-Gökyüzü 57-

14.3K 821 130
                                    


Annemden, sonunda hastanedeki işimiz bittiğinde doğruca beni okula götürmesini istedim. Gözümde sorun çıkmamıştı, ben demiştim zaten.

Turp gibiyim turp. Maşallah bana.

Araba okulun sokağına girdiğinde derin bir nefes aldım. Sıla ile Ece'lerin arasında geçen olayı aşırı merak etmiştim.

Kim olsa merak ederdi. Onlar çok iyi arkadaştı.

Okulun önüne geldiğimizde annem arabayı durdurdu.

"Tatlım, iyisin değil mi?" Dedi annem yüzüme endişeyle bakarken. Başımı salladım. "Evet anne, iyiyim." Dedim gülümseyerek. Ardından yanağına kocaman bir öpücük bırakıp geri çekildim.

"Gel buraya." Dedi kollarını açarak. Hiç düşünmeden kollarının arasına girdim. "Nil, dikkat et kendine tamam mı? Bak arkadaş çevrenden  şikayetim yok ama sizinle uğraşan çok. Bulaşmamaya çalış o tip insanlara." Saçımı öptü. "Kavga ile uğraşacağına derslerinle uğraş, haksız mıyım?"

"Haklısın anne," diye mırıldandım. "Ama ben bulaşmıyorum ki, onlar gel beni döv diyorlar bildiğin."

"Olsun sana laf atan olursa karşılığını ver ama sen başlatan olma."

Cevap vermeden daha sıkı sarıldım anneme. Bu hayatta en iyi yol arkadaşımdı benim. Hem arkadaşım hem annem...

"Hadi git artık sen de, öğleden sonraki derslere bari yetiş," diyerek beni kovdu canım anneciğim.

Gülerek arabadan indim ve araba yanımdan uzaklaşırken arkadan el salladım. Araba gözden kaybolunca vakit kaybetmeden Beril'i aradım. Birkaç saniye sonra açtı telefonu.

"Alo kanka hala kafedesiniz değil mi?"

"Evet kanka, sen neredesin?"

"Ben de şu an okulun önündeyim." Dedim etrafıma mal mal bakarken.

"Kanka elini biraz çabuk tut, yaklaşık bir saat sonra Eceler de burada olacak."

"Neden?"

"Nedenini sonra anlatırım. Hadi çabuk, bekliyoruz seni." Dedi ve telefonu kapattı.

Telefonumu geri cebime koyup okulun arka bahçesine bakan o meşhur kafeye doğru yürümeye başladım.

Ya anlamadığım nokta şu, Eceler neden gelecekti?

Of neyse kavga var fena mı? diye geçirdim içimden. Kavga çıkacağı kesindi zaten.

Ben bunları düşünürken çoktan kafenin önüne gelmiştim bile. Derin bir nefes alıp vakit kaybetmeden girdim içeri. Beril'ler cam kenarındaki koltuklara oturmuş kendi aralarında konuşuyordu.

"Selam." Dedim yanlarında geldiğimde. Meriç'in yanına oturdum.

"Bekleye bekleye ağaç olduk kanka, gözünde bir şey çıktı mı bari." Dedi Akın çilekli milkshake'ini yudumlarken. Gözlerimi devirdim. "Çıkmadı bir şeyim."

"He yani biz seni boşu boşuna bekledik bu kadar."

"Akın susar mısın? Yoksa birazdan masanın altından tekme yiyeceksin." Diye söylendim dişlerimin arasından.

Gözlerini devirdi. "Şaka yapmaya da gelmiyor, aman be." Deyip milkshake'ine geri döndü. Höpürdete höpürdete milkshake'ini içerken ben de Beril'e döndüm. "Sıla'nın neyi varmış?"

"Keşke baştan hal hatır sorsaydın be gülüm." Dedi yanımda Meriç, kolunu omzuma atarak. Bu davranışıyla kalbim hızlanırken yavaş bir şekilde kafamı Meriç'e çevirip gülümsedim.

"Nasılsın sevgilim." Dedim dişlerimi göstererek gülerken. Yanağımı sıktı. "Ben iyiyim, asıl seni sormalı prenses."

"Ay vıcık vıcık aşk burası, kalkıp gitsek mi?" Dedi Akın bize iğrenerek bakarken. Dil çıkardım.

"Aa sen odunsan biz ne yapalım." Dedi Beril, Akın'a kızgın kızgın bakarak. "Bize böyle diyen yok, anca 'Çilekli milkshake ister misin?' diye sorsun bizimki zaten."

"Aşkım ayıp ediyorsun ama," dedi Akın Beril'in omzuna kolunu atarak. Beril kendisini Akın'ın kollarından kurtarıp yine tribini devam ettirdi.

"Aşkım mı? Iyy, o kadar da demedik." Dedi Beril, yüzünü buruşturarak. Beril, aşkım kelimesinden nefret ederdi. Çok samimi gelmiyordu ona göre. Gerçi, bana göre de samimiyetsiz geliyordu.

"Tamam birtanem demem sana aşkım maşkım," dedi Akın gülerek. Beril de gülerek Akın'ın kafasına hafifçe vurdu. "Salağım benim."

"Ay yeter valla yeter!" Diye isyan ettim. "Birbirinize iltifatlarınızı sona bıraksanız da şu asıl konumuza geri dönsek?"

"Ha evet," dedi Beril ardından Sıla'yı gösterdi. "Sıla'yı tehdit etmişler."

Gözlerimi devirdim. "Gerizekalı onu telefonda da söyledin, onu sormuyorum. Ne demişler diyorum."

"He öyle desene." Dedi mal mal gülerken. Ardından ciddi haline bürünüp Sıla'nın kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı.

Sıla başını sallayıp bana döndü ve gülümsedi.

"Sıla'yı Çağan ile tehdit etmişler. Sıla düne kadar Eceler ile arkadaştı ya hani. Bunların her bir bokunu bildiği için şimdi de arkadaşlıkları son bulduğu için Sıla'nın gelip bize anlatmasından korkmuşlar."

Kafam karışmıştı. İşin içinde Çağan neden vardı?

"İyi de Çağan ne alaka?" Diye sordum kafamı kaşıyarak.

Beril ilk yine Sıla'ya döndü ve kaş göz işareti yaptı. Sıla başını sağladığında tekrar bana döndü.

"Sıla'nın Çağan'ı sevdiğini öğrenmişler."

Ne?!

Sıla, Çağan'ı mı seviyordu?

"Anlamadım?" Dedim mal mal bakmaya devam ederken. Meriç omzumdaki elini kaldırıp başıma vurdu hafifçe. "Kızım kıt mısın? Çalıştır şu kafanı."

Başımı kaldırıp kızgın bir şekilde ona bakmaya çalıştım. Ama sadece çalıştım. Çünkü onun gözlerine bakarken kızgın olamıyordum, kızamıyordum ona...

"Sus sen bi'!"  Deyip geri Beril'e döndüm. "E peki Sıla'nın Çağan'ı sevdiğini nereden öğrenmişler?"

"Günlüğünü birazcık karıştırmış olabiliriz!"

Arkadan gelen Sevde'nin sesiyle hepimiz yavaşça arkamızı döndük.

Sanki, biraz erken gelmişlerdi. Yanlarında da tanımadığımız bir kız ile...

Anlaşılan asıl olay şimdi başlıyordu...

GÖKYÜZÜ ❦ Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin