Cemal, annesi hastaneden neden böyle erken dönmesinin sebebini sormaya fırsat bulamamış hızla odasına geçti.
"Oğlum neyin var, hasta mısın yoksa?"
"Bir şeyim yok, sadece yorgunum, dinleneceğim. Beni rahatsız etmeyin" diye sert şekilde kapının ardından ona seslenen annesini uyarınca, Gülnar Hanım da bir şey söyleme cesareti bulamayıp mutfağa geçti.
Cemal odaya girip kapıyı ardından kilitledi. Kendini yatağa attı. Gözlerini tavana dikip bir süre öyle kaldı. Aklına bir şey gelmiş gibi aniden kalkıp odayı karıştırmaya başladı. Komodini, çekmeceleri açtı, kapattı, şifyoneri altüst etti. Aradığı şeyi bulamayınca annesinin aldığını zannedip kendi kendine söylendi;
"bir şeye de dokunma, bırak durduğu yerde dursun. İnsan bir sorar, sonra alır." diye sinrli sinirli konuşarak mutfağa geçti. Gülnar Hanım mutfakta bulaşıkları yıkamakla meşguldu. Oğlunu karşısında görünce;
"acıktın mı oğlum, sana yemek hazırlayayım mı?" diye sordu. Belli ki Cemal'in aklı başka yerde idi annesini duymadı bile. Aradığını onun götürdüğüne emin bir tavırla direkt sordu;
"nereye koydun?"
"Neyi, nereye koydum."
"Kutuyu, beyaz kutuyu, düne kadar dolapta duruyordu."
Gülnar Hanım oğlunun telaşlı halinden endişelenip;
"önemli bir şey miydi? Yoksa evrak falan mıydı? Bir bakayım" diye odaya gitmek için ellerini kuruladı.
"Hayır anne, ıvır zıvır yığdığım bir kutuydu. Sen aldıysan yerini söyle."
Annesi oğlunun bu tavrından alınsa da belli etmedi. Kaç gündü Cemal'in halinden endişelenip dururken, kendini düşünemezdi. Onu sakinleştirmek amacıyla;
"biliyorsun, senin eşyalarına izinsiz dokunmam. İyice düşündün mü, belki yerini unutmuşsundur."
Cemal hiçbir şey söylemeden geri döndü. Gülnar Hanım elindeki bezi lavaboya bırakarak sandalyeye çöktü.
"Bu çocuğun nesi var acaba, kaç günden beri böyle.' dedi kendi kendine ve bir ah çekip ardından
"Allah sonunu hayır etsin" deyip işine döndü.
Cemal odasına dönerek kutuyu yeniden aramaya başladı. Bir süre aradıktan sonra, dolabın üst raflarının birinde köşeye itilmiş olarak buldu, alıp yatağın üzerine koydu, kendisi de yanına oturup, hazine bulmuş gibi alelacele açtı. İçindekileri çıkarmadan önce kapıya baktı. Kapı aralıktı. Kalkıp kilitledi, sonra yatağa oturup anılarını sakladığı kutuyu açtı. Bir sürü resmin ve kalın bir defterin bulunduğu kutuda, bir siyah kemerlli sportif saat, bir de kalem vardı. Onları geri bırakıp defteri eline aldı. Tek tek sayfalarını çevirdi. Sayfaların birinde tarih düşmüştü;
1999 15 Ekim. saat 21:30.
Altında düzgün ve özenle yazılmış bir yazı vardı.
"...Kızıl kıvırcık saçları rüzgarla savruluyor, güneş gibi parlıyordu. Bembeyaz saf suratında ışıldayan boncuk gözlerinde kendimi gördüm.
'Sen benim kısmetimsin' dedim. Farkında olmadan sesli söylemiştim. Beni duymuştu. Hiçbir şey söylemedi, gülümsemekle yetindi. Arkasını dönüp gitti. Biliyordum, benim de gelmemi bekliyordu. Ama ben gitmedim. Neden öyle yaptığımı bilmiyorum.
Akşamı nasıl geçirdiğimi bilemedim. Sabahı gün erkenden Universitenin kapısına dikildim. Kimsecikler gelmemişti. Birileri benim bu kızı beklediğimi fark edecek diye çok utanıyordum. Ama yine vazgeçmedim. Arada beklediğim yeri değiştirdim. Mesela Universiteye giden yolun sağ tarafında durmuştum, sol tarafına geçtim. Daha sonra otobüs durağında bekledim biraz. Metro çıkışına dikilen gözlerimin o kadar insanın içinden onu seçemeyeceğini düşünüp, oraya gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Misterio / SuspensoÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...