Afik Bey eski arkadaşlarını etrafına toplamış, kendi elleriyle semaveri kaynaytmış ve demlemiş karısının yenice yaptığı şah dut reçeliyle ikram ederken, ışığın altında zalimce onlara saldıran sinek vızıltısına aldırmadan tavlayı da unutmamıştı. Tavlaya atılan zarların ve vargüçleriyle deliklere doldurulan taşların ve arada bir şapırtıyla onları öldürdüklerini sanıp kendi kol ve bacaklarını dövmelerinin sesi içerilere kadar geliyordu. Cemalse küçük bir sinekle kavgaya tutuşmayı göze almayıp, evin salonunda klimanın suni serinliğinden faydalanarak, önce annesinin yanında kanepeye oturmuş, biraz televizyon seyretmiş, nihayetinde yaz aylarında televizyonda hiçbir şey vermediklerine karar verip sıkıntısını gidermek için kalemin daha işe yaradığı kanısına varmıştı.
Evi arayıp tarayıp bir defter bulamadıktan ve çantasının bir köşesinde kalmış reçete defterine yazmayı karar verdiği an içinde bir yazma isteği ile yanıp kavrulurken dışarıdan gelen seslere aldırmyıp masanın başına geçmişti. Yazmaya karar verdikten ve başladıktan bu yana, bir kaç satır yazıp, yırtıp yeniden başlamıştı. Hatta bir kez yazmaktan vazgeçip, kalemi masaya fırlatmış, reçete defterini çantasına geri bile koymuştu. Ama yok, hayır, yazacaktı.
"İyileşirim belki. Psikologlar da öyle diyorlar. 'Yaz, yazarsan iyileşirsin.' diyorlar" dedi kendi kendine. "Şimdiye kadar denediğim türlü türlü kendimi iyileştirme oyunlarından biri olsun bu da." deyip yazmaya başladı:
"Evet çocukluğumun hatırımda kalan en eğlenceli günlerini ve zamanlarını geçirdiğim bu köyün havası mı, suyu mu bilmem, ama her neyi ise bana bir şeyler fısıldıyor. Eskilerde kalan, ama unutamadığım, iyi kötü ne varsa, hepsi beynime doluşmuş kavga ediyor, gün yüzüne çıkmaya çalışıyorlar.
Okul yaşlarını doldurduğum ana kadar babaannemin ve dedemin yanında kaldığım, masalların koynunda geçirdiğim o geceleri hatırlamak için çaba sarf etmiyorum. (Aklımdan çıkmdıkları için) Belki ilk farklı masallarla tanıştığım zamanlardı. O zamana kadar annemin söylediği "Şengülüm, Şüngülüm ve Mengülüm'ün aptallıklarından bıkmış, canavarın veya dişlerini söken demircinin ağaç kütüklerinden nasıl bir diş yaptığına anlam verememiştim. Hem de dişime bir metaldan yapılmış her hangi bir eşyayı vurduğumda "dişin sızlayacak, yapma" diyen annem, nasıl rahatlıkla canavarın dişini demirçide bilettiğini söyleyebilirdi. Onun da dişinin insanlarınkinden pek farkı yoktu oysa. (Ve ben, bunu biliyordum.) 'Nasıl biletebilirdi, sızlamıyor muydu, ağrımıyor muydu? ' diye kendi kendime sorular yağdırsam da anneme hiçbir şey sormamıştım. Ne yalan söyleyeyim, çok saçma gelmişti şu keçi yavrularının masalları. Bu masalla yalnız şehirli çocuklarını kandırabilirlerdi. "Kapıyı kimseye açmayacaksın!" Köyde öyle miydi? Kapılar zaten hep açık duruyor, kapatan yok ki, bu da nereden çıkmıştı. Köye gidip geldikten sonra kapı kapatma alışkanlığıma dönene kadar günler geçiyordu ki, bu da garip ve tühaf bir kanıya varmama sebep oluyordu:
"Şehir hırsız kaynıyor." Her kapıyı açık bıraktığımda annemin nasıl bir telaşla, hem beni paylamayı da ihmal etmeyerek, kapıyı kilitlediğini görüyor ve şehirden korkmaya ve sevmemeye başlıyordum.
Farklı masal diyordum ya, beni etkileyen, babannemin sıcak sobanın başında, özellikle rüzgardan dolayı ağaç dallarının elektrik hatlarına dokunduğu için kesildiğinde, ben sıkılmayayım diye söylediği masallar. (O günden sonra elektrik gitsin diye dua ettiğimi anlayan dedem; bu işlerin duayla olmayacağını elektrik saygaçını kapatarak, elektriği kesebileceğini söylemiş ve bana yardım etmişti. Sonradan anladım ki her rüzgar çıktığında o budakları neden kesmiyor diye azarlanan dedem, kendini kurtarmak için bu yola başvurmuştu.
"Elektrik kendiliğinden gitmiş, bizim hatlarla ilgisi yok" demek için.) mesela, Tembel Ahmet, Ağa Nazar gibi. Tembel Ahmet yan gelip yatar, annesinin dizinin dibinden ayrılmaz, ama aptal da değildi şu keçi yavruları gibi. Annesinin zoruyla eline aldığı bir kaç malzameyle devi kandırıp, halktan çaldığı altınlarına el koymuş, geri dönünce de ülkenin en güzel kızıyla, tabii ki kurtardığı padişahın kızıyla evlenmişti. Aklıyla kötüye galip gelmişti, üstelik parmağını da kıpırdatmadan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Misterio / SuspensoÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...