İSTİSKAL

56 9 2
                                    

Merhametsiz bir toprak ardında vicdansızlığı ve umursamamazlığı bırakırdı.Yaşanılan onca kahır ve saadet aslında verilen çaba kadar zaferi sunmuyordu.Hayat sona erecekse ve öleceksek neden mutsuz oluyorduk ki?Hayat bile bize acımıyorken biz niye bize emanet edilen acıları yüklenip kendimize acımak için fırsat veriyorduk?
Bunu merak eder olmuştum.Bu soruların cevabı birçok düşünceyi yerle bir ediyordu.
Acıyordu bu sefer gerçekten kalbimin sıkıştığına şahit oluyordum.Çünkü diğer acılarda zihnim ve binbir parçalara ayrılan göz yaşlarım bu acıyı taşıyordu ama bu sefer kalbim...
Elimi göğüs kafesime götürüp derin nefesler alıp veriyordum.Bu nasıl bir duyguydu ki?İçimde bıçağın sokulması ardından kurşun yağmuruna tutuluyordum?Başım dönüyordu,zemin ayaklarımın altında su gibi akıp gittiğini hissediyordum.
Parmaklarım kırılıp yere düşecek gibiydi.Fotoğrafın üzerinde ağacın üstünde ilan fotoğrafı vardı.Fotoğrafı büyütünce,aranan kişi olarak fotoğrafım ve ismim olduğunu görünce,o an gerçekten ölmüş gibi ruhumun bedenimden ayrılışını hissetmiştim.Altındaki adrese baktığımda İzmir'de yoğun bir şekilde umut ışığı vad eden şekilde aranıyordum.Fotoğrafta on yedi yaşımdaki halimi görünce,gözlerim cenazemi kaldırmıştı.
Bu,bunu nereden gördün?Ne alaka bu şimdi?
Mesajı ne şekilde yolladığımı bilmeyerek telefonumu sertçe masaya bırakınca,aramızda iki karış kadar yerde oturan erkek çocuk bana doğru baktı.Elimi alnıma koyup,derin nefesler almaya başladım.Gerçekten beni düşünüyorlar mıydı?Yoksa eski alışkanlıkları huy yapmayacağı için miydi bu çetimsiz savaş?
Birden telefonum titredi.
Polislere yardım edebilirim,bana yardım etmezsen güzelim.
Okuduğum mesajla birlikte telefonu fırlatıp parçalamak istiyordum.Bu öfke şu an kurtarıcım olmasa da,içimde umuduma ağzına geleni söyleyen kişiliğe büründürüyordu.
Ne istiyorsun?Ardıç mektubu bulmak için çaba veriyor.
Telefonumu uçak moduna alıp,düşünmeye başladım.İki elimi kafama koyup,.elimi masaya vurmaya başladım.
"Sesi azaltabilir miyiz?"
Dekantın sesi ile oraya doğru bakınca farkında olmadan vurduğum elimi durdurup,çenemin altına koydum.Fark edilişime tam küfredecekken o sırada telefonum tekrar titredi.
Ne oldu?
Mesajın geldiği kişiye bakmak olmak sinirimi yerle bir ediyordu bir daha mesaj falan görmek istemiyordum.Ardıç'tan geldiğini görünce derin nefes aldım.
Sonra konuşsak?
Telefonumu tamamen kapatıp zihnime oksijen tüpü takıp dersi dinlemeye başladım.Uzun aranın ardından zil çalınca yanaklarımı üfleyerek yerimden kalkınca aniden birinin göğsüne çarpmamla o kişiye baktım.Çağın'la göz göze gelip,yutkundum.
"Minik kuşum dikkatli olmalısın."
"Ha,evet lavaboya gireceğim."
Tam çıkacakken Ardıç kolumdan tuttu.
"Nereye?"
"Lavaboya."
"Anlatıyorsun hemen sonra nereye istersen git."
"Sonra.Lütfen."
Kolumu çektim.
"Neler oluyor?"
Çağın araya girince,gözlerinin içine nasıl bir ifade de baktığıma dair hiçbir fikrim yoktu.
"Onu minik kuşuna sor."
"Sınav var girelim, kafayı dağıtılım öyle anlatırım."
"Anlatmak sözü aldım ve ayrıca yüzündeki ifadenin yalanını yakalarsam kötü olur."
Başımı salladım.Lavaboya doğru gitmeye başladım.Zihnimin içindeki kara bulutların sağanak yağmuru altındaydım.Nefes alamıyordum.Tişörtümün yakasını açıp kesik kesik nefesler vermeye başladım.Gözüme kara perde iniyor gibiydi.Ailemle hiç görüşmüş müydü?Yoksa bana kumpaz mı kuruyordu?Ya istediğini alırsa ve sonu hicranla biterse?düşüncem evrende yok olmuştu.Lavabonun kapısını nasıl açtığıma dair fikrim yoktu.Hızlıca içeri girip boş olan musluğun başına geçip açtım.Suyu boğazımdan aşağıya doğru vurmaya başladım.Aynadan arkaya doğru bana bakan kızlara baktığımda,delirmiş gibi bakıyorlardı.Belki de gerçekten delirmiştim ve insanlar olanı görüyorsaydılar?Nefes almam düşündükçe daha çok boğulmama ve nefessiz kalmama neden oluyordu.Ben bu kadar yükü nasıl kaldırmıştım tek başıma?Yoksa dertler bir daha uğramak üzeremi terk ediyordu?Ellerimi lavabonun kenarına koyup kafamı eğip derin nefes almaya başladım.Musluğu kapatıp lavabodan çıkınca karşımda duvara yaslanmış yanaklarını şişiren Ardıç'ı görünce ona doğru baktım.Ardıç beni fark edince,kaşlarını çatıp yaslandığı duvardan ayrıldı.
"Neler oldu şimdi tam şu an anlatmanı istiyorum."
Hızlıca geçip gidecekken tişörtümden kuvvetli bir güç tutunca,boğazıma yapışan parçaya karşı baktım.
"Bırak."
"Bu saçma tavırlarından kurtulur musun?"
"Neden beni sürekli dört köşe sıkıştırıyorsun?Ayrıca neden beni düşünüyorsun ki?"
Neden bu kadar sinirlendiğime şaşırıp kalmıştım.
"Neler oluyor?Ver şu telefonunu o yazdı değil mi sana?"
Kaşını havaya kaldırdı.Elini pantolonumun cebine uzatıp telefonumu yoklamaya başladı.Uzaktan bu hareketimizi gören farklı şekilde algılayabilirdi.Kenara doğru geçip ondan uzaklaştım.
"Ne yapıyorsun?Görenler farklı algılayacak."
"Umrumda değil ver şu lanet telefonu!"
Bağırınca,Çağın arkadan bağırarak koşarak geliyordu.
"Oğlum rahat bıraksana kızı."
"Onun rahatını düşünüyorum zaten."
"Bana bak,o telefonu vermezsen sana telefon vermeyeceğim ve o piçle nasıl iletişime gireceğin umrumda bile değil!"
Öyle bir bağırmıştı ki,bu diğerlerinden çok daha farklıydı.
"Herkes sana bakıyor,çıkalım lanet bahçeye de orada konuşun!"
Ardıç,kolumdan tutup sürükleyip,merdivenlerden o kadar hızlı iniyorduk ki,adımlarım bile bana yabancı bir şekilde atıyordu ve düşmek üzereyken,merdivenin demirini tuttum.
"Düşeceğim."
Ardıç,buna aldırmadan son merdivende düşmek üzereyken belimden sıkıca tuttu.Yüzlerimiz o kadar yakındı ki,kirpiklerinin yakından çok daha güzel olduğunu fark ettim.Kaşları çok güzel bir bakış altında dalganıyordu.Ardıç'ın mavi gözleri öylece gözlerime bakıyordu.Sanki tek gözü varmış gibi yakın olmamızda da çok iyi değildi şu durum için.Ardıç beni kendinden ayırdı.
"Yürü,buradan itibaren ayaklarını kullanabilirsin."
O sırada Ardıç'ın görüştüğü arkadaşlarından biri yolunu aniden kesince,Ardıç küfür savurdu.
"Ne oldu oğlum ölüm meleği gibi bakıyorsun."
Çocuk dediği cümleye gülerken,Ardıç tepkisiz ve katıksız vaziyette bakıyordu.
"Asfalt dökme şu suratına be oğlum."
Sokak tarzı vaziyette olan üslubuna baktım aslında dışarıdan hiçte öyle görünmüyordu.
"Biraz işim var,sonra takıl bana olur mu?"
"Ne işi?"
"Oğlum bir git işine!"
Ardıç,o an o kadar sinirlenmişti ki,kavga bahanesi aramak hiçte yersiz değildi.Gölge yapan ağacın altına doğru sürüklemeye başladı.
"Çabuk anlat."
"Hiçbir şey yok,rahat bırak beni."
Kolumu çekip kurtardım.
"Bana bak."
Bir adım bana doğru gelip,kaşlarını çattı.
"Bana bağırma,ben ne istiyorsam o şekilde olacak senin hakkında her şeyi bileceğim.Anladın mı?"
İşaret parmağını alnıma sertçe bastırdı.
"Bir şey olduğu yok.Aranıyorum İzmir'de bu kadar oldu mu?"
Ardıç bir an ondan daha sinirli bir şekilde söyleyince,suratında buzlar oluşmuştu.
"Ne aranması?Gerçekleri anlat."
"Gerçek bu."
Çağın elini beline koymuş, müdahale edip etmeme konusunda tedirginlik yaşıyordu.
"Bunu zaten biliyoruz."
"Eray'ın elinde kozum."
"Nasıl?"
Çağın 'a doğru baktım.
"Bildiğin yem."
"Hiçbir şey yapamaz sana."
Gülmeye başladım.
"Tabi."
"Dalgaya alınacak cümle söylemedim."
Ardıç'ın boynundaki damarları belli oluyordu.Gözüm bir an oraya doğru kaymıştı.
"Gerçekçi olursak, şu anlık yok."
Çağın elini çenesinin altına koydu.
"Fırsat vereceğim mi sanıyorsun?"
Cümlesi dalga geçmenin eşiğinde sallansa da,Çağının haklı oluşu meşaleye ateş oluyordu.
"Ne dedi?Göster şu mesajı."
Halan daha ısrarcıydı cebimden telefonumu çıkarıp ona doğru uzattım.Ardıç telefonumu alıp açmaya çalışıyordu.
"Telefonunu neden kapattın ki?"
Ardıç,telefonu açılırken bir an bana doğru döndü.
"Sinirlendim."
O sırada zil çaldı.
"Sınav olacak geç kalmayalım."
Başımı salladım.Ardıç eğilip telefonumu kurcalamaya başladı.Mesajı okumaya başladı.
"Ben buna nasıl son hazırladığımı bilsen,benden kaçardın."
Ardıç telefonu bana doğru uzattı.Sınıfa doğru gitmeye başladık.
"Derken?"
Sorduğum soruyu,yanıtsız bırakmıştı.
"Sınav vardı değil mi?"
Konuyu değiştirmek istediği her halinden belliydi.Merdivenlerden çıkıp sınıfa doğru gidip,yerime oturdum.Ardından dekant sınıfa girip sınavı yapmaya başladı.Bildiklerimi yapıp bilmediğim soruları bıraktım.Uzun aradan sonra zil çalıp kağıtları teslim ettik.Çağın yanıma geldi.
"Nasıldı?"
"Fena değildi senin?"
"Nasıl fena değildi?"
Çağın elindeki kalemi masamın üstüne koydu.
"Moralim yok ve ayrıca yapamadığım sorularda vardı."
"Herkes dört dörtlük mü dolduruyor sanıyorsun?"
Ardıç yanıma geldi.
"Son ders."
"Aynen."
"Bir şeyler yesek mi ben acıktım sanki."
"Kahvaltı etmiştin diye hatırlıyorum."
Ardıç,dikkatlice bana bakıyordu.
"Şimdi de tekrar acıkmış olamaz mı?"
Çağın'a teşekkür anlamında gülümsedim.
"Yürü sana bir şeyler alalım."
Kafamı salladım.Sïnıftan çıktık.
"Bu arada sana bir soru soracağım aklımda takılıp kaldı."
Çağın eliyle yeni çıkan sakal yerini kaşıdı.
"Ne?"
"Ural bir an nasıl seninle uğraşmayı bıraktı?"
"Diplomasıyla ilgili bir şey yaptım ama sormak yok.Sence bulaşılacak insan mıyım?"
Çağın kaşını havaya kaldırdı.
"Ne?"
Zihnim,aniden yere düşen cam parçaları gibi dağılmıştı.
"Bunu ona nasıl yapabildin?Ayrıca seni şikayet etmedi mi?"
"Benden haberi olsaydı belki."
Kantine doğru adımlarım resmen sendeleyecek gibiydi.
"Nasıl yani?"
"Ne istersin?Karışık tost seviyordun değil mi?"
Konuyu açmak istemeyip,cüzdanını karıştırıyordu.
"Evet ama sen de söylemek zorundasın."
"Değilim."
Ardıç siparişi veriyordu.
"Benden neden zorla herşeyi söylememi istiyorsun?"
"Çünkü birşeylere yön verdiğim için bilmek zorundayım.Seninle aynı değiliz güzelim."
Sıcak tostu bana doğru uzattı.
"Birde şekersiz çay içersin."
Tekrar çay söyleyip ikisine de bana uzattı.
"Teşekkür ederim."
Beni böyle tanıması şu an yabancılık çekeceğim türden değildi.
"Mesleğini yapabilecek mi peki?"
"O zaten mezun."
Bir an bana bağırıp sandalyeyi çekip oturdu.
"Şu ağzını tostunu yemek için kullan."
Tostumu alıp derin nefes aldım.
"Bunu bana neden bahsetmedin?Bende diyorum ki,neden yapmıyordu?"
"Şu an kafasını boşaltsın,Eraydan sonra ağır gelir akla."
Ardıç ellerini göğsünde birleştirdi ve sağa sola bakmaya başladı.Elimdeki tostu isteksiz şekilde yemeye başladım.Moralim bozulunca normalde yiyen bir insandım ama bu aralar yediğim yemekten bile keyif almıyordum.
"Öyle küçük küçük yersen gün batımına anca bitirirsin."
Kaşlarını çatmış beni azarlıyordu.
"Yiyorum."
Tostumdan büyük ısırık aldım,hırs uğruna yaptığımda gerçekti.
"Bak,sana yaptığı onun suçu değildi.O mu annesine git öldür dedi?"
Çağın ellerini masaya koyup,yasladı.
"Nereden biliyorsun?Gelip sana söyledi ya da telefon falan mı açtı?"
"Ben kimseye haksız yere hayatını köreltecek değilim."
Sigara paketini masanın üstüne doğru fırlattı.Elindeki sigara dalını dudaklarının arasına koyup ateşe verdi.
"Bu durgunluğun bir sebebi olmalı diyordum ben,bu rahat tavırların.Bize anlatmadığın daha neler var?"
Çağın ellerini göğsünde birleştirdi.
"Var tabi ki."
Dövmeleri kolunda o kadar iyi uyum sağlamıştı ki,sanki derisi yerine dövmeleri işlev görüyordu.Gözüm benim için yaptırmış olduğu dövmeye doğru kaymıştı.
"Neler var?"
Çağın pakete uzanıp içine bir dal sigara aldı.
"Çakmağını ver."
Ardıç,dar olan pantolununa sokup küçük kırmızı çakmağını çıkarıp uzattı.
"Babamın kredi kartının birini borca sokup bıraktım."
"Ne?"
Çağın sigarasını havaya doğru üfledi.
"O zamanlar ona çok sinirliydim."
Sigarasını o kadar havalı içiyordu ki,duman bile terk etmek istemiyordu dudaklarını.
"Ya şimdi?"
Sorduğum soruyla bana doğru baktı.
"Aslında pek az şey değişti."
Söylediği cümleye karşı ve itirafına karşı tökezledim.
"Ne gibi?"
"Artık alışmak istemiyorum.Yani,öylece bırakıyorum."
Kaşımı kaldırdım.
"Bence bu bile senin için çok önemli adım."
Zil çalınca,Ardıç son kez içine çekip kısa kalan boyunu kül tabağına bastırdı.
"Şu tavırları kes,sinir bozucu oluyor."
"Sinir bozan sensin."
Çağın'da aynı şekilde bastırıp,masadan kalktı.
"Sen karışma!"
Sesi sert bir kayanın altında kalan nesne gibiydi.
Ardıç masadan kalkıp,kantinden çıktı.
"Bir şey sormak istiyorum Ardıç."
Kolundan tutup çekiştirdim.
"Son kez tamam mı?"
Derin nefes alınca kafamı salladım.
"Ural şu an nasıl?"
Ardıç'ın suratı sinir küpüne dönmüştü.Gergin bir bakış içerisinde gözlerimin içine bakıyordu.
Havada yalnız başına süzülen kuş gibi,durgundu.
"Nereden çıktı şimdi bu?"
"Bak,onun benim yüzümden."
"Senin yüzünden ne?"
O kadar sert ve erkeksi bir sesle hırlamıştı ki,susup merdivenlerden çıkmaya başladım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Sınıfa."
"Kafayı yiyeceğim."
Ardıç sesini duyup,içeri girecekken kapalı kapıya bir an çarpıp,geri sendeledim.Kapı kapalıydı ve içeriden aniden sert bir şekilde açılmıştı.Diğer dersin dekantı içeri girip dersi anlatmaya başladı.Ders bittikten sonra eşyalarımı toplamaya başladım.
"Minik kuşum,söyle bir dur fotoğraf çekilelim."
Çağın telefonunu uzatıp,bana sarıldı.
"Çağın neden şimdi bu?"
"Gülümse."
Gülümseyip fotoğrafımızı çekince,Ardıç bize doğru baktı.
"Neydi şimdi bu?"
Çağın gülümseyip çekildiği fotoğrafımıza bakıyordu.
"Bende bakabilir miyim?"
Eğilip ekrana doğru baktım.
"Yürüyün,yağmur feci halde bastıracak gibi duruyor.Hasta olmak üzeresin minik sesinden belli."
Sınıftan çıkıp arabaya doğru yol aldık.
"Ural bunu yakında bir zamanda mı yaptın?"
"Evet."
Dürüst oluşu,ondan şu an beklenmedik hareketti çünkü Ardıç genelde sinirlenip ve bağırıp haklı çıkmaya ya da konuyu değiştirmeye bakardı.
"Neden sana bir şey yapmadı?Yani sana bayıldığı söylenemez."
"O da bizim aramızda."
Göz kırpıp arabayı açıp sürücü koltuğuna yerleşti.Oturup emniyet kemerimi taktım.
"Polisler Denizliyi'de işgal etmiş durumdalar."
"Nereden biliyorsun?"
Aniden bastıran şiddetli yağmura karşı Ardıç sileceklerle camı temizleyip duruyordu.
"Anneme sormuştum o gece yani azar yediğim gece size bahsedemedim."
"Çok yakınmış gibi hissediyorum,sanki bir an karşıma babam ve polisler çıkacakmış gibi."
"Bu kadar korkak olmasan?Ona karşı bu kadar direnen güçlü bir insanın,bu korkuya boyun eğmesine katlanamıyorum."
"Bu ciddi bir korku ama.Sonuçta evden kaçtım ve ailem beni ne yaparlar biliyor musun?"
Ona hayretler içerisinde bakıyordum.
"Tabi senin başında yok."
Bunu dememle birlikte Ardıç sinirlenip,gaza kökledi.
"Oğlum yavaş."
Hızı o kadar fazlaydı ki,kaza yapmamız kaçınılmaz bir gerçekti.
"Ne demek istiyorsun?!"
"Sinirlendim özür dilerim.Sinirlenince ben ne dediğimi gerçekten bilmem."
Ardıç düz bir ifadede bakıyordu.O alevi tekrar yakmıştım.Sessizlik içinde eve doğru varmıştık.
"Bana her istediğini söylemezsin.Bana her istediğinde bağıramazsın sana merhamet ettiysem bildiklerim ve yapacaklarım muhakak vardır güzelim.Çünkü ben tanımadığım bir insanı boş yere hayatımın zindanına çekmem."
Söylediği cümlelerin altında gerçekten beton gibi ezilmiştim ve onca yaptığım emeklerin yıkılıp düştüğü görmek kadar da çaresiz hissetttiriyordu.Hiçbir şey söyleyememiştim çünkü buna ne gücüm ne de hakkım olduğunu bilmekte gerçeklerin en acımasız tarafıydı.Kemerimi açıp sessizce arabadan çıktım.
"Bu söylediklerin çok ağırdı Ardıç."
Çağın'nın bunu fark edip,onun etmemesi çok garipti.
"Umrumda ne yazık ki değil."
Arabayı kapatıp,eve doğru yol aldı.Evin anahatarını Çağın'a verip evin bahçe kısmına doğru gitti.
"Nereye?"
Çağın arkasından bağırmakla yetiniyordu.
"Eve geçin siz,ben kapının önünde sigara içeceğim."
"Evde de içebilirsin."
"Şu an böyle istiyorum."
Çağın ikiletmeden evin kapısını açıp, bana yol verince,ona tebessüm ederek karşılık verdim.
"Gel kahve içelim."
Mutfağa doğru gidince,çantamı ve ceketimi köşeye koyup mutfağa doğru yol aldık.Her tarafa dağılan onca resim,geçmişi hatırlatan zalim bir anıydı.Mutluluğun ve insanların öldükten sonra da fotoğraf karesinde kalması da saçmaydı.
Ölen her bir anı,ardından yeşermekte olan acıyı kurutması gerekirdi ve bunun için hiç çaba göstermeyen zaman,sadece canımı almakla meşgüldü.Hayatımı kurtarmak için hiçbir çaba göstermeyen zamanın,canımı alması da oynan haksız galibiyet olan bir oyundu.Gözlerimi masayı düzelten Çağın'a kaydı.Eksperes makinesinde kahve hazırlıyordu.
"Sanki,içinde saklamış olduğu bir şey var gibi.Gözleri aslında çok şey anlatıyor."
Elimi silmiş olduğu masanın temiz zeminine koydum.Birden aklıma bu soru gelmişti ve konu konuyu açıyordu.Aslında onun hakkında bilmek istediğim çok şey vardı.Kapalı bir kutu gibiydi.
"Kimin?"
Elindeki peçeteyi kıvırarak bal rengindeki gözleri hedefim haline geldi.
"Ardıç'ın."
Çağın,gözlerimin içine dikkatlice bakıp masayı silmeye başladı.Kafasında sanki bir şeyleri toparlamaya çalışır gibi bir ifade takınmıştı.Elindeki peçeteyi sağa sola götürüp aniden durdu.
"Yıllardır onu tanırım.Böylesine durgunluk en son İzmir'de ki evlerinde kendi odasının yatağının baş ucunda asılı duran annesinin fotoğrafına bakarken vardı.Şimdi ki nedeni inan bende bilmiyorum."
Aklımı,son sürat yapan düşüncelerden çektim.
"Annesinin fotoğrafına bakarken mi?"
Duyduğum acı,sözlükte bile anlamı olamayacak türdendi.Sadece boşa çevirmiş olacaktım sayfaları.
"Evet."
Elindeki peçeteyi çöpe atıp bana doğru baktı.
"Ne gibi?"
"Ruh hastası gibi.Duvarda eğilmiş,annesinin fotoğrafının altında ağlayıp bağırıyordu."
Tam şu anda şeytan yeryüzüne inmiş gibiydi.Sanki kelimeler intihar ediyordu satırlardan.Geride kalan ise,bağırmaktan harap olan bir ruhtu.
"Babası peki?O süreçte onun için ne yaptı?"
Bu soruyu gerçekten merak ediyordum çünkü,kendisi boşluğun aciz tarafında can verirken,kimsenin umrunda bile değildi.Aldığı nefes bile nefret ediyordu acizliğinden.Buna korkmak mı denilirdi?Yoksa saygı mı?Aptallık mı?
Düşünceme ansızın kurşun sıkılıp yerde kanlar içinde yatıyor gibiydi.Yavaş yavaş nefes almayı unutuyordu.
"Babası."
O kadar derin iç çekmişti ki,sanki azılı bir katilin elinden kurtulmuş gibi bir rahatlama hissi yayılmıştı.
"Ömer amca,kendini odaya kilitleyip sabaha kadar içiyordu.Kendine bile faydası yoktu.Geceleri yanlarında kalmak zorunda kalıyordum ve bu hiç iyi değildi."
"Ama, öldüğü gün evi terk etmedi mi?"
"Terk edecekti ama babası fırsat vermedi.O zaman lisedeydi ve parası da yoktu reşit de değildi."
Çağın'nın bu kadar açık sözlü olması iyimiydi bilmiyordum ama Ardıç'ın hayatına indikçe en derin olan denizde bile nefes almayı becerebiliyormuş gibi güçlü olduğunu fark etmiştim.Çağın masaya doğru karnını yaslayıp,ellerini birleştirdi.
"Yani,gitmek istediğin zaman beş kuruş paran olmamak nasıl bilemezsin."
"Peki,sonra nasıl oldu,yani nereden parayı buldu?"
Nefesim,kum saatinde aşağıya doğru akıp giden kum gibi azalıyordu.
"İnsanları dolandırdı,borç istedi ve babasının kredi kartlarını çalarak bir kesim idare etti."
Çağın o günlere tekrar tekrar dönüyormuş gibiydi.Sanki o harabe,film gibi arkasında canlanıyordu.
"Bunları gerçekten yaptı mı?Başına nasıl bela almadı?"
"Aldı,ama babası her seferinde ört bas etti.Yani evet direk kolay olmadı ama zorladı."
Ardıç,şu an dışarıdaki kapının önünde oturup sigarasını içmek için dışarı çıkınca,bu kadar netlik karşısında saydamlığın ardında görülen manzara gibiydi.Manzara önümüzdeydi ama nasıl baktığımız önemliydi.Acaba şu an ne düşünüyordu ve kendinden ne kadar nefret edip?Hayatındaki insanları ne kadar seviyordu?
"Ölüm,çok zor olmalı.Birini sonsuza kadar kaybetme hissini düşünemiyorum.O nasıl dayanıyor?"
Çağın masadan ayrılıp,tezgaha yaslandı.
"Çaresizlik,yutulan hap gibidir muhakak ulaşması gereken yere iner.Onu daha oradan çıkaramazsın."
Keskin bir ifade ile bakıp konuştuğunda,kelimelerin de aslında ne kadar fazla can yaktığını fark ettim.Ölümcül silahtan farksızdı ve tek farkı isapet eden kurşun duyguları öldürüyordu.
"Anlıyorum.Pencereyi açar mısın?"
Elimle yanan içim ve göğüs kafesimle rüzgar etkisi yaratmaya çalışıyordum.
"Neden?"
"Biraz hava almaya ihtiyacım var sanırım."
Elimle boynumu ovmaya başladım.
"Peki."
Çağın pencereye yönelip açtı.
"Ben hep ondan bahsettim,sende biraz kendinden bana bahset seni anlamak ve daha iyi tanımak istiyorum arkadaşın olarak."
Söylediği cümleler bulaşan virüs gibi,zihnimin her yanına dağılıyordu.
"Ne gibi mesela?Benim bahsedecek hikayem yok."
Pencereden esen rüzgar,cümlelerinin soğukluğunu hissettiriyordu.Sessizlik kendi kabuğuna çekilince duyulan ses rüzgardan uçuşan perdedin sesiydi.
"Mesela babana hiç sarıldın mı?O seni hiç sevdiğini söyledi mi?Bu gibi tipik şeyler.Ne yaptın?Nasıl atlattın?"
Ortam git gide daha da çıkılmaz bir hal alıyordu.Hayattan kendimi silmek geçmişine indiğimde hayatım Cehennemin en alt tabakası gibiydi.İçinde yanan günahsız duygularım bu adaleti hak etmiyordu.Cevap vermek için yeltenecekken yok oluyordu dudaklarımdan eriyip gidiyor gibiydi.
"Yani,çocukken bir iki kere söylerdi ama ben inanmazdım beni sevdiğini."
Çağın öyle bir baktı ki gözlerimin içine,yara içinde kabuk bağlayan göz yaşlarıma aniden merhem sürüyor gibiydi.
"Neden?Neden bir çocuk bunu düşünsün ki?"
Çağın elini masaya vurdu.
"O babanı tanısaydım,ağzıma geleni söylerdim."
Çağın siyah saçlarını geriye doğru yatırdı.
"Emin ol sana zarar verirdi sinir hastası ve ben de sana zarar vermesini istemezdim."
Çağın gülümsedi.
"Umrumda değil bir kadına böyle davranmaz,hele ki kızına hiç."
Çağının bu tavırları ne kadar hoş ve tutarcı,sahiplenici olsa da gerçekler tükenmez kalemle yazılan satırlarda çıkmayan üzeri karalasanda beyazlığını kirleten mürekkebin suçu gibiydi.Kapının açılma sesi ile kafamı mutfağın boş kapısına doğru baktım.
"Ardıç geldi."
Çağın kapıyı gösterdi.Ardıç sandalyeyi çekip masaya doğru oturup,kendini geriye doğru yasladı.
"Rahatladın mı ?"
Çağın'a doğru baktım.
"Biraz,yatarken odamda içersem daha iyi olacak."
"İçki şişelerini odana mı taşıdın?"
"Ben zaten içiyorum Çağın ve evet orada daha iyi oluyor içtikten sonra yatağa sızıyorum."
"Sen hiç iyi değilsin ne dersen de,yarın sana bir renduvu alacağım tamam mı?İtiraz kabul edilemez."
"Kes sesini de,sen kendini kurtarmaya bak!"
Çağın mezar taşı gibi dik dik Ardıç 'ın suratına bakıyordu.Çağın kahvemi masaya koydu uzanıp aldım.
"Diploma işi de kötü olmuş."
Ardıç gözlerime keskin bir ifadeyle bakıyordu.
"Kim için?"
"Ural için,sonuçta okumak için çaba verip sonra suya düştüğünü görmek çok kötü bir şey."
"Annemin ölmesinden daha ne kötü olabilir ki?"
O kadar bencilce yanaşıyordu ki,bu çok kötü olsa da,onun için kötü olan dönüm noktaları vardı ve en azından yapılan her kötülük de acımasızlıktan başka bir şey değildi.
"Öğrenirse ne olacak?"
"Zaten başım yeterince ağrıyor."
Oturduğu yerden kalktı.Şu an da ortamı terk etmek istediği bariz belliydi.
"Nereye?"
"Uyuyacağım."
Mutfaktan çıktı.
"Buna nasıl yardımcı olabiliriz?Bak onun böyle bir şey yapmaya hakkı yok."
Çağın'nın canı çok sıkkın gibi gözlerimin içine bakıyordu ama zihninden tonlarca düşünce geçtiği belliydi.Derin nefesi çok içten çekti.
"Bilmiyorum ben artık ne söyleyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyorum."
"Diplomasına el koydurtmuş ama bilmiyor Ural babasının evinde kalmaya başlamış.Ayrıca da Ardıç'ın odasında."
"Ne dedin sen?"
Aniden içeri giren Ardıç Çağın'a doğru yürümeye başladı.
"Sen nasıl duydun?"
Çağın tedirgin bir şekilde ona doğru bakıyordu.
"Sana sorduğum soruya cevap ver!"
"Duydun işte annesi hapiste olduğu için ve tek kalmasına göz yumamadığı için yanına almış."
Ardıç önümdeki kahve bardağını alıp yere doğru fırlattı.
"O şerefsizle aynı evde yaşatma düşüncesi mi vardı?Neden ondan bir kez daha nefret ettim?"
Ellerini sinirle ne yapacağına karar veremeyip saçlarına daldırıp saç köklerini çekmeye başladı.
"Buydu demek yarası?Başından beri planladığı buydu."
"O kadarını bilemem ama bunu da yapmış."
"Adi şerefsiz."
"Neden şu ana kadar bir şeyler yapmadın?"
Ardıç aniden bana doğru döndü.
"Gebertecektim,bana engel oldunuz aklımı karıştırdınız ama şimdi buna müsade etmeyeceğim!"
Mutfaktan çıktı.
"Nereye?"
Arkasından hızla ilerleyen Ardıç'a doğru koşmaya başladım.Odasının kapısını açıp çekmeceleri karıştırıp çıkan eşyaları sağa sola atıyordu.
"Ne yapacaksın?"
"İşini bitireceğim."
"Sadece evde kalıyor Ardıç."
Kolunu tutup,onu engellemeye çalışıyordum.Beni öyle bir savurdu ki,ayağımı bükerek yere doğru inleyerek düştüm.
"Abi sakin ol,Arsen iyi misin?"
Çağın kime yardım edeceğini şaşırarak bir bana,bir Ardıç'a bakıyordu.
"Çağın ben iyiyim,sen Ardıç'ın peşini bırakma."
Elindeki silahı görmemle birlikte beynimden vurulmuşa döndüm.
"Silahı var nereden buldu bunu?"
Aniden bağırınca Ardıç silahı beline yerleştirdi.
"Büyük ihtimal ruhsatsız aldı."
Çağın peşinden koşuyordu.Zorda olsa kalkıp zar zor hızla yürümeye başladım.Ayakkabasını giyerken Çağın gömleğinin yakasından çekiyordu.
"Abi,bak hiç değmeyecek Arsen için yapma."
"Banane ondan."
Söylediği cümle canımı yakmıştı ve ona doğru bakıyordum.
"Peki ya okul?Diploma önemliydi senin için."
Çağın ne söyleyeceğini bilmiyordu,çünkü Ardıç öfkeden deliye dönmüştü.Ardıç,Çağından çok daha güçlüydü ve Çağın zar zor zapt edebiliyordu ama o da başarısız kalıyordu.Ardıç,cevap vermeden dış kapıyı hızla açtı.
"Gidemezsin tamam mı!"
O kadar bağırmıştım ki,boğazım acıyor ve kuruyordu.Ardıç aldırmadan arabaya binecekken koşup arabanın kapısını açıp oturdum.
"İn arabadan!"
O kadar bağırmıştı ki,arabanın camları parçalanıp yere dağılacak gibiydi.
"Asıl arabadan sen in! Saçmalıyorsun!"
"İşime karışma,defol git arabamdan!"
O kadar kırıcıydı ki,sinirden ne söylediğini bilmemesiyle avutuyordum kendimi.İçim yangın yerinin, kül olarak harabe terk edilmiş evin soğuk duvarları gibiydi.Duygularım rütübet tutmuş,akan suyun boğularak kurtuluşa ermesiydi.Tüm bu yaşanan olaylara ise gülmek istiyordum.Bunlar gerçekçi olamazdı.Hayatım bir şaka üstüne kurulmuştu ve insanların yapmış olduğu eylem ise gülmekti.Düşündükçe bir çok duygunun yığınını barındırdığımı,artık çöplükten de farksız olmadığını fark etmem büyük yıkılışın ta kendisiydi.Sözler kaleme geçmiyordu ve artık cümlelerde,kelimelerin gazabına uğruyordu.Akan kan,bedenin içindeki damardan aksa bile iç kanama ruhu felç edip,pıhtılaştırıyordu ve ruh duygularla beraber ölüme terk ediliyordu.En büyük acı ise,dudaklarımın lanetine uğramamdı ve söylenecek çok şeye susabilmek.Susmak ise de kendine yapılan en büyük cezaydı ve bundan da kaçış yoktu.
Görülmüyordu,duyulmuyordu ve de hissedilmiyordu.Bu çok fazla değil miydi?Yıkıldığımı aynadan başkası görmüyordu.Gözlerimin içine biriken sıvı,yıllanmışlığın kaybedişiydi.Ben artık canım yandığı için değil,rahatlamak için ağlıyordum.Buna ihtiyaç duymak?
"Yüzüme mezar taşı gibi bakma,in arabamdan!"
Susup,zihnimin içinden geçenlerle birlikte şu anki duruma da,akıl erdirmeye çalışıyordum.
"Her istediğini yapamazsın.Her istediğinde de birilerini öldüremezsin!Her istediğine bağıramazsın ve..."
Cümlemi bitirmeme izin vermeden eğilip kapımı sertçe açınca kapıya çok yaslandığımın farkında olmayıp yere doğru düştüm.
"Ne yapıyorsun!"
Ardıç kalçasını hafif kaldırıp belindeki silahı alıp bana doğru doğrulttu.
"Yaklaşırsan acımam sıkarım!"
Söylediği cümleyi inanmam hayli zorlaşırken,göz bebeklerim istemsizce büyüdü.Nasıl acı çekiyordu ki böyle bir canavara dönüşmüştü.Çağın haklıydı ve onun ne yapacağı hiç bir zaman belli değildi.Dengesiz bir psikolojisi vardı.
"Umrumda değil,sık ama gitme!"
Korkmamaya çalışarak,cesaretime destek oluyordum.Gaza yüklenince ayağa kalkıp arabanın önüne aniden fırlayınca,Ardıç son anda frene basabilmişti.
"Derdin ne senin lan?Ne?!"
Arabadan inip,elindeki silahla bana doğru geliyordu.
"Derdim,katil olmaman."
"Sanane lan.Sanane!"
Kolumdan tutup eve doğru çekmeye başladı.
"Ciddiyim eğer Ural'ı öldürürsen sen onu vurmak için gittiğinde,bende polislerle peşinde olurum!"
Ardıç suratıma keskin bir ifadeyle baktı.Gülmeye başladı.
"Beni tehdit mi ediyorsun?"
Gözlerini o an hiç ayırmadan bakıyordu.Neler yapabileceği korkusunu rafa kaldırıp,kendimi ve onu sakin tutmaya çalışıyordum.
"Umrumda değil biliyor musun?Ben sadece babamın nasıl hayatımı körelttiğini biliyorum ve..."
Çok bağırdığı için nefes nefese kalıp derin nefes aldı.
"Ve seni de o hayattan kurtarmak istedim ve ben kötü oldum öyle mi?!"
Elini çelik kapıya geçirince canının ne kadar yandığını gelen metalik sesten anlamak pekte zor değildi.
"Bak,aslında bende senin için bunu düşünüyorum."
"Biliyor musun?Sen korkağın tekisin,seni öldüreni sen neden yaşatıyorsun?"
Gözleri bu sefer çok farklıydı gün sanki,o acı çeken göz bebeklerinin içinde batıyordu.
"Düzelir mi her şey sanıyorsun?Yıkılan bir ev eskisi gibi olmaz.O heyecanı ve mutluluğu vermez."
Duygusal bir filmin baş rolünden kaçan çiftler gibi konuşuyorduk.Ama şu an acımız gökyüzünden yeryüzüne doğru inmişti.
"Geç eve artık.İşim bitince geleceğim."
"İşim dediğin adam öldürmek farkında mısın?Elini kolunu sallayarak gelemezsin."
"Ne zannediyorsun?Son zaten bitecekti?Kazanan zaten ben olacaktım güzelim."
Gülüşü leke gibi yüzüne dağılırken,şu anki durumu hakkında ne düşünmeliydim?
"Bak,sonu polislerin eline vermekle bitirebiliriz."
"Kim tutuklayacak sanıyorsun?"
Bana bağırıp duruyordu.
"Hayatım mahvolmuş,sevdiklerim elimden alınmış,geleceğim belli belirsiz.Çocukluğumu çalmışlar ruhumu bitap bir şekilde yalnız bırakmışlar,kafamın içindeki adaletsiz dünyada ise yok oluyorum."
"Ben senden farksız mıyım?"
"Sırf sadece zorbalık gördün diye,beni anlayamazsın."
Cümleleri o kayadan bile sertti ve konuştukça duygularımı eziyordu.
"Zorbalık dediğin şey benim kendi tercihlerim ve yaşam tarzımdı.Birisinin elinden özgürlüğü alınsa ne hissedilir sanıyorsun?"
Bu kavga neden bu kadar acımasız bir hal alıyordu,emin değildim ama şu an ki çıkmazım benim bile toparlamayacağım türdendi.
"Hadi beni götür.Bende hayatımı mahvedenleri öldüreceğim."
Onu göğsünden ittireceğim sırada,Ardıç bir kolunu kapıya doğru yaslayıp durdurdu.
"Bıraksana,intikam alacağım bende."
"Beni korkutmaya çalışma."
Nefesi yüzüme çarpıyordu.
"Seni korkutmaya çalıştığım falan yok,sadece seninle gelmek istiyorum.Bu işi senin gibi bende sona erdireceğim."
"Geç içeri dedim!"
Kasılan çenesini daha sıkı sıkıp,dişlerini sıktı.
"Umrumda değil."
O sırada Ardıç,çenemi hızla çekip yüzümü yüzüne hizalayıp ona daha yakından bakmamı sağladı.
"İntikam mı almak istiyorsun,git ve kendin al.Benim yanımda işin yok!"
Mavi gözlerine iyice baktığımda,duruşunu asla bozmayan bir tarafı vardı.
"Çekil o zaman önümden.Yapamayacağımı düşünüyorsun."
Ardıç'ın boş anını yakalayıp kolunu indirip,altından geçip çıktım.Ardıç,yüzüme boş bir şekilde bakıyordu.
"Yanında gidebileceğin aracın yok.Üstelik nakitin bile.Nasıl gitmeyi düşünüyorsun minik?"
"Yoldan geçen bir arabayı çekmek zor olmamalı."
Bunun üzerine Ardıç kaşlarını çattı ve yanıma hızlı adımlarla yaklaştı.
"Sakın!"
"Sakın ne?!"
"Seni gideceğin yere mi götürecek sanıyorsun?O eylemi sana tecavüz edip bir kenara attığında yapacak.İntikam meselesini sadece kurgulamış olacaksın!"
"Hayır,her şeyi bildiğini zannediyorsun!"
"Seni senden daha iyi tanıyorum.Sende kimseyi incitecek cesaret yok.Buna inanmam ben!"
Şu an neden böyle bir kavganın içinde bulunduğumu hiç bilmiyordum.Kimseyi öldürmeme cesaretim olmayabilirdi ama onu durmaya olduğu kesindi.
"Tamam geçin evde yapın kavganızı."
Çağın cebinden evin anahtarını çıkardı.Açacağı sırada,Ardıç kolunu tuttu.
"Ne evi lan?Çekil önümden."
"Ciddiyim Ardıç."
Elimi pantolonumun cebine atıp telefonumu çıkardım.Ardıç suratıma belirsiz ifadeyle bakıyordu.Bir yanı yapamayacağıma dair bahaneler üretirken,diğer yanım bunun aksini kanıtlamak için yeterince delileri sunuyordu.Telefonu çaldırıp hapörlere aldım.Onun ne yapacağına dair bakıyordum.Yanıma doğru gelip,elimdeki telefonu alıp kapattı.
"Sesini kes!Ben ne dersem onu yapacaksın!Eve git."
"Neden?!Oturup eli kanda olan seni mi bekleyeceğim?"
"Uzatma minik!"
"anlıyorum acıyor.Hiçbir şey hissetmiyorsun.Sevgi yok,özlem yok heyecan yok.Duyguların bataklıkta.Nefret ve acıdan başka bir şey bilmiyorsun.Söylesene anneni gerçekten sevdin mi?"
Ardıç keskin bir şekilde gözlerimin içine baktı.O an içindeki ok zehrinin dışarıya vurduğunu gördüm.Elini kapıya doğru hızlıca yumruk yapıp vurdu.
"Benim aile ilişkim seni hiç ilgilendirmez."
Bağırıp,incinen eliyle inledi ama bozuntuya vermemeye çalışıyordu.
"Siktir git başımdan."
İncinen elini kontrol etmeye çalışıyordu.Bastırdığı eklem yerleri ağrıyınca acıdan inledi.
"Siktir incinmiş.Çağın acile götür beni bu elle direksiyon kullanamam."
Bunu bilerek ona karşı kullansam da, pişmanlığını şimdiden yaşıyordum çünkü beni affetmeyecekti.Ben olsam bende affetmezdim.
"Ben de gelebilir miyim?"
"Kes sesini artık!Ne geliyorsa başıma senin yüzünden geliyor!"
"Ne geldi benim yüzümden?!"
"Haklıymışsın gibi konuşma!"
"Çağın şunu eve sok,bana da taksi çağır."
Çağın bana bakıyordu.
"Seni yalnız bırakamam.Yani bu şekilde olmaz.Arsen de gelebilir bir zararının olacağını sanmıyorum."
"Daha ne kadar olabilir?!"
Söylediği cümleler canımı çakmakla ateşe versede hak etmiştim.Ardıç,Çağın'a bakıyordu.
"Uzak durun lan benden.Rahat bırakın beni!"
Kesik kesik nefes alıp veriyordu.
"Ben yanında olmasam,hiçbir şey yapamazdın!"
Çağın gürleyince, ortamın nasıl bir Cehenneme dönüştüğünü şeytanla birlikte izliyorduk.
"Tek başına inan ki yaşanılıyor Çağın.Varlığın ruhumu oluşturmuş gibi davranıp durma!"
En sonunda arabaya doğru ilerledim.Sürücü koltuğuna geçip arabanın anahtarını aldım.
"Ne yapıyorsun?"
"Gitmeyeceksin."
Ardıç,gelip elimdeki arabanın anahtarını almaya yelteğinde,ayaklarımı havaya kaldırdım.Ardıç sağ kolumu sıkı tutup,sol kolumdan çekip avucumun içindeki anahtarı almaya çalışıyordu.
"Ver şunu artık!"
Aniden beni itince dengemi kaybedip yere doğru düştüm.Avucumun içindeki anahatari sıkı tutumak isterken,batan sivri taşlara karşı inleyip elimdeki anahtarın sıkılığı gevşemişti.Ardıç elimdeki anahtarı aldı.
"Bir daha sakın işime karışma.İşime karışılmasını sevmem!"
"Çağın bir şey yap ne olur."
Ona yalvarırcasına umut dileniyordum.
"Oğlum yapma ne olur.Arsen için."
Ardıç,yüzüme bakıp duruyordu.
"Kendim için yapacağım,artık kimse umruda değil.Öyle olacaksa öyle olmalı."
Ardıç kararından vazgeçmicek gibiydi.
"Arayacağım Eray'ı ve her şeyi sana anlattığımı söyleyeceğim.O zaman o da beni çekip vuracak intikam almak için.İkinizinde yapmış ve düşünmüş olduğu eylem bu olacak."
Ardıç açık olan kapısını hızla kapattı.
"Beni neden tehdit edip duruyorsun?Söylesene beni neden düşünüyorsun?En güzeli kurtulacaksın benden.Kaç istediğin yere,merak etme yerini söylemem."
Ayağa kalkıp bir an beline sarılıp,silahı aldım.Ardıç bu yapacağımı beklemiyordu ki şoka uğradı.Silahı alıp hızla ondan uzaklaşıp silahın ucunu nefes boruma götürdüm.
"Yaklaşırsan sıkarım!"
Ardıç buzdan dönen bakışlarını eritip bana doğru yavaş adımlarla geliyordu.
"Sıkarım!"
Elimi tetiğe hafifçe bastırdım.
"Güzelim,bırak o silahı.Ver bana."
Elini uzatıp bana doğru gelmeye devam ediyordu.
"Yaklaşma!"
Basacakken birden bağırdı.
"Tamam!Lanet olsun bırak o silahı!"
"Gitmeyeceğini söz ver!"
"Yarınlarıma söz veremem."
"Söz ver!"
Bağırınca,Ardıç kesinlikle bu halimi hiç beklemiyordu.
"Söz,gitmeyeceğim.İndir şu lanet silahı!"
Yüzünde,duygusuzluk hissi gitmiş.Endişe yerine baş rol yapıyordu.
"Minik kuşum indir şu silahı!Şakası yok!"
"Söz ver!"
"Söz!Lanet olsun."
Elini saçlarına daldırıp çekti.
"Sende o silahı bırakıyorsun."
Dolacak olan göz yaşlarımı tuttum.Duygusal geçişlerim çok vardı.Birden ağlayıp dururken,ağlamam durunca deli gibi gülen de bendim.Yavaşça silahı indirdim.
"Eve geç Ardıç!"
Silahı hala kendime doğru tutuyordum.
"Ve arabanın anahtarını ayağımın dibine at!"
"Bu ne lan?!"
Ardıç küfür savurarak elindeki anahtarı bacağımın kenarına doğru fırlattı.Anahtarı alıp,Ardıç'ın eve doğru girmesini bekledim.Ardıç küfrederek içeri girdi.
"Minik kuşum o silahı bana ver."
Arkadan gelen,Çağın'a baktığımda gözlerinin içinde yaş birikmişti.
"Neden ağlıyorsun?"
"Ağlamıyorum."
Eve doğru ilerliyorduk.
"Gözlerin sulanmış."
"Sen bir an silahı öyle boğazına dayayınca,korktum işte.Sevdiklerimi kaybetme korkusu çok var bende."
Bu dediği şeye rağmen omzunu sıvazlayıp gülümsedim.İçeri girince Ardıç içki şişesini kafaya dikiyordu.
"Yine istediğin oldu."
Eliyle ağzını temizledi.
"Senin içindi yaptığım her şey.Katil olmanı istemem."
"Senin için ne ifade ediyor ki?Yoksa yanında paranoyak düşüncelerini avutacak,ya da seni her daim kollayacak birini mi sürekli yanında istiyorsun.Dur neydi..."
Ardıç elini çenesinin altına yerleştirip konuşmaya başladı.
"Sen yalnız kalamazdın değil mi?"
Kaşını havaya kaldırdı.Dalga geçmesi gerçeklik kıyısına vursa da,tenime değen ateş gibiydi.
"Ne alakası var?!"
Sesimi çok bağırmadan kontrollü bir şekilde tutmaya çalışıyordum.
"Söylediklerin sanki beni incitmezmiş gibi konuşuyorsun."
"Bırak şu romantik lafları."
Ardıç elini havaya kaldırdı.Yanımdan ayrılıp,tekrar koltuğa oturup viskisini kaptı.
İçindeki acı ruhunu yakmıştı ve Cehennem ateşi bedenini yakmaya bile yetmiyordu.Yere düşen ateş kıvılcımları varmış gibi,yürüdüğü her yeri yakıyordu.
Ardıç'ın suratına baktığımda, yüzünde yorgunluk belirtisi o kadar da fazla görünmüyordu ama içi yıkılan ve yakılmış harebeden de farksız değildi.Güçlü yanı,bütün benliğini unutturmuştu ve neden yaşadığının o bile farkında değildi.
Elindeki viski bardağını kırmak istiyor gibi avucunun içinde sıkı sıkıya tutuyordu.Dudakları kurumuş,kelimelerine kilit vurmuş gibi konuşmuyordu.Sadece suratıma sinirli ve düşünen bir ifadeyle bakıyordu.
"Yalnış bir şey mi yaptım?"
Ellerimi bacaklarımın altına koydum.
"Düşünüyorum,şu an bir şey söyleme."
Kafamı sallayıp kafamı yere eğdim.Umut bekçiliği yapıyor gibiydim.
"Aslında yalnış olan bir şeyi sen yapıyordun!"
"Bir kez olsun çeneni kapatamaz mısın sen?!"
Çağın, omzundan sıvazladı.Hangi ara yanıma oturduğunu fark etmemiştim.Omzuma dokununca,orada olduğunu anladım.
"Minik kuşum,gel odana gidelim."
Kulağıma doğru fısıldıyordu.Diğer gözümle Ardıç'ı yokluyordum.İçip,bize doğru bakıyordu.
"Onu burada yalnız bırakamam."
"Merak etme onu çoktan düşünüp,evi kilitledim ve evin anahtarı ve silah bende."
Onun bu zekasına ve o an da bunu düşünmesine hayran kalıp,ağzım açık bir şekilde ona bakıyordum.Çağın bu durumuma karşı gülümsedi.
"Kapat ağzını,açınca çok komik oluyorsun."
İşaret parmağıyla çenemi kapattı.
"Hadi gel."
Oturduğum yerden kalktım.
"Nereye?"
Sarhoşluğu meyilli olan ses tonuyla konuştu.
"Seni yalnız bıraklım dedik."
"Bunu neden daha önce düşünmediniz?"
Ardıç kaşlarını çattı.
"Daha önce mi?Eğer delilik yapma anını kastetmiyorsan."
"Zırvalamayı bırak, nereye gidersen git."
Oturma odasından ayrılıp,odama doğru geçtik.
"Hiç iyi değil,acilen tedavi şart.Destek almamız lazım.Korkuyorum kendine bir şey yapacak diye."
"Öyle biri değil o."
Çağın odanın kapısından geçmem için yer verdi.Yatağımın kenarına oturdum.Çağın yastığı alıp yere koydu.Üzerine oturup sırtını soğuk duvara yasladı.
"Yer var,neden oraya oturuyorsun?"
Çağın kafasını yasladı.
"Böyle otursam daha iyi."
"Peki."
İçimde bağıran bir umutsuzluk vardı ve bu hayata karşıydı.Kulaklarımın içine acının tiz sesi yankı yapıyordu.Ölüyordum.
Beynim fazlasıyla nefes almayı unutmuştu ve ben artık yeni bir döngünün içinde ölüyordum.
Yuvam neresiydi?Benim ebevynlerim bunlar olamazdı.Bana sahip çıkmayan bir aile benim ailem olamazdı.Annemin vicdansızlığı,kardeşimin umursamamazlığında ölmüştüm o gece.
Durdu....
Her şey akla gelebilecek,satırlara bile mürekkep yetmeyecek kadar fazla şeyler.Daha fazlası yoktu.Kelimeler bile yolun sonunu gösteriyordu.
Nerede takılıp kalmıştı benliğim?Nerede ölmüştü çocukluğum?
Nerede gerçekçi bir hayatın evresinde vardım?
Koltuğa uzanıp telefonunu karıştıran Çağın'nı aniden dürtünce bana doğru baktı.
"Çağın ben gerçekten varım değil mi?Bazen böyle bir kabusun içindeymiş gibi hissettiriyor."
Çağın şaşkın bir ifadeyle yüzüme doğru bakıp,onunla şaka veya gerçek bir konuşma yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
"Bu çok ciddi bir psikolojik bir sorun biliyorsun değil mi?"
İçimin ve zihnimin içinden acı akıyordu ve kokusu sanki burnumun içine kadar işliyordu.
"Bilmiyorum,kafayı yemek üzereyim."
Elimi saçlarıma daldırdım.
"Neden?Nedeni ne?"
Çağın bir elini bacağıma koyup,bana dikkatlice bakıyordu.
"Bilmiyorum kaçtığım o günden beri böyle tedirgin hissediyorum."
"Bir şey olmadı ve olacağı da yok.Sakin kal tamam mı?Gel sana bir kahve yapayım."
"İstemiyorum."
Onu bir an tersleyince bana delirmişim gibi bakıyordu.
"O zaman sana,annemin bana anlattığı masalı anlatayım."
Çağın'a dikkatlice baktım.Bu dediği şeye gülmeye başladım.
"Sen masal biliyorsun öyle mi?"
"Evet.Yani bildiğimi umuyorum umarım öyledir."
Gülmeye başladık.
"Mesela sonsuzluk uykusuna yatan uyuyan güzel."
"Uyuyan güzel sonsuzluk uykusuna yatmadı.Eline battığı iğne yüzünden."
Kaşlarımı çattım.
"Neyse ney,sonuçta uyuyordu."
Karnım ağrıyan kadar gülmeye devam ediyorduk.Çağının bu yanını çok seviyordum.Üzgünken bile,biraz da olsa o dünyadan sıyırıp alıyordu.
"Çağın,senin kardeşin olmalıydı.Böyle bir insan herkese iyi gelir.Aslında arkadaş bile olarak hayatıma girmen mücize."
Çağın güldü.
"Mucizelere inanır mısın minik kuşum?"
Kafamı salladım.
"İnanamam.Her şey bence seçtiğimiz yaşamın kalitesi."
"Ama sen beni seçmedin.Tesadüfen karşına çıktım."
Çağın yüzüme dikkatlice bakıyordu.
"Tesadüf,çok farklı bir şey."
"Öyle olsun bakalım."
Burnumu sıkınca,elini çekip güldüm.
"Keşke Ardıç,içmek yerine burada kafa dağıtsa."
"Yalnız kapıyı kilitledim."
"Neden?"
"İçince biraz tehlikeli olabiliyor."
"Ne gibi?"
"Bağırıp çağırıp etrafı dağıtıyor."
O sırada kapı kolu zorlanmaya çalışıyordu.
"Arsen aç şu lanet kapıyı!"
Ardıç'ın sesi kulaklarıma babamın nininisini aratmıyordu ve sanki o kapıyı açsam babam karşımda duracakmış gibiydi.Ardıç'ın ardı ardına indirdiği yumruklar büyük bir canavarın var oluşu gibiydi.
"Git buradan."
Bunu demem hiçbir anlam taşımıyorken kullanılan peçete çöpe atılması gibi atılıyordu cümlem.Bunu söylemeye şu an hakkım vardı ve korkum vicdan sinemde tartıya oturuyordu.
"Neden kitledin kapıyı ha?Derdin ne?"
"Baya içtin ve bana bağırıp duruyorsun."
"Korkuyor musun?"
"Normal şartlarda şu halinde evet."
"Aç şu kapıyı!"
Kapıya sertçe tekme geçirdiğinde,kalkıp kapıyı açtım.
"Neden kapıyı kilitliyorsun?Azılı bir katil değilim."
Kapıya yaslanıp şuursuz adımlarla sarhoş olduğu her halinden belli olan Ardıç'a bakıyordum.Yatağıma doğru gidip kendini sertçe attı.Yüz üstü yatınca,ona anlamaya çalışan ifadeyle bakıyordum.
"Yatağımda sızıp kalma."
Ardıç gülmeye başladı.
"Bu hallerini seviyorum.Kızgınken çok daha güzel oluyorsun.Kaşların çatışı ve sürekli konuşman."
Çağının yanında farkında olmayıp böyle iltifatına karşı,kırmızı rengini hatırlasam da,Çağın bozuntuya vermedi.
"Sorun değil,sarhoş."
Alttan alışları ve göz ardı edişleri onda en sevdiğim özelliklerden biriydi.
"Yatağımdan derhal kalk Ardıç!"
Gözüm fil dişi duvarda olan beyaz küçük yuvarlak saate kaydığında,saat gece yarısına dakikaları gebe bırakıyordu.
"Uyumuş."
"Ne?Ben nerede yatacağım?"
Saçımı kulağımın arkasına aldım.
"Sende Ardıç'ın yatağında uyursun.İstemiyorsan içeri sana yatak açayım orada ben yatayım."
"Yok sen zahmet etme ben yatarım."
Bugün yaşanan strese karşı,beynim ve kalbim patlama noktasına gelse de aldırış etmemeye çalışmak,ağrıyan başımı biraz da olsa hafifletiyordu.
"Üzerini örtüp,yatmaya gidiyorum."
"Peki."
Üzerini örtüp,odadan ayrılıp Ardıç'ın yattığı odaya girdim.Kıyafetleri darmadağındı ve her halinden,hiçbir şeyi umursamadığı belliydi.Açık kahverengi masanın üzerindeki küçük eşyalar yere düşmüş,hatta burayı bilerek darmadağın etmiş vaziyeti vardı.Bu kadar dağınık olan odanın içinde temiz olan tek şey yatağıydı.Beyaz örtüsü düzenle serilmişti.Yorganı açıp içine girdim.Benim yattığım yorgandan çok daha yumuşaktı ve ben yumuşak yorganlarıda çok severdim.Yorgana iyice sarıldığında,odayı incelemeden duramıyordum.Bir gözüm,orada öylece benim açmamı bekleyen vaziyette beni selamlıyordu.
Dikkatimi merak odağımdan ayırmaya çalışıyordum.Ama bu kadar koyu renklerin hakim olması beni boğmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu.Yapmayacaktım,bu sefer merakımı dizginleyecektim.Gözüm masasının üstündeki telefona kayıyordu.Uzanıp,telefonu aldığımda kilitini deneyip en sonunda ekranın altındaki yazıyı yazdığımda açılmıştı.Neden tarihi ekranın altına yazmıştı ki?Ekranda 02.03.1979 tarihini hesapladığımda kırk yaş çıkıyordu ve bu Ardıç 'ın annesinin öldüğü yaştı.Telefonun altındaki yazıya öylece kalakalmıştım.Her gün o yazıyı görüp ne hissediyordu ki?Daha doğrusu neden bu eziyeti kendine yapıyordu?O ise bu acıdan sonra hayatta kalmaya çalışıyordu.Galerisine girmek istedim,orada hangi anının mahşerinde yargılandığını görmek istiyordum.Aslında umduğum kişiler çokta şaşırmam gereken kişiler olamayacaktı.Bir fotoğrafta Ardıç kahverengi boğazında beyaz tüyü olan bir kaban giymişken,yanındaki eski nişanlısı Algin bakır rengindeki saçlarını omzuna yaslamış,siyah deri ceketiyle ona gülümsüyordu.Ardıçta buna karşılık olarak aynı güzellikte ona gülümsüyordu.Bir elinde sigara önünde viski bardakları vardı ve elleri birbirlerinin üstündeydi.Onları öyle görmem kalbimde cenaze kaldırsa da,kabul etmem gereken eski bir gerçekti.Diğer fotoğrafları hatta videolarını izlerken o kadar keyif alıyordum ki,acaba geride bıraktığı şeyleri açıp izliyor muydu?Resmini büyütüp dağınık olan saçları yüzünü resmetse de,çok güzel bir fotoğraftı.Telefonu kapatıp yattığım yerden kalkıp,içeriye geçmeden önce mutfağa gidip buzdolabını açtım.Yeşil zeytin kasesini alıp içeriye doğru geçip oturdum.Ekşi şeyler yemeyi pek sevmezdim ama yeşil zeytin favorilerimdendi.Kumandayı alıp çizgi film açıp izlemeye başladım.Kafamı çok iyi dağıtıyordu ve bunu seviyordum.Bir yandan zeytinlerimi yiyip,bir yandan izliyordum.O sırada Çağının sesini duyunca ona doğru baktım.
"Yeşil zeytin yiyerek çizgi film izlemek mi?"
"Evet seviyorum,ister misin?"
Çağın 'a uzattığında teşekkür ederek bir tane aldı.
"Eğer uyuyacaksan kalkabilirim,gerçekten sıkıntı değil."
"Hayır, daha benim uyumam için erken."
Kolundaki koyu kahverengi deri olan saate doğru baktı.
"Peki."
"Bugün gerçekten çok sıkıntılı geceydi."
Çağın konuyu açınca ona doğru baktım.
"Maalesef.Ama atlattık şimdilik."
"Bu işten bu kadar kolay kolay kurtulamayacağız.Biletini aldı ve mektubu işinin peşini asla bırakmaz."
Elimdeki biten kaseyi masanın üstüne koydum.Televizyonun sesini kısıp ona doğru döndüm.
"Tek gitmesinden yana değilim ya bu geceki gibi delilik yaparsa?"
İçime oturan tedirginlik ve kaygı bozukluğunu atlatmam kolay olmayacaktı.
"Umuyorum ki yapmaz.Gidecek elimde bir şey gelse keşke."
Siyah uzun saçlarını geriye doğru yatırdı.
"Katil olabilirdi bu gece.O gittiği gece olmayacağı ne malum?Hayır yani ne kadar önemli olabilir bir kağıt parçası?"
Derin nefes alarak,kafamı yere eğdim.Ellerimi kafamın yanına koydum.
"Sakin ol.Sakin kal tamam mı?"
Elini omzuna koydu.
"Ben sadece kendi hayatımı çıkmaz yolda sanıyordum ama sonra Ardıç'ı görünce,kendimi kurtarmama sevinir oldum."
"Yani,sadece biz değil bizden daha beterleri bile var.Mesela benim lise arkadaşım Furkan çok başını belaya sokardı.Onu tenha bir yere zorla götürüp öldürdüler.Cenazesine gittim çok üzülmüştüm Ardıçtan önce ilk arkadaşımdı."
Söylediği cümleler daha çok panik yapmama neden oluyordu.
"Ural ona bir şey yapar mı?"
Çağın anlattığı şeyin bende etkisini anlayıp,gerilmeye başladı.
"Hayır,Ömer amca onu yaşatır mı sanıyorsun?Annesi çıkması için nafaka verecekti hatırlıyorsan."
"Öyle.Bu gece uykum yok."
"Anlıyorum,bu yaşananlardan sonra uyuman biraz zor."
Derin nefes aldım.Saate baktığımda bire geliyordu.
"Çok geç oldu, uyumayı dene.Söz sen uyuyana kadar yanından ayrılamam."
"Denerim.Beklesen iyi olur aslında ama seni de uykundan etmek istemem."
"Hayır,zaten bugün diken üstündeyim sen öylece silahı alınca şaşırdım.Onu ne ara düşündün?"
Televizyonu kapatıp Ardıç'ın odasına doğru gitmeye başladık.
"Bir an,ben bile kendime şaşıyorum."
"Ardıç biraz dağınıktır."
"Gördüm."
Gülmeye başladık.Yatağa girip,uyuma çalışıyordum.
"Çağın annem kendine bir şey yapmış mıdır?"
"Bunu neden soruyorsun ki?Tanımıyorum onu o işlere meyilli kadın mı?"
"Aslında hiç değil ama sonuçta kızı bir aydır yok."
"Ardıç'a sorarız ona söyleme ama senin aileni de gözetletiyor."
"Ne gibi?"
Yorganı iyice kendime çektim.
"Bilmiyorum,İzmir'den bir haber yani.Bir ayağı hala orada."
"Bazen onun bu kadar güçlü duruşuna hayran kalıyorum.Ben olsam çoktan salya sümük.Yıkık bir şekilde gezerdim annemi o derece çok sevseydim."
Çağın güldü.
"Senin neden şimdi uyku problemleri yaşadığın belli oluyor.Zihnin ağaç dalları gibi düşündüğün bir sürü dal var."
"O nasıl benzetme."
Güldüm.Bir yandan da esniyordum.
"Hayal gücünü hayranım gerçekten bak."
"Çağın."
Elimi uzatıp onu göğsünden ittirdim.İkimizde gülüyorduk.
"Uyu hadi uykuyu seven güzel."
"Tamam."
Yorganı üstüme çektim.Defalarca acıyı tatmıştım.Aşağılanırken kalabalık caddede kimse yardıma koşmamıştı.Hislerimde çürümüştüm.Artık tükeniyordum zamanla çarpan sözler, yıkılan duvarlar kırılan kalpler ve beni haksız yapan cümlelerden ibarettim sadece.
"Kalkın."
Dürtülünce aniden kalktım.
"Oğlum sen miydin?"
Yorganımın üstünde uyuyan Çağın'a baktım.
"Sen niye burada uyudun?"
Ardıç siyah tişörtünü üstüne geçirdi.
"Senin dünkü ölümcül tavrına karşı uyuyamadı.Yanında beklerken uyumuşum."
"Beni engellemeseydiniz de uyusaydınız."
"Sabah gün ışığıyla saçmalayı kes."
"Kahvaltı hazır.Çabuk giyiniyorsunuz."
Yataktan kalkıp üzerime giymek için bir şeyler alıp lavaboya girip işimi halledip çıktım.Mutfağa doğru gittim.Ardıç masada dosyaların üzerindeki kağıtları düzenliyor,şeffaf dosyaya hızlıca koyuyordu.
"Onlar ne?"
"Bunları yanıma alacağım okuldan sonra İzmir'e kargo ile göndereceğim."
"Adresin belli olmayacak mı?"
"Arya hanımın adresi ve üstüne kayıtlı."
Arya hanım diyince,onun Ardıç'ın evine geldiği anlar aklıma geliyordu.Bir de o meşhur teşekkür akşam yemeği vardı.Gözlerimi devirince,Ardıç bana dikkatlice baktı.
"Ne oldu?"
"Bir şey olduğu yok."
"Çocuk kandırmıyorsun."
"Avukatını sevmediğimi daha önceden de söylemiştim."
Sandalyemi çekip oturdum.
"Kıskanıyor musun onu?"
Onu küçümser bakışla baktım.
"Nesini?"
Anlamamış gibi yapsam da,ben çok daha iyi olduğu kesindi.Her erkeğin arzulayacağı  türden bayandı.
"Nesi yok ki kadının."
"Çok beğeniyorsan,açılabilirsin."
"Benim o işlere karnım tok maalesef."
"Olsa yapardın yani."
Bıyık altından gülüyordu.
"Ben Arsen'i o çakma sarışına tercih ederim."
Çağın'a doğru dönüp beni savunmasına karşı gülümsedim.
"O da güzel,Arsen de güzel."
"Öyle olsun seninle tartışmayacağım."
Kahvemi içmeye başladım.
"Başım nasıl ağrıyor.Acı kahve sabah kalktığım gibi içtim şimdi yine içiyorum.Aslında alışığım ama bu sefer kafam çatlıyor."
Eliyle alnını küçük hareketlerle ovmaya başladı.
"O kadar içersen,bu olur."
"İlk kez mi içiyorum Çağın?"
"On sekizden beri bildim bileli içiyorsun be oğlum."
"Tercih meselesi."
Önümdeki kahvaltıyı bitirip kalktım.
"Hadi,geç kalıyoruz."
Gümüş saatine baktı.
"Dün gece geç yatsaydın seni görürdüm,hem üstelik minik kuşumun yatağında uyuyakaldın.Sahi neden orada yattın ki?"
Ardıç evi kilitleyip ona doğru baktı.
"Sarhoştum oğlum ne bileyim?Hatırlamıyorum bile."
"Benim neden şimdi içmediğimi anlıyorsun değil mi?Ben içersem buna kim bakar?"
Çağın bana bakıp göz kırptı.
"Sağol anne ya."
Ardıç'ın dudaklarından anne kelimesi dökülünce ne kadar yakıştığını fark ettim.Ona öylece dikkaltice bakınca,Ardıç gözlerimin içine dikkatlice baktı.Arabaya binip okula gittik.
"Artık bu işi sona erdireceğim."
"Defalarca söyledin."
"Şimdide sona erdicereğim.Eylem yani.Cuma günü gidiyorum."
Sanki bu haber onun defalarca beklediği sevinçli bir haberdi.Ona hayretler içerisinde bakarken,Ardıç okulun önüne park etti.Torpidonun içinden dosyayı alıp çıktı.Sınıfa doğru gidip,Ardıç'ın yanına doğru gittim.Ardıç'ın telefonunu  çıkarıp açtı.
"Bakıyorum Arya hanım şimdi."
Kağıdı çıkarıp incelemeye başladı.O sırada Ardıç'ın yarış yaptığı arkadaşlarından olan çocuk geldi.
"Oğlum araba yarışı var bu gece gelir misin?"
O sırada Ardıç ona şaşkın bir ifadeyle bakıyordu.Çocuk Ardıç'ın elindeki kağıdı okumaya başladı.
"Dava işi mi?"
Yutkunarak Ardıç'ın ne yapacağını düşünüyordum.Çocuk bir bana bir Ardıç'a bakıyordu.




İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin