Uçakların gürültüsünden ne kadar rahatsız olsa da tedirginliğini belli etmemeye çalıştı. Sesleri duymuyormuş gibi rahatını bozmadan muziğin sesini yükseltti. Şoför "ne yapayım" der gibi ona bakıyordu. Cemal gözleri ile yola işaret etti. O da başını sallayıp
"tamam"dedi ve hızını artırdı.
Uçaklar leşlerin üzerinde devre vuran kuzgunlar gibi konvoyun üzerinde dönüp duruyor, bir inip bir kalkıyorlardı. Bu uçaklar kimi zaman ansızın görünür, kimi zaman yok olur, az geçmez geri dönerler. Geri dönünce de ne yapacakları belli olmaz. Belki de suçsuz insanların-çocukların, yaşlıların yaşadığı yerleri bombalamak için dönerler.
O sabah da öyle olmuştu. Uçaklar yine her günki gibi gök yüzünde cirit atarak, insanların üzerine korku saçmaya devam ediyordu. Sesler bir uzaklaşıp, bir yaklaşıyordu. Bir sürelik git gel ardından sesler kesildi. Fakat bu durum uzun sürmedi, az geçmedi uçaklar yeniden göründü. Ardından büyük bir gürültü duyuldu. Bomba ve patlama sesleri birbirini izlemeye devam etti. Bir müddet sonra gürültü seslerinin yerini bir uğultu aldı. Bu kez bir okulu hedef almışlardı. Çoluk çocuğu öldürmenin hazzını duyabilmek için kaç kez devre vurmuşlardı okulun üzerinde acaba? Becerebilselerdi çığlık seslerini duymak için sessiz sessiz uçarlardı, ama bu kez de gürültünün korkusundan alıkoymuş olurlardı çocukları. İnsan çığlıklarıyla beslenen katiller, ellerinde olsa savaşırken kullandıkları makinelere benzin yerine kan koyarlardı. Öldürmeye doyamayan, yakıp yıkmaktan bıkmayan, insan elbisesi giymiş şeytanlar, kimseye bir zararı olmayan çoluk çocuğa bile acımamışlardı bu gün de. Toz dumana karıştı, okul sıraları umufak oldu, duvarlar parça parça olup ateşten kurtulanların üzerine çöktü, kollar koptu, kafalar parçalandı, yüzler yandı- çocuklar öldü.... Yanan okuldan çıkan dumanların siyahında boğuldu sesler, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki buradan uçaklar geçmemiş, hiç bomba atmamış gibi.
Tam da istedikleri vakitte, herkesin sınıfta olduğu zamanda bombalamışlardı okulu. Okul mahşer yerine dönmüştü. Üç öğretmen, yedi çocuk, bir de okul müdürü anında ölmüşlerdi. Elliye yakın çocuk yaranlanmış, kan revan içinde kalmış, can çekşiyordu. Üç kişi daha, hastaneye götürülürken yolda kaybetmişti hayatını. Cemal görevini tamamlayıp evine döndükten sonra da onu rahat bırakmayan, acı ve korkunc hatıraya dönüşen o gün, tam otuzbeş ameliyat yapmıştı.
O malum gün zihnine tek bir kelime hükmediyordu. Durmadan
"Bu çocukları kurtarmam lazım, kurtarmam lazım " diye tekrarlıyordu mırıldanarak.
O gün, yaralananların bazılarının kolunu, bazılarının bacağını ampüte etti. Bazılarının hayatını kurtardı, bazılarının ise kurtaramadı, şehit olarak uğurladı körpecik bedenleri.
Yakup- o küçücük çocuk hala on iki yaşındaydı. Midesi tamamen açılmış, iç organlarının büyük bir kısmı bedeninden dışarı sarkmıştı. İlk Yardım Müdahile Ekibi yaralıyı getirirken organları yerine "geri sokmaya" çalışmış ve mideyi dikiş atmadan bir bandajla becerebildikleri kadarıyla kapatmışlardı. Vücudundaki kocaman yaraya karşın, bunca saat hayata tutunması mucizeydi. Tam iki saat müddetince ameliyat masasında mücadele verdi. Çok direndi, ama sonunda yaralarına yenik düştü. Çocuk bombaların altında yaşamayı daha fazla sürdüremeyeceğini ilan edercesine terk etti hayatı. En iyisi gitmekti, melekler kanatlarını açmış onu bekliyorlardı. Cemal çocuğun gözünü elleriyle kapadı. O gün, kara gözlü Yakup'un güzel yüzü hiç silinmemek üzere hafızasına kazındı. Kaç defa rüyasına girdi. Belki de onu ikinci kez buralara getiren bu rüyaydı. Onun gibi onlarca çocuk vardı ameliyat ettiği, kurtardığı, kurtaramadığı. Bu başkaydı, bu gün başkaydı. Heryer yaralı çocuk sesleriyle çınlıyor 'neden, neden?' diye çığlıklar yükselirdi gök yüzüne, annelerin çaresiz haykırışlarından, babaların umutsuz yalvarışlarından yer gök inliyordu. Bu çocuklar ebediyete kavuşurken bu dünyaya lanet okuyan Cemal, elinden bir şey gelmediğini, ne yaparsa yapsın ölümün önüne geçemeğeceğini anlamasına karşın o küçücük bedenin ölmesine dayanamayıp yere çökmüş "hayır, hayır, gitme!" diye bağırıyordu. Ama ölüm kimseyi duymuyordu. İstediğini, istediği şekilde alıp götürmekte özgürdü.
Cemal'i eski acı hatıralarından Anna ayırdı.
"Ne oluyor, bir şey mi var? Bizi de bombalarlar mı?" Kimse ona cevap vermeyince kendi sorusunu kendisi cevapladı.
"Yok canım, doktora silah mı çekilir." Rengi avazımıştı, korktuğu belliydi. Cemal'a baktı konuşurken. Cemal ise gözlerini kaçırıp yüzünü şöföre döndü. Şöfor yerlilerden Muhammet isimli bir gençti. O da Cemal gibi Anna'yı duymamış gibi yapıyordu. Uçaktan korunmanın mümkün olmayacağını bildiğinden, sadece hızını arttırmış, öylesine gidiyordu. Anna onların surat ifadelerinden işin vehametini anlamış susmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Misterio / SuspensoÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...