"Akşamleyin halaoğluna uğrayalım, kaç gün oldu geleleli, gönül koyar gidip onu görmedik diye"
"Gönül falan koymasın, biz geldik onca uzaklıktan, bir zahmet o gelip görsün bizi"
"Köy yerini bilmiyormuş gibi konuşuyorsun, işten güçten fırsat bulamadı belki, belki de geldiğimizden haberi yoktur, gücenmenin bir alemi yok. Biz gidip görelim"
"Tamam, bir şey demedik, sen toz kondurma"
"Duyan da gitmek istemiyor sanacak, için gidiyor akrabalarını görmek için, nazından niyazından da geçilmiyor"
Gülnar Hanım cevap vermeden kocasına edayla göz süzdürüp eve geçti"
Akşamüzeri- ikindi namazı ardından ev ahalisi toplanıp Fahreddin beylere doğru yola koyuldular....
Gülnar Hanım komşu köydendi. Komşu mahalle deseler daha doğru olurdu. Kocasının köyü ile onların köyü arasındaki mesafe bir mahalle uzaklıkdaydı. Afik Bey'in tahmin ettiği gibi Fahreddin Bey'in köye geldiklerinden haberi yoktu.
"Haberim olsaydı, çoktan gelip görürdüm sizi, burnumun ucu sızlıyordu" dedi. Fahreddin Bey yıllar önce nasılsa şimdi de öyleydi, hiç değişmemişti. Hatta gençleşmişti. Karısı ona nazaran daha da yaşlanmıştı. Yine- hep olduğu gibi ayak ağrılarından şikayet ediyordu. Buna rağmen çabucak masayı ortaya alan kocasının ardından evde ne var ne yok masaya dizmiş, çayı demlemiş, arka bahçede kocasının hangi ara kestiğini bilmedikleri üç tane tavuğu temizlemeye girişmişti. Onlar çaylarını içip bitirinceye kadar tavuklar tencereye atılmış, bişmeye koyulmuştu. Bu arada Afik Beyle Fahreddin Bey havadan sudan ettikleri sohbeti getirip Cemal'in isteği ile eskilere bağlamışlardı. Cemal babasına;
"şehirden gelirken annemin dedesinden konuşuyordunuz, yarım kalmıştı, sonra anlatırım diyordunuz , hadi Fahreddin amcam da buradayken anlatın da ben de öğreneyim. Neydi o dedemin bıraktıkları?" diye sorunca, Fahreddin Bey Afik Bey'e baktı. "Yoksa bu çocuk şu şeyi..."
"Evet"
Fahrettin Bey kahkaha çekip gülerken eyvanın diğer tarafında kurulmuş yaz mutfağında ocağa koyduğu yemeği karıştıran Hayat Hanım;
"ne gülüyorsunuz, bize de anlatın, biz de gülelim" diye masaya yaklaştı. Fahrettin Bey;
"Hanım, şu dedemin engin mirasını konuşuyoruz. Hani evin damından süpürüp döktüğümüz"
Cemal daha fazla dayanamayıp;
"hadi artık doğru dürüst anlatın da, biz de öğrenelim"
"Baban anlatsın, az almadı o paralardan. Duyduğuma göre şehre de götürmüş, oradaki arkadaşlarına da pay etmiş"
"Ne günlerdi ama... Yakınlara kadar duruyordu bende bir iki tanesi"
Fahrettin Bey herkesin bildiği sohbetten Cemal'in bir şey anlamadığını görünce;
"şimdiye kadar neden anlatmadın"
"Bilmem"
"Hadi, çatlatma çocuğu, anlat"diye Afik Bey'e baktı. Afik Bey oğlunun merakına yenilip konuşmaya başladı.
"Yüzbaşı Nazım Bey'in şu bahçenin arka tarafında üç katlı, balkonlu bir evi vardı, şimdiki dille desek villası veya köşkü. Öyle bir ev bir tek ondaydı, çünkü köyün en zengin adamıydı."
"Eee bunları biliyorum, evet sovyet döneminde sürgün olunmuş, evi de Sovetlik(sovyet döneminde köyleri idare eden kurum), ahırı da tahıl deposu yapılmış"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Cemal bir sevda hikayesi(TAMAMLANDI)
Misteri / ThrillerÖnceleri acılara dayanamadıkları için ağlıyorlardı, şimdi de ağlamadan duramadıkları için. Şimdi sıra geldi "Doktor Cemal'"e Keşfedenlerin dikkatini çeken ve bitirmeden bırakmadığı bir hikaye olduğunu söyleyebilirim. Doktor Cemal iç çatışmalarında...