Bölüm 5

377 53 91
                                    




Anna da dışardaydı. Sivrisineklerin istilasından korunmak için yerlilerin yaptığı gibi bir de tezek yakılmıştı. Yorgundular. Dinlenmek için birer bardak çay içip sohbete koyuldular.  Birbirlerinin keyfini sordular. Cemal iyi, ama bir az yorgun olduğunu söylerken Anna  yaptığı işin önemini daha şimdi anladığını vurgulayarak,

"buraya gelirken sadece görev için gelmiştim. Bir kadın doğum uzmanıydım ve oralarda benim gibi doktora ihtiyaç vardı. Ne yalan söyleyeyim, bu işin belki kariyerime de katkısı olabileceğini düşünmüştüm" 

"Ya şimdi?" 

"Şimdi mi?" diye Anna Cemal'e baktı.

"Şimdi fikrim değişti tabii. Öyle düşündüğüm için de kendimden utandım, açıkcası"

"Böyle düşünmen normal. Duymakla görmek, yaşamak aynı etkiyi göstermez sonuçta, hala bu ilk görevin, zamanla daha iyi anlayacaksın buradaki insanları. O zaman onlarla daha fazla ilgilenmek isteyeceksin. Belki de elinden gelse tüm hastalıklarından kurtulmalarını sağlamak için çırpınacaksın."

"Doğru diyorsun. Bu insanlara bakınca savaş doktorlarının neden insanlar için kendilerini ateşe attıklarını anlıyorum şimdi."

"Hastaların, yaralıların canlarının onlara emanet edilmiş sayarlar da ondan"

"Öyle"  dedi Anna. Çayından bir yudum alıp, uzaktan parlayan ayı seyre daldı. Karanlığa tek küpe gibi asılmış  hilal bembeyazdı, fakat sadece çevresini aydınlatıyordu. Kendilerini bu gece parlıyormuş gibi görünen, ama çevresinden başka kimseye faydası olmayan aya benzetti. Cemal'e döndü yüzünü bir şey hatırlamış gibi 

"biz de bu ay gibiyiz onlara faydamız o kadar. Belki fiziken ağrılarını, acılarını dindire bilriz, ama kalplerinde açılmış yaralara bir faydamız olmaz."

Cemal Anna'nın  Seyyar Klinik'teki görevinin  ilk gününde hastalarından bu kadar etkileneceğini düşünmemişti. Ona baktı ve 

"öyle söyleme Annacığım biz onlara sadece doktor olarak değil, insan olarak da iyi geliyoruz, zamanla göreceksin"

 "Nasıl dayanıyorlar bunca acıya, bunca yokluğa." 

"Alışmışlardır belki"

"Yok, hayır gözlerinde bir güç vardır, bizim göremediğimiz. Alışmış gibi görünürler, ama bana kalırsa bastırıyorlar kinlerini, bir gün alacakları intigam için saklıyorlar duygularını. Onların bakışlarından okuyabiliyorum tüm bunları. Acı kadar intikam da var gözlerinde."

 Cemal elindeki kağıt bardağı masaya bıraktı ve sohbete devam etti.  

"Ve bir de çocukların gözünde korku var, derin bir korku. Belki de hiç aşamayacakları bir korku." Anna onaylıyormuş gibi başını salladı ve içtiği çaya işaret ederek,

"Her şeye alıştım da bu çaya hiç alışmadım. Oldum olası hiç sevmem sallama çayı. Hiç tadı yok." Cemal

"şükret, Anna, şükret."  Anna çayından bir yudum daha alıp

" şükür" dedi.  Anlamını bilmese de bu sözde bir sihir olduğunu hissedyordu. Müslümanların karşılaştıkları her  zorlukta, her fırsatta dile getirdikleri bu kelimenin anlamını sorduğu zaman  Cemal; bu lafın sadece Allah'a minnettarlık, teşekkür, beterin de beteri var, ya daha kötüsü olsaydı diye kendilerini avutmak için söylenen laf olmadığını, acıyı veren Allah mükafatını da verecektir mutlaka diye umuda tutunmalarını sağlamak  için kullandıkları bir kelime olduğunu ifade etmişti. Bu kelime onların  Allah'tan gelen her şeye razı olduklarını gösteriyor ve de  isyandan uzak tutuyormuş. "Şükür nimeti arttırıyor" diyordu.

Anna da sıkıldığı ve

"ben burada ne yapıyorum diye kendini sorguladığı zamanlarda kendi kendine 'şükür' diyor ve bu kelimenin gücü ile rahatlıyor ve

" iyi ki burdayım, her şey insanlık için' diye kendini ikna ediyordu. Anna sohbetine  devam etti.

"Hastaların nasıl?"

"Hep aynı. Kamplarda rastladığımız hastalıklar; bronşit, soğuk algınlığı, küçüklerin çoğu da ishal"

"Sanitasyonlardan dolayı bütün bunlar. Etraf çöplük, batağa dönüşmüş. Bir şeyler yapmak lazım. Tedbir alınmazsa bu hastalıklar iyileşmeyecek, hatta çoğalmaya devam edecektir"

"Yaparız. Yakında yardım kuruluşlarından gelenler olacaktır mutlaka, onlara yiyecekle yatacakla bu işin olmayacağını anlatmak lazım ,"

"Duruma bakılırsa hala uzun süre buradalar"

"Öyle görünüyor. Senin hastalar ne alemdeler peki?"

"İyiler, kadınlar bu konuda daha güçlü. Sanki hastalanmasınlar diye Allah onlara ekstra güç vermiş, hasta olsalar çocuklarına kim bakar diye  acımış onlara. Bu gün bir kadını muayene ettim,  yedi aylık hamile, dokuzuncu çocuğu. Buraya geleli üç yıl olmuş birini doğurmuş, bu da ikinci. Bakamıyorsunuz, bekleseniz,  dönünce yapsanız diyorum, kocam razı gelmiyor" diyor, üstelik de çok tehlikeli hamilelik geçiriyor. Ötekiler de öyle. Neden öyleler anlamıyorum. Hiç mi düşünmüyorlar çocuklarını. Bunca yokluk içinde geleceklerinden emin olmadan nasıl doğururlar."

Cemal

"geleceklerinden emin olmadan. ...Kim emin ki geleceğinden, bir dakika sonra başımıza ne geleceğini bilemeyiz "diye karşılık verdi.

Anna onaylarcasına kafasını salladı. Elemanlar için kurulmuş diğer çadırların önünde birkaç klinik elamanı daha ikişer ikişer oturup sohbet ediyordu. Arada bir gülüş sesleri geliyor, hafiften çalınan muzik sesi duyulurdu.

Çadırların bulunduğu yerden birileri

"Doktor, doktor" diye koşarak onlara  doğru geliyordu.


Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin