-Gökyüzü 44-

18K 1K 234
                                    

"Senin ne işin var burada?"

Sorduğum soruyla yüzünü buruşturdu. "Kibarlık sana ne zaman uğrayacak acaba?"

"Sen adam olduğun zaman." Deyip yanından geçerek içeri girdim. Çantamı kenara fırlatıp aynadan dağılmış halime şöyle bir göz gezdirdim.

"Adam değilsem beni neden sevdin peki?" Deyip kollarını birbirine bağladı ve kapıya yaslandı.

Şu duruşuyla bile düşüp bayılabilirdim. Ay tutun beni!

"Bilmem," deyip sakinliğimi koruyarak omuz silktim.

Allah'ım verdiğim cevaba bak.

"Sen bilmezsen kim bilecek?" Deyip güldü. Şu gülüşe bak, Allah'ım ölüyorum!

Verecek cevap bulamadım. "Soruma hala cevap alamadım?" Dedim. Kapıdayken sorduğum sorudan bahsediyordum.

Lan Meriç'in bizim evde ne işi var?!

"Annen sana söylemedi mi? Misafirliğe geldik işte." Dedi gayet sakin bir şekilde.

"Yoo annem bana söylemedi öyle bir şey olduğunu."

"Neyi söylememişim?"

Annemin birden yanımda bitmesiyle bakışlarımı kendisine çevirdim. "Anne neden daha önce söylemedin Meriçlerin geleceğini?" Deyip tek kaşımı kaldırdım.

"Söylemem mi gerekiyordu?" Cevabını alınca oflayıp odama gitmek üzere çantamı fırlattığım yerden aldım. Arkamı dönüp odama doğru yürümeye başladım.

"Nil bari misafirlere hoşgeldiniz de!"

Geriye dönüp kısa bir hoşgeldiniz hoşbulduk muhabbetinden sonra odama çıkıp kapıyı kilitledim. Üzerimi değiştirdim ve yeni aldığım ve daha okumaya başlamadığım kitabımı elime alıp yatağıma uzandım. 

Belki kitap okumak uykumu getirebilirdi ve bu da işime gelebilirdi. Neden olmasın?

Kitabın kapağını açıp ilk cümleden başladım okumaya...

"Döşeme tahtalarını yalayan soğuk bir rüzgârla birlikte titreyerek gri, yün hırkama sıkıca sarındım. Onun da sadece bir düğmesi kalmıştı. Tanesi beş sente yenilerini alıp dikmeyi düşünmek saçma olurdu. Hem zaten bahar da gelmişti. Yoksa gelmemiş miydi?..."

"Ne kadar kararsız bir kadın bu?" Diye mırıldandım fakat giriş paragrafı hoşuma gitmişti. Betimlemeleri hoştu. Okumaya devam ettim.

"İkinci katın penceresinden dışarı göz atarak uğuldayan rüzgârı dinledim. Oldukça hiddetli bir rüzgârdı bu. Yaşlı kiraz ağacının dalları, binanın duvarına bir kırbaç gibi öylesine sert çarpıyordu ki bir sonraki darbede camı kırabileceğinden korkarak yerimden sıçradım. Fakat tam o sırada beklenmedik bir görüntü, beni bir anlığına endişelerimin arasından çekip çıkardı. Tozpembe çiçekler, havada dönerek uçuşuyordu. Bir iç geçirerek kendi kendime gülümsedim. 'Tıpkı kar gibi.'"

Ah keşke buralara da kar yağsa...

Şehir dışındaki arkadaşlarım şu an kar tatilindeyken neden buraya kar yağmıyordu? Yaklaşık 5 seneden beri  yağmıyordu bulunduğumuz ilçeye.

Sahi kar neydi ya? Yenebilen bir şey miydi bak onu da unutmuşum.

"Nil! Girebilir miyim?" Kapının kilitli olduğu sonradan aklıma gelmişti ve şu an kapının önünde Meriç vardı. Kar ile ilgili düşüncelerimi bir iç geçirerek yok etmeye çalıştım ve kapının yanına doğru ilerledim.

"Ne oldu?"

Karşı taraftan cevap alamayınca sorumu yineledim. "Meriç, ne oldu?"

"Sadece girmek istiyorum. Bir şey mi olması gerekiyor?" Dedi soruma karşılık.

Aklıma gelen plan ile düşünmeden konuştum. "Bir şartım var ama?"

Ofladı. "Neymiş bu şartın?"

"Bana kar küresi alacaksın!"








---

La çok saçma bitirdim bu bölümü ya, neyse siz canımcım okuyucularım bölümsüz kalmayın diye saçma da olsa atayım bari♥

Saat olmuş gece 11 buçuk bende uyuyayım artık bari. (Deyip gece 2 de yattı mzmsmszlsps)

Neyse sefiyom sizleri😌❤

GÖKYÜZÜ ❦ Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin