NEDAMET

141 11 11
                                    

Düşüncelerimin içinde çok kez enkaz altındaydım.Artık alışmıştım,yeni bir beklentim yoktu.Anılar bir şekilde mutluluğumu harap ediyordu.Bir köşede duran sessizliğim, acımın yeni habercisi değildi.Çocukluğumu zar zor kurtardığım kan revan olmuş günlerin ardındaki uçurumdan ayağı kayıp ölümden başka kaçışım yok gibiydi.En son hatırladığım zihin galerimin bertıraf tarafında kafayı yemek üzereyken,dedemin saçlarımı okşamasıydı içimdeki sevgi.Çok fazla tedirgindim,korkak bir o kadarda güvensiz.Neye, kime,ne ile ilgilendiğimin önemi yoktu,akıl sağlığımı kaybetmek üzereyken,cümlelerim bir şekilde beni kurtaracağına inandırıyordu.Ama öyle olmayacağını adım gibi bilmek darmadağın ediyordu her seferinde .Düşünceler,acıyla karıştığında ise slow bir parça müziğinin notaları gibi dans ediyordu,hep takılıp kaldığım bir şarkı vardı.Hafızama düşüp dudaklarımın bahşettiği.Ölümün sessiz habercisi gibi dolaşıyordu dilimin ucunda.Çok kaybım vardı,birini tutsam diğeri darılıyordu.Hepsinin hatrı vardı ama içinde bir ben yoktu.Güneşin ardından aniden soğuk rüzgara mağdur kalıyor gibiydi hissettiklerim.Babamın nasıl hissettiğimden haberi bile yoktu.Nelerden hoşlandığımı,sevmediğimi,en sevdiğim yemeği, müziği...Derin bir nefes alırken bir çocuk bir aileye nasıl yabancı kalabilir?dedim on yaşımdayken,odamın pembe duvarlarında sırtımı yasladığım yer bile bedenime tereddütle bakıyordu.
Güneş doğuyor,yeni günün akşamını çıkartıyordu.Bazen kalemimin içindeki ölen ruhumun anısına yazılan kelimelerde bile ben kendime hayrete ediyordum.Nasıl bu kadar cümle varken susabilmiştim?Kelimeler,sustuklarım için benden nefret etmişti.
"Hakkın yoktu bu şekilde ruhumu acı çektirmeye."
Babama söylemek istediğim en çokta bu cümleydi.Elimdeki kalemi kırmak istedim,bu rahatlamak için değildi,bu kızgın olsam bile hiçbir şey yapamıyacağımın pişmanlığıydı.Durdum, kahverengi gözlerime yansıyan kırılmış olan cam çerçeveden baktım.Sadece bakabildim.Gücüm ateşe yetmiyordu.Şeytan günah kadehini kaldırıp,en sonunda ait olacağım yeri gösterip gülüyordu.Böyle bir hayatın içerisindeydim ve ben hiç iyi hissetmiyordum.Zihin duvarlarında yalnız değildim,hayatıma kimse dahil olmamıştı,bu yalnızlıktan bile öteydi.Adının ne olduğunu ben bile bilmiyordum.Büyümüş olan beden,çocukluğumun peşindeydi,hiçbir mücadele beklemiyordu.Kaybettiklerini bulmak dışında.Durgun olmayı sevmiyordum,çünkü kelimeler kalemin sivri oklarını zihnime saplıyordu,durdurmak istiyordum.Akan nehir misali terkedip gidiyordu.
"Sevgili oğlum,Ural bana bazı şeyler anlattı.Açıkçası onu dinlediğimde ilk defa sana çok kızdım.Sen bir kızın hayatını mahfetmedin değil mi?Eğer öyleyse bu işi evladım da olsan,polislerle görüşeceğim.Kaldığın adresi biliyorum.O yüzden iki gün sonra bu meseleyi konuşmak için yanına geliyorum.Benden nefret etme oğlum,ama anlattığı kadarıyla onu borç bataklığına sürüklemişsin.Bir genç kızı koruman yerine,kandırdın mı?Bende bir babayım.Seni görmediğim her dakika ölüyorken,bunu bir başka aileye yaşatmayı göze alamam.Kusura bakma oğlum."
Okuduğum sözler,silahını doğrultmuş ateş ediyor gibiydi.Zemin ayağımın altından kayıyor,koca bir boşluğun içine çekiyordu.Ellerim titrerken,nefes alışverişlerim komaya giren hasta gibi,hava almaya ihtiyacı vardı.Gözlerimin içindeki nesnelerin rengi siyaha bürünüyor gibiydi.Şok olmuş biçimde Ardıç'a baktım.Kalbimin yüksek atışları patlama yaratacak gibiydi.
"Ne olacak şimdi?"
Sesim cılız çıkmıştı, söylerken birazını da yutmuştum.
"Sikerim böyle işi!"
Ardıç saçlarını uzun kumral saçlarına geçirip daldırıp çekti.Masanın olduğu yere gidip,masaya tekme attı.Masa ileri gidip,halıyı katlamıştı.Üzerindeki eşyaların birazı sert vuruşundan dolayı yere düştü.
"Görecek,ona göstereceğim!"
Ardıç öfkesini atamadığı belliydi,koltuğun yastıklarını yere doğru fırlatmaya başladı.
"Gidip,geberteceğim!"
Masadaki araba anahtarını alıp,sinirden beyaz teni kıpkırmızı olmuştu.Gözleri canavarı ayağa kaldıracak kadar güç tanınmıştı.Çağın ilerleyip kolundan tutup engelledi.
"Saçmalama oğlum,kendine gel!"
Ardıç'ın vücut yapısına göre onunki biraz cılız kalıyordu,sadece biraz süratini engelleyebilmişti.
"Bırak lan!"
Kolunu çekip, kurtaracağı sırada, Çağın diğer kolunu da tuttu.
"Abi bırak !"
"Hayır,mantıklı düşün!'
"Ulan,Ural her naneyi anlatmış,sen diyorsun mantık!Öyleyse en doğrusu Ural'ı gebertmek!"
"Saçmalama!"
"Ardıç."
Sesim biraz yüksek çıkınca bana doğru baktılar.Elimdeki kağıdı yavaşça katladım.
"Senin böyle bir şey yapamana gerek yok,çünkü ben artık gidiyorum."
Yanına gidip,elimdeki kağıdı ona doğru uzattım.Nasıl baktığımı bilmiyordum ama bu sefer gitmem gerekiyordu.Kesinliği beni ölüme itse de bir başkasının katil olmasına veya canına mal olmasını istemiyordum.Kanıma sanki soğuk rüzgar vurmuş üşütmüş gibiydim.İlk defa bedenim sıcaklıyordu,kansız olduğum için hep üşürdüm.Ama üzüldüğüm zaman ise,ellerim buz gibi olurdu.Bedenim sıcaktı sadece ellerim üşüyordu.Bakışlarım ellerim gibi soğuktu.
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Saçmalamıyorum,sıkılmadın mı beni koruyup kollamaktan!"
Bakışlarımı sert bir ifadeye bırakmasını istiyordum.Ama nasıl göründüğünü ben bile görmek istemiyordum.
"Ne söylersen söyle, gideceğim beni alıkoyamazsın!"
"Oğlum kız haklı,o da çok yoruldu anlayış göster!"
Çağın Ardıç'a bağırdığında,mavi gözlerini benden ayırıp Çağın 'a baktı.Kısa bir süre ardından yakasına yapışıp duvara sert bir şekilde çarptı.Onu ilk defa böyle hırçın ve öfkesini kaybetmiş görüyordum.
"Gitmeyecek, istemiyorum.Geçmişime iyi geliyor.Var mı diyeceğin?!"
O kadar çok bağırmıştı ki,zemini parçalayacak gibiydi.Az önce ona iyi geldiğim mi söylemişti?Ben mi yalnış duyuyordum?Ardıç 'a iyi gelmek?kafamın içinde dönüp duruyordu söylediği cümle.Ardıç 'ın miniğiydim,Ardıç'ın geçmişiydim,Ardıç'ın kaybetmek istemediği eşyasıydım.Derin bir nefes alarak kafamın içinde dönen cümlelerle,onları izliyordum.
"Oğlum ne yapıyorsun,çek elini.İstemiyor zorla mı?"
"Ailesi ona sahip mi çıkacak sanıyorsun?Kim benim gibi onu düşünür?İyi geliyor bana.Gitmeyecek.Birini daha kaybetmeyeceğim!"
O kadar sert bir şekilde çıkıyordu ki söylediği her bir cümle,olayın şokunu atlamam da zorluyordu.Gözleri hedefini her an vuracak gibi,gardını alan avcı gibiydi.Dişlerini sıktığı için çenesi kasılmıştı.Elleri hala Çağın'ın tişörtünü sıkıyordu.
"Hayatım zaten berbat,ne diye mücadele veriyoruz?"
Bakışlarım,göz yaşı akıtılan tende kuruyan damla gibiydi.Ardıç,Çağın'ın yakasını sertçe bıraktı.
"Sen de konuşup durma!"
İşaret parmağını tehdit eder gibi salladı.Bu ifadesi diğer huylarından daha aksiydi.Açıkçası o kadar sinirli bir ifade takınmıştı ki yüzü,her an her şey olabilir bakışıydı bu bir şey diyemedim.
"Bak,gerçekten gitmek istiyorum.Beni düşünüyorsan bırak o zaman.En büyük iyiliği yapmış olacaksın."
Kahverengi gözlerim acınası ifade takınmıştı.Umuyordum ki,bir yerde sona ererdi artık.
"Yaşını temsil etmiyorsun,kaç yaşında takılıp kaldı bedenin,beş mi?"
Söylediği cümleler ardından sustu.Kuruyan dudaklarını ıslattı.
"Ne diyorsun?!"
Sesim biraz daha olsa öfke takınmıştı.Tırnaklarımı sinirden avuç içlerime batırdım.
"Bu kapıdan çıkacağım!"
İlerleyip gideceğim sırada kolumu sertçe kavradı.
"Ne yapıyorsun ?!"
Suratına resmen hırlamıştım.
"Kendini düşün aptal,gidersen yine o lanet hayatına devam edeceksin!"
"Sanane,ben öyle istiyorum belki!"
"Gitmiyorsun!"
"Gidiyorum!"
"Gitmeyeceksin!"
"Bu seni alakadar etmiyor anladın mı!"
İlk defa omzundan tutup ittirmiştim.Saçlarım sertçe itişimden dolayı önüme gelmişti.Düzeltmeden aradan tıslamaya başladım.
"Sen nereden çıktın ki karşıma,zaten boktan hayatım vardı.Şimdi iyice sardı!"
Ardıç bileklerimden tutup,yüzünü yüzüme yaklaştırdı.Gözlerinin maviliği,kan rengi gibiydi.Sadece gerilmiş olan yüz ifadesiyle bana bakıyordu.
"Biliyorum,bana biraz fırsat ver.Kurtarayım."
"Senin elinden ne gelir ki?Ne gelecek söyle!"
Bedenim öfkenin artık son safhasındaydı.
"Göreceksin güzelim,ikimizin de buna ihtiyacı var."
"Neye?!"
Gözlerimi ona doğru sabitledim.
"Geleceğe."
O kadar naif bir şekilde dökülmüştü ki,yere tökezleyip,aniden kaldırması gibiydi.
"Onu unut,hiç göremeyeceğiz."
Ellerimi yavaşça duran göğsünden indirdim.
"Artık aş,şu yalnızlık duvarlarını."
Geride kalan günlerimi düşündüğümde,Ardıç'ın olmamayışı bir yanımı eksik yapıyordu.Geride kalan günlerimi bile düşünemiyordum.Hayatıma dahil olduktan sonra,başka bir erkeği hayatıma dahil edebilir miydim?Kabul edebilir miydim?İster miydim?Ardıç'a baktığımda,gözüme ilk çarpan kıvrık kirpikleri olmuştu.O kadar güzeldi ki kadınları kıskandıracak türdendi.Yüzü çok fazla mükkemmel değildi,ama zihnim kusursuz gösteriyordu.O dünyadan sıyrılınca boşluktan yuvarlanıyor gibi oluyordum.Nefesi nefesime çarparken,bu denli izler taşıyacağımı hiç düşünmezdim.Annemin sözleri tekrar kafamın içinde dans ediyordu."Bir adamın kolları bazen kurtarıcın,bazen de kaygıların olabilir."Bu sözü anlamaya çalışırken hep güçlük çekerdim.Şimdi benim bile çözemediğim,duygu geçişim olmuştu.
"Aşamıyorum,olmuyor."
Diyebildim ardından.Kafamı yere doğru eğecekken Ardıç tekrar kaldırdı.Sevgi gösterildiği zaman hemen erimemden nefret ediyordum.Bu benim en aciz tarafım olabilirdi.Aslında çokça da vardı.Ardıç'a baktığımda mavi gözleri şeytanın cehennemdeki ateşini söndürebilecek,su rengi gözleri şeytanı korkutuyordu.Yutkunarak derin bir nefes verdim.
"Pepuk,efsanede kuş olmak istemiyordun değil mi?"
"O benim efsanem değil,beni onun içine çeken sensin!"
"Evet."
Sesi erkeksi ve tok çıkmıştı.Önümde duran saçlarımı geriye doğru aldı.Parmakları soğuktu,temas edince üşütmüştü.
"Ne alaka?"
"Sonunda pişman olarak bir ölüm mü bırakmak istiyorsun?Ailesi korkusundan kardeşini öldüren,sonra pişman olan..."
Üzerini düzeltip,tekrar bana doğru baktı.
"Benim kardeşim falan yok!"
"Kardeş yerine,birini feda etmek aynı şey değil mi?İkiside ölüm."
Kaşını havaya kaldırdı.
"Yani?!"
Dediğini anlamaya çalışıyordum.
Çağın'ı gösterdi.Çağın'a baktığımda yerde oturmuş bize bakıyordu.
"İkimizden biri.Senin kararın her şeyi değiştirecekti ne çabuk unuttun?!"
Diğer eliyle de kendini gösterdi.
"Yani gidersem seni mi öldürecekler?asıl gidersem öldürmezler."
"Sen öyle sanıyorsun,sence bir av ne olursa olsun yırtıcı ve aç olan biri avcı tarafından avlanmaz mı?"
"Aklımı karıştırıp durma,beni tedirgin ediyorsun!"
"Gerçekler bu güzelim."
"Ne yapmamı istiyorsun açıkça söyle!"
"Birlikte hareket edeceğiz,bir şekilde çaresine bakacağız."
Elini yüzüne götürüp kaşıdı.
"Baban yeri biliyor,birlikte hareket etsek ne olacak?"
"Babamı bir şekilde oyalayabilirim.Çünkü babamın zaafıyım."
Sinirden kahkaha atmaya başladım.
"Hayatımı mahvettiğini düşünüyor.Benim hiç hayatım olmuş mu sorsana bir?"
Elimi saçlarıma geçirip deli gibi çekiyordum.
"Sakin ol."
Ardıç yanaşacağı sırada engelledim.
"Dokunma!"
Aciz ve sinirli ses tonum bu sefer yüksek çıkmıştı.
"Tamam,geç otur."
Mide ağrım içimde patlama yaratıyor gibi baş kaldırıyordu.Elimi karnıma koyup,yere doğru oturdum.Acıdan inledim.
"Çağın,ecza dolabında poşetin içinde ilaçlar var getirsene."
Ardıç yerde kıvrıldığım bedenime doğru yaklaştı.Elleri dokunup,dokunmamak konusunda tereddüt yaşıyordu.Ben iyice inleyince,dokunmaktan vazgeçmişti.
"Koltuğa götüreyim mi seni ?"
Başımı zemine doğru yasladım.Gerçekten stres yapınca çok ağrıyordu.Elimi mideme doğru bastırıyordum.
"Yok,hareket etmesem daha iyi olur.Yoksa sol bacağıma kramp giriyor."
Zorda olsa konuşabilmiştim.
"Peki."
Önümde duran siyah çoraplara baktım.
"Al."
Çağın'ın sesi kulaklarıma doldu.
"Hadi minik iç şu ilacı."
Kalkacağım sırada kolumu tutup destek vererek kaldırdı.İlacı ağzıma koyup suyu içirdi.Suyu içtikten sonra derin bir nefes aldım.
"Gel yatırayım seni."
"Gerek yok, teşekkür ederim."
Ardıç ifadesiz bir şekilde bana baktıktan sonra,kucaklayıp kaldırdı.
"Çok inatçısın.Acı çeksen bile inadından vazgeçmiyorsun.Ne değişik kızsın?"
Kaşlarını bana çatmış bakıyordu.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin