Akın bir şey anlamayarak suratıma aval aval bakmakla yetindi. Oflayarak kolundan tuttum ve kaldırdım. Şey, yani kaldırmaya çalıştım.
"Neden?"
"Birazdan kavga çıkabilir. O yüzden kavga çıkmadan uzaklaşalım buradan."
Sevde bir pislik yapıp benim Akın'ı sevdiğimi ona söyleyebilirdi. Ve ben bunu Akın'a kendim söylemek istiyordum. Sevde'nin ağzından duymasını istemiyordum.
"Neden kavga çıkacak Beril, açıklar mısın? Hiçbir şey anlamıyorum." Dedi Akın isyan edercesine. Ona şu durumda hak veriyordum ama ben daha fazla haklıyım susun.
"Söz veriyorum sana açıklayacağım ama lütfen baştan şu kafeden çıkalım, lütfen." Diye mırıldandım. Fakat artık çok geçti. Sevde ve tayfası yanımızdaydı artık.
"Ooo bakıyorum da kimleri görüyorum?" Dedi Sevde. Ardından Akın'ın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. "Ee neden sustunuz? Devam edin siz konuşmanıza."
Her an elimden bir kaza çıkabilirdi. Uzun zamandan beri saç yolmuyordum ve Sevde'nin uzun ve sarı saçları tam yolmalıktı. Gel beni yol diye yalvarıyordu resmen.
Derin bir nefes alıp Akın'a döndüm. "Ben demiştim sana.." diye mırıldandım sadece onun duyabileceği şekilde.
Tabii salak onu da anlamadı ya, neyse.
Sevde buraya 2 arkadaşını da getirmemiş miydi? E onlar neredeydi?
"Sevde'ciğim," dedim adının yanına kullandığım ekin üzerine basa basa. "Arkadaşların nerede?"
"Onlar rahat edemediklerini söyleyip gittiler." Diye yanıtladı sorumu. Ardından yanımızdan geçen garsona çilekli milkshake siparişi verdi. Özenti ne olacak!
Zaman geçmek bilmiyordu. İkide bir saati kontrol edip duruyordum. Ve Sevde geldiğinden beri sadece 2 dakika geçmesi sinirlerimin bozulmasına yetiyordu zaten.
Gözlerimi bir an bile Sevde'nin üzerinden ayırmıyordum. Ne yapacağı belli olmaz. Çilekli milkshake'i geldiğinde bardağı eline aldı ve içmeye başladı. Tadını beğenmemiş olacak ki yüzünü buruşturdu.
Akın çilekli seviyor diye çilekli sipariş ettiğini sanki anlamadık!
"Bunun tadı... Ne kadar güzelmiş ya." Diyerek güldü Sevde. Sanki biz çakmadık köfteyi.
"Öyledir." Dedim ben de haline gülerek. Ardından Akın'ın kulağına eğildim. "Artık gidelim buradan."
Kafasını sallayarak sandalyesinin arkasındaki montunu alıp giydi. Bende aynı şekilde montumu alıp giyerken Sevde anlamayarak bizi izliyordu.
"Nereye gidiyorsunuz? Daha yeni geldik." Dedi Sevde de ayağa kalkarak.
"Biz değil canım, sen yeni geldin." Diyerek Akın'ın kolundan tuttum ve çıkışa doğru sürüklemeye başladım. Fakat Sevde buna engel oldu.
"Bıraksana çocuğun kolunu," diye tısladım. Biraz daha şu Sevde'nin suratını görürsem saçlarına yapışabilirdim. Kafede de kavga çıksın istemiyordum. Okulda kavga etsek daha heyecanlı olurdu benim için. Ve tabii yanımızda Akın olmazsa...
"Asıl sen bırak," deyip koluma öyle bir vurdu ki, acısından bırakmak zorunda kaldım. Gözümden bir damla yaş geldi. Ama bu acısından değildi, sinirdendi. Sevde'ye öyle bir sinir olmuştum ki kolumun acısını unutup kızın o uzun ve pis saçlarına yapıştım.
Üzerine çıkıp elimde birkaç kere döndürdüm saçlarını. Ardından kendime çektim.
"Ah bırak saçlarımı!"
Biraz daha çektim. İçimin yağları eriyordu ve yılların acısını saçlarından çıkarıyordum resmen. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?
"Akın'ı sevdiğini söyledin mi? Yoksa ben mi söyleyeyim?" Diye bağırdı birden. Saçlarını tutan ellerim aniden durdu. Ne?!
Hayır hayır! Böyle öğrenmemeliydi. Ona kendim söyleyecektim. Bu kızın ağzından öğrenmemeliydi.
Fakat iş işten geçmiş, Sevde'nin dediklerini duymuştu. Gözüm Sevde'nin saçlarından başka hiçbir şey görmüyordu artık. O kadar sinirlendirmişti ki beni, kopasıya kadar çektim saçlarını.
Ayağa kalktım ve ağlayarak kapıya koştum. Kafeden çıkıp yan sokaklardan birine saptım. Yağmur dinmişti fakat hava dondurucu derecede soğuktu.
Ne kadar koştum hatırlamıyorum. Ayaklarım kopacak şekilde ağrımaya başlayınca durup bir apartman duvarının yanına çöktüm.
Yorulmuştum artık. Sevde'den, davranışlarından. Ama en çok Akın'ı sevdiğimi ondan gizlemekten yorulmuştum. Anlayacak diye diken üzerinde yaşamaktan yorulmuştum, bıkmıştım.
Sessiz sessiz ağlarken bakış açıma bir çift Akın'ın ayakkabısı girince hızla göz yaşlarımı sildim. Ağladığımı görmesini istemiyordum. Hele ki şu durumda...
Yanıma çöktü o da aynı benim gibi. Yaklaşık 10 dakika boyunca hiç konuşmadık. Ne o ne de ben...
Fakat yine sessizliği o bozmuştu.
"Daha ne kadar saklamayı düşünüyordun?"
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ ❦ Texting ✓
Short Story-Tamamlandı- Bilinmeyen Numara: Ne çok isterdim bir atkı olmayı, üşüdüğünde boynuna sarılmayı... Benimki de hayal işte... Bilinmeyen Numara: Ama vazgeçemiyorum Bilinmeyen Numara: Hayal kurmaktan da, sevmekten de vazgeçemiyorum