AZAM

184 23 0
                                    

Telefonumdaki yabancı numaraya baktım,sağa kaydırıp açtım.
   "Alo."
   "Ben Ardıç'ı soracaktım.Siz kimsiniz?Bir dakika bu tanıdık ses,Sen o kızsın değil mi Ardıç'ın evinde olan  ?"
Ardıç'ın göz hareketleri her hareketimi izliyordu.
   "Evet.Bu benim numaram istiyorsan Ardıç'a vereyim."
   "Arayan kim ?"
   "Yok seninle konuşalım nasılsın güzelim ?"
   "Kimsin?"
   "Ben Ural,hani Ardıç'ın evine gelmiştim.Çok çabuk unutulmuşum."
Güldü,Ardıç'la kavga eden çocuk olmalıydı eve gelen.
     "Ural mı?Numarayı nasıl buldu?"
Çağın araya girdi.
   "Telefonumu masada unutmuşum,şifre kullanmam bilirsin kurcalayıp bulmuştur."
  "Senin ben."
Ardıç sinirle telefonu elimden aldı.
    "Ver şu telefonu !"
Bir an elime daldırıp aldı.
   "Ne yapıyorsun ?"
   "Problemin ne senin bu numarayı nasıl buldun?Bak derdin benimleyse beni ara.Kız ne alaka?Ayrıca bir daha bu numarayı aramayacaksın !"
   "Seninle telefonda bile konuşulmuyor.Arsen iyiydi onu ver !"
   "Bana bak,annen gibi benden katil olmak istemiyorum.Çok zorlama beni.Tersim baya pistir.Dava işiyse ezberledim cümlelerini !"
   "Derdim yok sadece kızı aramak istedim o kadar."
   "Rahatsız edeceksin anlaşılan numarayı ilk işim değiştirmek olacak !"
   "Sana ulaşmam gereken meseleler var numaranı at bana ."
   "Atarım yeter ki rahat bırak  kızı."
Telefonu kapatıp hızla masaya vurdu.
  "İnan beni çok zorluyor şerefsiz."
   "Buradayım ben biraz daha kibar konuşur musunuz?Ayrıca insanlar bize bakıyor."
   "Bu da iyilik meleği çıktı başımıza.Ayrıca şu telefon numaranı değiştireceğiz,ilk işimiz bu."
Elini masaya vurunca yerimden sıçradım.Kafamı karşımda duran masalara diktim.
   "Çağın babamın talep ettiği dava kopyasını istiyorum.Birde avukatımla görüşeceğim."
   "Tamam."
   "Hadi gidelim.Evde bilgisayarımda gözden geçirmem gereken bir sürü işim var !"
  "Tamam ben biraz dışarıda takılacağım.Ararsın."
Omzuna vurup gitti.Kafeden çıkan Çağın ilerleyip uzaklaştı.
  "Gidiyoruz minik !"
Gözlerimi ona çevirip baktım.Yerimden kalkıp yürümeye başladım.Mercedese bindiğimizde sadece oturup yolu izledim.
  "Her seferinde beni uyarıp duruyorsun.Bu sinirimi bozuyor annemde böyle yapardı!"
Elini direksiyona vurdu.Susmayı kendime şu an borç bilmiştim.
  "Bir daha telefonu benim numaram harici açmak yok,bak bu tehlikeli hatta arayan numaralara engel at !"
  "Tamam,sakin kal biraz."
Ellerimi dizlerime vurdum.Ardıç kahkaha patlattı.
   "Bak benimle kalıyorsun ve bu iş öyle basit bir şey değil.Cesaret ister anlıyor musun?Ama sende cesaret var mıdır acaba?"
Yüzüme küçümseyici tavırla baktı.
   "Öyle mi?Dene o zaman,bana da bir görev ver kanıtlayayım. Beni tanımıyorsun bile."
   "Babamdan sonra güvenmeyi bıraktım ben.Ama senin bana yaracağın çok iş var.Ailene dönmek hiç istemiyordun sanırım.Bundan emin misin?Aile her şeydir,ailene gitmek yerine bana nasıl güvenmeyi tercih ediyorsun anlamıyorum."
Keskin mavi gözlerine baktım.Sanki içinde boğuluyor gibiydim.Ellerini sıkıca saran direksiyondan anlaşılıyordu sanki içindeki öfke bütün vücudumu yakıp geçiyordu söylediği her cümleyle.
  "Güvenmeyi seçtim."
   "Seçtin mi?Safsın bebeğim hem de çok saf.Sahi yaşın kaçtı on dokuz mu?"
   "Bebeğim mi ?"
    "Takıldığın şey gerçekten bu mu?Bana nasıl güvenebilirsin ki?Bende sana güvenemem bir sebebin var mı bana güvenebileceğinin?"
    "Beni kurtardın."
Gerçekten buna mı sığınıyordum?Bu kadar ne kadar doğruydu ki?Beni başkalarına teslim eden birinden bahsediyordum şu an.
   "Kurtardım mı?"
Başımı salladım,belki saçmaydı ama onun yanında kalmak için sebepler uyduruyordu zihnim,nedenini bilmeden.
  "Çağın seni başını belaya sokmak istemedi.Sana dürüst olacağım pişman olmadım."
Bu söylediği şey gerçek değildi değil mi?Güvenmem için mantıklı bir neden yoktu.O esnada gözlerine baktım.
   "Bakma öyle bana,ben kaybettim sende."
   "Kaybetmiştim."
Ardıç bir an yüzünü bana doğru çevirdi.
   "Pişman olmasaydın Çağın'nı kale bile almazdın."
Ardıç gülmeye başlayınca,onun değişkenlik gösteren ruh haline saplanıp kalıyordu zihnim.
    "Çağın benim yanımda olan tek insan,onu görmezden gelemem benim için çok şeyler yaptı."
   "Öyle mi gerçekten?"
   "Öyle."
    "Benden niye nefret ediyorsun ?"
    "Duygu besleyen bir adam değilim.Duygusal değilim,buyum ben."
O kadar çok bağırıyordu ki sesi patlama yaşıyor gibiydi.Derin bir nefes aldı.Arabayı park etti,kapısını yıkılacak gibi kapattı.Arabadan inip eve girdim.Ardıç mutfağa doğru ilerledi.Bende yukarıya çıkıp banyoya girdim.Suyu açıp kıyafetlerimle suyun altına oturdum.İyi değildim hem de hiç.İçimde oluşan alev kıvılcımlarını söndürmeye çalışıyordum.Kapı hızla yumruklanmaya başladı.
  "Çık dışarı patlıyorum.On dakikadır içeridesin !"
Suyu kapatıp,su damlalarıyla ağırlaşan kıyafetlerimle çıktım.Kapının kolunu açınca karşımda kaşları çatık,sol eli belinde,sağ eli duvardaydı.Beni süzünce iyice kaşları çatıldı.
  "Manyak mısın sen?Kıyafetlerle duşa giriyorsun ?Sen iyi misin? !Hasta olursan doktora sen süreceksin arabayı !"
   "Hasta olmam merak etme !"
İlerleyeceğim sırada kolumu tutup kendine çekti.Yumuşak eli,alnıma gitti.
   "Ateşin yok.Güzel."
   "Neden bakıyorsun ki,sen söyledin hasta olursam sorumluluk bana ait.!"
   "Çok inatçısın.Git üstüne bir şeyler giy !"
Yandaki odaya gidip poşetlerde ki diğer kıyafetleri alıp giydim.Aynalı masanın çekmecesini açıp ,tarak ve fön makinasını aldım.Saçlarımı tarayıp,kuruladım.Saçlarımı topuz yapıp aşağı indim.Ardıç siyah deri koltuğa oturmuş,televizyon seyrediyordu.İlerleyip siyah tekli koltuğa oturdum.
   "Ne izliyorsun ?"
Bana dönen mavi gözler,sadece süzüyordu.
   "Hangisi denk gelirse.Takip ettiğim kanal yok."
    "Anlıyorum."
   "Ağzın sürekli laf yapıyor.Bana kahve getirir misin? ikisi bir arada olsun.Şekerli sevmiyorum."
   "Tabi  yanına arzu ettiğiniz başka bir şey efendim?"
   Gözlerini televizyondan ayırıp,bana baktı.
   "Neden kabasın?"
  "Beni değiştirme,buyum ben."
Sırıtınca kaşlarını çattım.
   "Komik değil.Ben sana senin gibi davransam nasıl hissedersin?"
His,bu cümleyi aklımın sözlüğünde aradım.Bir çok konuya,derin bir anlam katıyordu.Neden böyleydi?Ne yaşamıştı?Nasıl bir çocukluğa tanık olmuştu?Hep öfkeli insanları görünce, bunları düşünürdüm.
   "Lütfen hadi kahvemi getir !"
    "Bak istersen kibar oluyorsun."
Taklidimi yapıp,kahkaha atınca yüzümü ekşiltmekle yetindim .Ayağa kalkıp çekmecede ikisi bir arada kahve kaptım.Kulpa kahveyi koyup, ketıldaki kaynayan suyu ilave edip karıştırdım.Elimdeki kupu Ardıç'a uzattım.
    "Al iç."
   "Aferin miniğime."
Öpücük atınca göz devirdim.Duvardaki gümüş eski tarzdaki Saat baktığımda akşam olmak üzereydi.
    "Akşam olmak üzere."
    "Hep oluyor.Bir yere mi yetişeceksin ?"
    "Evet akşam yemeği renduvum vardı unuttum."
Ardıç gözlerini ekrandan ayırdı.Kaşlarını çattı.
   "Ne?Ne ara?Kiminle?Nasıl oldu bu?"
   "Ne yapacaksın kim olduğunu ?"
   "Sen telefonu ne işler için kurcalıyorsun,bana telefonunu ver hemen!'
   "Şaka yaptım,kimseyle değil.Ayrıca neden rahatsız etti ki seni?"
Gülünce Ardıç boş ifadeyle yüzüme bakıyordu.
   "Çocuk eğlendirmek istiyorsan yarın seni parka götüreyim.Şaka kaldıracak değil dertlerim,her dakika düşünmek zorundayım."
   "Anlıyorum."
Susup önüme döndüm.
   "Uyuyacağım.Kayar mısın ?"
    "Bu saate mi ?"
    "Evet.Ne zaman duşa girsem uykumu getiriyor."
   "Tuhafsın pekuk."
   "Kuş kadın değilim veya kardeşimi öldürmedim.Neremi benzetiyorsun ?"
   "Suratını."
   "Kırıcısın."
Kahkaha atınca kaşlarımı çattım.
   "Asma suratını,şaka yaptım bende."
Eliyle burnumu sıktı.
   "Uykum var."
Ardıç yataktan kalktı,yatacağım sırada bileğimi tuttu.
   "Yukarıda yatak var burası uyumak için uygun değil !"
   "Senin evim ve beni rahat ettirmene gerek yok."
  "Sanırım haklısın."
Ardıç kahve bardağını alıp,usulca merdivenlerden çıkmaya başladı.Bende kahvemi bitirip, koltuğa uzanıp,gözlerimi kapattım.
Kelimelerin suskunluğu,kalemimi parçalamak istiyor gibiydi.Dudaklarımın içindeki mühür,azap çekmemi istiyorken,ruhuma çoktan ölüm haberini yaymıştı.Göz bebeklerimin değdiği her yer acıtıyordu zihin köşemi.Yanımdan çekip giden çocukluğum,bedenimi tanımıyor gibiydi.Koştukça yetişememem çok fazla kan kaybıydı belki de dakikalarıma.Nefes nefese kalan bedenimin etrafı sis duvarlarıyla örülmüştü.Gökyüzünün etrafını siyaha boyayan kargalar,göz bebeklerime bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi.Yeryüzünü kaplayan sis,sadece elleriyle kolumu tutuyor,takip etmem gereken yollar varmış gibi ayaklarıma cemre düşürüyordu.Saçlarımdan değen kargaların bedeni korkmamı azap haline getiriyordu.
   "Ardıççç."
Bağıran cümlelerim,kim olduğumu sorguluyor gibiydi.Boğazımda dolaşan kelimeler ardı ardına gelen kriz gibi,olduğum yerin kalıbına uyduruyordu.Mumun ateşinin erittiği o damla taneleri,gözyaşımı yüzüm de kurutmuştu.Titremekten donan parmaklarım,ateşin sıcaklığıyla sevişiyordu.
   "Neredesin ?"
Karşımda beliren bakır renginde saçları olan kız,üzerindeki çamurlu dantelli beyaz elbiseyle,cenneti müjdeliyor gibiydi.Yanıma yaklaşan adımları,intihar etmemi istiyor,yaşanmamışlıklarıma sayıyordu.
   "Bencilsin.Elimdekileri alacak kadar !"
Bağırarak söylediği cümlenin kölesi gibi yutkunarak ona doğru bakıyordum.
Yüzü daha yakınıma geldiğinde,hafızamın belleğindeki siması,adepte ediyordu beynime.
   "Ben elindekileri almadım !"
Gülerken solmuş tenindeki yüzüne oturan morlukları esasen yüzünde doğuştan var olan parçası gibiydi.Omuzlarımdan itince,ellerimi yere koyup destek aldım.
   "Söylesene onun için neleri göze alırdın?Canını bağışlar mıydın?Nefesin senin azrailin olduğunu bile bile göze alırmıydın yaşamamayı?"
Bağırdığı cümleler boğazımı sıkmak istiyor gibiydi.
   "Kaybedeceğim bir şey olmaz !"
Gülerken kargaların sesi,daha şiddetli ötüyordu.
   "Yapma Arsen senin canın çok kıymetli.!"
Etrafıma bakındığımda caddeden araba bile geçmiyordu.İnsan selüetleri yoktu.
   "Nereden biliyorsun ?"
Kanayan ve yara olmuş parmaklarıyla karşıyı gösterdi.Sola doğru kaydı.Ardıç yaprakları dökülmüş ağaca çıkmış ip asıyordu.
   "Bak,senin için ölümü tadacak.Ama sen sadece izliyorsun !"
Karşımda duran ardıç tamamen siyah giyinmişti.Ölüm temsil ediyor gibiydi.Sanki bedene bürünmüş kurbanını alt ediyor gibiydi.Kalkacağım sırada itekledi.
   "Engelleyebileceğini mi sanıyorsun.Bak küçüklüğün köşede ağlıyor."
Kaldırımın köşesine oturmuş küçük bedenim,hıçkırıkların kölesi olmuştu.Ayağa kalkıp koşmaya başladım.İlk önce ardıç'a doğru koştum.
   "Ardıç ne yapıyorsun?İn hadi oradan."
Ardıç sadece elindeki bağladığı düğüm sıkı mı diye yokluyordu.Ardıç kafasını kaldırdığında bir gözünün içi oyulmuştu.Nefesimin kesildiğini hissedince tabutun içindeymiş gibi hissediyordum.
   "Koş minik yaşamayı hak ediyorsun.Seni de kaybetmek istemiyorum.Git gittiğini göreyim."
Çok tuhaf konuşuyordu.
   "Saçmalama zaten hayattayım.Ardıç gözün kanıyor."
Elbiseme asılan ellere doğru baktım.
   "Bırak biz zaten kaybettik sen git."
Ağlamaya başlayınca,ağlamaya başlamıştım.Ağaç dallarından gelen sesle irkildim.Ardıç'ın bedeni dünya topraklarını terk etmişti.
    "Ardıçç."
Tekrarlanan kelimelerle uyandım.Gözlerimi açtığımda Ardıç yanı başımdaydı. Alnıma elini götürdü.İçimde kor bir alev topu vardı sanki.Ardıç elindeki ıslak bezi alnıma bastırdı.
   "Kabus mu gördün?"
Başımı salladım.
   "Normelde rüya çok sıklıkla görmem. "
   "Hadi soğuk bir duş alman lazım."
Beni ayağa kaldırınca omzuna tutundum.
   "Yürüyebilir misin?"
   "Evet."
Elini belime koyup,bedenimi taşımaya başladı.Yavaş yavaş üst kata çıktık.Odadanın kapı kolunu koluyla açıp,banyonun kapısını açıp küvete oturttu.Sol eliyle kafamı tuttup,diğer eliyle suyu açtı.Saçlarıma değen suyu parmaklarıyla saçlarımı okşadı.Ardıç kaşlarını çatıp gözlerimi açtı.
   "Çok soğuk."
Tenime değen soğuk su,içime düşen yangını ayağa kaldırmış gibiydi.Suyun içinde çırpınmaya başladım.
  "Rahat durmalısın,farkındayım su çok soğuk.Ateşin çok yüksek ve havale geçirmemen için yapıyorum biraz dayan minik."
   "Üşüyorum."
Dişlerimi birbirine bastırdım.
  "Merak etme bitecek şimdi."
Saçlarıma değen şampuan burnuma doldurdu kokusunu.Erkek şampuanıydı.Ağır bir nane kokusu kokuyordu parfüm gibi.Yavaşça değdirdiği parmaklar anne şefkati gibi okşuyordu.
  "Sen beni kendime getirmek için aynısını yapmıştın hatırlıyorsun değil mi?"
  "O farklı sen sayıklıyordun !"
   "Sende sayıklıyordun !"
Kafamı sağa sola sallayıp,ayağa kalkmaya çalıştım.
   "Ne?Kimin adını?"
Sertçe yutkundum."
  "Benim."
  "Senin mi?"
  "Bir rahat dur minik.Yıkanırken çekilmiyorsun gerçekten."
Kafamı kaldırıp gülmeye başladım.
  "Çocuk gibiyim değil mi?"
   "Aynen öyle kendini çözümüşsün ufaklık."
  "Sen beni çocuk gibi görüyorsun gerçekten?"
  "Bazı durumlarda, her durumda değil."
Gülümsedim.Ben çırpınmaya devam ederken Ardıç kollarımı tutup,ağır bedeniyle bacaklarına oturdu.Islanan siyah tişörtü ve saçlarıyla,yüzünün içindeki ışığı gözümü kamaştırdığını hissettim.Yüzüne düşen her bir su damlası cennetin var olma sebebi gibiydi.Kaşlarını çatmış, saçlarımı yıkamakla meşgüldü.
  "Ne oldu niye bakıyorsun.Sesinin çıkmaması için üstüne mi çıkmam lazımdı ?"
  "Ne ?"
Kaşlarımı çattım.
  "Memnunsun galiba sonuçta ben yıkıyorum."
   "Benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim ama dediğin şeyden memnun değilim.!"
   "Benim adım Arsen değil farkındaysan !"
Suyu kapatıp,beyaz havluyu saçlarıma sardı.Bileğimden tutup kaldırdı.Banyodan çıkıp,yatağın üzerinde duran tarakla saçımı tarayıp kuruttum.Ardıç'a baktığımda üzerine beyaz tişört giymişti.Yatağa girip yorganı çekti.
"Teşekkür ederim."
"Uyu minik."
"Biraz konuşsak olmaz mı?Kabus etkileyiciydi."
"Ne gördün ?"
Sırtı hala dönüktü.
"Saçma şeyler boşver."
"Biliyor musun,küçüklük böyle bir şey işte.Yalnız başına kalan çocuklar, dışlanan korunmayan,anne baba sevgisinden mahrum kalan çocuklarız biz.Biz diğer çocuklar gibi olamadık.Bunlarda bize kalan izler.Unutmak,o kadar kolay değil.Zihin,her an bize hatırlatıp duracak uyusak bile."
"Bazen hiç uyumak istemiyorum."
"Uyumak zorundasın,ben buradayım hadi."
"Sadece biraz kafamı dağıtmaya ihtiyacım var."
"Ne yapmamı istiyorsun ?"
"Sana bir hikaye anlatayayım mı?"
"Hikaye mi?Ben çocuk değilim."
"Biliyorum annemin bana anlattığı benim,çocukken çok sevdiğim bir hikaye.
Minik bir serçe varmış, bu sevimli kuş doğduğundan beri çok şanssızmış. Onu ilk olarak annesi terketmiş sonra da ormandaki diğer hayvanlar onu aralarında istememişler. Minik kuş çok iyi kalpli bir serçe olmasına rağmen nereye gitse kovuluyormuş. Artık o da bu durumu kabullenmiş ve kendisine hiçbir canlının olmadığı ıssız bir yer bulmuş ve oraya yerleşmiş.
Minik kuş yalnız da olsa huzurluymuş, burada onu kovacak kimse bulunmadığı için rahatça yaşayabiliyormuş. Aslında o kendisi gibi kuşlarla bir arada olmayı ve onlarla yaşamayı çok arzuluyormuş ama yokmuş işte. Kimse onu istemiyormuş, tanısalar onun ne kadar iyi kalpli bir kuş olduğunu bilseler böyle yalnız olmayacağını düşünüyormuş. Kimsesizliğine, yalnızlığına çok üzülüyormuş. Minik kuşun her günü birbirinin aynısıymış, sabah kalkıp yakınlardaki ormandan kendine yiyecek bir şeyler buluyor karnını doyurup tekrar ıssız dünyasına dönüyormuş.Bunun dışında tek yaptığı bütün gün tek başına oturup hayal kurmakmış.
Minik kuşun hayalinde hep, kuşlarla dolu bir orman varmış. Kendisini bu ormandaki kuşların içinde hayal ettiğinde çok mutlu oluyormuş. Bir gün yine böyle tatlı hayallere dalmışken bulunduğu yere yaklaşan insanları farketmiş. Minik kuş onlardan kaçmamış, olduğu yerde öylece bakıyor bu insanların bu ıssız yerde ne aradıklarını merak ediyormuş. Derken insanlardan birisi onu farketmiş ve diğer arkadaşlarına göstermiş. Hepsi onun yanına gelmişler, içlerinden birisi onu eline almış ve sevmiş. Minik kuş hiç korkmamış, çırpınmamış. İnsanlar onu çok sevmişler, böyle ıssız bir yerde tek başına durduğuna göre bu serçenin kimsesi yok diye düşünmüşler. Onu da yanlarında götürmeye karar vermişler. Birilerinin onu istemesi, sıcacık ellerin onu şevkatle okşaması minik kuşu çok mutlu etmiş.
Kısa süren bir yolculuğun ardından minik kuşu öyle bir yere götürmüşler ki, görünce hayret etmiş. Eve benzeyen genişçe bir kafeste kendisine benzeyen bir sürü kuş varmış ve hepsi neşe içinde cıvıldaşıp, oyun oynuyorlarmış. Minik kuşu kafese koyduklarında çok tedirgin olmuş. " Bu kuşlarda beni istemeyecek ve tıpkı daha önceden olduğu gibi buradan da kovulacağım. " diye düşünmüş. Nitekim az sonra kuşlardan birisi ona; " hey sen orada ne yapıyorsun! " dediğinde cevap bile verememiş. Bunun üzerine diğer kuş; "buraya susmaya mı geldin, hadi yanımıza gel ve sende oyunumuza katıl "demişler.
O günden sonra minik kuş yıllardır hayalini kurduğu aileye kavuşmuş. Doğduğu günden beri çektiği tüm acıları unutmuş ve hayatının geri kalanını mutlu bir şekilde yaşamış."
   "Bu hikayede bir şey eksik."
   "Ne ?"
   "O masalda ki aile hiç yoktu."
Yutkundum.
  "Bunu bana annem anlatırdı.Oradaki serçe gibi bir gün aileye kavuşacağımı onun da minik torunlarını çok seveceğini söylerdi."
    "Annen yaşıyor mu ?"
    "Evet."
Ardıç yüzünü bana döndü.
    "Çok tuhaf bir dünyan var."
    "Ne gibi?"
    "Nasıl baktığına bağlı."
   "Nasıl bakıyormuşum ?"
   "Sıvası olmayan tuğlalalardan yapılmış duvara arkanı yaslaman gibi."
   "Neden böyle düşündün ki ?"
   "Çok iyi aile sahip olsaydın sarayından kaçmazdı prenses."
   "O zaman prensime mi kaçtım ?"
  "Hadi oradan.O kadar bahsızım yani.Senden prenses değil cadı olur."
Yüzünü ekşilttim.
   "Senden de masum kızın kalbini isteyen kraliçe olurdu."
   "Ben erkeğim minik.Aptal aptal konuşma.Uyu uykum var !"
    "Sana masal anlatacak halim yok !"
   "Çok fazla sıkıyor ellerin belimi !"
   "Uyusana kızım!"
   "Ellerini çek uyuyayım."
   "Başıma neden böyle bir bela aldım ki ?"
  "Sorunlu olan sensin!"
  "Ben mi?Hoş evinden kaçman gece yarısı."
   "isteyerek kaçmadım."
   "Nedeni neydi?"
  "Anlatmayı pek sevmiyorum. "
"Bir gün anlatmak isteyeceksin.Kapat gözlerini hadi ben buradayım."
   "Tamam.Bir dahaki sefere tek uyumaya çalışacağım, yıllardır biriyle yatmadım ya."
   "Tabi,yıllardır buna mecburdun artık değilsin.Biriyle yatmak mı?Aklından geçirme olur mu?"
   "Neden?"
   "Pişman olursun,ailenin yüzüne bakabilmen için günün birinde."
  "Umarım pişman olmayacağım biriyle."
Ardıç elini dudağıma götürüp,susturdu.
   "Uyu hadi güzelim."
Gözlerimi kapattım.Sabah dürtten kollarla tekrar uyandım.
    "Uyan hadi kahvaltı hazır !"
   "Biraz daha uyuyup geliyorum sen ye."
   "Ben yedim zaten dışarı çıkacağız kalkman lazım."
Yataktan doğrulup kalktım.Saçlarımı düzelttim.Banyoya gidip yüzümü yıkayıp aşağıya indim.Mutfağa doğru bedenimi sürükledim.Ardıç bilgisayara girip kahvesini yudumluyordu.Sandalyeye geçip oturdum.
   "Nereye gideceğiz?"
Ardıç bilgisayara bakıp kahvesini yudumlamaya devam etti.
    "Bazı işlerim var."
   "Ne gibi."
  "Sen sadece yemeğini olur mu?"
Önümde duran salatalıkla oynuyordum.Çatalın tabağa bıraktığı o tiz ses Ardıçın dikkatini dağıtmaya yetti.
   "Yiyeceksen ye .Toksan gidelim !"
  "Sende kişilik bozukluğu mu var?Bir yandan sana her şeyi anlatmak istiyorken bir yanım anlatmak istemiyor."
  "Soru sorman vakit kaybettiriyor."
Zil çaldığında gözlerimi devirip kapıya ilerledim.Açtığımda siyah saçlı ela gözleri olan saçları kıvırcık dolgun dudaklı olan kız deri ceketi ve mini eteğiyle fiziğini göz önüne seriyordu.
  "Ardıç Aydıner'in evimi burası ?"
  "Evet.Buyrun geçin."
Kız gülümseyerek içeri girdi.Arkamdan mutfağa doğru ilerledi.
  "Ardıç Eskişehir 'e geliyorsun bana haber vermiyorsun ?"
Ardıç kafasını kaldırıp kıza baktı.
  "Çise."
Yerinden kalkıp kıza sarıldı.Sol eliyle ince belini sardı.Kıskanıyor muydum bana ait olamayan bir şeyi?
  "Minik biraz konuşmak istiyorum Çiseyle yalnız bırakır mısın ?"
  "Tabi,Rahatına bak."
Çise masaya oturdu.
  "Ardıç Alginden sonra bir kadına bağlandım deme sakın !"
Masaya siyah kareli çantasını bıraktı.Ardıç'a doğru baktı.
  "Neden yasak mı?"
  "Hayır,ama bu kadar çabuk unuttun demek."
  "Saçmalama çise arkadaşım,kalacak yeri yok misafirim."
   "Baştan söylesene."
Sarıldılar.Ben kapının arkasından onları dinliyordum.Adını yeni öğrendiğim Çise kestane renginde kıvırcık saçları, mavi gözleri ve ince olmasına rağmen dolgun dudakları vardı.Çirkin demek haksızlık olurdu.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin