Şehirde zor kalkabildiğin sabahları güneşle beraber karşılarsın köyde. Kimse seni uyandırmak için çaba sarf etmez. Sabah ezanıyla beraber, doğanın seni selamlayan ve sabaha sesleyen sedasıyla huzurla uyanırsın. Zor duyulur o sesler şehirde her mahalleden, sadece kulak kabartınca uzaklardan süzülüp gelen o ilahi melodinin sesini duyar gibi oluyorsun, ya da duyduğunu sanarsın o kadar. Zamanla o sanmalar da kaybolur. Buradaysa başkaydı. Daha önceleri babaannesi söylerdi, ama ehemiyet vermezdi. Gülüp geçerdi bir yaşlı kadının inançları gibi. Üstelik öteki çocuklar gibi, hatta gençler gibi din işlerinin ancak yaşlılara göre bir şey olduğunu sanardı. Hacıların kitaplarda kaldığı, hocaların ise "Molla" tabiriyle cahil diye aşağılandığı ve Celil Memmedguluzade'nin yazdığı "Ölüler" oyunundaki haliyle "ölülerinizi dirilteceğim" diye, ya da ondan önce Ahundzade'nin "Hekayet-i Molla İbrahimhalil Kimyager"adlı oyunuyla insanların varını yoğunu elinden alıp "paralarınızı altına çevreceğim" diye soyan tiplerden olduklarını "biliyordu". Din işlerinin gençlere göre bir iş olmadığını yaşlılar da kabul etmiş olsa gerek ki, komşu köyün yaşlı Ahundu Hacı Muhammed'in torunu Muhammed'in Samarkand'da okuyup bir din adamı olmasını garip bir şaşkınlıkla karşılamışlardı. Artık yaşlılar geri plana itilmiş, onlardan aldıkları bilgileri eksik saydıklarından tüm taziye evlerine o genç çocuk götürülüyordu. Garip bir açlıkla sohbetlerini dinliyorlardı. Zamanla- her iyi şeyin insanları kendine çektiği gibi- bu güzel sohbetler de insanları mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Küçücük çocuklar ve gençler genç hem de "Kafkas Muselmanları İdaresi"nden onaylı Ahund'a özeniyorlardı. Yaşlılar her yerde o gençten gururla bahsediyor "beni ölürken o kaldırsın" diye vasiyette bulunuyorlardı. Cemal o eski çocukluğundaki şimdi yaşlanmış olan, ama o zamanki genç Ahund'u dinlemenin verdiği hazzı hatırlayınca;
"Gerçekmiş demek" dedi kendi kendine. Horozların, tavukların, hatta haşeratların bile aynı saatlerde çıkardığı sesler boşuna değilmiş. Ya uzakta uluyan çakallara ne demeli. Peki ya kuşlara? Hepsi aynı saatte mı uyanıyorlar. Duymadın mı ağaçların yaprakların Allah'ı zikrettiğini. Dağlar, taşlar, ağaçlar, çiçekler, böcekler küçük haşerat dahil tüm hayvan ve insanlar- yeryüzünde hareket eden her şey ve bunlara ilave olarak gök sakinleri ne varsa tamamı Allah'ı zikrederler. Minicik kuşların küçücük kalplerinden dökülen o nağmeler hakka teşne olduklarını göstermiyor mu? Genç Ahund'un sözlerini hatırladı ta o yıllardan süzülüp gelen
"Ayet-i Kerimelerde:
'Görmüyor musunuz, uğruna Ben'i terk ettiğiniz dünya bile aslında Ben'i zikrediyor ve Ben'im ilahi hükümranlığıma tam bir teslimiyetle boyun eğiyor.' mesajını verirken biz ne yapıyoruz? Nasıl unuturuz Allah'ın hep yanımızda olduğunu. Onun sevgisinin her şeyden üstün olduğunu."
"Gaflete düşmüşüm. Dünya haline kanıp gaflete kapılmışım..." dedi kendi kendine.
Ayağa kalktı, dışarı çıktı, sabahın alacakaranlığında yankılanan Ezan'ın son sedaları okunuyordu. Derin derin nefes aldı.
"Çok şükür" dedi.
"Beni onca beladan koruyan, nice nice badireleri atlatmama yardım eden Allah, ateşin, kurşun yağmurunun içinden kurtaran Allah, affet beni" diye yalvardı gökyüzüne ellerini açarak.
Abdestini alıp evlerinin hemen hemen ikadımlığında bulunan Camiye gitti. Camide imamdan-aynı zamanda da müezzindi-ve iki kişiden başka kimse yoktu. Namazını kıldı, duasını yaptı, tevbesini etti. İçini bir huzur kapladı, kalbinde konuçlanmış asi duyguları yerini saf bir hüzne bıraktı. Biliyordu artık, zamanla onu da yolcu edecekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Tajemnica / ThrillerÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...