Bütün bunlar olurken onu niçin aradığını unutmuştu. Aysel gözlerinin önündeydi, sessiz sessiz yatıyor, nefes almak için makinelere tutunuyordu, uyanıp uyanamayacağı ise belli değildi. Üzülmesi gerekiyordu, kendini yiyip bitirmesi gerekiyordu, umut etmesi gerekiyordu, dua etmesi gerekiyordu. Ne tuhaftı ki bunların hiçbirini yapmıyordu. İçinde adını veremediği bir boşluk oluşmuştu. Seviniyor muydu? Hayır, sevinmiyordu. Peki üzülüyor muydu? Hayır, üzülmüyordu da. Garip bir rahatlama, bir yükten kurtulma gibi bir histi bu. Ve de en kötüsü de Cemal'in bunun farkında olmasıydı. Kaç gündür kendi kendine ;
"Al işte, buldun, sevdiğin kadın gözlerinin önünde, sana emanet edilmiş, iyileşeceğine inanıyorsun. Peki, neden sevinemiyorsun, iyleşince kafanı kurcalayan bütün soruların cevabını alacaksın. Neden merak etmiyorsun sana söyleyeceklerini? Bunca zamandır onun için aramıyor muydun." diye söylenirken hissettiklerinin nedenini de bulmuş;
"yoksa benimkisi sadece takıntı mıydı?" diye kendini bir yanlışın peşinde olduğu için azarlamıştı da. Sorunun cevabını almaktan mı korkuyordu, yoksa alamamaktan. İşte o soruların yerini başka sorular almıştı şimdi de .
"Aysel'i bulmayı amaç edinmiştin galiba, seninkisi soruya cevap filan almak değildi. Öyle olsaydı merak ederdin, hemen uyanmasını isterdin. Utanmadan kendine itiraf da ediyorsun. Varsayalım amacın sorularına cevap aramaktı. Hadi sordun, cevabını da aldın diyelim . Daha sonra ne yapacaktın? Cevap hayatının geri kalanını yönlendirecek miydi?" Ne yazık ki tüm bunlar aklını kurcalıyor ve de hayatının merkezine koyduğu takıntıdan çıkmasına engel oluyordu. Kendisini bile aldatarak 'cevap peşindeyim' diye yıllardır aradığı kadını aslında yanında olmasını istediği için, belki de bir kez daha görebilmek için aradığının farkına varmıştı. Onu bulunca yolunda gitmeyen hayatının değişeceğine inanmıştı.
Doğrudur, onu bulmakla hayatında bir takım değişiklikler olmuştu. Bir çocuk girmişti mesela hayatına. Her sabah kendi çocukluğuyla yüz yüze gelmek gibi bir şeydi bu. Garip bir sevgiyle ve kıskançlıkla, evet, evet kıskançlıkla bağlanmıştı çocuğa. Ne tuhaftı ki onunla her sohbet edişinde Cemal'i ona iten bir şey oluşuyordu aralarında. Ona doğru çekiliyormuş gibi hissediyordu. Babasını kaybetmesi çocuğun canını yakıyordu, onun canı yandığı için Cemal'in de canı yanıyordu. Hatta kendini Tural'ın ölümüne üzülürken bulurdu. Bu nasıl bir duyguydu. Nefret ettiği, hatta nefret edip etmediğini bile bilmediği, varlığıyla yokluğunu kabüllenemediği bir adamın hayattan gidişi onu neden bu kadar üzüyordu bilmiyordu. Belki vicdan azabıydı onu üzen. Üzüntünün farkına vardığında her defasında durup durup o güne, onu ameliyat ettiği güne dönüyordu, belki istemeden bir hata yapmışım diye. (Evet istemeden, çünkü ameliyat yaparken onun için hastanın Tural ve ya başkası olması önemli değil) Hata yapmadığına tekrar tekrar emin oluyordu. Üzüntüsünün bir vicdan azabından olmadığunu biliyordu. Bu hisse kapılacağına hiçbir sebep yoktu ve buna adının Cemal olduğunu bildiği kadar emindi.
Gerek meslek aşkı deyin, gerek alışkanlık tüm ameliyatlarını yaparken böyle hissederdi. Ameliyat masasında hastanın kişiliğini unuturdu.
"Allah affetsin, bu hastanı ben yeniden yaratmışım gibi bir hiss değildir tabii ki. Ama onu yaşatmamda bir katkım olduğunu da düşünmüyor değilim. Sanıyorum ki hepimiz öyle hissederiz böyle durumlarda" diyordu doktor arkadaşlarına.
"Bir benlik okşamasından doğan bir duygu da olabilir. İtiraf ediyorum, o hissi geçiriyorum. Başarmanın ve başaracak olmanın tadını yaşarken, hastamın kimliği umurumda değil, önemli olan onun bir insan olması ve de sonraki hayatını sürdürmesinde bir katkımın bulunması." diye tekrarlıyordu. Bu yüzden Tural'ın ölümünde zerre da olsun cerrrahi hata olmadığını biliyordu ve buna emin olduğundan kendini suçlamıyordu.
Kıskançlıkla bağlanmış dedim ya - karşısındaki bu çocuğun çokbilmiş tavırlarından, duruşundan, gülüşünden hatta yürüyüşünden bile kendinde bir parça buluyor gibiydi. Belki de bu çocuğun Tural'ın oğlu olmasını kıskanıyordu.
'Neden benim değil de onun çocuğuydu. Belki de ayrılmamış olsaydık, şu yaşananları yaşamamış olsaydık, şimdi benim çocuğum, bizim çocuğumuz olurdu Sahil' diye içinde binlerce 'ben', 'benim' bulunan 'ben'li sorular içinde bocalayıp duruyordu.
Galiba o her şeyden, herkesten çok kendini seviyordu. Çünkü düşünceleri, fikirleri her şey kendisiyle ilgiliydi. Önce oydu-kendisiydi. Aslına bakarsan, herkes öyle değil mi? Mesela hastaneye yatan hastalar bile çocuklarına 'senin için, sizin için ölmek istemiyorum' diye yalan söylüyorlardı. Basbayağı ölmek istemiyorlardı, yaşamak istiyorlardı. Yaşamak istemelerini dile getirmekten utanıyorlardı. Yaşamak istemek bir suç muydu? Neden utanıyorlardı. Başkalarının bunu duymasının ne sakıncası vardı ki. Karşılarındaki o kişi her kimse, yaşamak istemiyor muydu? Keşke açık olsalardı insanlar bir birlerine, o zaman biri için yaşamayı, ölmeyi, öldürmeyi vazife edinmişler gibi kimse kimsenin karşısında kasım kasım kasılmazdı. Bu görevi kendisi için, kendi duygularıın tatmini için yaptıklarını bilirdi, herkes ve kimse kendini kimseye borçlu hissetmezdi. Yarın 'seni bu kadar sevdim, senin için şunu yaptım' derken, 'hayır' diye bilirdi herkes. Ya o hastaların evlatları 'doktor bey, onu iyileştir, ona bir şey olursa yaşamayız' derken, onun desteği olmadan yaşamayacaklarını dile getirerek kendilerini düşünmüyorlar mıydı? Evet, birini severken hepimiz önce kendimiz için seviyoruz. Kendi rahatımız için, kendi benliğimiz için, kendi duygularımız için. Kendimizi sevdiğimiz için önce 'ben' sonra 'o' diyoruz işte.
Evet Aysel orada öylece yatarken çocuğu acı çekiyordu ve onun canı yanıyordu. Canı yanmasın diye ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Sahil üzülmesin diye mizacının aksine yapmadığı maymunluk kalmıyordu. Çünkü Sahil üzülürse, o üzülürdü. Aysel iyileşirse, evladı da iyi olacaktı, o da iyi olacaktı. Evet Aysel'i seviyordu kendi için mi, duyguları için mi, ne derseniz deyin, seviyordu her seven gibi. Ya çocuk için neden aynı şeyleri hissediyordu. Onun çocuğu olarak dünyaya gelmeliyken başkasının çocuğu olarak doğmuştu. Cemal'in ondan kaçması, annesine nefret etmesi gerekmiyor muydu? Aysel'in çocuğu olmasının bir rolü var mıydı bunda. O yüzden mi seviyordu bu çocuğu. Seviyordu, evet bu çocuğu seviyordu, hem öyle böyle değil ona iyi geldiği için, nedenini bilmediği bir sebeple. Belki ayağa kalkınca;
'Cemal amca beni şöyle seviyor, böyle seviyor' demesini istediği için miydi bütün bunlar. Hayır asla ona duyduğu hisler başkaydı, annesinden bağımsız, cevabını bilmediği bir şeydi Cemal'i bu çocuğa bağlayan. Aysel? Hayır dedim ya başka bir şey. Kendisine yakıştırmadığı aşağılık nedenler kalmamıştı bu hissin, bağlılığın nedenini bulmak için, ama bu çocuğa bağlılığının sevgisınin nedeni bunlar değildi.
Aysel hastaneye getirildiği günden neredeyse geceleri uyumamıştı. Eve sabaha karşı geliyordu. Bu gün de öyle günlerden biriydi. Neredeyse sabah oluyordu. Uyuması gerekiyordu. Yarın erkenden işe gidecekti, ameliyatları vardı, bu uykusuz haliyle ameliyat filan yapamazdı. Uykusu da yoktu, belki bir ilaç alırsa uyuyabilirdi. Mutfağa geçti, dolaptan sakinleştirici alıp bir bardak suyla içti. Ağzını silip ışığı kapadı. Loş koridordan yatak odasına geçmeden önce yan odada uyuyan Sahil'e bakmak için kapıyı araladı. Sahil dünyadan habersiz mışıl mışıl uyuyordu. Cemal dünyasını değiştiren bu çocuğu bir süre izledi. Aşağı kaymış battaniyeyi yukarı doğru çekip üstünü kapattı. Pencereden süzülen ışıkla parlayan kızıl saçlarını okşadı. Gülümsedi. Işığın dolabın aynasına vuran yansımasından çocuğun yüzünün bir kısmı aydınlanmıştı, güneşin küçük çocuğuna benziyordu. Gözler uyanıkmış gibi yarıaçıktı. Onu tanımayan uyumadığını sanardı. Ama artık Cemal onu tanıyordu, küçük Sahil onun gibi gözleri yarıaçık uyuyordu. "Tıpkı benim gibi uyuyorsun." dedi fısıldayarak. Başını kaldırıp açık kalmış perdelere baktı, pencereye yaklaştı, perdeyi kapatıp yavaşça odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Mystery / ThrillerÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...