Bölüm 13

240 42 65
                                    

Annesi Cemal'in kaçırıldığını duyduğunda kocasının ona şaka yaptığını sanıp,

"yapacak başka şaka bulamadın mı bey, yaşlandıkça ne yaptığını bilmiyorsun. Yüreğime mi indireceksin?" diye söylenip durdu. Duyduklarına inanmak istemediğinden durmadan konuşuyor kocasının ona kötü bir şaka yaptığını söyleyerek kendini inandırmaya çalışıyordu.

"Yaşlandıkça insan olgunlaşır, benimki de azıyor." diye dudaklarının altında mırıldandı. Afik Bey Gülnar Hanım'ı koltuğa oturttu.

"Hanım, sen bir otursana."

"Neden oturayım, ne oldu ki?

"Oğlumuz, oğlumuz kaçırılmış diyorum."

"Evet duydum, ama şaka yapıyorsun değil mi?"

"Hanım, böyle bir şeyin şakası mı olur?

Kadın kocasına baktı.

"Ne oldu Afik, yoksa deli olduğumu mu düşünüyorsun, neden öyle bakıyorsun?"

"Yok Hanım. İnanmadın ya ondan öyle bakıyorum."

"Hayır sen şaka yapmıyorsun? Ne oldu oğluma, ne oldu söyle." dedi kocasının boğulmuş, rengi solmuş yüzüne bakarak;

"Ne biliyorsun söyle, söyle Afik, ne yaptılar oğluma?"

"Bilmiyorum, ama kaçırıldığı kesin. Hanım, oğlumuzu teroristler kaçırmış. Konvoylarına saldırmış bir kadın doktorla beraber onu da yanlarında götürmüşler. Onbeş gündür haber alamıyorlarmış. Nereye götürüldükleri ile ilgili hiçbir malumatları yokmuş. Yok diyorlar, arıyoruz diyorlar, merak etmeyin diyorlar. Ve biz bundan şimdi haber alabiliyoruz. Hem de internete, televizyona düştükten sonra."

Kadın kulaklarnın uğultusu dışında bir şey duyamıyordu. Dili tutulmuş gibi tek bir kelime edemedi, susup anlamsız nazarlarla kocasına baktı. Ayağa kalktı, dengesini kaybeder gibi oldu, yere düşmemek için masanın kenarına tutundu, "oğluum"diye inletti odaları. Çaresiz yaralı kuş gibi çırpınıyor, çığlıklar atıyordu. Afik Bey karısının bu durumu karşısında dayanamasa da güçlü olması gerektiğinin farkındaydı. Birinin güçlü olması lazımdı, olanlarla başaçıkabilmek, oğluna yardım etmek gerekirdi. Onu orada, o zalimlerin arasında öyle bırakamazdı.

"Kurtaracağım oğlumuzu, bana inan Gülnar"

Gülnar Hanım onu sakinleştirmeye çalışan kocasının yakasına yapışıp olanca gücü ile silkti.

"Neden bıraktın, neden? Gitmesin dedim, bırakma dedim. Her şey senin yüzünden oldu. Sen isteseydin o gitmezdi. Kim bilir şimdi ne haldedir, o vahşiler ne yaptı oğluma? Yavruma bir şey olursa iki elim yakanda olacak."

Dağ gibi adam karısının karşısında küçüldü, acizleşti. Karısının ellerinden tutup;

"sakin ol Gülnar, bulacağız oğlumuzu" diyebildi sadece.Acziyetini kenara itip inanmak zorunda olduğunu anladı.

Kendi acısını içine gömüp karısını teskin etmeye çalışırken sıkışan kalbinin acısından yüzünü buruşturdu. Gömleğinin yakasını açtı, derin nefes aldı. Sanki biri iki eliyle boğazına yapışıp olanca gücü ile sıkıyordu. Küreğine bir bıçak saplanmış gibiydi. Karısını zar zor koltuğa oturtup mutfağa gitti, bir bardak su içti elleri titreye titreye. Duvara yaslandı, derin derin soluklandı, kendine gelir gibi oldu.

"Şimdi zamanı değil" diye fısıldadı. Toparladı kendini. İlaçla bir bardak su alıp salona geçti. Gülnar Hanım kendinde değildi. Afik Bey karısının başını hafifce kaldırıp ilacını içirdi. Arada bir "oğlum, yavrum neredesin? Afik, onu bul, bul onu" diye inlese de az sonra sakinleşti.

************

Afik Bey arada bir gözünün ucu ile karısına bakıyor, bazen duruyor, bazen oturuyor ne yapacağını bilmeden küçücük salonda pencereyle kapı arasında gidip geliyordu. Hapishane günlerinden kalan alışkanlıkla her sıkıştığında, her sıkıldığında atardı voltayı. Bazen unutuyor, yorulduğunun bile farkında olmuyordu. Karısının; "başım döndü artık Afik, bırak artık şu volta atmayı" söylenmesinden sonra keserdi voltasını. Afik Bey kanepenin üzerindeki battaniyeyi alıp kanepede uyuyakalan karısının üzerini örttü. Yanına oturdu.

"Merak etme dönecek oğlumuz, dönecek, onu orada bırakmam, onu sana getireceğim" dedi yavaşça ve gitmek için ayağa kalktı. Gülnar Hanım gözlerini açmış uykulu haliyle fısıldıyordu:

"Evladımı bana getir Afik"

Ne yapacağını bilmeden beyaz saçlarını elleri ile kavrayarak karıştırdı. Olanca gücü ile başını sıktı, gözlerini kapadı, ne yapabileceğini düşündü ve kanepede ölü gibi bakan karısına bir bakış atarak, kapıyı çekip çıktı.

Gülnar Hanım ilacın etkisiyle uyuşmuş, olanları, olup biteni kestiremiyordu. Nasıl yoktu oğlu, nasıl haber alınamıyordu, nasıl? diye beyninde dönüp dolaşan sorulara cevap ararken tepki veremiyordu.

Afik Bey karısının yalnız bırakmak istemediğinden yan komşunun kapısını tıklattı, kapını açan Sona Hanım'dan karısına bakmasını rica etti.

"Gülnar'ın hali iyi değil evde yalnız, ona bakar mısınız, çıkmam lazım da."

Sona Hanım olanlardan habersiz:

"Tabi bakarım Afik Bey. Kötü bir şey yoktur inşallah" diye soru dolu bakışlarla komşusuna baktı. Afik Bey olanları söylemek istese de sonra vazgeçti.

" Gülnar anlatır" diyerek merdivenleri hızlı hızlı indi.

Afik Bey neredeyse tüm tanıdıkları, ona yardım edebileceğini düşündüğü herkesi aradı. Suriyada'ki gruplaşmalarla ilişkisi olan birilerini tanırlar mı diye herkese sordu. Hepsi neredeyse aynı cevabı veriyordu. 'Bakarız, sorarız' diyorlardı. Haklı olarak kimse karışmak istemiyordu. Ne yapacağını bilmiyordu artık. Yukarı dairelerdeki tanıdıkları hatırladı,onlara sordu.

"Biz de bakıyoruz, vatandaşımızın talihinden endişeliyiz. Devletin sorumluluğunda değiller, devletten bağımsız bir kurum , bakalım ne yapa biliriz." dediler. Tüm çareler tükenmiş gibiydi. Bir yolu olmalıydı. Onu oraya gönderen kuruma ulaştı, diğer doktorun ismini soyismini, adres bilgilerini aldı. Onlar da "arıyoruz, bir haber alırsak sizi bilgilendiririz." dediler. Muammalı cevaplar ve sonun nereye varacağı malum olmayan bekleyiş ölümden beterdi. En iyisi ona ulaşmanın bir yolunu bulmaktı. Bir yolu olmalıydı..

*******************

Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin