İLTİCA

168 23 0
                                    

Ardıç ayağa kalktı.
  "Söyleyecek misin artık  fikrini !"
Çağın burnundaki hızmasıyla oynuyorken,bırakıp bakışlarını Ardıç'a çevirdi.
  "Aslında senin de aklına düşmesi gerekiyordu oğlum.Bence mevzu yine aynı."
  "Kim lan kim?Geveleme lafı !"
Çağının siyah gömleğinin yakasından tutup,yüzünü yüz hisasına getirdi.Çağın elleriyle Ardıç'ın kolunu geriye itti.
  "Oğlum sakin olur musun?"
   "Ne sakini lan başlatma sakinliği !"
   "Hedef bu kız olmasın?Sonuçta kız arkadaşın sanıyorlar.Birde kızı kısa süreliğine başkasına vermeye çalıştın ama sonra niye geri getirdin?Umursamıyorsan neden geri getirdi ?Soruları herkesi ters köşe yapıyor."
  "Böyle işin,o kız benim hiçbir şeyim değil ki  anlayın şunu !"
  "Ben anladım da dışarıdakiler anlamıyorlar mevzuyu."
  "Bence Arsen değil.Algin'ni mezarına konuldu.Mevzu daha farklı Çağın.Senden başkası ve Çiseden başkası bilmiyor !"
Merdivenlerin başında durup dinliyordum.Biliyorum yapmam için hiçbir sebep yoktu.Çaresiz ve uyuşuk aklım,hiçbir işe yaramayacağını kulaklarıma çan sesi gibi vuruyordu.Gözlerimi kapattığımda görebildiğim siyahın zehrini zihnime boşaltmasıydı.O an ki acım,babamın vücudumun her tarafına batıp çıkardığı iğne dokunuşları gibi yayılıyordu zihnime.Tek bir an yoktu,bir çok anın acısı büyük bir yara oluşturmuştu kendimde.Nefes alışverişlerim boğazımda düğüm düğüm,soluk borumda kapanken yem olmak istemiyordum korkuma.Elimi uzatmam vücudumdaki izleri alıp götüremeyecekti.Defalarca batırılıp çıkarılan iğne şimdi benim acılarımı dikebilecekmiydi? Yara bandı istememiştim.Çünkü eskiyen bir yara özelliğini kaybedecekti.Ben yaralarla büyüyen,o yaralara sahiplik yapan bir kızdım.Doğru olmasa bile.Dışarıya taşan kanı herkes gördükten sonra,ne anlamı kalırdı ki yara bandının?Zaten kapmıştı bedenim kalacağı kadarını.Daha fazla önlemenin bir anlamı yoktu.Peki sevdiğim kadın dediği kız onun neden bu kadar canını yakabilmişti?Onun her zerresi sevgiye muhtaçken.Onu bırakıp gitmiş  miydi?Neredeydi?Belkide suç tek yönlü değildi.Katil bile kurbanını öldürmek için elindeki güç kaynağına güvenirdi.Belkide  hayatına dahil olmak  istememin hiçbir getirisi yoktu.Neden hayatına merwk ediyordum ki?Gözlerim Ardıç'a tekrar değince yelkovan gitmem için akreple anlaşıyor gibiydi.Bugün de hiç iyi hissetmiyordum.Derin bir nefesle birlikte en iyisi teslim olmaktı maktüle.Davanın yargılanması için delil sunamazdım.Çünkü dava bendim.Söylersem hapse girecektim.Ardıç'ın kalbini asla göremeyeceğim gibi zordu.Sadece brj o an zihnimin köşelerine anılar biriktiyordum.Belki evin bir köşesine düşen göz yaşım beni ona hatırlatır,Fırtınasında ki gemiyi alabora ederdi.Gözlerim neden bu eve baktıkça,beni duygusallaştırıyordu ki?
  "Oğlum işler değişti farkında mısın ?"
   "Görüyorum Çağın.Bunun için buradasın !"
   "Ne yapmamı istiyorsun ?"
   "Bak bu yoldan dönmek yok.Bunu benim için yapacaksın.Dostluğumuz için,ne pahasına olursa olsun."
   "Şart ne peki ?"
Ardıç uzun kumral saçlarını geriye attı.Derin bir nefes aldı.
  "Arsenle sen çıkıyormuşsunuz gibi gözükeceksiniz dışarıdan izleyenlere küçük bir yanılgı istiyorum."
   "Oğlum sen kafayı mı yedin ?Benim başımı mı yakmak istiyorsun söyle !"
Çağın kollarını göğsünde birleştirdi.Ardıç'ın söylediği cümle vücuduma alınan doz alışkanlığının krizi gibiydi.
   "Niye kadim dostumun başını yakayım !"
İşaret parmağını çağın'ın göğsüne bastırdı.
  "Daha iyi düşünelim.Kahve yapayım ikimize.Sende ayıl olur mu ?"
   "Saçmalama  sen sadece benim dediklerimi uygulasana!"
  "Ne değişecek?Yine azılı düşmanların akbaba gibi çökecek üzerimize."
  "Sen sadece izle Çağın.Sadece basit bir şey.Alt üstü yalancı bir rol bu kadar basit bir rolü yapmakta ne var.?Hem kız güzel eğlenirsin."
Ardıç gözleri boşluğa düştü.Sonra kafasını kaldırıp gülümsedi.
  "Eğlenmek ha?Bak herkese yaparım o kıza yapmam !"
  "Neden ha neden.?Geçmişin mi var sanki liseli aşıklar gibi konuşuyorsun !"
  "Görmüyor musun? kızın bakışları bile yardım istiyor gibi yapamam.Kız sanki her an korku tetiğinde gibi bakıyor.Her şeyi iste bunu isteme !"
   "Yapacaksın Çağın.Yapacaksın istesen de istemesen de!"
  "Yapmazsam ?"
   "O zaman bana olacaklardan sen sorumlu olacaksın !"
  "Ne alaka!"
   "Çok alakası var !"
Evin içinde yükselen kelimeler kaygımı ayakta tutuyordu.
   "Tamam.Bakalım işe yarar mı ?"
    "Ne anlamda ?"
    "Ne anlamda anlarsan!"
    "Çağın çok fazla büyüttün şu mevzuyu !"
Merdivenlerden gelen ayak sesiyle,hızlıca koşup odaya girdim.Kapıyı kapattım,Yatağa uzanıp tavanı izliyormuş gibi yaptım.Soluk soluk nefeslerimi azaltmaya çalıştım.Ardından açılan kapının koluyla,gelene doğru bakışlarını çevirdim.Çağın zorda olsa gülümseyerek bana doğru yanaştı.Yatakta yanıma oturdu.Gövdesini yatağın başına yasladı.Ellerini göğsünde birleştirip,kahverengi gözlerini bana çevirdi.
  "Ne yapıyorsun güzellik?"
  "Gördüğün gibi.Ya sen?"
  "Gördüğün gibi."
Cümlemi tekrarlayınca güldü.Kemiksi suratında,geniş gülümsemesiyle gülümsedi.Gülerken gözleri kısılıyor.Elmacık kemikleri daha belirgin oluyordu.
  "Seninle bir şey konuşmak istiyorum güzellik."
   "Anlatabilirsin dinliyorum."
Gözlerimi ona doğru çevirdim.Mevzuyu bilmek canımı yakıyordu.Yutkundum.
   "Bunu nasıl söyleyeceğim inan ki bilmiyorum.İlk başta senden özür dileyeceğim tamam mı ?"
Yüzüme bakmadan karşı gri boyanmış duvara bakıyordu.
  "Neden?Özür dilenecek hatan olmadı."
Bilmemezlik ayağına yatmam onu rahatlamasını umuyordum.Şu an suratından çok gergin olduğunu anlamıştım.
   "Birazdan bu fikrin değişecek emin ol."
   "Söyleyeceğin şeye bağlı.Belki de affedebileceğim bir şeydir."
   "Emin ol ben olsam kendimi affetmezdim öyle bir konu."
   "Anlatacak mısın artık Çağın?"
Derin bir nefes aldı
   "Bak nasıl anlatılır bilmiyorum. Lütfen beni yalnış anlama olur mu?Ardıç sevgili rolü yapmamızı istiyor."
"Neden peki?"
"Bir yalnış anlama mevzusu var,başında bazı olaylar lütfen sorma olur mu?Zaten ben sana zarar vermem,istemediğin halde asla ama asla sana dokunmam.Bana güvenebilirsin."
İlk defa böyle bir cümleye şahit oluyordum.Yanağımda oluşan cehennem ateşini saymıyordum.Kalbimin içinde yankılanan ritimlerim enkaz kurmak istiyor gibiydi."Bana aitsin."sahi bu cümle neyi kamçılıyordu bende.Beynime uyarıcı sinyalleri çoktan göndermiştim.
   "Ardıç ortaya attığı plandan sen sorumlu değilsin Çağın.Özür dilemesi gereken kişi de o inan bana tüm samimi duygularımla söylüyorum."
   "Haklısın.Ama yine de özür dilerim."
    "Sana kızgın değilim bay mütevazi.Söylesene becerebilecek miyiz ?"
Bakışlarını tekrar eski ahşap sarı ampülü olan beyaz tavana diktim.
   "Hiçbir fikrim yok.Senin kadar merak konusu bende."
   "Aslında hepsi benim suçum.Ben özür dilerim.Karşınıza tesadüf dahi olsa çıkmamlıydım.Cehennem olan hayatıma ara vermeseydim.Sonuçta bedenim yanmaya alıştı."
Çağın bileğimden tutup kafamı karın hizasına getirdi.
   "Saçmalama.Olacaklara yön veremeyiz tamam mı?Yarın başına ne tür şeyler geleceğini bilmeden yaşıyoruz.Bir daha dile getirmek yok anlaştık mı ?"
Kafamı salladım.
   "Çağın iyi ki seni tanıdım.İyi ki varsın."
Eliyle saçlarımı okşadı.
   "Seni de iyi ki tanıdım.Yoksa bana teşekkür eden insan olmayacaktı tamam mı ?Bu nasıl kötü bir histi bilmiyorsun bile."
Kahkaha atıp gülmeye başladık.O sırada Ardıç beline sardığı havluyla içeri girdi.Uzun kumral saçlarından akan damlalar buğday tenine yol haritası çiziyordu.Kaslı olan gövdesindeki dövmeleri mükemmelliğine ufak rutuşlar ekliyordu.
   "Ne o alıştın mı sevgiline?Sarılmalar,saçını okşamalar.Bence gayet iyi gitti yanına Çağın."
Göz kırpıp gülümsedi.
   "Evet yengenle doğru konuş."
Ardıç kaşlarını çattı.
  "Hadi oradan ben bu cadıya yenge demem."
"Diyeceksin o artık müstakbel yengen."
Kahkaha attı.
   "O  nasıl gülmek lan?Dışarıda yiyişeceksiniz burada yiyiştiğinizi kimse göremiyor ne yazık ki Çağın bey."
  "İstediğim yerde yiyişirim yengenle."
   "Hadi kalk da marketten bir şeyler al,dolapta bir şey kalmadı."
Yatağın üzerinde duran siyah tişörtü Çağın'a fırlattı.
   "Sende kalk minik.Soyunacağım.Utanırsın şimdi sen."
   "Sakın.Ben çıkınca giyin.Ayrıca neden utanmayayım?Soyunmak bu."
Yattığım yerden doğruldum.
   "Hadi minik kuşum gidelim."
Çağın elini uzatıp Ardıç'a doğru bakıp, kahkaha attı.
   "Senin minik kuşuna başlıcam şimdi.O ne öyle liseli aşıklar gibi.İnsan yaratıcı olur."
   "Sanane benim sevgilim değil mi?Alıştırma yapıyoruz değil mi minik kuşum benim? istediğim gibi seslenirim."
   "Öyle mi ?"
Kaşını kaldırdı.
   "Umrumda değil siktir ol git odamdan minik kuşunla."
Yüzünü buruşturdu.Odadan çıktık.
  "Çağın fazla kaptırdın sende."
   "Hak etti.Onu öyle görmek beni eğlendirdi kabul etmem gerek."
Güldük.
  "Duyuyorum seni!"
   "Duy diye söyledim."
   "Neyse minik kuşum gidiyorum.Yarın görüşürüz özlemimle baş edeceğim."
Bilerek bağırıyordu.Yüzünde oluşan gülümseme kemiksi olan suratına çok iyi oturuyordu.Bir yandan gözleriyle kapalı oda kapısını yokluyordu.
  "Hatta birlikte mi kalsak artık ?"
Bana bakıp göz kırptı.Susmam için işaret parmağını dudağına götürdü.Bir an kapı açıldı
   "Biraz daha abartırsan Çağın ben seninle yaşamaya geleceğim !"
Odadan bağırıyordu.
   "Söyle sevgili minik kuşuna üstümü giyindim.Girsin içeri !"
   "Hadi minik kuşum gir içeri."
Çağına baktım.Gülümseyip el sallıyordu.Hafif gülümseyerek odaya girdim.Ardıç üstündeki siyah tişört,gri eşofman giymişti.Yatağa oturup ellerini dizlerinde birleştirmiş kaşları çatık vaziyette bana bakıyordu.
   "Ne o gönderdin erkeğini herhalde."
   "Ben sahiplenmeden sen niye benim yerime sahipleniyorsun?"
   "Hemen kollarına atıldın bakıyorum da."
    "Ne diyorsun sen?Böyle olmasını sen istemişsin!Ayrıca benden yaşça büyük abim olsun isterdim,Çağın'da öyle hissettim."
Bağırarak söylemiştim.Ardıç ayağa kalkıp bileğimi havaya kaldırıp sıktı.
   "Bak sen minik kıza,her sarılana abi mi diyeceksin?"
  "Sen ne diyorsun?Çağın düzgün birine benziyor tamam mı?"
Bağırınca üzerime doğru gelmeye başladı.Adımlarım anın şaşkınlığıyla sendeliyorken duvara yapışmıştı sırtım.Ardıç bir elini duvara koyup,mavi gözlerini bana doğru kenetledi.Sanki bakışları gözlerime kan akıtacak gibiydi.
    "Bağırma bana,yoksa..."
    "Ne olur?"
Dudakları kulağıma değince bedenim soğuğa madur kalmış gibi sıcaklık olan tarafta can buluyordu.
   "Sana ummadığın şeyler yaşatırım minik emin ol !"
    "Sapık mısın sen ya?"
İttireceğim sırada kendini bana daha çok bastırdı.
   "Bilmem ruhuma göre değişiyor tavrım."
Üzerimden ağırlık kalkınca kaşlarımı çattım.
   "Şu ani bana yaklaşmalarını bırakman gerekiyor senin."
Ardıç gamzesini çıkaracak şekilde gülümsedi.
  "Bana ait olan şeyleri paylaşamayı sevmem.Küçüklüģmden gelir."
Söylediği kelimenin anlamını soyutluyordu şu an aklım.Nasıl bir duyguydu bu?Nefesimi öldürmek istiyor gibiydi.Yutkundum.
   "Yani anlamadım"
    "Boşver,git bir şeyler ye masada bir şeyler  var.Yoksa miden sırtına yapışacak minik."
    "Aşırı zayıf değilim."
    "Tabi.Çocuk yaşta değilim ne yazık ki,kandırmayı bırak kendini."
    "Ne yapıyorsun yap ben uyuyacağım.Oturma odasında."
Gideceğim sırada bileğimi kavradı.
   "Ben uyurum,sen burada yat."
   "Hayır senin evin,hem koltukta yatmayı da severim."
    "Koltukta yatmayı sevmek mi?Boynuna acıman yok herhalde."
  "Benim küçükken odam yoktu,durumumuz iyi değildi o yüzden uzun bir süre oturma odasında yatardım.Benim için yataktan bile rahattı."
    "Kiminle uyurdun peki?"
Ardıç keskin mavi gözleriyle bana baktı.
   "Tek başıma."
   "Tek başına mı?"
Kafamı salladım.
    "Biliyor musun minik?Bende en son on dört yaşımda annemle güldüm.Sonra bir daha gülüşlerimi göremedim.Sonra annemin söylediği cümleler hafızamda yankı yaptı her gece.Aile çok önemlidir değil mi minik?Annem benim herşeyimdi."
Kurduğu cümleler intihar ediyor gibiydi.Ölmek üzere olan hastanın dudaklarından dökülen son acı veda cümleleri gibiydi.Kafamda oturtamadığım çocukluğu sanki dünyaya gelmemiş gibi tuhaf hissettiriyordu.
   "Bana neden anlattın kinin?Zorunda değilsin gerçekten.Ama anlattığın kadarıyla senin yapabileceğin bir şey yoktu Ardıç.Yaşanılması gerekti ve yaşandı.İnan alışacaksın."
  "Burada kal,birlikte uyuyalım."
   "Bak Ardıç uyuyamam gerçekten."
   "İnatçı olma."
Bileğimi kavradı.O an elleri bir an belime dolandı.Ben olduğum yerde kala kalmıştım.Saçıma değen nefes kesik kesik mola veriyordu saç köklerimde.
   "Ne yapıyorsun?"
    "Sarılıyorum görmüyor musun?"
   "Onu farkında olmayan sensin bence."
   "Neden.Sana dokunduğum da kesik kesik nefes alıyorsun."
Haklıydı.Aldığım nefes rıhtımlarımda kor ateş gibi geziyordu.
   "Yani aniden sarılıyorsun.Vücudum böyle şeylere alışık değil ."
   "Minik sen sadece bu kadarda nefesin kesiliyorken ilerisini düşünemiyorum."
   "Kes sesini,ayırca sarılmayı bırak.Mesafe koy yoksa aşağıya inerim."
   "Benim utangaç kız çocuğum."
   "Hadi."
   "Bana bağırıp durma.Gerçekten sinirimi bozuyor!"
   "Yapıyor musun?"
Kahkaha attı.
   "Tamam öyle olsun bu seferlik.Ama her zaman değil minik."
Aramıza yastık koyunca bana baktı.
"Korkma saldırgan değilim."
"Umarım."
"Bir gün sen bana sarılmak isteyeceksin bende sana aynısını yapacağım."
"Sana sarılmak istemek mi?"
Dediği cümleyle ona baktım.Ama o çoktan gözlerini uykuya teslim etmişti.
Sabah gözlerimi açtığımda sola doğru döndüğümde ardıç yoktu.Yataktan uyku sersemi bir şekilde kalkıp,saç köklerimi düzeltip merdivenlerden aşağı indim.Ardıç salonda tavana astığı kum torbasına darbeler indiriyordu.Üstü çıplaktı.Altında sadece siyah şortu vardı.Her indirdiği darbede uzun kumral saçları yüzüne dökülüyordu.Vücudunda olan su damlacıkları cennetin ödülü gibiydi.
   "Kahvaltı ettin mi?"
Sorduğum soruyu algılayıp bakışlarını bana çevirdi .
   "Hayır uyanmanı bekliyordum."
   "Yeseydin Ardıç saat dokuza geliyor.O kadar uyumuşum neden kaldırmadan?"
Gözlerimi saatten ayırdım.
    "Evet bir an nabzını yokladım yaşıyor musun diye minik."
Kahkaha attı.
    "Endişelendin yani?"
    "Onu demek istemedim biliyorsun,dalga geçiriyorum seninle minik."
    "Şu lakabı artık kullanma lütfen!"
    "Tamam minik."
Yine güldü.
    "Sen kız arkadaşına falan da mı lakap takıyorsun?"
   "Hayır."
   "Nerden geldi aklına şimdi bu?"
Onları dinlediğimi anlamış olmalıydı.Bir an aklıma gelen soruyu,bir an söylemek hiç yerli yerinde değildi.
   "Duş alacağım.Sen git bir şeyler ye."
Kapıyı kıracak gibi çarpmıştı ardımdan.Merdivenlerden çıktığı yıkılacak gibi olan ayak seslerinden yalnış bir şey yaptığımı anlamam pek uzun sürmedi.Mutfağa doğru ilerleyip buzdolabına gittim.Üstünde resim yapılan a4 kağıtları dikkatimi çekmişti.Mıktanıstan ayırıp resmi incelemeye başladım.Uzun sarı saçlı çöp bir kadın çizmişti.Yanında duran kocaman bir el resmi vardı.Sanki gitmesini durdurmak istiyor gibiydi.Elimdeki kağıdı hızlıca mıktanısına astım.Dolaptan elime gelen malzemeleri çıkarıp,bir şeyler hazırladım.Yaklaşık yirmi dakika sonra ayak sesleri duyuluyordu.Masaya gerekli olan bütün malzemeleri koydum.Yemek yemeyi çok severdim ve şu an o kadar açtım ki,bunlar bana yetmezdi.Belki Ardıçta gelip bir şeyler yerdi masayı kurmaya başladım.
   "Vay,kızım yetenek saçıyor."
Elini yaptığım İspanyol omlete çatalı batıracakken çatalı elinden kaptım.
   "Ne yapıyorsun kızım.Açım ver şu  çatalı !"
   "Sen duşta değil miydin ."
   "Bitti işim,yemek yememi mi istemiyorsun?."
Diğer çatala uzanacağı sırada onu da kaptım.
   "Hayır,sadece beni beklemeden yemeni istemedim."
   "Amacın eğlenmekse park buradan on dakika kızım !"
Gülerek,sandalyeyi çekeceği sırada durdurdum.
   "Beraber."
Çekmeceye yelteneceği sırada önünde durdum.
   "Minik çekiliyor musun?Çekeyim mi?"
Başımı salladım.Belimden tutup iteceği sırada Ardıç'ın tişörtünü çektim.O sırada Ardıç sandalyenin bacağına takılıp düşünce,bende tişörtüne asıldığım için düşmüştüm.Ben altta Ardıç üstümdeydi.Mavi gözlerinin keskinliği yakınlaşmıştı gözlerime.Saçları yüzüme değiyordu.Ardıç öylece bakınca üstümden itmeye çalışmam başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
   "Bir kere itiraz etmesen ne olur?"
   "Neden benim sözümü kapı ardı ediyorsun?"
   "Bak,misafirim gibi davranman ilk günlerde çok hoşuma gidiyordu.Öyle mi kalsan?"
   "Benden o kadar mı nefret ediyorsun?"
    "Senden nefret edeceğim bir sebep yok,seni tanımıyorum ve kızdırman hoşuma girmiyor sadece."
  Yutkunup,yavaşça kalktım.
    "Peki."
Sessizce masaya oturup,yemeğimi yemeye başladım.Elimi çenemin altına koydum.
   "Çay koymayı unutmuşsun."
Uzattığı bardağa bakıp,aldım.
"Nasıl seversin?"
"Demli."
Ayağa kalktı,Masaya doğru ilerlemeye başladı.Karşısındaki ahşap kahverengi sandalyeyi çekip oturdum.Ardıç omleti büyük açlıkla yiyordu.
   "Güzel sanırım."
    "Şaşırtıyorsun beni.Görmesem inanmam senin yaptığına."
Dilimi çıkardım.
   "Dil mi çıkardın sen bana?"
   "Evet."
   "Çocuk gibi davranıyorsun."
   "Ben mi?"
  "Senden başka kimse var mı bu masada?"
Etrafı gösterdi.
   "Çocuk değilim,istersem evlenecek yaştayım."
     "Evlenecek yaş mı?"
Ardıç sertçe çatalını omlete batırdı.
     "Evet,ileride neden olmasın.Yanımda beni koruyan kollayacak bir erkek."
     "O kadar sahiplendin adamı yani !"
    "Evet bana ait değil mi sonuçta."
   "Umuyorum seni kapının önüne koymaz."
   "Asıl senin karına ne demeli?Çok kabasın ve aşırı sinirlisin,senin yanında kalacak kadına acıyorum."
     "Benim olana acıyamazsın sen,ayrıca benim duygusal yanım da var,ki senden önce nişanlıydım.!"
Çayımı yudumlarken boğazımda kalmıştı.
     "Nişanlandın mı sen?"
     "Evet."
     "Yüzüğün nerede peki?"
     "Konuyu kapat,bununla ilgili daha soru duymak istemiyorum."
Ardıç elini masaya vurunca kulpu titredi.Onu başka bir kadının yanında,elinde yüzükle düşünemiyordum.Ardıç'ın görünüşe,kalıbına pek uymuyordu.O esnada kalbime yaklaşan alev kıvılcımları,içimi yakıp geçiyordu.Nişanlı mıydı yani?Susup,önümdekileri yemeye başladım.Zilin çalma sesiyle yerimden kalkıp kapıya gidip kapıyı açtım.Karşımda duran siyah deri ceketli,içine giydiği gri kapşonu,siyah dar pantolonu,siyah tişörtü ile çağın içeri girdi.
   "Günaydın minik kuşum."
Yanağımdan makas aldı.
   "Ardıç nerede?"
Elimle mutfağı gösterdim.Kapıyı kapatıp mutfağa doğru ilerledim.Çağın masaya oturmuş hemen eline geçen zeytini ağzına atıyordu.Çekmeceden çatal alıp,kulpa sütlü kahve koyup Çağın'ın önüne koydum.
   "Sağol kelebeğim."
Ardıç yudumladığı kahvesinde kaşlarını çatıp Çağın'a bakıyordu.
   "Her gün değişik lakaplar bulmak için düşünüyor musun gerçekten?"
   "Dün itibariyle evet."
    "Güzel alışabilmişsin."
   "Aslında zevkli."
Bana bakıp göz kırptı.
   "Kendini çok kaptırmadığın sürece serbestsin."
   "Sen şu geri çekilecek davaya göz at bakalım."
Elindeki siyah dosyayı ona uzattı.Ardıç okumaya başlayınca kaşlarını çattı.Bir kez daha kapı çalınmıştı.Ardıç dosyayı okumayla meşguldü.Kapıya ilerledim.Kapıyı açtım.Görünerde kimse yoktu.Yere doğru bakınca müzik kutusunu görünce gülümseyiş aldım.Mutfağa doğru geçtim.
  "Kimin doğum günü.Bunu bırakıp gitmişler."
Çağın kalkıp bir an elimden hışımla aldı.

Sevgili biricik okuyucularım hikayeme yıldız'a basıp oylarsanız sevinirim:)Sizi sevdiğimi unutmayın❤️😘Bu arada bir yandan da üniversite sınavına hazırlanıyorum.Diğer yandan siz sevgili okuyucalarımla kitabımda buluşuyoruz seviliyorsunuz❤️

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin