"Hocam dersinizi böldüğüm için özür dilerim, müdür tüm öğrencilerin okul bahçesinde sıra olmalarını istedi."Başımı hızla sıramdan kaldırıp fırladım sıramdan. Tarihçi ise dersinin bu şekilde kaynamasından rahatsız olmuş bir şekilde kendi kendine söylenmeye başladı.
Tüm öğrenciler yaklaşık 30 saniyede okul binasını terk edip bahçede sıra olduğunda sevgili müdürcüğümüz de elindeki mikrofonuyla merdivenin en üst basamağında belirdi.
"Evet gençler, lafı uzatmadan asıl konumuza gelmeden önce size birkaç hatırlatmada bulunacağım..."
Yanımda müdürü pür dikkat dinleyen Beril'i dürttüm. "Kesin yine tuvaletlerden bahsececek." Diye fısıldadım kulağına. "Yok peçeteleri çöp kutusuna atın, yok ihtiyacınızı tuvalette giderin tuvaletin duvarlarında değil, nasıl bulduysanız öyle bırakın..."
Beril söylenmelerime karşı sadece gözlerini devirdi ve geri müdürün olduğu tarafa çevirdi gözlerini.
Bu davranışıyla ben de gözlerimi devirdim.
Hayır yani bir kere de kankiciğini desteklesen ne olurdu sanki? Hıh!
Canım sıkılmış bir şekilde ağırlığımı sol ayağıma verdim ve 11-C sınıfının sırasında şöyle bir göz gezdirdim Meriç'i görebilme umuduyla. Ama göremedim.
"Allah Allah," diye mırıldandım yüzüm asık bir şekilde. Normalde okula benden önce gelirdi, başına bir şey mi geldi acaba?
"Yok gerizekalı saçma salak konuşma," dedim kendi kendime. "Aklına getirme öyle şeyleri!" Deyip kendimi tokatladım.
"Kızım delirdin mi sen?"
Müdürcüğümüzün sözünü kesip birden böyle bir şey demesiyle ona döndüm. Bana bakıyordu. Sadece o da değil, tüm okul bana bakıyordu.
Al işte tüm okula rezil olduk, iyi mi?
Başımı saklamak istermiş gibi arkamı döndüm. Yeri yarabilsem yemin ediyorum içine girerdim. Utanmıştım.
O sırada bahçe kapısından nefes nefese giren Meriç'e çarptı gözüm.
İşte gelmişti! Benim canımdan çok sevdiğim çocuk gelmişti sonunda!
11-C sınıfının sırasında en arkaya geçip müdürü dinlemeye başladı. Ardından çantasını sırtından indirdi ve ayak ucuna koydu.
Ve ardından göz göze geldik.
Gülümsedim ve günaydın diye mırıldandım.
O da gülümsedi ve aynı şekilde dudaklarını kıpırdattı.
Kalbim dört nala koşarken zar zor önüme dönebildim.
Çocuk varlığıyla heyecanlandırıyordu beni zaten.
"Evet, şimdi gelelim asıl konumuza!" Dedi müdür elindeki not kağıdına kısa bir bakış atarak.
"Yarın gerçekleşecek olan gezimiz hakkında birkaç bilgilendirme yapacağız rehber öğretmeniniz ile."
Katılacağımız gezi yarın mıydı? Bu kadar erken miydi?
"Lan, insan bir hatırlatır arkadaşına be pü!" Dedim Beril'in kafasına hafifçe vurarak.
Kafasını kaşıdı. "Kanka ben de unutmuşum ki ya." Dedi gülerek.
O sırada Akın ve Meriç başımızda bitiverdi.
"Ya o değil de benim markete uğramam lazım bu okul çıkışı. Yarın yolculuk için abur cubur depolayacağım." Dedim."Kanka çok haklısın ben de öyle düşünmüştüm ben de," deyip beni onayladı Akın. O sırada müdür kaldığı yerden devam etti sözlerine.
"Gençler, öncelikle ormana yakın bir yerde kamp kurmayı düşünüyoruz. Gün içerisinde de Antalya'yı gezeceğiz. O yüzden hazırlıklı gelseniz iyi olur. Çadırlar bizden olacak. Her bir çadır 2 kişilik. Onun için kalacağınız arkadaşınızı iyi seçin."
"Oha süper!" Dedim ellerimi birbirine vurarak. En azından eğlenebileceğimizi düşünüyordum.
"Hocam peki gezimiz tam olarak kaç gün sürecek?" Dedi ön sıralardan biri.
"Bir sözümü bitireyim de ondan sonra soracaklarınızı sorarsınız!" Diye çıkıştı müdürümüz. Ardından devam etti. "Gezimiz yolculuğa çıkacağımız günü de sayarsak 1 hafta sürecek. Bavullarınızı ona göre hazırlayın, şehir içi çok sıcak fakat kalacağınız yerler serin olacak. Şimdilik bu kadar, sıra düzenini bozmadan içeri geçebilirsiniz."
"Bu kadar mıydı yani?" Diye söylendim. Meriç ise bu halime güldü ve yanağımdan makas aldı.
"Ne gülüyorsun be?""Şu tatlı hallerine gülüyorum." Dedi. Ya ama ben seni yerim ki deme şöyle şeyler.
Güldüm ve kolumun tekini beline sardım. O da kolunun tekini omzuma koydu.
"Ya siz ne kadar ponçik şeylersiniz ya tiplere bak." Beril'in arkadan cırlaması ve fotoğraf çekerken çıkan ses aynı anda gerçekleşti. Arkamı döndüm.
"Beril ver telefonunu." Dedim elimi uzatarak. Telefonunu kendisine çekti. "Hiç boşuna uğraşma silmeyeceğim, çok da güzel çıktınız hem."
"O zaman bana o fotoğrafı çabuk atıyorsun." Dedim gülerek.
"Emredersiniz komutanım." Deyip gözlerini devirdi.
"Kızım şu gözlerini devire devire bir gün gözlerini kaybedeceksin diye korkuyorum." Dedi Akın, Beril'i kolunun altına alırken.
Onların bu hallerine bu sefer ben gülümsemeden edemedim ve bu anın fotoğrafını çektim.
Çektiğim mükemmel fotoğrafa bakıp gülerken Meriç de yanıma geldi. "Çok tatlılar." Dedim.
"Emin ol kimse bizim kadar tatlı olamaz." Dedi gülümseyerek.
----
Ama Meriç sen neden bu kadar tatlısın kii vallaha gerçek olsan yerdim seni *-*
Neyse bana bundan sonra Meriçin annesi diyebilirsiniz Meriç'i kendime evlatlık almaya karar verdim böylesi daha iyi dnzndzjdnzjdnsn
Sefiyom sizlerii💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ ❦ Texting ✓
Historia Corta-Tamamlandı- Bilinmeyen Numara: Ne çok isterdim bir atkı olmayı, üşüdüğünde boynuna sarılmayı... Benimki de hayal işte... Bilinmeyen Numara: Ama vazgeçemiyorum Bilinmeyen Numara: Hayal kurmaktan da, sevmekten de vazgeçemiyorum