucaklarcasınaydı. Elimdeki silah sertçe yere, ayaklarımın dibine düştü. Üzerinde ilerlemeye çalıştığımız yol adetâ cehennemini bize savuruyordu.

Toprak, gözlerine ilişmiş birtakım endişeyle elini gür saçlarından geçirdi. Korkulu ama bir o kadar da soğukkanlıydı. Uzun, dövmeli parmaklarının arasında ezilen saçlarını arkaya yatırıp sertçe ensesini ovuşturdu. "Sakın şehir içine girme." Endişe tohumlarını içime ekerken, tutuklu kalmışçasına gözlerimi yoldan çekemeden konuştum.

"Ş-şimdi ne olacak?" Sesim tüm şiddetini kaybetmiş, fısıldamaya dönmüştü. Öndeki adam direksiyondaki hâkimiyeti sağlamaya çalışırken, hızın yüksekliği korkusunu gözle görülebilecek kadar netleştirmişti. Elleri titrekliği direksiyonu kavrayışına da etki ediyordu. "İleride bir yol ayrımı olduğundan emin değilim," dedi.

"Ya nasıl bilmiyorsun?" diye bağırdım acıklı bir sesle. "Bilmiyorsan niye orada oturuyorsun! Beni götüreceğiniz zaman da mı bilmiyordunuz?"

Toprak gelişigüzel salladığım ellerimi sakinleştirircesine tutup "Tamam, sakin ol. Bir şey olmayacak," dediğinde, sözlerinde samimi durmasına rağmen hislerimde değişen herhangi bir şey olmadı. Güven vermiyordu. Ellerimi hızla kendime çekerek dolan gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp açtım. "Kemerini tak," deyip bana doğru uzanarak sağ omzumun üzerinden çapraz bir şekilde getirip kemerin kilit kısmını yuvasına soktu. Kendisi de aynı şekilde kemerini taktığında, deri ceketinin cebinden telefonunu çıkardı. Soğukkanlıydı ya da belki de öyle olmaya çalışıyordu. Bir numaraya tuşlayıp telefonu kulağına yasladığında, öndeki adama ithâfen konuştu. "Dörtlüler yandı mı?"

KÜL ADA'M & KÜL DÜĞÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin