HAİL

99 9 2
                                    

Her uzuvlarında gezen kelime,  alfabe de kendi benliğinin mahkum diliydi.Ağır bir yaşam,kayıp bir çocukluğum vardı ve gözler dünyayı aslında hiç tanımamıştı.
Zehrin,kanı tetiklemesi gibiydi içimdeki yangınlar ve ben her yeni konuşma alfabesinde kimsesiz dilimle,konuşmayı öğreniyordu parmaklarım.
Kendi ihanetim,vücudumun her bir zerresini tattığında,solan bir gül,ışık vermeyen bir güneş misali gibi inzivaya çekiliyordu.
Kelimeler,yasak bir susuş altında,ruhumda eziliyordu.
İçimdeki,benlik kurtarmak istediğim benliğimi parçalayıp köşeye atıyordu.
Kendimi bulmam ise,sayfası yırtık olan bir romanın sonunda neler olacağını bilmem üzere,kayıptı.
Aile..Dört harf içinde,yıkımın felaketi,felaketin kurtarıcısı olabilirdi.Bir çok duygunun katili,aynı zamanda nefesi olabilirdi,sunulan bir yaşama göre.
Özlem duymam,olması gereken bir duyguydu ve parametre olan,her bir zihnimin içindeki ölü sorular,kanın kokusu ile tükenmişliği yaşatıyordu.
"Neredeydim?Nerede olmak için mücadele veriyordum?"
Soruma,tetikte olan cevabı silahıma koyunca ateşe veriyordu.
Çok fazla, söyleyeceklerim vardı,kelimeler yönlendirdiğim bir ruh satır bedeninde, can buluyordu.İzin verdiğim sürece,satırları parçalayacaktı.
"Bu yıkım parmaklarımınesiriydi?"
Babamın,hayatımın bir köşesinde azarlanması gibi aciz hissediyordu hiçliğim.
"Hiçlik?"
Bir çok soru kalıbı akla cemre düşürüp,akıl sağlığımı ellerinin arasında hüküm verebilir,hatta sona erdirebilirdi.
Tanrı...Bunlar için belki de,hak edeceğim hayatı sunacaktı bana.
Elimdeki ile yetinmem gereken onca duygu kalabalığım ile nereye kadar mücadele verebilirdim?
Paronya tutuşan her bir zihin sanrısı,içimi paramparça yapıyordu.
Kelimeler,kaleme nefes veriyordu ve içimdeki kaybolmuş benlik,tamamen yok oluyordu.
"Hayat mücadelem kayıptı."
Paramparça ruhuma emanetiydi yorgun bedenim.
Alışkanlığım on altı yaşımdan beri geliyordu.
Kelimelerim bile yorgundu,satırların göz yaşını siliyordu.
Nefes almaya çalışıyordum.Olduğum boşluğun karanlığında.
"Ne demek istiyorsun?"
Kaşını çattığı zaman,öfkesinin içindeki şeytan artık çok fazla gözümü korkutmuyordu.
"Ben..."
Yutkunarak,boşta kalan elimi havaya kaldırıp,derdimi anlatmaya çalışacakken,elimden telefonu aniden aldı.
"Ardıç,verir misin?Ağzım var açıklama yapabilirim."
"Saçma sapan bahanelerini dinleyemem minik."
"Bahaneye sığınacağı mı nereden biliyorsun?"
"Kendini savunmaya geçiyorsun korktuğun ve tedirgin olduğun zaman."
Telefonu kilidini açıp, karıştırmaya başladı.Beni kısa zamanda,iyi tanıması çok tuhaf bir durumdu.
"Bak,Eray aradı her zamanki mevzular ve-"
"Olayı anlat,dedem kapıya her an çıkabilir."
Ardıç,bir elini dış kapıya yasladı.
"Yarın,buraya geliyor ve yanında bana sürpriz yapacağı kişiyi getirecek."
"Sikeyim."
Ağzından,küfür aniden çıkınca rotasını kaybetmiş araç gibi geziyordu gözleri,gözlerimde.
"Kim olabilir?"
"Hiçbir fikrim yok."
"Ne yapacağım?"
Bu sorunun cevabını artık zihin çöpüme atmıştım,çünkü hiç bir anlamı yoktu.
"İçeri geçelim,dedem uyuduktan sonra konuşuruz."
"Tamam."
Ardıç,hafif aralık olan kapıyı açıp, ardından içeri girdim.
"Nerdesiniz çocuklar,meyve yiyorduk."
"Afiyet olsun dede."
Ardıç,koltuğa kendini hışımla atıp derin nefes aldı.
"Ne oldu oğul?"
Dedesinin ince sesi kulaklarıma dolunca,ona doğru baktım.
"Bir şey yok dede,yol uzundu yorgunum sadece."
Dedesi gülmeye başladı.
"Benim küçük oğul."
Gülünce ona doğru bakıp tebessüm ettim.
"Kızım,yer misin?"
"Yiyorum efendim."
Çatalı alıp,tabaktakini ağzıma attım.Ardıç,kaşlarını çatmış beni süzüyordu.
"Ailen ne iş yapıyor güzel kızım?"
"Babam kimyager,annem mimar."
"Güzel."
"Kardeş var mı?"
"Yok efendim tek çocuğum."
"Anlıyorum."
"Babaannen burada olsaydı,direk eline dikiş iğnesi verirdi.Severdi o tarz şeyleri."
Çatalını küçük beyaz masaya bıraktı.
"Senin ailen nerede yaşıyor kızım,tek mi gönderdiler?"
"Evet,arkadaşımla kalıyorum ayrıyetten nişanlım burada o yüzden pek endişe etmiyorum.Para sıkıntım yok."
Nişanlım,kelimesi dudaklarımdan dökülünce Ardıç'a baktım.Hafif tebessüm edip,kafasını yere eğdi.
"Olsun,tatillerde görmeye git.Annen, baban sonuçta."
Anne,baba kelimesi her seferinde kulağıma değdiği de,Cehennemi hissediyor gibiydim.
İçimdeki boşluğun,yüzümdeki ifade de saklı oluşu,ruhumun merhametinde yargılanabilirdi.
"Evet efendim."
"Dede, evlendiğim zaman seni yanıma alacağım merak etme.Yalnız olmayacaksın."
Ardıç'ın söylediği cümlelerin,anlamını zihnimde elediğimde,sahip çıktığı kişilere çok sıkı elinde tuttuğunu fark etmem çok zamanımı almamıştı.
Dedesi gülmeye başladı.
"Yok oğul,sen torunları alır gelirsin ne kaldı şurada gün geçtikçe azalıyor ömrüm."
"Benimlesin dede,itirazı sevmem biliyorsun."
"Oğlum,ben evimde rahatım yalnız değilim,sadece karımı özlüyorum çok değil,alıştım anımsayınca."
Ardıç,ellerini dizlerinin üstünde birleştirdi.
"O değil dede ben evlenmeyi düşünüyorum."
Çağın ayak ayak üstüne atıp,boşta kalan elini koltuğa uzattı.
"Öyle mi?"
Dedesi,gülmeye devam etti.
"Çağın sana torunları dizer,boy boy."
Elleriyle işaret yapıyordu.Ardıç'ın dediği şeye gülmeye başladım.
"Evlilik hayatımı kıskanıyor,yakışıklıyım iyi baba olurum."
"BABA"kelimesi geçince,Ardıç, tökezleyerek yürüyüp,görmediği nesneye çarpıp düşüyor gibiydi.Derya denizlerinde,çocukluğunu boğuyordu.Gözleri,yaş kadehini kaldıracak gibiydi her an.
"Çok,çok özeniyorum baba olmaya,bu psikolojiyle."
Erkeksi sesi,koca bir dağı yerle bir edecek gibi çıkıyordu .
"Olur oğul,senden iyi baba olur.Merhametin var."
"Sadece o yeterli değil,sinirlendiğimde öfkem her an tetikte,kendimi kaybederken çocuğuma şu an verimli olamam, anlıyor musun?"
Bağırarak söyleyince,yerinden aniden kalkıp,uzun kumral saçlarını geriye attı.
"Ardıç,sakin olur musun?"
Oturduğum yerden kalktım.
"Nereye kadar sakin olayım ha?"
Bana yaklaşarak,yüzüme karşı bağırıyordu.
"Oğul,tamam sakin ol.Hep baban yüzünden böyle oldu,torunumun psikolojisini bozdu."
Dedesine doğru baktım.
"Evet,Ardıç tamam zaten hemen evlenmeyeceğiz."
Dedesinin,evlilik konusunu açmaması için konuyu yumuşatıyordum,ki bu konu da hasastı.
"Evet oğul,acelesi yok ya."
Krem rengindeki gömleğinin üzerindeki gözlüğünü alıp taktı.Ardıç,aniden oturdu.
"Çağın,bir daha Ardıç'ın yanındayken bu mevzuları açma olur mu?Senden ricam."
Yumuşak ses tonum ile ortamı sakin tutmaya çalışıyordum.
"Özür dilerim onun adına."
Dedesine bakıp,mahçup ifadeyle gülümsedim.
"Benim yaptığım her yalnışa karşı özür dilemek zorunda değilsin."
Mavi gözleri,pusuda yatan kurt gibi sivri dişlerini,göz bebeklerime yansıtıyordu.
"Olsun so-"
"İtiraz yok!"
Kafasını geriye attı.
"Tamam oğul,seni anlıyorum."
Yanındaki gazeteyi alıp okumaya başladı.
"Minik,benimle mutfağa gel."
"Minik mi?"
Dedesinin sesini,duyunca ona baktım.
"Evet.Benden küçük."
"Çok yaş yok aslında."
"Hadi oradan."
Dedesi kahkaha atmaya başladı.
"Anlıyorum."
"Üç yaş sadece."
Elimle işaret yaptım.
"Tamam,geç mutfağa."
"Oğlum,hazır mutfağa gidiyorsun bana bir su getirirsin."
"Aklımda kalırsa."
"Getiririm Çağın."
"Sağ ol mi-,yani yenge."
Bir an deyince,afallamıştı.Tam söyleyecekken yutma işi,gülmeme neden olmuştu.Mutfağa doğru gittik.Tezgaha doğru sırtımı yasladım.
"Yarın,arabam ile arkandan seni takipte olacağım,haberin olsun.O piçe güvenemem anlıyor musun?"
İşaret parmağını,şuurunu kaybeden benlik gibi sallamaya başladı.
"Saçmalama,fark ederse aleyhimize olur."
Ses tonumuzu çok yüksek kullanmadan,konuşmaya çalışıyorduk.
"Ben işimi bilirim.Çok fazla yakın olmayacak zaten."
"Tabi,arabayı ne kadar uzakta tutabileceksin acaba?"
"Sen dediğimi bil yeter."
Kaşlarını çatınca,gözlerinin içindekini ateşe verdi.Kalıplı olan vücuduna yapışan siyah tişörtü çekip düzeltti.
"Umuyorum bu yolun sonundan sağ çıkarız,yoksa olacakları aklım bile almıyor."
Elimi alnıma götürüp ovuşturmaya başladım.
"Sakin kal,ben yanındayım anladın mı?"
"Nereye kadar sürecek sanıyorsun?"
Yarım ve buruk bir ifade ile gülmeye çalışıyordum.
"Gittiği yere kadar,o yolun kaldırımları benim."
"Tabi."
Ardıç,elini cebine sokup sigara paketini ve çakmağını çıkardı.Yavaşça paketi açıp içinden bir dal sigara çıkardı.Gözlerim,yaptığı her hareketi izliyordu.Sigarayı dudağına yerleştirip,ateşe verdi.
"Elimdeki sigara külü kadar sana sunulan yaşam,külünün yanmamasını istiyorsan,iki dudağının arasında ki çekişine bakan acılardan uzak duracaksın."
Dumanı havaya armağan edip,mavi gözlerini kahvelerime lanetledi.
"Olmuyor."
"Olacak,imkansız surlarını yık."
Tezgahın üzerinde duran sigara paketini alıp,oynamaya başladım.
"Sen...neden böylesin?"
Kaşları sigaranın dumanı gibi,duman bulvarı altında anlam arıyordu.
"Nasılım?"
Erkeksi sesi,kulağıma her bir anının emanetini bırakıyordu.
"Bana karşı,sürekli kontrolü elinde tutmak istiyorsun."
"Aptalsın sen,bunu sana daha önceden de söyledim."
"Hakaret edip durma!"
"Tanrım... Cennet kesin garantidir."
Kaşlarımı çattım.
"Günahkâr olan biri mi Cenneti arzuluyor?"
Hafif tebessüm ettim.
"Benim için fark etmez,Cehennem için fazla tecrübeliyim."
Kaşımı havaya kaldırdım.
"Derken?"
"Hayat...Bazen senin acından,bedeninden,ruhundan beslenmesi gerekir anlıyor musun?"
Dediği cümle enkazında,her bir kelime ateş ediyordu ve kan kaybı olan zihnim artık ölmek üzereydi.
"Neden yaşadığın onca acıya rağmen hassassın?"
Ayaklarımı halının üzerinde,yarım daire  çizecek şekilde oynatıyordum.Ardıç'ın sorusuna karşı zehirlenmiş gibiydim.
"Bilmem,ruh değişince duygularda değişir,duygularıma yabancıyım."
Ardıç,elindeki sigara paketini döndürüyordu.Derin bir nefes alıp, gözlerimin içine bakıyordu.
"Hayatımda bana benzer,bir kadınla tanışacağımı hiç düşünmedim."
Ardıç'a baktığımda içimdeki yangın felaketini uzaklaştırıyordu.
"İyi mi,kötü mü?"
Gülümsedim.
"O benim repliğim minik."
Kaşlarını çattı.
"Sana ait olan,bana da olamaz mı?"
Sorduğum soru,aniden dudaklarımdan çıkınca olduğum yerde çivili kalmıştı aklım.
"İster miydin?"
Gözleri, soğukta üşüyen canlı gibi,umut maşalesini soğuk zihnine tutup,ısıtıyordu.
"Bilmem."
Cevabını ben bile bilmiyordum.
"Baban...Hayatını mı mahvetti ?Yoksa yok  mu etti?"
Bir an sorduğu soru üzerine,komaya giren birini ölüme yolculuk ediyordu.
"Bana hayat sunulmadı,yok etmesinden daha kötü."
Anlatılan her kelime acı kâinatının sözlüğüydü ve içinde aradığım harfler ölü bedenimin açıklamasını yapıyordu.Her yeni günün şafağında,gecem güneşi öldürüyordu.
"Bunun neresi normaldi?"
İçimin kaybolan her bir duygu nefesime hançer saplıyordu.
"Oğul,nerede kaldınız?"
Dedesi,elindeki boş meyve tabağı ile mutfağa girip,gülümsüyordu.
"Geliyordum dede."
Sigarasının külünü bastırıp attı.
"Konuşmanız yarım kaldıysa devam edin,hiç rahatsız olmayın."
"Bitti dede sağ olasın."
İçeri doğru gitmeye başladık.
"Ah,nerede o gençlik.Şimdi takat yok bakma."
Bana bakıp,gülümseyince gülümsedim.
"Zordur."
"Çok zor."
İçeri geçtik.
"Ben yemekleri ısıtacağım,sen geç güzel kızım."
"Yok efendim,yardım edeyim."
"İçeri de nişanlının yanına otur."
"Peki."
İçeri geçip,boşta olan koltuğa oturdum.
"Oğlum ne konuşup duruyorsunuz benden habersiz?"
"Dedem,uyuyunca konuşacağız."
"Öyle olsun."
Derin nefes alarak,elini koltuğa doğru uzattı.
"Şu Eray şerefsizi eksikti o çıktı,gerçi ne ara oldu?İzmir'de iken yoktu."
"Denizli'de oturuyor piç,beni nereden buldu bilmiyorum.Uzun zamandır takipte olmalı,yoksa bir anda musallat olmazdı."
"Kesinlikle.Alginle ilgili mevzusu ne olabilir?"
"Bilmiyorum,şimdi Arsen'i kullanıyor,geberteceğim."
Dişlerini sıktı.
"Öldürmeye cesaretin yok,ve olmamalı da öldürmek intikam değil."
Ardıç,gülmeye başladı.
"Yapamayacağı mı düşünüyorsun?Evet katil değilim,ama bir anlık azemi hırs,beni hücreye tıkabilir."
"Bende ondan korkuyorum."
Çağın,boşta kalan elini siyah kotuna vurdu.
"Kork,korkmak bazen iyidir."
"Saçmalamayı bırak."
Çağın,yaklaşarak Ardıç'ın yüzüne doğru iyice yaklaştı.
"Ben saçmalamıyorum, yapacağım eylemi anlatıyorum."
"Bunun sonu nasıl bitecek,merak ediyorum."
Tırnaklarımı avucumun içine batırdım.
"Bende."
Çağın derin nefes aldı.
"Sikeyim,hayatımda bir şey normal olmaz mı?"
Ardıç,koyu kahverengi yastığı alıp televizyonun olduğu konsoloğa doğru fırlattı.
"Bir şey dışında."
Çağın 'a doğru baktım.
"Arsen'i unutuyorsun."
Dediği cümle,zihin potrem de sanat galerisine çeviriyordu.Ne yapmam konusunda,en ufak bir fikir kendi sinesinde yalnızlığı içeri davet ediyordu.Gözlerimi kaçırmam hiçbir şey kazandırmayacaktı.Derin nefes aldım.
"O ayrı konu,beni iyi dinle Çağın bu yolda adımları biraz riske atacağız."
"Nasıl?"
Çağın,koltuktan elini çekip,dizlerinin üstünde birleştirip iyice yaklaştı.
"Yemekler pişti çocuklar,hadi mutfakta ki masaya."
"Tamam dede."
Dedesi içeri girince,tekrar Ardıç'a baktım.
"Uyusun,daha açık ve net konuşacağım."
"Bu bela bizim nasıl başımıza geldi?"
Elimi,saçlarıma daldırıp,nefes aldım.
"İnan,hiçbir fikrim yok ama canımı sıktığı kesin."
"Hadi çocuklar."
"Neyse, konuşacağız geçin yemek masasına."
Yerimizden kalkıp,mutfağa doğru gittik.Sandalyemi çekip dolu olan tabağımdakileri yemeye başladım.
"Bu çorbayı karımdan yapmayı öğrendim,çok iyi yemek yapardı."
"Bilirim,annemin elinin lezzeti de babaanneme benzerdi,on sekizinde evlendiği için yanında büyümüş babaannemin."
Bana bakınca,kafamı salladım.
"Anlıyorum."
"Derinim,çok iyi yemek yapardı.Kızım artık yok."
Ardıç'a baktığımda,o duygunun yüzündeki ifade de ölüşünü tanıyordum.Yüzü kışın tipi olarak yağan yoğun kar fırtınası gibi buzdan hal alıyor,gözleri omuzda taşınan tabutu yolcu ediyordu.
İçindeki yıkımları bilemezdim ama,acının kendi türümde anlayarak empati kurduğunda,nefes alamıyordum.
"Dede,bu konuyu konuşmayalım."
Kaşığını,çorbaya batırıp çıkarıyordu hızlı bir şekilde.
"Benim hatam oğul."
"Yok dede bir dahakine dikkatli olursun."
"Öyle ya,aklı mı var artık dedenin?"
Yaşlı olan gözlerini,buruşmuş eli ile geri itiyordu.
"Aslan Mehmet dik tut kafayı!"
Ardıç,bir an sesi yüksek çıkınca ona doğru baktım.
"Yıkılmak Aydınerlere göre değil!"
Kaşlarını çattı.
"Peki öyle olsun oğul."
Yemeğimizi yiyip bitirdik.Masayı toplamaya başladım.
"Kızım,sen masayı topla ben torunumla yatakları ayarlayayım."
"Tamam."
Mutfaktan çıkınca,masadakileri toplayıp içeri geçtim.Ardıç ve dedesi yatakları açıyordu.Onu böyle yardım ederken görünce,içimdeki duygunun alevini suyla söndürmek istedim.Dedesini ne kadar sevdiğini fark etmem,boğazımda yumruyu oturtmuştu.
"Kızım,seni yan odaya yatıracağım."
"Peki."
Derin bir iç çekip Çağın'ı arıyordu gözlerim.
"Mehmet amca,mısır patlatacağım nerede?"
"Yatacak herkes,sen film keyfi mi yapacaksın?"
Ardıç'ın metalik sesi,buzdan kelimeleri yakıyordu.
"Evet,sen uyu.Karışan yok."
"Dedem,rahatsız olur."
Kaşlarını çatınca,ve gözlerini büyütünce mevzuyu anlamıştım.
"Ha,tamam ama lazım olur yine de yapayım."
"Tanrım,sabır ver."
Elindeki ince pikeyi hışımla serdi.
"Mutfağa gittim ben."
Çağın arkaya döndü.
"Dede sen uyursun,biz film izleriz pek bu saatlerde uyumaz Çağın."
Dedesi gülmeye başladı.
"Benim uykum var oğul,yaşlılık işte yorgun düşüyor bedenim."
"Sıkıntı yok,sen uyu dede."
"Peki."
Dedesi,oturma odasından ayrıldı.
"Çağın bekleyelim."
"Zaten,sikeyim başka bir iş bulamadı."
"Olsun,seviyor yemeyi."
"Her yerde başıma bela,sen bilmiyorsun."
Kaşlarını çattı.Gülümsedim.
"Yarın gidiyor muyuz?"
"Nereye?"
Erkeksi sesi,kulak veznime yönünü bulmaya çalışıyordu.
"Kalacağımız eve."
"Ertesi gün.Konuşacağım yarın eşyaları da halletmeye bakacağım,en azından şimdilik yetebilecek kadarını."
"Peki."
Kurulan yatağa doğru oturdu.
"Parmağına yüzük yakışıyor,ince ve kısa parmak boyun var."
Ardıç'ın söylediği cümleye doğru parmaklarıma baktım.
"Ha, teşekkür ederim."
Ardıç,gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Senin parmağına da yakışıyor yüzük,orta parmağına da yakışır yüzük takabilirsin."
Ardıç,büyük ve damarlı olan el yapısını incelemeye başladı.Parmakları ne inceydi,ne de kalındı.
"Hiç takmadım,bir ara takarım."
"Yakışır."
"Evet."
"Çağın nerede kaldın oğlum hadi."
Ardıç,bağırınca ona doğru baktım.Kısa siyah kısa kollu tişörtünü düzeltti.Dövemeli kolunu kaşımaya başladı.
"Şu çiçek dövmesinin bir anlamı var mı?"
Yaprakları çok geniş olmayan bir çiçek yürüyüşü ve  yaprakları beyaza boyanmıştı.
"Anlamı olamayan dövme yaptırmayı sevmem."
Mavi gözlerini,gözlerime dikti.
"Kimin hatırası?"
Gözlerim dövmeyi incelemeye devam ediyordu.
"Annem,vanilya çiçeğini çok sever."
"Anladım,ama yaprakları ince ve uzun."
"Evet."
Ayağımı sallamaya başladım.Ortalık sessizdi.
"Açılın,patlamış mısır bir harika."
Elindeki tabakla gülerek geldi.Oturup bir tabağı kucağıma koydu.
"Bu kadarı fazla Çağın."
Ona doğru bakıp,dolup taşan tabağımı gösterdim.
"Yiyeceksin,doğru düzgün beslenmiyorsun."
"Bu mu?"
Ardıç'ın dediği cümleye doğru ona baktım.Tabaktan mısır alıp ağzına attı.
"Evet,ya bir tabak ya da çok az."
"Midem çok fazla geniş değil,yiyemiyorum."
"Tamam mısır bitecek."
"İmkansız çünkü hem çok,hem de patlamış mısırı
çok sevmem."
Saçlarımı geriye doğru attım.
"Yiyebildiğin kadar o zaman."
"Tamam."
"Konuyu aç,dinliyorum seni."
Çağın sanki,bir film izliyormuş gibi işin ciddiyetini bir kenara bırakıyordu.
"İş ciddi,sen mısır patlamış karşımda film izler gibi benden anlatmamı istiyorsun!"
Ardıç,kaşlarını çattı.
"Ne yapalım,çok fazlalar bari yaşayacağım yere kadar yiyeyim."
"Onlar seni gebertmeden,ben geberteceğim arkadaş katili olacağım."
"Aman,korkum zihnimi alıcıya geçirdi.Boş konuşma, dinliyorum."
"Benimle düzgün konuş!"
"Kavga zamanı olduğunu gerçekten düşünmüyorum,yapacağımızı konuşsak?"
"İlk başta,Arsen sen artık yavaş yavaş Eray'ı elinde tutacaksın."
"Nasıl?"
"Baştan söyledim ona istediğini vermeyeceğim,ki zaten büyük yanılıyor."
"Neyde?"
"Algin'nin ölümünde parmağım olur mu sence,benim yüzümden mi,onun ölmesi?"
Sesi,biraz yüksek çıkmıştı.
"Deden uyuyor."
Bana doğru baktı.
"Oğlum,sen Berfu teyzenin işine karışmasaydın,belki hayattaydı?"
"Ne demeye çalıyorsun,o kadına fırsat verseydim de bizi yok mu etseydi?"
Çağın'ı oturduğu yerden hafif itti.
"Bilmiyorum,ama bu da vicdan meselesi Ardıç."
Çağın 'a doğru baktım.
"Sen kimin tarafındasın,Algin'nin ölmesini ister miydim aptal?!"
"İstemezdin ama bunu da yapmayabilirdin de,deli kadının tekiydi ne yapacağı belli değildi.Bu riski bile bile göze aldın,bunu göz ardı edemem adaleti konuşmak zorundayım."
"Nesin lan sen,başıma avukat mı kesildin?Bunu ben nereden bilebilirdim?"
Yerinden kalktı.
"Sakın tek kelime etme Çağın,yoksa elimden kaza çıkacak!"
Baş parmağını öyle hızlı sallıyordu ki,silahtan çıkacak mermiden bile daha hızlıydı.
"İşin bu,zoru görünce tehdit.Gerçeği duyunca inkar ."
"Siktir git Çağın,defol yanımdan."
Yakasına yapışıp ayağa kaldırdı,kucağında ki tabak yere devrildi.
"Oğlum,ben senin yanındayım ama bunun için yaptığı aşikâr Eray'ın.Anla bunu artık!"
"Beni suçlayarak o orospu çocuğunu savunamazsın!"
Kıpkırmızı olmuştu,öfkesinin içindeki nefreti kontrol edemediği belliydi.
"Savunmuyorum!"
"Bu neye benziyor biliyor musun?görmeyip ayağı takılan birine,düşeceğini bilmen gerekirdi gibi saçma konuşuyorsun!"
"Bir tek sen doğru değil mi?"
"Çağın bu konuşmanın amacı canımı falan sıkmak mı?söyle bileyim."
Ellerini saçına daldırıp çekti.
"Hayır,sadece artık biraz olsa gerçekleri gör."
"Gerçeği zaten yaşıyoruz,sen neden bahsediyorsun?"
Kaşlarını çattı.
"Duymak istemiyorsun."
Çağın eliyle kulaklarını kapattı.
"Siktir git Çağın!"
Koltuğa hışımla oturdu.
İşler ne hal alıyordu?Hiçbir fikrim yoktu.
"Gerçekten,plandan başka her şeyi konuştunuz."
Derin nefes alarak onlara baktım,Ardıç,sinirle kalkıp inen göğsüyle bana bakıyordu.
"Mecal mi bıraktı?!"
Koltuğa kendini hışımla attı.
"Ne olur,biraz sakin olun."
"Anlatsın,dinliyorum."
Çağın yerdeki düşen mısırları toplamaya başladı.
"İşler artık canımız kadar kıymetli,atılan her adım ölüm basamağı."
"Evet."
Sakin bir ses tonuyla konuştum.
"İkincisi,Eray hakkında bilgi toplayacağız, özellikle minik sana çok iş düşeceğini söyleyeyim."
"Riskli olur."
Çağın,önüne gelen uzun siyah saçlarını geriye yatırdı.
"Ben hangi yolun tehlikeli olduğunu bilirim."
Yüzünü kaşıdı.
"Yarın ne yapacağız?"
"Dediğim gibi,takip edeceğim telefonunu açık tut tehlike anında dizlerinin üstünde saklayacağın rehber açık olacak,basacaksın.Orada olacağım."
"Ardıç,bak bu ne kadar doğru olur bilmiyorum."
"En doğru olanı bu minik!"
Kaşlarını çattı.
"Çağın,sende her an devrede olacaksın,ihtiyaç duyduğumda yanımda."
"Peki."
Yüzüne bakmadan,soğuk ses tonu ile ortamı buzdan kaleye çeviriyordu.
"Anlaşıldıysa iyi."
"Yanında kim gelir?"
Elimi çenemin altına koyup,derin nefes aldım.
"Göreceğiz,o yüzden geliyorum zaten."
"Ben giderken?"
"Taksi ile."
"Babam orada olursa,kaçışımız yok her türlü önlemleri alır."
"Baban ise,tabi ki de alır.Kızının burada olduğunu öğrense yapması çok normal."
"Bence artık kaçamayacağız."
Bacaklarım ve ellerim titriyordu.
"Seni o adama vermemek için,elimden geleni yapacağım.Sakin ol,benimle kal, tamam mı?"
"Bilmiyorum."
Gözlerim sağanak yağmurun, gökyüzünden damalayan hüzün damlaları gibi,toprağa değecekken her bir zerresi durdurmuştum.
"Sağ kalırsa,seninle olur tabi neden olmasın?"
Çağın 'a doğru baktım.
"Bir kere,şu zihnin kaygılarını parçalamasın. Sadece bir kere."
Ardıç,elini hızla bacağına vurdu.
"Bu şartlarda mı?"
Kafasını salladı.
"Geberteyim mi seni,onu mu istiyorsun bu gece?!"
Ardıç,ayağa kalktı.
"Konuşma bitti,minik yatağına!"
Ellerini belinde birleştirdi.
"Tamam."
İlerleyip,yandaki odaya girdim.Hazır olan yatağa ilerleyip, içine girdim.Uyku tutmayacaktı,çünkü bu olanlar yeterince canımı sıkıyordu.
Kelimeler erken doğumun aniden gelen sancısı,gibi zihnimden çıkıyordu.Söyleyecek kadar varan dilim,benliğimi ortaya çıkarmıyordu.Askıda emanet etmiştim hiçliğimi.Gözlerinin içine baktığım geçmişin ufkunda, güneş batıyordu.
İçimdeki çocuk,küstü büyüdüğüm her yaşa.
Durdarmıyordum,geçmişin kalemini.
Geçmişi,gölgeme hapsetmiştim.Adımlarımı takip etmesinde hakkı olması canımı yakmaya alıştırıyordu.
Boğazımdaydı elleri ve ben hiç iyi hissetmiyordum.
"Daha önce de iyi değildin."
Kulağımın içine fısıldayan,iç sesimle aynanın yansıması gibi yüz yüzeydim.
"Bu surat,bu ruha mı aitti?"
Kendime inancım bile kalmamıştı.
Neye inanacaktım?
Ben kendi benliğimin katiliydim,umut vad eden her cümleden kan akıyordu ve önümdeki gelecek kayan yıldız gibi kaymıştı.
Yaşanılan onca şeylerin doğrusu yalnışı yoktu.Her şeyi iyisiyle kötüsüyle yaşıyorduk.
Adalet...kendi evrenimde kendi yaşantıma göre yargılanabilirdi.
İçimde yargılar,ve suçlular  faili meçhul şekilde yargılanıyordu.
Zihnim,her bir düşüncemi parçalıyordu.
Düşünmek istemiyordum,düşündükçe ne kadar yalnız olduğumu kalemin boş satırlarında fark edince,aciz olan parmaklarım satırlarda aşalığıyordu beni.
"Uyudun mu?"
Ardıç,aralanan kapının ardından bana doğru bakıyordu,bir eli kapının önünde bana bakıyordu.
"Uyuyacağımı zannetmiyorum."
Kollarımı göğsümde birleştirdim.
Derin nefes alarak içeri girdi.
"Uyu,ben bütün bu olanları senin içinde düşünüyorum."
"Ardıç beni neden sürekli böyle korumak istiyorsun?Hayatında çok uzun süre olmadım."
Dudağımın etini ısırarak ona dikkatlice baktım.
"Bunun cevabını henüz algılayamadım,ama korumalıyım bunu biliyorum.Bunu kendim için yapmalıyım.Seni kurtarırken kendimi de kurtarıyorum bu cehennemden."
Dudağımı büzüp, kaşlarımı havaya kaldırdım.
"Annenle gurur duyuyorum,bunu söylemeyelim."
"Neden?"
Duvara doğru yaslanıp erkeksi ile bana bakıp konuştu.
"Kadınlara bu kadar değer verme duygusunu sana bu kadar  aşıladığı için."
Yutkunurken,adem elması belli olacak şekilde yutkundu.
"Evet."
Kafasını yere eğip,alyans taktığı parmağıyla ile oynamaya başladı.
"Benimde ailem ne vaziyette hiçbir bilgim ve fikrim yok."
Sesim, kurtarılmayı bekleyen insan gibiydi.
"Umarım iyilerdir."
Kafasını kaldırıp,mavi gözleri ile bana baktı.
"Umarım."
Nefesimi zorda olsa verdim.
"Onlardan nefret etmiyorsun,merak ediyorsun bu onlara değer verdiğin anlamına gelir."
Elini cebine koydu.
"Nefret var,yaşadığım ve yaşatılan onca şeye rağmen ve evet onlar ailem ve değer veriyorum.Netice ne olursa olsun."
"Orası öyle."
Kafasını duvara doğru yaslayıp gözlerini kapattı.
"Her şey iyi olacak,uyu güzelim."
"Bunu seviyorum."
Ardıç,duvardan ayrılıp gidiyorken durdu.
"Neyi?"
Arkasını dönerek bana doğru baktı.
"Kötü düşündüğümde,teselli vermeni."
"Kadınlara değer veriyorum,o yüzden."
Gülümsedim.
"Hadi uyu,yoksa ceza olarak yanında yatacağım."
"Ne,uyudum say."
Yorganı çekip altına girince,Ardıç kahkaha patlattı.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin