PERESTİŞ

54 8 7
                                    

"kapatmam lazım Arya hanım."
Ardıç elindeki telefonu yavaşça bıraktı.
"Benimle dışarı kadar geliyorsun hemen!"
Çocuğu göğsünden itince,çocuk neye uğradığını şaşırdı.
"Şimdi ne olacak?"
İşler daha da karmaşık ve zor hale gelirken nefes aldım.
"Sıçtık bu kesin.Bilmiyorum."
Çağın küfredince ona doğru baktım.
"Korkmaya başladım."
O sırada dekant içeri girince,yerime doğru geçtim.Ardıç derse girmemişti.İçimde kemiren ve geriye iskelet kalan korkum aslında hiçbir şey hissetmemesi gerekiyordu.Derin nefes almam artık bedenim için bir terapist haline gelmişti.Kendi halimin bile en iyi doktoru değildim, kendimi tanıyamıyordum ve bana neyin iyi geldiğini bilmiyordum.Defterimi açıp notlarımı alıp uzun aradan sonra zil çaldı.Çağın'ın yanına gidip,sessizce oturup kollarını göğsünde birleştirip tahtaya bakıyordu.Sanki zil çaldığının farkında değildi ve ders devam ediyormuş gibi bakıyordu.
"Çağın."
Kolundan itip onu sarsınca,bana doğru baktı.
"Zil çaldı."
"Farkındayım."
İlk defa Çağın'ı bu kadar hissiz bir şekilde görüyordum.
"Sana ne oldu?"
Yanındaki az miktarda boş kalan kısma gelişi güzel oturdum.
"Ne olacak şimdi diye düşünüyorum zaten o şerefsize güvenmiyordum.Dedim Ardıç'a ondan uzak dur diye."
Elini masaya hızla vurdu.
"O alır önlemini hadi gel biraz hava alalım."
"İstemiyorum."
Çağın'nın morali o kadar bozuktu ki,haklıydı da.
"Benim için hadi."
Öyle söyleyince Çağın oturduğu yerden kalktı.
"Bu işi başlatan da sonunu getirten de o olacak.Ama istediği sonucu alacak gibi gelmiyor bana."
Çağın bana doğru bakıyordu.
"Getirecek,Ardıç istediğini almadan bir işe kalkışmaz."
"Onu en iyi tanıyan benim.Liseden beri."
Çağının sinirinin altında eziliyordum.Sanki kelimelerin bir ton ağırlığı varmış gibi bütün kozlar bana oynanıyordu.Kantine doğru inmeye başladık.Ardıç hızlı adımlarla bize doğru geliyordu.
"Siz çıkışta eve geçin.Ben bugün okulda yokum."
Elini kot pantolunun cebine atıp siyah deri cüzdanını çıkardı.İçinden parayı çıkarıp Çağın'a uzattı.
"Oğlum ne oldu?Açıklama yap bari de öyle git."
Ardıç,başını kaldırıp uzun kumral saçlarını düzeltti.
"Söz veriyorum eve gelince açıklayacağım."
"Çok önemli değil değil mi?Endişelenecek durum?"
"Şu an çok da önemli değil.Merak etme bu işten sıyrılmaya bakacağım."
Ardıç,Çağın'nın sıkıntı içerisinde olduğunu anlamıştı.Onu rahatlatmak için rahat tavırla konuşup elini omzuna vurup sıvazladı.
"Siz kendinize dikkat edin tamam mı?"
Ardıç arkasını döndü.
"Sende."
Çağınla beraber kantine doğru indik.
"Sakinleştin mi?"
"Bir kahve içersem belki."
Derin nefes aldı.
"Sen burada otur ben kahveleri alıp geleyim."
Çağın başını salladı.Gidiyorken bağırdı.
"Bekle."
Arkamı dönüp ona doğru baktım.
"Efendim?"
Elini pantolonuna sokup para uzattı.
"Bana da kendine de bir kahve kap gel."
Elindeki parayı alıp az olan sıraya geçip kahveleri alıp masaya oturdum.
"İçimi ısıttı resmen,yağmurlu havalarda kahve içmeyi çok severim."
Kahvemden yudum aldım.Çağın'nın aklı o kadar bataklık bir yerdeydi ki,bu harabenin içinde kahkahasını zorluyordu.Gülme sesi bile yorgun çıkıyordu.
"Hadi bana aşık olduğun ya da aşık olmak isteyeceğin kızı anlat."
Aniden konuyu bu tarafa doğru belinden tutup çekmiş gibiydim.Aslında bunu da merak ediyordum.Onun mutluluğunu görmek ölmeden önce görülmesi gereken eylemdi.
"Neden sordun ki?"
"Ölmeden önce görülmesi gereken bir şey bu benim için."
"Öleceğini nereden biliyorsun?"
Çağın kaşlarını çattı.
"İnsanız."
Güldüm.
"Kapa çeneni."
Ardıç'ın cümlesini söyleyince bir an afalladım.Sanki suratı bir an Ardıç olmuş gibiydi.Huzursuz olduğumu anlamış olacak ki,kendini rahat bir ifadeye bırakmıştı.
"Sevdiğim kadın..."
Diyerek başladı cümlesine derin nefes aldı.O an düşünüyor muydu?Yoksa sadece beni oyalamak için mi kendini zihnini yoruyordu?Suratında ifadeyi yakalamak zordu şu an için.Çünkü mimiği aynıydı.
"Saçları kısa olsun ama uzun olursa da çok farketmez.Kısa saçlı kızlar daha bir hoşuma gidiyor on yedi yaşımdan beri böyle.Gözlerinin rengi senin kadar açık kahve olsun.Teni esmer yada senin gibi olabilir.İnsanlara nasıl davranması gerektiğini bilen ne yapması nasıl konuşması gerektiğini bilen kadınlar hep ilgimi çekti."
"Vay."
Saçımı kulağımın arkasına attım.
"Kısa saç demişken."
Anım on yedi yaşıma kaydı.
"Yanlışlıkla kestirdiğim saç modeli bana çok yakışmıştı.Aynaya bakıp çığlık attım herkes bana baktı."
Elimi çenemin altına koyup gülmeye başladım.Çağın'da gülüyordu hem de kahkaha atarak onu güldürmeyi başarabilmiştim.
"Hadi canım.Bağırdın mı?"
Kafamı salladım.
"Kuaförde de çığlık atmak ne bileyim?Çok değişik bir kızsın bu gerçek.Her şeyin hayal gücün,konuşman,düşünmen ilgi çekecek türden."
Çağın'nın gitgide gülmesi yüzünde solarken ona doğru baktım.
"Sana göre."
"Dışarıdan kuaförde bağıran kız hiçte normal karşılanmaz."
"Doğru ben zaten normal değilim ki."
Omuzlarımı salladım.
"Sen normalsin."
Çağın burnumu sıktı.
"Eve taksi ile mi gideceğiz?"
"Bu havada yürüyebileceğimizi sanmıyorum."
Çağın bana bakıp tekrar güldü.
"Yağmuru severim.Sevmez misin?"
"İzlemeyi tercih ederim."
Kahvesinden bir yudum daha aldı.
"Ardıç'ın tek başına bu işlerin üstesinden gelişi beni kendine hayran bırakıyor."
"Nasıl geliyor?Bunun arkasını görmüyoruz.Nasıl hallediyor?Başını daha mı çok belaya sokuyor?Önemli olan bu."
Biten kahvemi geriye doğru ittim.
"Soracağım onu bir ara."
"Bana bile anlatmıyor sana hiç anlatmaz."
Zilin çalması ile kantinden ayrıldık.O sırada Ardıç'ın dosyasını gören çocuk içeri doğru girip bize doğru baktı.Aniden bakışlarını çevirdi.Sanki bir şey üzerine tehdit edilmiş gibiydi.Bize hal hatır sormadan öylece gitti.
"Bıraksan ben şerefsizi öldürsem."
Çağın elini yumruk yaptı.Koluna girip onu çekiştirdim.
"Hadi,derse geç kalıyoruz."
Çağın duracakken bir ayağı öne doğru hızlıca çektiğim için gelmişti ve sendeleyip dik durup yürümeye başladık.Sınıftan içeriye doğru girip,yerime oturdum.Uzun aradan sonra zil çalıp ders bitince yarın tatil günün olmasına seviniyordum.Çağınla okuldan çıkarken ona bakıyordum.İçimde şu an bir acı oturmuştu ve durduk yere ağlamak istiyordum.
"Çağın bu işin sonunda Ardıç'ta biterse?"
Çağın telefonundan taksiciyi çağırırken kaşları çatık vaziyette bana baktı.
"Nasıl?"
"Sonunda akıl sağlığını kaybedecek diye korkuyorum."
"Daha öncelerini görseydin bu durumdan o kadar da korkmuş olmazdın."
Gözleri usulca,okuldan dağılan insanlara kaydı.Taksi on dakika içinde önümüzde durdu Çağın kapımı açıp oturtup sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa geçti adresi verdi.Bende başımı cama yaslayıp gözlerimi kapatıp o anın birden zihnimden silinmesini istemem çok da yeterli bir sebep değildi.Çağın bana seslenince aniden gözlerimi açtım.Taksiden inip eve doğru girdik.O esnada Ardıç evin kapısını açıp içeri girdi.Adımlarımı hızlandırıp,eve doğru girdiğimde gözlerim Ardıç'ı aramaya başladı.Mutfağa girdiğimde Ardıç bardağına suyu doldurup sakince içiyordu.
"Ne oldu?"
Meraklı halim,daha üstümü değiştirmemden belli oluyordu.Ardıç ses vermeden bardağı yavaşça tezgaha bırakıp,gözlerimin içine dikkatlice baktı.
"Söylesene!"
Bağırdığım zaman da tepki vermedi.Umursamıyor gibiydi.
"Neden beni umursamıyorsun?"
Kaşlarımı çattım.
"Umarsamamazlık intihar suçudur."
Tezgahın üzerindeki kırmızı çakmağı alıp çakmağı ateşe verdi büyük bir ateş veriyormuş gibi izliyordu.Ardıç'ın el yapısını incelemeye başladığımda kalın parmakları ağır bir ruhun izlerini her yere bırakıyordu ve ,onun bana bakan gözleri katilin emanet ettiği beden gibiydi.
"Ve..."
Kelimeler sanki o ateşin gücünden güç alıyordu ve söylediği cümleler kaldığımız evi ateşe veriyordu.
"Ben şimdi anladım insanların beni neden anlamadığını,meğer ölen duyguların ruhu asla görülmezmiş.Toprak altında kalan hiçbir ceset çürümüşlüğü göstermez insanlar onu ölen o sağlam bedende hatırlar.Anladın mı?"
O kadar doğru söylemişti ki,bunu ne ara düşünüp söylediğine dair fikrim yoktu ağrıyan başımla beraber söyledikleri de daha fazla düşünmeme ve duygusallaşmama neden oluyordu.Başım büyük bir kayayı üstünde taşıyormuş gibi ağırlaşmıştı.
"Kendine haksızlık ediyorsun,aslında kuruyan kalbinde o kadar merhametli bir insan ki,beni koruyup babama vermemek için elinden geleni yaptığını ve benim için okul geleceğimi yaptığını."
Mavi gözleri sanki yıllardır bu cümlelere hasretmiş gibi şahit olup kulakları kefil olunca,derin nefes aldı.
"Ben merhametli değilim.Sadece yolun sonunda yalnız kalmak için tüm o yolları geçerim."
Söylediği acımasız cümleye tesellim yetmemişti.
"Bütün söylemek istediklerin bu mu?Yalnız kalmak?"
"Senin de tüm duymak istediklerin bu mu?"
İkimizde birbirimize dönmüş vaziyette karşılıklı şekilde azarlayıp bağırıyorduk.
"Neden böylesin?Senin için sana iyi gelen ne varsa söylemeye çalıştıkça sen cümlemi ağzıma tıkıyorsun!"
Önüme doğru dönüp perdenin az bir kısmından belli olan ağaçları izlemeye başladım.
"Bak,benim için mücadele vermeni istemiyorum.Yarının ne getireceği belli değilken ne ben sana ne de sen bana bağlanman gerekir tamam mı!"
"Ardıç beni başkasından gelecek olan zarar korkutmuyor."
Ardıç gözlerime ifadesiz bir şekilde bakmaya zorlasa da kendisini,sanki tek bir acı cümle ile yıkılıp gidecekti.
"Bana senin söylediğin sözler zarar veriyor asıl,beni geri planda bırakman,beni yanında tutmamaya çalışman."
Gözlerim hafif nemli bir şekilde kırpıştırdığımda,ağlamak üzere olduğumu gösteriyordu.
"Ben senin yanında olmamazlık yapmadım hemde hiç."
Ardıç gözlerini kırpmadan bana doğru bakıyordu.
"Öyle ya nankör olan benim değil mi?Bencil olan?Yetersiz?"
Gözüm o kadar dönmüştü ki,bağırıp ağlıyordum.Boğazımda bir yumru vardı ve orası artık kapalı yoldu.Ardıç aniden dudaklarıma yapıştı.Elini belime koyup,sıkıca kendine bastırdı.Bu hareketini asla beklemiyordum zihnim şoke olduğu için karşılık bile vermiyordu.Öptüğü yeri ağzım açık şekilde bakıyordum ve kalbim elektıro şokla hayata geri dönmüş gibi atıyordu.Zihnim binbir alev toplarını fışkırıyordu.İttirmem gereken nefretim,duygularıma ters köşe yaptırmıştı ve kendine bağımlı hale getirmesi sadece benden kaynaklanan bir sorun değildi.Dudakları yavaşça tenimden çekilirken,bende uyaran duyguların onda neler hissettirdiğini deli gibi bilmek istiyordum.Alnına parmaklarımı yavaşça koyup zihnindeki ortaya çıkarmak ister gibi,alnında gezdiriyordum.Ardıç ellerimden tutup,omuzlarına sabitledi.Gözlerimin içine büyük bir yıkımın etkisiyle bakıyordu ve gözlerimiz birbirine dudaklarımız kadar yakındı.
"Beni neden öptün?Susturmak için mi?"
Eğer öyleyse gerçekten de bu yaptığına karşılık tokat atmamak için kendimi zor tutardım.Sanki benim sesime ve duygularıma tahammül edemiyormuş gibi davranması geçmişim kadar da canımı yakardı.Yüzümü ellerinin arasına aldı.Dudağımı o kadar sıkmıştı ki, büzeşen dudaklarla konuşacakken Ardıç kahkaha atmaya başladı.
"Şu suratının haline bir bak,hiç de ciddiye alınacak gibi değil."
Güldüğü zaman gamzelerinin çıkmasını seviyordum.Orası gömülmem için çok iyi bir mezar taşıydı.
"Kendime kefen diktirip,kendimi en güzel yere gömeceğim."
Ölüm kelimesi geçince Ardıç'ın kaşları azılı katil gibi el sallıyordu.
"Ölmeyeceksin.Bir daha bu konuyu aç senin o ağzını kırarım!Hem neresini isterdin?"
Göğsüne yumruk vurdum.
"Şiddete mi meyillsin?Ayrıca asla satın alamayacağın bir yer."
"Kes sesini!"
Elindeki çakmağı bana gösterdi.
"Hatırlıyorsun değil mi?O gece otel odasında sözümü dinlemesen saçlarının kökünü ateşe vereceğimi."
Yanan ateşe doğru baktım.
"Sende kötü şeyler çağrıştırması gerekiyor.Saçlarının kökünü ateşe veririm."
"Ama vermemiştin."
Kaşımı havaya kaldırdım.
"Yapamayacağım şey mi zannediyorsun?Bana engel olmasaydın şu an saçların benden bile kısaydı."
Ardıç gülmeye başladı.Gözüm çenesinin altında ve dudağının üst kısmında çıkan hafif siyah sakallara kaydı.Çenesinin altındaki sakalı okşamaya başlayınca,Ardıç bana doğru baktı.Aniden elimi hızlıca çekti.
"Sakalımla oynanmasını sevmem."
Elimi o kadar sert bir şekilde itmişti ki,ona öylece bakakalmıştım.
"Özür dilerim."
"İzin alırsan özür dilemene de gerek kalmaz."
Ardıç'ın bu kadar sinirleceğini düşünememiştim.Önü kırmızı kolları beyaz olan tişörtünü düzeltti.
"Neden?"
"Her şeyi neden sana açıklamak zorundaymışım gibi düşünüyorsun?"
Gerçekten çok sinirlenmişti ve o gülen şakalar yapan insan yoktu.
"Peki."
Ayrılıp,koltuğa doğru geçip uzandım.Elimi karnıma koyup,sessizce tavanı izlemeye başladım.Ardıç yanımdaki koltuğa oturdu.
"En son sakalımı okşayan kişi öldü.İster buna batıl inanç de ya da başka bir şey umrumda değil. Sanki sakalıma dokunan herkesin öleceğini zannediyorum.Hayatımdan giden herkesten nefret ederim ve senden nefret etmek istemiyorum."
Kalbim o an can çekişiyordu.Sanki hayata döndürmek için bütün mücadeleri veriyordu kulaklarım duyduklarıma karşı.Nefesim oksijeni bu hayata karşı tüketmiş gibiydi.Yumruyu göğüs kafesime çakılan taştan anlıyordum.Bir an ona doğru döndüm.
"Korkma!Sen ölmeden ben ölmeyeceğim yani nefret edemeyeceksin."
Ardıç bu söylediğime karşı güldü.
"Nereden biliyorsun minik?"
"Senden daha önce ölecekmiş gibi hissediyorum."
Ardıç kahkaha attı.
"Ben o kadar acıya karşı nefes alıyorsam sen de alırsın.Bu hayatın seni sınaması."
O kadar güzel oturuyordu ki o koltuğa aniden bastıran yağmur sesiyle çok iyi geliyordu.Sanki eşsiz bir melodi odanın içine dolup ruhumu dinlendiriyordu.Yüzü benim için pahalı bir sanat eseriydi ilahi güç tarafından çizilen sanki bu dünyaya özel yaratılmıştı ve ondan pahalısı yok gibiydi.Ama aslında da vardı çok garipti yani benim için öyleydi.
"Yağmur çok güzel yağıyor.Sever misin yağmuru?"
"Evet,gözlerimi kapattığımda geçici ruh dinlendirme seansı."
Gözlerini kapatıp parmaklarıyla küçük vuruşlar yaptı.
"Çağın nerede?"
Aniden Ardıç konuyu değiştirdi.
"Eve beraber geldik ama hiç yanımıza gelmedi."
"Muhakkak uyumuştur dün uyuyamamış ya hani."
Ardıç gülümsedi.
"Bugün nereye gittin?"
"Yarın göstereceğim."
"Kendini yok edecek bir yıkım hazırlamıyorsundur umarım."
Yattığım yerden kalktım.
"Doğarken ölen biri şimdi mi ölecek?"
Ardıç'ın dudağı kıvrıldı.Çağın boğazını temizleyip elleriyle gözlerini okşayınca,yeni uyandığının göstergesiydi.Siyah saçları birbirine girmişti.Saçları elektiriklenmiş gibi havaya kalkmıştı bazı telleri ve bu yastığının saç yapısına uygun olmadığını gösteriyordu.
"Niye uyandırmadınız?"
Esneyerek konuştu.
"Kaç saat uyudum?En önemlisi bensiz yemek yediniz mi?"
Bu dediği şeye güldüm.
"Hayır,yesek dahi sana ayırmazsam başımın şimdiden sikileceğini biliyorum."
Çağın belli belirsiz güldü.
"Öyle ya."
Yanıma oturup derin nefes aldı.
"Bugün o şerefsize ne dedin?"
"Hangi şerefsiz?"
Ardıç anlamamış ayağı yapıyordu ama Çağın arkadaşını çok iyi tanıyordu.
"Beni anlamamazlıktan gelme!"
Kaşlarını çatıp bacağındaki ters duran tarafı düzeltti eşofmanında.
"Hallettim işte."
"Sen gittikten sonra suratımaza bile bakamadı.Bana doğruyu söyle!"
Çağın yeni kalkmış olduğu uykusundan kendini büyük bir savaşa hazırlamış gibiydi.
"Çağın sakin olur musun?"
"Olamam.İşin sonu sensin aptal!"
Diyerek bağırdı.
"Ona..."
Derin nefes alarak gözlerinin içine stabil bir şekilde baktı.
"Annemin öldürüldüğünü söyledim ve bu durumda nasıl kötü hissettiğimi baş sağlığı diledi.Bir de..."
O son cümlesini getirmek istemiyor gibiydi.Gözlerini ondan kaçırıp bana doğru baktı.
"Eğer bunu kimseden duyarsam dedim..."
"Evet?"
Çağın daha dikkatli yaklaştı.
"Neler yapacağımı aklın bile taşıyamaz dedim."
"Aferin sana!"
Bağırıp ellerini havaya kaldırdı.Elini sinirden dizine vurdu.
"Ben ne söylediğimi biliyorum.O bunu çoktan hak etti."
"Başta niye beni dinlemedin?"
"O zaman kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı anla Çağın."
Çağın gülmeye başladı.
"Ben dağıtırdım o şuursuz beynini."
"Karnın hala aç mı?"
"Yemek yaparak gönlümü asla tabi ki de alamazsın ama belki bir nebze olabilir.Yemek yemeği çok sevdiğimden yalnış anlama."
"Tabi biliyorum seni Çağın."
Ardıç kalkıp Çağın'nın omzuna vurunca Çağın Ardıç'ın suratına bile bakmadı.
"Yapma dost her şey sizin için."
"Bizim içinmiş."
Çağın kafasını sola çevirdi.
"Biliyor musun?Bana göstermediğin tüm o dosyaları inceleceğim."
Ardıç kaşlarını çatıp derin bir nefesi güçlükle içine sigarasını içer gibi çektiğinde ona baktı.
"Eline hiçbir şey geçmez.Benim o dosyada yazılanlardan daha çok bildiklerim var."
Resmen Ardıç,Çağın'a meydan okuyor gibiydi.O an dostluk sözlük yerinden geçici süreliğine anlamını kaldırmış gibiydi.
"Öyle mi?Bizi kendi isteklerin için kullandın öyle mi?Bunu mu anlatayım?!"
Çağın kontrolden çıkmıştı.
"Bak..."
Ellerini cebine sokup derin nefes aldı.Sanki o an zaman ellerinde parçalanıyor gibiydi.
"Hiçbir şey anlama ve gerekte yok."
Çağın bu dediği şeye güldü.
"Sen kendini düşünen bencil piçin tekisin!Bizim duygularımız senin karın lokman değil mi?"
"Çağın."
Öfkeden doğru düzgün kelimeleri bile söyleyemeyen Çağın'nı omzundan tutup salladım.
"Amacın ne?"
"Bu soruyu kendine kaç kez sordun?Bu soruyu hak eden tek kişi sensin!"
Çağının yüzü teninin rengini terk edip kırmızıyı kolayca oraya yerleştirmişti.Ayağa kalkıp ayağını krem renginde olan şekilleri belli belirsiz halıya vurarak konuşuyordu.
"Kendine gel!Sana zarar vermek istemiyorum!"
Ardıç sinirden üzerine yürümüye başlamıştı.
"Ruhsal olarak zaten verdin,fiziklsel olarak mı vurman koyacak?!"
O sırada Ardıç, yüzüne boş bir ifadede öfkenin mermisini dolduruyordu.Yüzüne yumruk indirince,Çağın aniden yere düşünce çığlık attım.
"Ne yaptın?"
Çağın sırt üstü düşmüştü ve halıdan beş saniye falan kafasını kaldırmadı.Aniden kanayan burnuyla dönüp gülmeye başladı.Kan burnundan aşağıya adeta nehirmiş gibi akıyordu.Çağın alkışlamaya başladı.
"Tüm gücün bu artık senin.Eski Ardıç yok kendine saygısı,insanalara saygısı olan adam nereye gömüldü?Cenazesine gitmek istiyorum."
"Kes sesini!Buyum artık Çağın!Annem öldü ve ben artık acımasız bir şeytana dönüştüm.Durduramıyorum kendimi!"
Ardıç elini sertçe duvara vurdu.
"Lanet olsun!Hiç iyi değilim!Hemde hiç!"
Ardıç'ın gözleri ilk defa doluyordu ve onu öyle görmek hem dünya için,hemde bizim için alışılmadık bir durumdu.Sesinin bile yardıma ihtiyacı vardı.Kelimeler intihar ipi gibi diline düğümleniyordu.
"İyi olmadığın kesin!Ama artık benimde senden başka kimsem yok!Sana zarar verilmesini de,zarar görmeni de istemiyorum."
Çağının onu kollaması çok güzel duygunun filizini yeşeterken,yapmam gereken onlara şu an bu durumda yardım etmekken,onların dostluğunu ve sadaketini kıskanıyordum.
"Bana zarar verilmiyor Çağın.Zaten verildi.Bak ruhuma her yeri delik deşik daha ne kadar canım yanabilir?Ne korkutabilir ki beni?Annem öldü babam yanımda asla olmadı.Beni ne korkutabilir?!"
Gözlerinin etrafı kırmızı bir gezegen oluştururken,içindeki duyguları orada yaşatıyordu.O an ona sarılıp kumral saçlarını öpmek istesem de yapamadım.
"Ardıç,gel biraz hava al."
"İstemiyorum."
Küçük bir çocuk gibi inadını mızmızlarken ona baktım.
"Hadi sana iyi gelecek."
İşaret parmağımla dış kapıyı gösterdim.
"Arsen haklı,bu çok korumacı yönüm yüzünden senin çok fazla üstüne geldim."
Çağının pişmanlığı itirafına dönüşürken ona dikkatlice baktım.
"Kafam yeterince ağrıyor,geçmez."
"Sadece biraz hava."
Elimle gösterip ne tepki vereceğini bilmeden,umuduma güneş oluyordum.
"Onun yerine..."
Ardıç eliyle göz yaşlarını sildi.
"Sana bir şey hatırlatacağım oraya gitmek istiyorum aslında bugünkü planım buydu."
"Şu an iyi değilsin yarın olsa?Hem okul tatil."
Saçımı geriye attım.Şu an fazla sinirli ve duygusaldı.Başka bir şeyi kaldırabilecek gücü ruhunun yorgunluğundan anlaşılıyordu.
"Gideceğiz."
Ardıç, inatçılığı kanıma aniden yapışınca bir şey demeden,kabul etmekten başka seçeneğin yolundan bile geçmiyordu umudumun yanından.
"Peki,gideceğimiz yer neresi peki?Ceketimi almama gerek var mı?"
Ardıç başını salladı.
"Arabanın anahtarı mutfağın masasının üzerinde alıp gel arabadayım."
Başımı sallayıp içerideki kalın açık kahverengi ceketimi siyah ceketimle değiştirip,arabanın anahtarını alıp evden çıktım.Ardıç'a arabanın anahtarını verip,açınca koltuğuma oturdum.Güneş batmak üzereydi.Pembenin mora karışmasını seviyordum ve gün batımı gece doğru gökyüzünün anahtarını ona teslim ederken,hafif tatlı esen rüzgar ve camımdaki manzarada ki deniz ortamı çok daha huzur verici yapıyordu.Konuşmadan Ardıç'ın radyosunda piano eşliğinde gidiyorduk.Anın tadını bozmamak için gözlerimi kapattım.Zihnimin içindeki düşüncelerin kurbanı olmamak için dünyayı daha da acımasız halden bir anlık olsa kurtarıcısı olup kurtarıyordum.
"Hadi in."
Ardıç'ın sesini duyunca gözlerimi açıp arabadan indik.Arabadan inip,soğuk esen rüzgara karşı saçlarımı geriye attım.Durduğumuz yer ara sokak bir yerdi ve insanların burayı çokta işi düşmedikçe kullanmayacağı aşikardı.Ardıç,üzerindeki koyu kahverengi ceketi düzeltti.Altına giymiş olduğu toprak rengi rugan ayakkabıları ile sessizce yürüyordu.Elindeki sigarasını dudaklarının arasına alıp ateşe verdi.Çağın solunda asker yeşili giymiş olduğu fermuarları ceketinin ön ceplerine elini sokup yürüyordu.Burnuma dolan sigarasının kokusu ile,ona doğru baktım.
"Bileğindeki tokayı verir misin?Evden almayı unuttum ve önüme geliyorlar."
Bileğindeki tokaya uzunca bakıp ona verdim.
Saçlarını bileğimde olan kalın siyah toka ile topladı.Normalde tokalarımı pek vermek isteyen biri değildim.Elimde iz yapmış olan kırmızı olan ize baktım.
"Ne o bir an siyah tokanı mı özledin?"
Ardıç'ın uzun kumral saçlarına takmış olduğu tokama baktım.
"Hayır,sadece normalde tokamı kimseye vermeyi sevmem ama sana verdim."
Sigarasını pembe dudaklarından ayırdı.
"Çok şanslıyım demek ki."
Gülmeye başladı.
"Neden buradayız?"
Yıkık dökük yapım aşamasında olan inşaatın o gri beton merdivenlerinden çıkmaya başladık.Attığım her yer,sanki o geceye beni geri hapsediyordu.O gece sanki arkamda beni takip eden gizli adam gibi yürüyordu ve düşüncemi korkutuyordu.Nefesim kesilmişti ve bu çoklu olan merdivenleri çıkmamdan kaynaklı değildi.Merdivenlerden çıkıp,pencere yeri olmayan komple dışarı bakan yere doğru yürüdük.Ardıç,o günkü gibi dudaklarının arasından sigarasını üflüyordu ve bu sefer farklı olan iki şey ise,Çağının yanımızda ve Ardıç'ın kıyafetlerinin farklı olmasıydı.Bir de gece olmayışı vardı.
"Burayı tekrar yaşamak ister miydin?"
Ardıç o günkü gibi yere çöküp oturdu.Gözlerim o günkü anıyı tazelerken,zihnim mezar kazıyordu.
"Bilmem.Sanırım isterdim.Bir an da olsa nefes almak güzeldi."
Sanki bu son konuşmamız gibi duygusal hissetirmişti ya da ben mi çok duygusaldım karar veremiyordum.Ardıç keskin mavi gözleri ile o günkünün aksine daha şefkatli ve endişeli bakıyordu.O ilk ruhsuz bedenin kimliğini taşıyan gözler kesinlikle gitmişti.
"Ama her şey farklı."
Ardıç anlamadığını dudağını büzerek belli ediyordu.Kaşları alın çizgisini engellemek istiyor gibi yolu kapatmıştı.Teninin rengi o günden çok daha parlak bir beyazlıktaydı.Sanki Ardıç toparlanmış,bir şeyler ona iyi gelmiş gibiydi.Onu dikkatlice incelerken,bu kanatlara varmak doğru ya da gerçeklikle ne kadar alakası olduğunu tartışabilirdi.Ama onu biraz da olsa tanıyorsam bağırıp reddetecekti.Çok sessizdik bu defa,korkmam gereken azılı elinde silahlı olan adamlar yoktu.Bu şehir farklı anının tazeliğini farklı bir rüzgarda baş kaldırıp duruyordu.Boğazım kuruyup öksürmeye başladığımda,orada kocaman bir yumru varmış gibiydi.Çağın Ardıç'ın yanında öylece durmuş bana bakarken,tedirigin bir şekilde yardım edip etmeme konusunda kararsız kalmıştı.
"Ne gibi minik?"
"Şehir farklı,arkamda korkmam gereken adamlar yok ama..."
Cümlem aniden betonu kırıp üstünde durduğumuz inşattan birlikte düşüyor gibiydik.Her şey çok farklı bir şekilde zihnimize oturuyordu.
"Korkmam gereken bir hayat ve bağlandığım biri var.Bundan korkuyorum."
Ardıç gözlerime bu ani itirafıma karşı deliymişim gibi baksa da,bunlar benim için çok normal hislerdi hatta her insanın başka bir insana aşık olduğu gerçeklik ona mantıksız bir kaktüsün dikenleri gibi batıyordu.
"Ne?!"
Bu tepkiyi Ardıç'ın vermesi gereken yerde Çağın verdiğinde ona baktım.
"Bunu kabullendin demek nihayet."
Çağın bunu anlamışta,aylarca saf ayağına yatıyor oluşu trajedi komik bir filmden fırlamış gibiydi.
"Orada dur küçük hanım."
Ardıç,beni engellemek ister gibi anlamsızca yüzüme bakıyordu.
"Sen benim..."
Dedi cümlesi sanki sekiz harften başkasını kabul etmiyor gibiydi.Elini alnındaki saç köklerinden ovdu.
"Benim,sevdiğim sevebileceğim ikinci kadınsın güzelim.Seni bırakmak istiyor bir yanım bir yanım bencilleşiyor."
Çağın arkasını dönüp biraz uzaklaşınca,rahat konuşmamız için fırsat verdiğini anlamıştım.
"Beni seviyor musun?"
Bu cümleyi ondan asla duyamayacak olsam da,bir kez de olsa cümlesinin içinde kullanmıştı ve bunu bile duymak,ölsem de gözlerimin açık gitmeyeceği türdendi.
"Anla işte güzelim."
Neden söylemek istediğini anlamamıştım.
"Bundan utanıyor musun?Yani söylemekten?Sevgi sözcüklerini yaşadığımız her an,kıymetimizi bilen insanlara söylemeliyiz."
Ardıç,bana bakıp gülümsedi.
"Keşke hayat beni de senin kadar olgunlaştırsaydı.Sahi bunu nasıl yapıyorsun?"
O günden farkı çokça vardı ve bu sefer kendimize itiraflarda bulunuyorduk.Bu durum biraz da olsa hoşuma gitmişti.
"Aslında bir şey yaptığım yok sadece,tükendiğimi kabul ediyorum.Benden başka kimsenin üzülmediğini gördükçe duygularında umursamazlaşıyor."
"Benim olmadı.Ölüm mü içimde çok büyük ağırlık yaptı yoksa,kabullenememek mi emin değilim."
Ardıç gözlerini sıkıca kapadı.
"Bazen bu kabustan uyunmak istediğimde,hep böyle yapıyorum ama olmuyor."
Aynı şekilde onun gibi oturup,yanına oturdum.
"Boşversene,kafandaki mezarlıktan bir çık.Cesetlerden uzaklaş."
Ardıç gözlerini açıp bana baktı.
"Bana..."
Derin nefes aldı.
"İyi geliyorsun,bende sana bundan eminim.O ilk geldiğin tedirgin hallerinden eser yok."
Bu dediği şeye güldüm.
"Her şeyi bildiğini zannediyorsun."
"Senin hakkında olanları bilirim.Hem ben iyi bir gözlemciyim."
"Öyle ya,o gece nasıl koşup buradan gitmiştin.Senden medet umuyorken?"
Kafamı yere eğdim.
"Benden medet mi umuyordun?Kim tanımadığı birine medet umar ki?Belki bir katildim ben,hırsız,her türlü pisliği yapan bir şerefsiz?Nereden bilecektin?Seni gördüğümde anlamıştım iyi bir psikolojide olmadığını."
Hafif gülümser gibi oldu.
"Küvette sana ilk kez izin vermiştim."
Sigara paketinin ağzını açıp içinden bir dal almam için bana uzattı.
"Şimdide izin veriyorum."
İçinden bir dal sigarayı alıp,titreyen ellerimle dudaklarımın arasına yerleştirdim.Korkudan değildi,bedenimi daha da güçsüz bir şekilde hissediyordum.Ardıç sigaramın külünü ateşe verdi.
"İçine çek minik."
İşaret parmağı ve baş parmağı arasında duran sigaranın dumanını bana göstererek içiyordu.Aynı şekilde onu taklit ederek içiyordum.Yine öksürmeye başlamıştım ama sonra yavaş yavaş öksürüklerim azalıyordu.
"Seninle ilk tanıştığımız yerde oturup baş başa sigara içmekti biliyor musun isteğim?"
Onun bu acayip hayaline karşı kaşlarımı çattım.
"Değişik."
Çağın bize bakıyordu.
"Gel dostum sana da vereyim."
"Düzgün konuş lan!"
Ardıç kahkaha atmaya başladı.
"Sigara diyorum."
Çağın kaşları çatık vaziyette içinden bir dal sigara çekip elindeki kırmızı çakmağı aldı.Ateşe verip arkasını dönüp manzarayı izlemeye başladı.Gerçi manzaramız,beton evlerden ve gökyüzünden ibaretti.
"Ama burada çöp konteynarı yok ve ikiye ayrılan yol."
Ardıç,dikkat ettiğim yere doğru baktı.
"Dikkat etmedim."
"Vay,burada mı başladı o meşhur hikaye?"
Çağın Ardıç'a doğru baktı.
"O kadar da romantizim içeren sahne değildi."
Sigara içip gülüyorduk.
"Şimdi bu uçan kuşlar kadar da özgürsün değil mi?Seni kurtarabildim mi?"
Ardıç bu merakının ardında saklanan vicdanını ortaya çıkıyordu.Gözlerim pili bitik saat gibi donmuştu.
"Evet."
Kelimeler binadan aşağıya doğru intihar ediyordu.
Ardıç yanında duran küçük bira şişesini salladı.Öylece bırakmışlardı ve yarıya kadar doluydu tam kafasına dikecekken elinden alayım derken Ardıç çekmişti ve bir an üstüne dökülmüştü.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
Ağzından aşağıya akan içkiyi koluyla sildi.
"İçme.Hem kim içti belli değil."
Üstüne dökmüştüm ve Ardıç sinirlenmeye başlamıştı.Üzerindeki ceketi çıkarıp Çağın'a verdi.
"Tut şunu."
Üzerindeki tişörtü çıkarıp sıktığında sırtında o izin altında yazan dövme dikkatimi çekmişti.Türkçe değildi.
"Nadie es capar de matarte en mi alma."
Yazıyordu.
"Özür dilerim."
"Boşver.Her zaman ki sen işte.İşime burnunu sokan minik."
"Dövmenin anlamı ne?"
Ardıç dönüp bana baktı.
"Ne yapacaksın?"
"Merak ettim."
"Kimse seni ruhumda öldüremez."
Söylediği o güzel cümleden sonra,ruhum bedenimi terk etmişti.Bu neyin habercisiydi?O an yaptırdığı bütün anlamı olan dövmelerine baktım.Özellikle kolunun üstündeki pepuk kuşu dövmesi o otel odasının yatağında otururken anlatışı aklıma artık yer yapmıştı.
"Çok güzel."Kimse seni ruhumda öldüremez."
Bir kez de bu cümleyi ben tekrar etmiştim.Dövmesi o kadar anlamlıydı ki,kendimi orada boğulmamak için zor kurtarıyordum.Başım aniden çok fazla düşünmemle birlikte çatlıyordu.Gözlerim uykusuz değildi ama her an ölüp gidecek gibi,yeterli gücü kendisinde bulamıyordu.Adımlarım yavaşça o günün tarihine dönse de,eksik olan bir şeyler yarım kalmışlığım ile tamamlanıyordu.Mavi pembeyi,pembe de moru kovalıyordu.Sanki biri hayat,biri onca dertler ordusu, diğeri ise mezar taşımızdı.Havaya bakarken derin nefes aldım.Rüzgar sert bir şekilde tenime ceza veriyor gibiydi.
"Burada karşılaştınız demek?Ne bileyim herkesin sıradan bir hikayesi olur.Okulda görür aşık olursun veya bir mahalle üstündedir aşıksındır bu gibi şeyler.İnşatta karşılaşmak ve kovalayan adamlardan kaçmak fazla ironi."
Çağın gülümsedi.Sanki o an dünyanın en garip tesadüfünü yaşamış gibiydik ki zaten öyleydi.
"Senin orada ne işin vardı?Ne bileyim sen genelde böyle mekanları tercih etmezsin."
Çağın ona dikkatlice baktı.
"Böyle mekanlarda kafan daha sakin olur ve imreneceğin kişiler göz önünde olmaz."
Çok büyük bir acı çekiyordu cümlesi ki,zaten öyleydi.Ruhu sakattı ama bedenine ve aklına fazlaca iş görüyordu.
"Ver tişörtümü."
Elinden çekiştirip aldı.
"Üşüdün değil mi?"
"Normal değil mi?"
Ardıç onu aşağılar gibi bakıyordu.
"Burada ne yapacağız?Sürekli konuşacak mıyız?"
Çağın etrafa baktı.
"Ayrıyetten hava neredeyse karardı."
"Nefes almak iyidir Çağın.Başım son üç gündür kurşun yağmuruna tutuluyordu."
Zihnini ovdu.
"Gerçekten çok düşünüyorum Çağın ve bu iyi değil.Çok fazla düşünmek sağlığa içtiğim alkol gibi zarar veriyor ama ben yine de düşünüyorum."
Gamzesi belli oldu.Gülerken,bütün acılar bir süreliğine en güzel filmin en heyecanlı kısmında reklama girmesi gibi bir şeydi.Ya da vücuda bağımlılık yapan madde,hastalıkta başvurulan ilaç.
"Kafanı başka şeyler meşgul tut."
"Olmuyor,çok denedim hatta defalarca.Bir sene gittiğini sandım ama sonra tekrar ziyaretime geldi acılar."
Gözleri o an ne söylediğini ne hissettiğini çok daha iyi açıklıyordu.
"Kalk şuradan böyle sessiz bir ortama yalnız gelirsen,tabi ki düşünürsün.Benimle tartışırken aklına bile gelmiyor."
Çağın güldü.Haklıydı.
"Tabi.Geçiçi olan hevesler gibisin Çağın."
Ardıç şu an bu durumdan zevk alıyordu.
"Kalbimi kırıyorsun dost."
Çağın göz kırpıp bana baktı.
"Sen herşeyi üstüne alınan biri değilsin ki."
"Doğru."
Çağın baş parmağını kaldırıp onayladı.
"İçimdeki huzursuzluk dindi.Bu senin sayende Ardıç.Zihnini bunlarla doldurabilirsin.Bu aralar göz kapaklarım çok acıyor."
Gözlerimi ovdum.Boğuluyordum , nefesim kalp ritimlerimi artık istemiyor , ruhumdan ayrılmak için can atan haylaz bir çocuğun neşesini barındırıyordu.Nasıl bir ölümün eşiğindeydim ?Zihnimin içine alev topları düşüyordu. Göğüs kafesim dar bir kabın içerisinde genişlemeye çabalıyordu... Mezarım derin bir enkazın altına kazınmış,cesedimi toprakla buluşturmak isteyen azrail şimdi baş ucumdaydı.
Ölüm marşı sessiz olan caddeyi kendi senfonisiyle hüzne boğuyordu .. Gök maviliğini kesmiş,rengini kızıla bırakırken içinde bulunduğum mecruh ruh hali daha dibe batıyordu ..Gözyaşlarım kısık göz irislerimlerimin çemberinde son nemini yayıyorken çabalarımın boşa çekildiğini fark ettiğim son radde de artık yavaş yavaş sonun geldiğini fark ediyordum.
"Yine zihnini örme şu duygusal yönünle.Üzülmenden nefret ediyorum."
Benim için üzülen iki insan karşımda duruyordu.Çok büyük bir kabusun içinde oyun oynuyor gibi hissediyordum.Ama gerçekti.Ailem?Benim için ne kadar tedirgin olmuşlardı?Orta okuldayken annemin okulun ortasında bırakışı ve hüzünlü bir parça sanki o planının bir parçası gibi oturuyordu.O şarkıdan nefret eder olmuştum.Ben kalpsiz değildim.Onlar beni bu duygusuz olan ruhun cesedine sokmuşlardı.
"Hayır üzgün değilim.Sadece biraz daha nefes aldığımı hissettim."
"Biraz daha al."
Ardıç oturduğu yerden kalktı.
"Hadi,biraz daha cadde de dolaşalım."
"Neden bugün her yeri gezmek istiyorsun?"
Çağın arkamdan yürüyordu.
"Beş dakika daha sonra eve döneceğiz söz."
Çağın kafasını salladı.Kararan hava eşliğinde ıssız olan sokağın ortasında geziyorduk.
"Çağın başı boş sokakta dolaşması iyi değil."
"Biz varız."
Çağın bir yandan önden giden Ardıç'a bakıyordu diğer yandan kulağıma sadece ikimizin duyabileceği kadar fısıldıyordu.
"Neyse eve dönelim."
Ardıç durup aniden arkasına döndü.
"Biraz daha hava al istersen."
"Peki.Kararsızım hep öyledim aslında."
Ardıç ortamıza girdi.
"Uraldan haber alıyor musun?Senin arkadaşın polisti değil mi?Neydi adı?"
"Onur."
Çağın saçlarını düzeltti.
"Polis mi arkadaşın?"
Kaşlarım aniden çatılınca,kalbim yüksek deprem gibi sallanıyordu.
"Evet."
Bu kadar rahat olması ondan bir nebze korkmama neden olmuştu.
"Çağın bu ciddi bir şey umarım farkındasındır ki artık çok geç."
Derin nefes aldım.
"Sakin ol,bizi ihbar edemiyor."
"Neden?"
Kaşım çatıldı.Çağın konuyu değiştirdi.
""Ural krize girmiş.Baban bir haftadır yanında ayrıca babandan daha çok yanında olmasını istediği biri varmış.Sürekli kız ismi sayıklayıp duruyormuş."
Ardıç bana doğru baktı.
"Geçsin o kız işini."
"Kim ki?"
Ardıç burnundan soluyarak bana baktı.
"Önemli biri değil."
"Onun için önemliymiş ama."
"Ne yapacaksın?Kızı bulup onun yanına mı götüreceksin?"
Ardıç o kadar sert bir üslupla konuşunca yutkundum.
"Sadece..."
"Tamam."
Sinirli bir şekilde sözümü kesti.
"Neyse sen bunları nereden öğreniyorsun?"
Ardıç ellerini beline koydu.
"Barış abinin oğlu Onur polis biliyorsun.Ondan rica üstüne öğreniyorum ki yapmak zorunda."
"Neden?"
"Böyle bir suçu saklamak onu mesleğinden eder de ondan."
"Bunu neden direk yüz üstüne çıkarmamışta saklama gereği duymuş?"
Ardıç'ın mantıklı sorusu güneş gibi parlıyordu.
"Çünkü annesinin geçmişte yapmış olduğu şeyleri biliyorum."
"Nasıl biliyorsun?"
"Annesi ile annem çok iyi meslek arkadaşlardı.O zaman yaptığı şeyler için çok pişmanlık duyuyordu ve anneme anlatıyordu.Bir gün mutfağa annemin en sevdiğim kurabiyesini yemek için mutfağa doğru gidecekken  duymuştum."
Ardıç kafasını salladı.
"İyiymiş.Ne gibi suçlar?"
"Aldatma,kumar,kundakçılık,adam öldürmeye teşebbüs ve gece iş mesaileri anlarsın."
Dediği son şeyle ağzım açık kaldı.
"Birde çok alkol tüketiyormuş hatta kaçak olanlardan."
"Tamam Çağın anladık."
Daha fazlasını duymak istemiyordum.Boğazımda her an kusacağım bir yumru vardı.
"Öyle işte."
"Bu iyi oldu aklın çalışıyor."
"Yerine göre diyelim."
İkisi de gülmeye başladılar.
"Sen baban için nasıl bir son istiyorsun?"
Ardıç gülüp iki parmağını da şıplattı.
"Bak en sevdiğim konu.Dedemin üzerinde o şirket  ve babamın yaptıklarını öğrendi.Anlayacağın benim nasıl bir ruh halinde olduğumu da biliyor.Büyük ihtimal yarısı benim üzerime bırakacak ve ben babamın çalıştığı odaya annemi aldattığı kadının eski kocasını koyacağım.Bu onun için büyük yıkım.Para ihtiyacı var ve benim emrim altında iş yapmaya çoktan razı."
En sonunda Ardıç şeytani gülümeseme takındı.
"İyiymiş."
"Ama tek merak ettiğim bir soru var."
"Annem mektubunu neden babama vermiş? Onun da mı öğrenmesini istediği şeyler var?"
Ardıç derin nefes aldı.
"Olabilir?"
"Ya da zorla mı aldı?Yoksa öldüğünde tesadüfen mi eline geçti?Kafamın içinde bir yığın kan kokan ölümcül sorular var."
Zihnini ovdu.
"Bu yüzden çok başım ağrıyor.Stresten ve çok düşünmekten."
"Yani sana bir şey yapmasına da şaştım.Çünkü anneni yok eden adam seni de yok edebilir.Bence sonuç onun istediği gibi bir sonuç."
Ardıç boynunu kıtlattı.
"Bilmiyorum.Ama bana kolay kolay zarar veremezdi annem kadın ve bir erkek gücü?Anlıyor musun?Nice kadınlar böyle erkekler yüzünden haksız yere öldürülüyor?Algin de öyle.Bunu onun yanına bırakmam!"
Ardıç ceketinin yakasını öyle sertçe tutup çekiştirdi ki,aslında ihtiyacı bile yoktu ceketin ama bunu hırs uğruna yaptığı çok belliydi.
"Haklısın ama baban bence anneni öldürmedi."
Ardıç burnundan soluyordu.
"Onu öldürmeye teşvik etti.Şeytanda insanların Cehenneme girmesi için teşvik etmez mi?"
Kelimelerin ardından büyük duygularının cesedinin cenazesi kalkıyordu.Kelimeleri gecenin bile kaplayamayacağı türden çok daha fazla karanlıktı.
"İşte bu yüzden..."
Derin nefesi çok büyük bir eziyetle soludu.
"Bunu yapmak zorundayım.Sevdiğim iki kadını elimden aldı üçüncüsüne izin veremem."
Ardıç'ın dudağının kenarından düşen cümleleri topluyordu zihnim.Avucunun içinde çokça kahır ve üzüntü vardı ve hiçbir farkı yoktu zehirden hissetiklerinin yavaş yavaş ölüyordu.Onu bu şekilde acı çekerken görmek istemiyordum.
"Bence eve gitmeliyiz.Sana iyi bir uyku şu an için iyi gelecek."
Çağın Ardıç'ın arkasından dolaştı.
"Geçmiyor o adama dersini vermediğim sürece uykusuzluğum beni rahat bırakmayacak."
Ardıç büyük bir yıkımın etkisiyle adımlarını hızlı atıyordu.Konuşmuyordu gece lambalarının aydınlattığı şehirde,saçlarının rüzgarda uçuşması ile birlikte benliğini de uçuruyordu.
"Kendimi özgür hissetmek istiyorum.Bu beden sanki on yedi yaşımda hapsolmuş gibi.Tuhaf bir yokluk da var içimde.Ölü bedenin bu dünyada acı çekmesi çok saçma.Hiçbir şey hissetmediğini düşünüp çok şey hissetmek çok saçma!"
Aniden gelen öfke krizlerine engel olamıyordu.Onun içinde çok büyük bir etki yaratmıştı ve sanki biraz daha çabalasa içinden canavar çıkacak gibiydi.Bu kadar iyi görünüşlü bir yüzün,bu kadar kötülüğü barındırmaması gerektiğini zihnim tekrar edip duruyordu.Bozuk bir plak gibi.
"Düşünsene çocukken sokak aralarında topun ya da arkadaşlarının oyunu arasında kayboluyorsun.Mutlusun çok garip."
Yüzünde yudumladığı viski tadının ekşiliği ve acılığı kelimelerini de sarhoş etmiş gibiydi.Paslanan duygu iş görmese de, ilk günkü gibi taze olması da saçmaydı.Yudumlayıp garip ses çıkardı.
"Sonra her yaşın için mum üfledikçe,daha fazla yaralar açıyorsun yeni bir yaş,yeni bir ızdırap.Sonunu asla tahmin etmeyeceğini geç,umursamadığın bir hazin son."
Ardıç gülecek gibi olacakken,suratı buz tutmuş gibi donmuştu.Kaşları geçmişe hep kafa okuyordu ve çatılıyordu.Duyguları artık kırık değildi,duygularının parçaları çöpteydi ve çaba artık ölmüştü.Ne dediğini artık aklı bile seçemiyordu bazen onun bu kadar şeyi nasıl planladığını merak edip duruyordum.Yutkundu.
"Yaşamak zorundayız,her şeye rağmen."
Boğazımı temizleyip konuştum.
"Borcumuz mu var?"
Ardıç sarhoşluğun etkisiyle,ne dediğini bile bilmiyordu.Aniden bağırdı.
"Nasıl?"
"Böyle yaşamak için bir sebep olması lazım ve ben kimseyi incitmedim.Bu nasıl bir haksızlık?Adalete inanmıyorum biliyor musun?Küçüklüğüm hep avukat ve savcılardan nefret ederek geçmişti."
O an sanki gözünün önüne film gibi iniyordu.Parmaklarını avuç içine doğru sıktı.Gözleri,yırtılacak olan ses tellerine ukte ile saplanıp orada kalıyordu.Kendi yarattıklarının içinde boğuluyordu ve inşa edip tekrar bozması hiçte iyi bir psikolojinin göstergesi değildi.
"Neden öyle söyledin?Herkes bir değil bunu sana defalarca söyledim."
"İnanamıyorum hiçbir şeye anladın mı beni?İnancım yok hiçbir lanet duyguya!"
Elinde bir şey varmış gibi parmaklarını sıkıp duruyordu.Arada kendi çığlıklarını dinliyor gibi,durup nefes alıp bir dakikalığına sessizliğe çekiliyordu.
"Peki hadi biz biraz evde kafa dinleyelim değil mi Ardıç?Hatta seninle kart oynayalım uzun zaman oldu.Kaç sene vardır?"
Konunun okunu çıkarıp farklı yöne saplıyordu.Ama Ardıç'ın umrunda bile değildi.Suratına sesini kesmesini ister gibi hırçın bakıyordu.
"Hadi!"
Çağın arkadan ittirip,ağır olan bedenini bir milim bile oynatamıyordu.En sonunda arkasından koşup itince Ardıç yere çok fena şekilde düştü.Elleri direk yerden destek alırken, bağırarak inledi.Karnı sertçe yere çarptı .
"Sikeyim yapacağın işi!"
Ardıç Çağın'a bakıp burnundan hızlı ve çok sesli nefes alıp veriyordu.
"Ardıç gel araba hemen şurada.Sen ver bana anahtarı ben önceden açayım."
Çağında Ardıç'ın bu durumdan korkar bir vaziyette çözüm yollarının kestirmesini arıyordu.Ondan önce gidip arabayı o açacaktı.Aniden sürücü koltuğuna oturunca Ardıç ve ben şaşkın ifade ile ona baktık.
"Neden oraya oturdun?"
Camını tıklayıp,cama yapışıp öyle konuşuyordu.
"Böylesi hem daha mantıklı hem daha iyi."
"İn arabamdan!Sarhoş değilim!"
Ardıç cama sertçe yumruk attı.
"Ondan daha betersin!İçindeki öfke ayağa kalkmışken sana bu güzel arabayı emanet edemem!"
Çağın açmış olduğu camını yukarı çekip arabayı çalıştırma sesi motorunun sesi kulaklarıma doldu.
"Bana bak!"
Ardıç benim her zaman onun yanında oturduğum yere doğru gidip hızlıca kapısını kapattı.Arka koltuğa geçip oturdum.
"Bakıyorum dost otur hadi."
Çağın bu durumdan çok eğleniyordu.
"Uzun zamandır araba kullanmıyorsun.Arabamı sana emanet edemem."
Çağın ona boş bir ifadeyle bakıyordu.
"Kalbim,cam kırıkları gibi her yerde üzüyorsun beni.Hem uzun süre sürmemem unuttuğum anlamına gelmiyor."
Ardıç derin nefes aldı.
"Sür bakalım.Ne kadar iyisin."
"Göreceksin."
Çağın gaza kökledi.Arabayı Ardıçtan daha dikkatli kullanıyordu.Onun gibi direksiyonu çok sıkı tutmuyordu.Gevşek ve ritim tutup direksiyona vuruyordu.
"Çok iyi Çağın.Özellikle çok dikkatlisin."
"Korktuğundan uzun zaman trafiğe çıkmamış belli."
Ardıç dudağını kıvırdı.
"Sonuçta sürüyorum öyle değil mi?"
Çağın çok keyif alıyordu.
"Abi çok özlemişim."
Ardıç kaşları çatık vaziyette Çağın' a bakıyordu.Ardıç botlarını vurup bacağını sallıyordu.Botunun altındaki tabanı çok ses çıkartıyordu.
"Gerginsin,ne zaman gergin olsan bacağını sallarsın."
"Öyle."
Ardıç kafasını cama doğru çevirdi.
"Arabayı sürdüm diye mi çocukluk ediyorsun?"
Çağın eliyle ağzını kapatıp gülüşünü sakladı.
"Ne alakası var?Canım sıkkın işte."
"Dağıt şu bulutları.Senin yağmurunun ardından gökkuşağı çıkmıyor nedense."
Elimi cama yasladım.Onları izlemekle meşguldüm.Normalde kısa yolculuklarda müzik dinlemeyi sevmezdim.Ama şu an kafa dağıtmak için ihtiyacım varmış gibi hissediyordum.Gece beni rahatlatıyordu ve sonsuza kadar karanlığı izleyebilirdim.Esneyince dikiz aynasından Çağın bana bakıyordu.
"Uykun mu geldi?"
"Gözlerim çok ağrıyor ve kendimi sürekli yorgun hissediyorum.İyi bir uykuya hatta sonsuz uykuya ihtiyacım var."
Çağın güldü.
"Aynı şekilde benimde yalnız değilsin."
"Her şeyi düşünen zihne ne olacak peki?Benim yorgunluğumu uyku bile çözemez."
Ardıç kafasını geriye doğru yatırdı.
"Öyle ya sana sözümüz yok.Anlayışlıyız."
Göz kırptı.
"Çok.Şaka bir yana gerçekten de öylesiniz."
Ardıç'ın bu itirafına karşı Çağın gözlerini açtı.
"Bugün ölüm günüm değil değil mi?Bunu senden duymak dünyanın sonun yaklaşması gibi bir şey."
Ardıç,Çağın'nın omzuna sertçe vurdu.
"Elin iş görsün, çenen değil!"
İkisini bu kavgasına karşı güldüm.Araba eve doğru gelince,park edip arabadan indi.
"Çok iyi sürdüm hadi itiraf et."
"Evet iyiydin."
Çağın Ardıç'ın omzuna kolunu atıp aşağıya çekti.Ardıç düşürmek isteyecekken sol bacağından destek aldı ve beklenmedik hareketle Çağın'nı yere devirdi.Ardıç Çağından çok daha cüsseliydi ama Çağında hemen hemen kalıplıydı.Çocuk gibi kavga etmeleri hoşuma gitmişti.Çok eğleniyorlardı.
"Baya eğleniyorsunuz sanırım."
Ardıç yere yatırıp aniden geri çekilip güldü.
"O eğleniyor baksana benim durumuma."
Çağın yerden kalkıp tozlanan siyah pantalonunu sirkledi.
"Hadi eve gel."
Ardıç geçip anahtarlığını cebinden çıkarıp soktu.Eve doğru girdik.
"Beni o şekilde yatırmanın cezası Aydıner kahve yapmayacağım size."
"Beni bu şekilde cezalandırmak senin zararına.Ellerim var."
İki elini kaldırıp güldü.Ceketini çıkarıp bana verdi.
"Ne yapacağım bunu?"
Suratına boş şekilde bakıyordum.
"Hadi düşün bakalım."
"Hayır yani sen genelde asmak için bana ceket vermezsin.Bir şey mi alacağım cebinden?"
Ardıç kaşını kaldırdı.Çağın alkışlamaya başladı.
"Bu kızın zekasına hayranım.Çok ince düşünen detaylı aklına da."
"Yok Çağın sadece şaşırdım."
"Bunu anında düşünmen senin zeki olduğunu gösterir.Direk gidip asabilirdin."
"Gerçekten şaşırtıcı."
Ardıç dudağını büzüp,kafasını salladı.Mutfağa doğru gitti.
"Sanki çok mantıklı bir şey söyledim."
"Söyledin aslında da sen kabul etmek istemiyorsun."
Çağın'a baktım.
"Hadi gel sana kahve yapayım.Bu gece geç uyuyalım yarın okul yok."
Çağın ellerini heyecanla küçük çocuk gibi çırptı.Ardından beni kollarının arasına aldı.
"Gelmiyor musunuz?"
Ardıç bağırınca,birbirimizden ayrılıp mutfağa doğru gittik.
"Kahveler senden mi?Yoksa yapayım mı?"
Çağın sandalyesini her ihtimale karşı biraz da olsa çekti.
"Tamam,ben yapayım bu sefer."
"Her seferinde ben yapıyorum zaten."
Ardıç bir an arkasını dönüp kaşlarını çattı.Çağın'a susması için işaret yapıp duruyordum.
"Çok konuşma!"
"Peki."
Çağın bana bakıp mevzuyu uzatmayınca,ona teşekkür manasında gülümsedim.
"Ardıç,Arsenle gece sineması yapacağız.Yani geç uyuyacağız bize katılmak ister misiniz?"
"Uykuyu hiçbir şeye tercih etmem biliyorsun Çağın."
"Uykuyu mu seviyorsun?"
Saçımı kulağımın arkasına aldım.
"Çok."
Ardıç bana bakıp gülümsedi.
"Bende çok severim.Evdeyken çalıştığım zamanlar tatil günümde annem kahvaltıya çağırırdı ben inmezdim uyurdum."
O zamanların geçmişi hafızamın içine yılan gibi sinsi yaklaşıyordu.Geçmiş zehirliydi ve felç olduğum duygularım vardı.Geçmişin zehirli dişlerine kurban olarak takılmıştır.Yüzüme acı bir gülümseme oturdu.
"Sonra da tek başıma kahvaltı etmek zorunda kalırdım kardeşim yoktu ve annem ve babam kendilerine zaman ayırıp,beni evde bırakırlardı."
"Ne?"
Çağın kaşlarını çattı.
"Tek başına bırakmak ne demek?O zaman kaç yaşındaydın?"
Çağın ellerini yumruk yaptı.
"On altı."
"On altı yaşında çalışıyor muydun?"
Ardıç bana soru yöneltince ona baktım.
"Ufak tefek çırak işleri işte."
"On sekiz altı yaş çalışmak yasak biliyorsun değil mi?"
"Evet ama öyle tehlikeli işler değildi."
Ardıç güldü.
"Yaşın on altı ve sen tehlikeli değildi diyorsun?"
Kaşını havaya kaldırdı.
"Çalışmak zorundaydım.İstediğim ve okul masraflarımı almak için."
Ardıç gözlerimin içine öylece donup baktı.
"Şimdi?"
"Yıllarca çok çalıştı ve babaannemden destek almasıyla kendi şirketini kurdu ve zenginledi.Benim lise neredeyse bitmek üzereydi.O zaman da bir anlamı kalmamış gibi hissediyordum."
Derin nefes aldım.
"Çok yorgunsun değil mi ruhsal olarak?"
"Bedenen de öyle.Babam kendini on sekiz gibi hissederken ben kırklı yaşlarını doldurmuş kadın gibi hissediyordum.Tam tersi olması gerekirken."
Nefesim kesilmiş,göğüs kafesime bıçağın keskin sokulması gibiydi.Nefesim bedenime düşmandı.Ölmüştüm ama ruhum hala gözler önündeydi.
"Seni anlıyorum diyeceğim ama o kadar ağır şeyleri senin yaşadığını düşündükçe kafayı yemek üzereyim."
"Al."
Ardıç önüme kahvemi koydu.
"Duyguların ısınır."
Bu dediği şeye karşı güldüm.
"Teşekkür ederim."
"Gereği yok.Bana kendini borçlu hissedip durma."
Ardıç sandalyeyi hızla çekince sandalyenin demir ayağı rahatsız edici ses çıkardı.Sol gözümü kapatıp,kulağımı tıkadım.
"Bu sesi sevmiyorum."
Ardıç mavi gözleri ile dik dik bana bakıyordu.
"Bende,ama arada oluyor."
Göz kırptı.
"Üstünü neden değiştirmedin?Sen üstünü değiştirmeden hiç bir iş yapmayı sevmezsin."
Beni çok iyi tanımaya başlamıştı.
"Bilmem.Kahvemi içtikten sonra değiştiririm."
"Sadece şaşırdım."
Kafamı salladım.
"Haklısın."
Güldük.
"Gamzelerin var."
Ardıç kahvesini yudumlayınca,adem elmasına baktım.
"Babamın vardı.Sevmem gamzelerimi babamdan aldığım için."
Ardıç önüne döndü.
"Hayır,sana çok yakışıyor gülmek.Bence onu annenden almışsındır."
Ardıç gözlerimin içine,uzunca baktı.Sanki o an tekrardan başa saran acıları yanına oturuyor ve annesi gözlerinin içine büyük hasretle bakıyordu.
"Sen kime benziyorsun peki?Bu güzelliğin kime çekmiş?"
Ardıç' a iltifat edince,o da bana edince yanaklarımda karıncalaşma hissettim.
"Annem.Bende anneme benzemeyi sevmiyorum."
"Eminim annenden daha güzelsindir.Bir kere temizliğin onun ışığı olamaz."
Ardıç dudağını büzüp,kafasını salladı.
"Ben üzerimi değiştirip uyuyacağım."
Yarıda kalan soğuk kahvemi masaya doğru ittirip,sandalyemden kalktım.
"Moralim mi bozuldu?"
Kafamı salladım.Şu an öyle miydi?Cevabı sonu yırtılan kitap gibiydi.
"Hayır,başım ağrıyor.Göz kapaklarım bu aralar sürekli uyku istiyor."
Mutfaktan ayrılıp,üzerimi değiştirip yatağıma girdim.Yumuşak olan battaniyeleri ve yastıkları çok seviyordum.Gözlerim gecenin vurmuş olduğu uyku ilacıyla kendini teslim ediyordu.
Aniden gözlerimi açıp,yattığım yerden kalktım.Duvarda asılı duran saate bakıp saatin on bire geldiğini görünce,yataktan hışımla çıktım.Evden ses gelmemesi de garipsediğim şeylerden biriydi.Dağılan saçlarımı düzeltip gelişi topuz yapıp,mutfağa doğru ilerledim.Ardıç gazete okuyordu ve Çağın telefonuna bakıyordu.Yutkunup,kuruyan dudaklarıma ıslatmak için su alıp içmeye başladım.Ardıç aniden gazetesinden kafasını kaldırıp,süzmeye başladı.
"Uyanabilmişsin."
Kolundaki gümüş saati sallayıp,düzeltip baktı.
"Neden uyandırmadınız?"
"Bizzat denedim,ama küçük çocuk gibi mızmızlandın."
Çağın telefonundan kafasını kaldırıp gülümsedi.
"Hadi ya."
Gülüp kendime kahve alıp oturdum.
"Bugün birlikte dışarı çıkıp hava alalım."
Tam çatalımı karamelli krepe batıracakken Ardıç'a baktım.
"Neden?"
"Nedeni mi olması lazım kafayı dinlemek için?"
Kafamı salladım.
"Çağın sen gelecek misin?"
"Ben bugün dışarıda işim var,eşlik edemeyeceğim."
Özür diler gibi suratıma bakıyordu.
"Sorun değil."
"Teşekkürler."
Ona gülümsedim.Krepimi yemeye başladım.
"Eray seni rahatsız ediyor mu?"
Aklıma o korkutucu yeşil gözler ve siması düşünce,ona doğru yutkunarak baktım.Yediğim lokma resmen boğazıma takılıp kalmış gibi nefes almamı engelliyordu.
"Hayır,nedenini bilmiyorum."
"Şerefsiz."
Ardıç elini masaya vurdu.
"Neyse sen hazırlan ben odamdayım.Tıkla ve beni çağır."
Kafamı sallayıp, kahvaltımı edip kalktım.Üzerimi değiştirip,odasının kapısını tıkladım.
"Hazırım."
"Tamam."
Ardıç siyah sweatshirt ve siyah yırtık kot pantolonuyla çıktı.Saçlarını her zamanki gibi toplamıştı.
"Hadi."
Ceketini de alıp evden çıktık.
"Nereye?"
"Bilmem, kafa nereye eserse."
Güldü.Arabaya bindim.Ardıç gaza kökleyince,radyoya uzanıp şarkı açıp dinlemeye başladım.Ardıç sesini yükseltti.Gitar ve piano karışımında sakin bir melankoli tarzı vardı.
"Seviyorsun böyle duygusal parçaları sanırım."
Ardıç'a doğru baktım.
"Kulağıma hoş gelen her tarzı dinlerim."
Ardıç kafasını salladı.
"İyiymiş."
Araba köprünün önünde durdu.
"Burada ne işimiz var?"
"Sakin bir yer,biraz yürüyelim mi?"
Havaya doğru baktım.Sisli bir hava vardı her an yağacak gibiydi.Arabadan inip,köprünün altına doğru yürümeye başladık.Biraz yürüdükten sonra Ardıç 'ın sesi kulaklarıma doldu.
Düştüğüm her acıda kendimi bulmaktan yoruldum."
Duvara yaslanmış beyaz kesik lambanın altında acı çekiyor gibiydi.Bizden başka kimsenin olmaması hayatımız gibiydi.Aslında çokça insan vardı ama biz hep bu köprünün içindeki yalnızlık kadardık.
"Ayağa kalkmaktan,nefes almaktan,zihnimin içindekilerden,hayatımdan,bedenimden..."
Derin nefes soludu.Ciğerleri havayı kabul etmiyor gibiydi.
"Yoruldum."
Gözleri artık hiçbir şeyi anlatmayı istemiyor gibiydi.Dünya onu boğuyordu dünyaya gözlerini açtığından itibaren.Kafasını yaslamış olduğu duvara vurup duruyordu.O kadar hızlanmıştı ki vuruşları,bir ara kendine zarar verecek diye korkup,elimi başının arkasına yerleştirdim.Ardıç'ın sert vuruşları avucumun içine çarparken,kapatmış olduğu gözlerini açtı.
"Minik çek şu elini,rahatlamama izin ver."
Karşıki duvara bakıp duruyordu.
"Kendine zarar veriyorsun,başka hiçbir şeye yaramıyor."
Ardıç ilk defa kaşlarını çattı.
"Haklısın."
Derin nefes aldı.Az önce Ardıç,benim fikrime katılmış mıydı?
"Seviyorum galiba kendimi yok etmeyi."
Yanımdan ayrılıp benimle olan   mesafeyi biraz açtı.
"Saçmalama.Bak senin sayende ilk defa dünyayı seviyorum."
"Dünyayı sevme güzelim."
Ardıç iki elini de cebine soktu.Yanına doğru gidip elimi omzuna koydum.
"Lütfen seni sevmeme ve dünyayı sevmeme izin ver."
"İkimizde acımasız."
Aniden arkasını dönünce,elim aniden omzundan düştü.Kaşları çatıp gözlerimin içine sanki benden nefret eder gibi baktı.
"Hayır,ikinizde sadece sevmek ve kıymet bilinmek için çaba istiyorsunuz.Şu gökyüzüne bak,şu evrene."
İşaret parmağımı kaldırıp gökyüzünü gösterip gülümsedim.Ardıç kolumdan sertçe tutup çekip,gözlerinin içine bakmamı sağladı.
"Babandan sevgi görmediğin için bunun adına sevgi diyorsun.Benim iyi bir ruh halinde olmadığımı biliyorsun.Seni hiç hayatıma dahil etmemeliydim.Korktuklarımı eninde sonunda yaşayan biriyim ve seni de bu tabutun içine koyamam.Üç ceset çok fazla.Hiçbirini kurtaramamak gururumu canavara dönüştürür anladın mı?"
Bağırarak konuşunca,gözlerim istem dışı doldu.
"Hayır."
Elimi ondan sertçe çektim.
"Neden kabul etmiyorsun aptal?!"
Halan daha bağırıyordu.
"Sırf korkuyorsun diye beni yüz üstü bırakman beni ölüme terk etmen demek.Eray beni öldürecek."
"Kendini koz olarak ortaya koyma!"
Yüzüme çok sert bir şekilde bakıyordu.
"Koyduğum falan yok!"
"Beni kendinle tehdit ediyorsun!"
Yanımdan uzaklaştı.
"Gerçek bu.O öldürmese bile babam öldürecek."
Ardıç kaşlarını çattı.
"Vicdan azabı mı çekmemi istiyorsun?"
O kadar sert ve kırıcı konuşuyordu ki,cam gibiydi konuştuğu cümleler dilden düşse kırılacaktı.
"Öyle bir şey demedim.Sadece yanında durmak istiyorum."
"Neden?Yorulmadın mı her gün dibe batmaktan?"
Ardıç havayı içine çekti.
"Yorgunluk sadece senin hayatına girdim diye var olmadı.Hep vardı ve olmaya da devam edecek."
Ardıç gözlerimin içine bir şey demeden bakıyordu.
"Bunun sonu gelmeyecek mi sanıyorsun?"
"Gelene kadar,ölüm günüme kadar yanında olmak istiyorum."
Ardıç gülmeye başladı.
"Kaldığın sürece buna izin vermeyeceğimi bildiğin için mi?"
Şu an her an beni burada terk edip gidecek gibi,gözlerimin içine bakıp gülüyordu.
"Hayır,öleceğimi biliyorum.Sadece biraz huzur istiyorum.Yanında durmak,beni mutlu ediyor."
Ardıç suratıma boş boş bakıyordu.
"Hayır,seni her şeyinle istesem reddeceksin!"
"Zamanı var bazı şeylerin."
Ardıç kafasını salladı.
"Öyle ya.Benim için çok yok.Seni istiyorum ölmeden bana ait olmanı istiyorum."
Bu dediği şeyle yutkundum.
"Zaten senin yanındayım."
"Her şeyini istiyorum ruhunu, kalbini,bedenini."
"Zaman ver."
Ardıç başını salladı.
"Seni istemediğin hiçbir şey için zorlamam."
"Teşekkür ederim."
Ardıç ellerini cebine soktu.
"Gel hadi,birer kahve içeçeğimiz bir yer bulalım."
Köprüden çıkıp arabaya doğru yol aldık.Arabaya binip oturdum.
"Ardıç üvey annen için bir şey planladın mı?"
Kemerimi takip ona baktım.
"Herkes için bir planım var minik.Berfu Yıldırım için ise,dedemin bana vereceği hissenin  fotokopisini göstermek için hapishaneye  ziyaretine gideceğim.Aslı bende duracak sadece görmesi bile onun kafayı yemesine yeterli. O da bunu görüp ve öğrenince o anki durumundan dolayı sinirden yırtacak  ki öyle yapacaktır.Bir de babamın oturduğu koltukta eski eşini görünce babamın öfkesini kontrol dışıyken görmek istiyorum.İllaki bu kadın o zindandan çıkacak.Babamın Kemal Tekiner'i o koltukta gördüğü zamanın cenazesinin kefeni de hazır.Tam Ömer Aydıner'e yakışır ölüm.Bundan daha iyisi olamazdı. Ondan nefret ettiğim gibi o da benden edecek.Sonra Kemal Tekiner için gerçekleri öğrenince iş kaçınılmaz cinayet planlarına dönecek.Ural'da annesinin intikamını almak için bam babamı öldürecek.Berfu Yıldırımda belki ondan erken davranıp ya kendini,ya da eski kocasını öldürecek.Ne güzel intikam değil mi?Azrail bile bana hayretler içerisinde bakıyor."
Ardıç böyle anlatırken, kafasındaki zekice ve kötü planını anlatırken şaşırıp kalmıştım.
"Neden Kemal Tekiner gerçekleri bu zamana kadar öğrenemedi ve neden ayrıldı?Ural neden babasının soy ismini almadı?Değiştirdiler mi?"
Ardıç kaşlarını çatıp bana baktı.
"Mazi çok acıya dayanıyor."
Yutkundu.Alnındaki teri sildi.Sanki bu soru onu eritip bitirecek gibiydi.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin