İNZİVA

85 8 0
                                    

İçimdeki duyguların,ihanetine karşı artık şaşıramıyordum.Acı,her seferinde farklı acının gücünden beslenerek, duygularımın kanını yere akıtıyordu.
Zihnim bana nasıl oyun oynuyordu bilmiyordum.
Ama zihnimin koca küf kokan odasında,tıkalı kalmıştım ve bu artık kaldırabileceğim düşünceler değildi.
Şu an ne yapmalıydım?
Kendimden kaçtığım için miydi bu çetimsiz savaş?
Ne hissetmem gerekiyordu?
İçim feryat figan çığlık atıyordu.
"Otursana,sadece yüzüme bakıp duruyorsun!"
Deri ceketini çıkarıp,sandalyenin arkasına koydu.Oturup,ellerini birleştirip bana doğru baktı.
Yutkunarak,tırnaklarımı avucumun içine batırdım.
Sandalyemi geri çekip,sonra tekrar ittiriyordum.Ellerimin titremesini,oluklarıma kadar hissediyordum.
"Ne yapıyorsun?!"
Eray,kirli ve ürkütücü kaba sesi ile,tehditkar bakışları üzerinde,öylece bakakalmıştım,en sonunda sandalyeyi çekip oturdum.
"Çise,açıkçası seni beklemiyordum."
Titreyen elimle telefonumu dizimin üstüne koyup,masanın üzerine ellerimi koydum.
"Bende,Eray senin Ardıç'ın misafiri olarak gelen kızla ne işin var,bunu bana neden söylemedin?"
Derin nefes alarak,şaşkın ifadeyle ona doğru bakıyordu.
"İkinizden de en ufak,bir sır çıkmayacak duydunuz mu?!"
Sesi yüksek çıkmıştı.
"Bağırma sakin ol!"
Bende biraz ses yükseltince,bana doğru daha sert tavır takındı.Saçlarımı omuzlarımdan geriye doğru attım.
"Bana emir verme güzelim,zararlı çıkarsın!"
Ona öylece bakmam hiçbir işe yaramıyordu.
"Bir açıklama bekliyorum Eray."
Çise ellerini birleştirip,kaşları çatık vaziyette ona doğru bakıyordu.
"Beni seviyorsun değil mi hayatım?"
Eray,Çiseye doğru yaklaştı.
"Evet ama,bununla ne alakası var?"
"Çok alakası var bebeğim,sevgilin için büyük bir fedakarlık yapmanı istiyorum,tabi beni kaybetmek istemezsen."
"Sen ne dediğinin farkında mısın?"
Eray,elindeki menüye bakıyordu.
"Sen ne saçmalıyorsun ?"
Söylediğim cümleye karşı,ani fren yapan araba gibi durdu bakışları.
"Beni sinir etme,anlatacaklarımı dinleyeceksiniz,sorgu yok."
Bakışlarımı başka yöne çevirdim.Bu nasıl olabilirdi?
"Sana inanmıyorum Eray gerçekten."
Menüyü sinirle masaya vurdu.
"Sana dava olayını anlattım,intikam istiyorum Çişe ve sen de bana yardım edeceksin!"
"Kendin halletmeyi neden denemiyorsun,gücün mü yetersiz,korkuların mı?"
Çise siyah ojeli tırnaklarını masaya vurmaya başladı.
"Zamanı gelince,yüzümü görecek,ve onun son günü olacak kefen giydireceğim."
"O,benim en yakın arkadaşım bu ihaneti ona yapamam!"
Çise de yeni öğrenmişti duruma bakılırsa,derin nefes aldım.
"Yapacaksın Çise,sen sadece bana ipucu ver,merak etme seni bu işe ortak göstermeyeceğim."
Çalışana siparişleri verdi,yanımızdan ayrılan çalışana doğru baktım.
"Bunun için mi benimle sevgili oldun?"
Çise'nin gözleri dolmak üzereydi.
"Hayır seni seviyorum ve evet biraz payı var."
Eray'a baktığımda yeşil gözleri delip geçiyordu kahvelerimi.
"Biraz mı?"
Çise parmağı ile işaret yapıp gülmeye başladı.
"Biraz öyle mi?"
Göz yaşları teninin,her noktasını keşfe çıkıyor gibiydi.
""Çise sakin ol sevgilim,o adam benden daha mı değerli,birinin ölümüne neden olan adi herifin tekinden bahsediyorsun!"
Eray,işaret parmağını kaldırıp,Çise'ye bağırmaya başladı.
"Onu tanımıyorsun,o öyle bir adam değil,onun üç yıllık arkadaşıyım ve Algin'i çok seviyordu."
Konuşurken,cümleleri ağzında yumru yumru olup zar zor yutkunuyordu.
"Evet,ama öfkesi sevgisinin önüne geçti."
"Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor,Algin'nin ölmesi?"
Çise,eliyle göz yaşlarını hışımla sildi.
"O da benim arkadaşımdı,ölmeyi hak etmedi anlıyor musun?"
Kaşları çatıldığında,seri katil gibi ölümcül bir hava takınıyordu.
"Evet,ama Ardıç'ta ölmeyi hak etmiyor."
En sonunda, hıçkırığı kendini salıvermişti.
"Tamam,sakin ol ona zarar vermeyeceğim,hesap soracağım oldu mu?"
Eray,sandalyesini Çise'ye yanaştırıp,kolunun altına alıp,omzunu sıvazlamaya başladı.
"Söz ver."
Çise,Eray'ın lacivert tişörtünü sıkıyordu.
"Söz."
Çalışan önümüze içecekleri koydu.
"Ama,bu işin sonunda başka şeyler öğrenirsem işime karışmak yok."
Eray,önündeki bardağı alıp içmeye başladı.
"Öldürmeden işine bakacaksın,sözün var."
Eray,cevap vermeden bana doğru baktı.
"Şimdi, Ardıç,babası ile görüşüyor mu?anlat bakalım,parayı kimden alıyor?"
Yutkunarak ona doğru baktım,anlatmalı mıydım?
"Bilmiyorum,bana hiç cevabını vermedi."
Yalan söylerken,kendimi artık soru sinesine çekmekten yorulmuştum.Neden Ardıç'ı korumak istiyordum ki?
"Nasıl?"
Gözlerimi kaçırmadan bakıyordum,yalan söylediğimi anlamaması için.
"Bilmiyorum,beni yarı yolda bırakmıştı sonra,kaçtığım gün peşime takılan silahlı adamlardan kurtardı,ama parayı nasıl aldı buldu bilmiyorum."
Önümdeki kahveyi içtim.
"Neden evinden kaçtın, tanımadığın bir adama sığındın?"
"Ne,sen kaçtın mı?"
Çise,araya girince ona doğru baktım.
"Çise,bu olanlar bu masadan dışarı çıkmayacak anlaşıldı umarım,yoksa Ardıç'a olacaklardan sorumlu olmam."
"Sana inanamıyorum Eray."
Elini göğsüne bastırıp,akan rimeli ve kızarmış gözlerle ona doğru bakıyordu.
"Sen böyle bir şeyi Ardıç'a nasıl yapabildin?"
Sesi acizliğin içindeki öfke patlaması gibi patlak veriyordu.Yutkunarak,olayın kanında boğuluşuma izin veriyordum.İçimdeki felaket yığını artık,duygularımı köreltiyordu.
İçimdeki benlik, sokakları terk eden insan gibi ıssızdı.
Hangi duyguyu hissetmem gerektiğine dair,en ufak fikrim yoktu çünkü duygularım ruhumda aranıyordu.
Neden böyle bir tercihi yapmıştım?Neden o gece bir anda kaçmıştım ki?
Hantal hayatımı neyin kurtarmasını medet ummuştum?
Yaptığım hata için,şeytan ateşten ince halka istiyordu ince boynuma.
Derin nefes aldım
Hayat ne istiyordu ruhumdan?
Bu soruyu kendi zihnim penceresinden baktığımda,manzara hiç iç açıcı değildi.
Kendi içimde,ben miyim diye sorgulatıyordum.
Bu kadar acı,bir ruh ve beden için fazlaydı.
Gözlerimde yankı yapıyordu göz yaşlarımın hıçkırıkları.
Geçmiş ise,kaygı mağduru altında bir çok ruh kaybı verirdi.
"Cevap versene!"
Elini masaya vurdu.Etrafa baktığımda hiç kimsenin umrunda değildi,bize bakıp biz bakınca önlerine dönüyorlardı.
"Bunu sana Eray anlatsın."
Titreyen elimle,Eray'ı gösterdim.
"Bunu sonra konuşacağız Çise,o kadar vaktimiz yok şu an."
Derin bir nefes alıp,yüz hatları iyice gerildi.
"Bana anlatacaksın."
"Sonra dedim."
Kelimeleri bastıra bastıra söyleyince,sivri çenesi kasılmıştı.
"Şimdi,şu dosyanın peşindeyiz."
Eğilip,yanındaki siyah kare çantayı çıkardı.
"Berfu Yıldırım dosyasında,Ardıç'ın verdiği ifadeyi oku."
Elime lacivert kapaklı dosyayı uzattı.
"Bunu,nasıl alabildin?"
"Arkadaşım aynı hukuk bürosunda çalışıyor,Ömer amcaya bilerek tavsiye ettim,ama oğluna söylememesine tabi ki de."
Dosyayı açıp okumaya başladım.
"Sakın,Ömer amcayı da karıştırdım deme!"
"Hayır!"
Sesi,kararlı bir tonda çıkmıştı.Dosyadaki ifadeye odaklanmıştım.
Nişanlım A.A ile okul çıkışı buluşacaktık.O sırada evdeydi.Okuldan çıktığım gibi arabam ile nişanlımın evine gittim.Kapıyı çalınca açmadı,bir kaç defa aynı eylemi tekrarladım, açmayınca telefon ile aradım,tekrar açmadı.Çilingir çağırıp evi açtım,her yerde arayınca bulamadım.En sonunda,kendi odasının içinde vurulmuş bir vaziyette görünce,hemen yanına koştum,ani tedirginlik ile ne yaptığımı hatırlamıyorum ama ambulansı ve polisleri aradım.Suçlu kim ise,cezasını çekmesini talep ediyorum.
Yazılanları okuyunca,Eray'a doğru baktım.
"Bu ifade de ne çıkardın ki?"
Elimdeki kağıda bir kez daha baktım.
"Ani tedirginlik ile ne yaptığımı hatırlamıyorum,yazmış o esnada ne oldu?hiç aklına bu soru gelmedi mi?"
Eray,geriye doğru yaslandı.
"Bu normal değil mi,ben de birini ölü görsem ani tedirginlik ile ne yapacağımı bilemem,sen ne yapardın acaba?"
"Kabul,kolay bir şey değil,ama ifade de o noktayı kullanmazdım."
"Neden,şüphe uyandırmış olsaydı ifade vermeye gitmezdi ve hakkında yakalama kararı alınırdı."
"Zekisin,ama yeterince değil."
Sırıtmaya başladı.
"Ben bundan art niyet göremiyorum,kusura bakma."
"Bana da ver şunu."
Çise,elini uzatınca dosyayı ona doğru verdim.
"Onun Algi'nin ölümünde bir payı yok."
"Ben yine de bir şeyler saklandığına inanıyorum,çünkü sen bu olayda yenisin."
"O zaman beni dahil etme,kendi ağzınla söyledin."
Derin bir nefes aldım.Telefonum bacağımda titriyordu,yan tuşundan sessize aldım.
"Bu olayın içine girdin ve ben istediğimi alacağım."
"Eray,seni tanıyamamışım."
Bir kere daha ağlayınca ona doğru baktım.
"Ve ayrıca Ardıç'ın burada göze batan ifadesi yok."
"Çise ağlama!"
Eray'ın sesi kulaklarıma doldu.
"Ağlama mı?"
Sorduğu soru karşısında zemine çakılmış gibiydi.
"Çok abartıyorsun ve sinirimi bozuyorsun."
Elini cebine soktu ve sigara paketini çıkardı.
"Sen,nasıl bu kadar bencil olabiliyorsun?"
"Arkadaşımın ölümüne neden olan birini düşünmek mi bencillik?"
Dudaklarının arasındaki sigara arasından konuşuyordu.Sinirden soluyarak sigarayı parmağının arasına aldı.
"Senin ki düşünmek değil,masum olan birini hapse attırmak!"
"Çise,bildiğin konular üzerine yorum yap olur mu sevgilim?"
Yeşil gözlerini devirdi.
"Algin'i ben de tanırdım Eray,benim de arkadaşımdı ve sana anlatmadığı bir çok sırrını biliyorum."
"Ne gibi?"
Konu odak noktasına girince,Eray yayıldığı sandalyeden masaya doğru iyice yaklaştı.
"Kızsal meseleler ve Ardıç'ın ailesinin sorunları."
"Ne gibi sorunlar?"
"Biliyorsundur nişan olayı vardı Ömer amcanın,en sonunda kıza patladı."
"Bunun hakkında daha neler biliyorsun?"
Eray, elindeki sigarayı içip,kaşları çatık vaziyette Çiseye pür dikkat bakıyordu.
"Sonra,Babasının ona vermek istediği bir mektup mu varmış ne,bir şeyler söylüyordu çok bahsetmedi.Ama Ardıç,o kağıdı asla almamış ve almayı da düşünmüyormuş,ayrıca annesinin Ardıç'ın öğrenmek istemediği bir şeyi babası saklıyormuş ve mektubunu kabul ederse verecekmiş."
"Ne dedin sen?"
Eray,sigarasını parmağında daha çok bastırdı.
"Ne?"
Bu yediğim kaçıncı şok darbesiydi?Artık,hiç bir şey bilmek istemiyordum.İçimdeki yalnızlık odası sessizlik kokuyordu.İçimdeki kendime inancım,kurtuluşu olmayan bir hastalık gibiydi ve tedavisi yoktu.
Peki bunu bile bile neden mücadele ediyordum?
Kalemim,göz yaşlarımın imzasını taşıyordu.Yeni kimlik,yeni bir ruh oluşturmuştu içimdeki yabancı.
Peki ben kimdim?bunu fark etmem,yıllarımı hatta geçmişimi çalmıştı.
Acının dili yoktu,ama parmakları vardı ve her satırı alev alev yakıp geçiyordu.Tıpkı,şu an hissettiğim yok oluş gibi.
Ruhum inzivadaydı,zihnimi bedenimden soyutlamıştım ve benim için gerçekler yoktu.Görememekten ziyade,görmek istememekti belki de.
Kalemim artık,satırlarını kaybediyordu.
Durduramıyordum.Neden?...
Niçin,kendim için miydi?
Aptal bir şekilde ruh halime gülüyordum,iyi değildim hemde hiç iyi değildim.
Neyde iyiydim ki?
Kendimi aciz göstermek değildi amacım,kalemim ruhumun aynası olduğunu fark edince,içimden bir çok duyguyu kendime silah mermisi olarak sundum.
Belki de ben...
Hakediyordum.ben yaşantımın böyle olmasına göz yummuş, söylemediğim her kelime için vicdan sinesinden öldürülecektim.
Babam...Cümleler yutkunamıyordu bile,bir çok duygunun nefreti olabilirdi ama kalbimdeki boşluk gibi,yarım ve eksik kalacaktı.
Bu normal değildi,belki de ben değildim.
Çocukluğumun katili olmasına izin vermiştim.
Suça ortak mıydım?Belki de ilahi adalette sorgum alınabilinirdi.
Annem...Kalbimin acı sancısı, doğumda acı çeken anne gibiydi.Ne hissetmem gerekiyordu ki,bu beni normal bir insan psikolojisine sokabilirdi?
"Duydunuz."
Çise,önündeki soğuyan kahveyi alıp bir anda kafasına dikti.
"Ne mektubu?"
"Hiçbir fikrim yok."
"Ben size söylemiştim,bu işin içinde bir şeyler var,görün artık!"
Sigarasının son külünü tabağa bastırdı,masanın üzerindeki beyaz çiçeğe doğru bakıyordum.
"Ömer amcanın sırrıyla Ardıç'ı bir mi tutuyorsun?"
"Çise,çok olmaya başlıyorsun!"
Derin nefes almaya başladı.
"Ben,bu planda yokum."
"O zaman ben de yokum tatlım."
Eray,yalancı gülümseme takınarak Çise'ye doğru baktı.
"Eray,bunu kullanarak ilişkimizi bitirmeyi düşünmüyorsun değil mi?"
Çise,akan ve her tarafa dağılan rimelini bir kere daha sildi.
"Tam da öyle düşünüyorum Çise."
"Eray,seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun.Sende seviyorsun."
"Yanımda olmalısın o zaman,ne olursa olsun."
Eray,etrafı süzmeye başladı.
"Ama-"
Sözünü keserek,ona doğru döndü.
"Var mısın,yok musun?Şartları da düşün."
Ona doğru bakınca,bana doğru baktı.
"Seni sevdiğim için varım,seni kaybedemem."
Çise'ye öylece bakıyordum.
"En yakın arkadaşı sendin!"
"Sen de kız arkadaşı değil misin?"
Eray,bana doğru sesini yükseltince ona doğru baktım.
"Kız arkadaşı mı?"
Çise,bir bana bir Eray'a bakıyordu.Masada ihaneti,pay şeklinde bölüşüyorduk ve bu vicdan yargısında adaletli değildi.
"Evet,o daha iyi anlatır sana."
"Aslında sen daha iyi açıklarsın neden bu masada oturduğumu."
Eray'a aniden çıkışıp neden ağzımdaki sırrı patlak vermiştim ki?
"Konu,kafamızdaki soruların cevaplarını almak değil.Beni iyi dinleyin,bu süreçte Ardıç'ın destekçisi olup onu içten feth ediyoruz."
Eray'ın tok sesi,kulaklarımda duymak istemeyeceğim moledinin notları gibiydi.
"Ya istediğin sonucu alamazsan?"
"Alacağız."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Tecrübe."
Göz kırpınca,midemin bulanacağını hissettim.
"Bu arada Çise,Arsen aranıyor en ufak ağzından bir şey kaçırmayacaksın,anlaştık mı?"
"Aranıyor musun?"
Eğilip,sessizce söyledi.Kafamı salladım.
"Tamam,çıkmayacak ağzımdan hiç bir şey."
"Konuşma bitti mi?"
Onlara doğru baktım.
"Şu mektup işini öğrenmeni istiyorum Arsen."
Kafamı salladım.
"Gidebilirsin."
Oturduğum yerden kalkıp,kafeyi terk ettim.Duvara yaslanıp,elimi göğüs kafesime koyup derin nefes aldım.O sırada telefonum çaldı.Telefonu açıp kulağıma zar zor götürdüm.
"Minik,kaç saattir gelmedin sorun var mı?"
Ardıç'ın erkeksi sesi,telefonda zihnimin içinde yankı yapınca acı çekiyordu bedenim.
"Hayır."
Sesim,saçıma değen rüzgarla birlikte uçup gidiyor gibi hissediyordum.Kurumuş olan dudaklarımı ıslattım.
"Neredesin,gelip alayım?"
"Sen neredesin,ben oraya geleyim."
"Ben kafenin çaprazında kalan alış veriş merkezinin önündeyim."
"Tamam."
Telefonu kapatıp,duvardan bedenimi ayırıp yürümeye başladım.Yürüyünce,yüzüme değen rüzgar kendime gelmemi sağlıyordu.
Adımlarım bile bedenime yabancıydı.Bunun normal olmadığını biliyordum,derin nefes aldım.Gözlerim dolmak üzereydi ve dudağımın etini ısırdım.Ardıç'ın arabasını görünce,oraya doğru ilerleyip bindim.
"Ne oldu?"
İçeriye oturup,telefonumu dizlerimin üstüne koydum.Ardıç'a doğru baktım.
"Bir şey sonra konuşalım mı,iyi hissetmiyorum."
Kafamı cama yasladım ve elimi ağzıma koydum.
"Peki."
Ardıç,gaza doğru kökledi.Dışarıdan pencereyi izliyor gibi görünsem de kafamda Ardıç'a yapılan ihanetler döndükçe nefes almakta zorlanıyordum.
Araba,aniden sahil kenarında durmuştu.
"Neden burada durduk?"
"Biraz temiz hava,iyi gelir diye düşündüm,hadi yürüyelim."
Ardıç,arabanın anahtarını çıkardı,eğilip yüzü yüzüme yaklaşınca mavi gözlerine baktım.
"Ne yapıyorsun?"
"Rimelin akmış,çirkin bir nişanlı istemiyorum yanımda."
Gülmeye başladık.
"Tabi."
"Hadi in minik."
Arabadan inip,sahile doğru yürümeye başladık.Ağır adımlarla,öylece yürüyorduk.
"Neden bu kadar duygusalsın,en doğru soru neden böyle hissediyorsun Eray sana ne söyledi,beni neden aramadın?"
Kaşlarını çatmıştı.
"Lütfen,biraz hava alayım iyi geliyor."
Omuzlarımda olan saçımı geriye doğru attım.
"Arsen,hayat yaşadığın hiç bir duyguyu önemsemiyor,unut gitsin şu hisleri."
Ardıç'a doğru baktığımda,elleri cebinde uzun kumral saçları rüzgarın eşisi ile dans ritimleri oluşturuyordu.
"Hayat bizi de önemsemiyor."
Kollarımı açarak,ona doğru baktım.
"İyi değilsin anlıyorum,bak ne konuştunuz bilmiyorum ama bana anlatmadan rahatlayamazsın ve en sonunda zaten anlatacaksın."
Keskin yüz ifadesi,öfkesini kabuğundan çıkarmadığı sürece,merhameti ve düşünceli yapısı onu kendi gözümde kusursuz yapıyordu.Yüzünde en sevdiğim fiziksel  özelliği ise,kıvrımlı kirpikleriydi,çok güzeldiler.
"Ardıç,bu yolun sonunda fena tökezleyeceksin."
Elimle zemini işaret ettim.
"Ne oldu anlat,artık sabrım taşıyor."
Ardıç,kaşları çatmış karşımda öylece tuğladan duvar gibi, geçmemi engelliyordu.
"Konuşmalar,vaddetler hepsi seni de yeterince sıkmadı mı?"
Durduğum,yerde yürümeye devam ettim.
"Ne istiyorsun ha,ölmemi mi?"
Ardıç'ın erkeksi sesi,muma ışık veren ateşti.
"Yaşıyor muydun doğru dürüst?!"
Öfkeliydim,ve içimdeki benlik,kelimelere hüküm veremiyordu.Ağzımdan çıkan cümleler,sanki bana ait değilmiş gibiydiler.Belki de hayat mücadelem,sadece kalem ve satırlar arasında ki ilişkiydi.
"Ne söylediklerinin farkında mısın?Sonra bana pişmanlık cümleleri ile gelme!"
Arkasını dönünce, topladığı çok küçük bir topuz modeli olan saçlarını görüyordum.Elleri cebinde arkası dönük vaziyetteydi.
"Şu an iyi olmadığımı söyledim ve sen üzerime geliyorsun."
Burnumu çektim.
"Peki,eve gidene kadar tek bir kelime yok."
Önüne bir an döndü.
"Sadece konuşmadan yürüyelim,o zaman."
Sol elini cebinden çıkarıp,eliyle yolu gösterdi.
"Tamam."
Birlikte sessizce yürümeye başladık.
"Uzun zaman olmuş."
Ardıç'ın erkeksi sesi kulak veznimde yol alıyordu.
"Neye?"
"Bir kızla yürümeyeli,üç sene oldu."
"Ha,doğrudur."
Gülüyorduk.
"Çok ani duygu geçişleri yaşıyorsun,bu hep böyle miydi?"
Elleri cebinde,sahil boyu yürüyorduk.
"On yedi yaşımdan beri."
Kafasını salladı.
"Bir de sen de panik atak var minik,kafan iyi düşünceyi kaldırmıyor,yoksa paranoya mı?"
Ardıç,gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Çok komiksin."
"Kendi çapımda iyi espiri yapan adamım."
"O senin egoizm tavrın!"
"Laf,laf ağzın sürekli laf yapıyor minik."
"Bir de adım var,ya ben sana sürekli fırtına diyor muyum?"
"Söyleme diyen yok."
"Yoksa kasırga mı olsa lakabın?"
Gülmeye başladım.
"Sen ilk önce ani duygu geçişi yaşayan duygularını kontrol etmeyi öğren."
"Senin de kontrol etmeyi öğreneceğin çok şey var."
Ardıç,kaşlarını çattı.
"Yok sana bana laf kalabalığı yapma diye,açık kapı bırakmayacağım."
"Sen öyle mi?"
O sırada,küçük büfede dondurma satan yere doğru ilerledim.
"Nereye gidiyorsun?"
Ardıç,ellerini cebinden çıkarıp,uzun kumral saçlarını rüzgarda dağılan saçlarını düzeltti.
"Bence bir dondurma yemeliyiz."
"Dondurmadan nefret ederim."
Ardıç,suratını ekşilti.
"Ciddi olamazsın."
Ona,ağzım açık şekilde bakıyordum.
"Suratımdaki ifade yeterince sert değil mi?"
Sivri ve kemiksi yüz hatlarını incelemeye başladım.
"Sen her zaman sert bakıyorsun,hangisinin ciddi olduğunu anlayamıyorum."
"O laf yapan ağzını,geç ne istiyorsan al bana alma."
"Sana vanilya ve fıstıklı dondurma söyleyeceğim."
"Hayır."
Mavi gözleri,Azrail'in beden bulmuş hali gibi gözlerimin içine bakıyordu.
"Girdim bile."
"Hayır."
Satan kişinin yanına doğru gittim.
"Bana,çikolatalı ve orman meyveli dondurma,erkek arkadaşıma da fıstıklı ve vanilyalı dondurma."
"Ben istemiyorum."
Arkamda durup,araya giren Ardıç'a baktım.
"Sadece size mi olacak efendim?"
Satan kıza doğru baktım,kumral renginde saç rengi ve gözleri bal rengiydi.Dudakları ince bir yapıdaydı,esmerdi.
"İki kişiye dediğim gibi siparişler."
"İkisini de sen yiyeceksin,bana annem bile yediremedi."
Boş olan masaya geçip,sinirli bir şekilde sandalyeyi çekti.Bana doğru bakmıyordu, cebinden telefonunu çıkarıp oynamaya başladı.
Yanına doğru gidip,oturdum.
"Bence seveceksin."
"Sen de anlama kıtlığı mı var?"
Telefonunu kapatıp,hızla kahverengi masanın üzerine koydu.
"Ben seveceğine inanıyorum."
"Sen tam bir aptalsın!"
"Hakaret etmezsen olmuyor değil mi?"
"Kendine illa bunu yakıştırıyorsun ve buna zorluyorsun."
"Bana hakareti yakıştırıp eden sensin."
Kafamı kasanın olduğu yere doğru çevirdim.
"Afiyet olsun efendim."
Önümüze dondurmaları koydu,Ardıç dondurma kasesini bana doğru itti,kase önümde durdu.
"Bunu yemeni istiyorum,en azından tadına bak lütfen."
Kasemden dondurmayı kaşıklayıp yemeye başladım.
"Bunu bana yaptıramazsın,en son kişi bile değilsin."
Gözlerinin içine baktığımda,düşmanı varmış gibi bakıyordu.
"Evet,ama anneni hatrı için ye."
"Annemi sakın bu saçma sapan işlere alet etme."
İşaret parmağını kaldırıp bana doğru baktı.
"Yeme o zaman, yeme Ardıç."
Sinirle soluyup dondurmamı yemeye başladım.Cama doğru bakıyordum.Önümden kase çekilip alınca ona doğru baktım.Bir kaşık alıp cama doğru bakıyordu.Ağzındakini emip,yuttu.
"Yedin."
Ardıç,bana doğru baktı.
"Senin yiyeceğin yoktu,o yüzden yedim para verdim tamam mı?"
Gülmeye başlayıp,kafamı salladım.
"Tadı nasıl?"
"Soğuk."
"Ciddi olamazsın."
Gülmeye başladım,hatta kahkaha atıyordum elimi karnıma koydum.
"Komik olan konu ne?"
Ardıç,arkaya doğru yaslanınca kasları daha da belirginleşti.
"Dondurma tabi ki soğuk olur Ardıç."
"Daha önce hiç ağzıma sürmedim,normal değil mi?Senin yüzünden yemek zorunda kaldım.Tanrım..."
Havaya doğru baktı.
"Böylece dondurmanın tadını da bilmiş oldun."
"Tabi,abartığın kadar sevmedim."
"Güzel bir şey tamam mı?"
"Tabi."
Ardıç,hesabı ödeyip masadan kalktı.
"Yürü."
"Söylemesen bende burada kalmayı düşünüyordum."
"Senin dilin havanın etkisiyle mi açıldı?"
"Bilmem."
Yürümeye başladık.
"Eray,mevzusunu burada biraz açsan olmaz mı?evde dedem yeterince bizi oyalayacak."
Aklıma gelince,yutkunamıyordum.
"Konuşuruz,acele işleri sevmem."
"Sinir etmeyi beceriyorsun beni her seferinde."
"Ardıç,bak işler çok garip bir halde ama burası yeri olduğunu düşünmüyorum."
"Öyle mi?"
"Evet."
"Evde,uyuyunca tek tek anlatacaksın duydun mu beni?"
Karşıdan karşıya bakıp,geçtik.
"Duydum."
Arabaya doğru gelince,bindik.
"Çağın nerede?"
"Onun işi var,dedemin alış verişini yapacak,eksikler bilirsin."
Arkasına bakıp,araba gelip gelmediğini kontrol edip gaza bastı.
"Ardıç."
Ona doğru baktım.Dudaklarımı birbirine bastırdım,söyleyip söylememek istemediğimden emin değildim.
"Söyle."
Emniyet kemerim ile oynayıp duruyordum.
"Aslında..."
Derin nefes aldım, gerçekten söyleyip söylememek arasında tereddüt yaşıyordu zihnim.
"Söyle şunu artık!"
Ölüm bekçisi gibi sesi cümlelerimin canını almak istiyor gibiydi.
"Aslında,birbirimize alışmamalıyız bu kötü olacak."
"Yine ne saçmalıyorsun?"
"Bak,bu saçma değil doğru olanı."
Tırnaklarıma öylece bakıp duruyordum.
"Eray,kesin sana bir şey söyledi ve tehdit etti,sikeceğim o orospu çocuğunu."
Direksiyonu sert bir şekilde sola doğru çevirdi.
"Yavaş."
Öne gelip,sonra tekrar arkaya doğru gittim.
"Alakası yok,ben korkuyorum sana bir şey olacak diye bu vicdan azabıyla yaşayamam."
Yutkunarak,ona doğru baktım.
"Kimse bana bir şey yapamaz,duydun mu beni?!"
"Bak-"
"İtiraz etme!"
Bağırınca,uzun kumral saçları önüme doğru gelip direksiyona sert şekilde vurdu.
"Beni tedirgin ediyor bu hallerin,normal bir şey tamam mı?"
"Benimle kavga etme,benimle oynama anladın mı beni?"
Arkamızda ki araba kornaya doğru bastı.
"Bir sen eksiksin,yavşak."
Camı,açıp adama doğru bağırdı.
"Adamın bir suçu yok, öfkeni başkalarından çıkarma."
"Her şeye konuşup durmak doğru bir eylem değildir güzelim."
Bir şey demeden,cama doğru baktım.Eve doğru geldiğimizde arabadan inip, apartmanın önünde durdum.Ardıç,kapıyı açtı merdivenlerden çıkıp eve girdik.Oturma odasına girdiğimizde ortalıkta kimse görünmüyordu.
"Deden nerede?"
"Dışarıda Çağın ile alış veriş yapıyorlar."
Ardıç,deri ceketini koltuğa çıkarıp koltuğa doğru fırlattı.
"İyiymiş."
Odaya girip,üstümü değiştirip oturma odasına geçtim.Ardıç, elindeki su bardağına bakıyordu.
"Otur ve anlat kimse yokken."
Koltuğa geçip oturup ona doğru baktım. Konuyu değiştirmek istiyorumdum çünkü bir ihaneti daha kaldıramayabilirdi.
"Karanlık,bir muma ateş olmuş,gölgeler kendi inine çekilmiş ve aydınlık ışığı her tarafta kendini aramış.
Gölgeler,sessiz yolun kaldırımında ilerken,sessiz bir sokakta ışıldayan sokak lambasının altına sinmiş.
Geçmişi,onu her yerde didik didik ararken,korkunun sahibi olan kalp ritimlerine boyun eğmiş ve korku-"
Lafımı kestiği an,ona doğru baktım.
"Bunu neden anlatıyorsun?bu konumuz değil."
Dudakları düşen bardak gibi paramparça olan,cümle kırıklarını kanatarak konuşuyordu.
Ona doğru baktığımda,gömleğinin iki yakasını açıyordu.
"Bilmiyorum,küçükken dedem anlatırdı,bazen böyle merak edeceğim anlamamı istemeyeceğim türden.hikayeler.Belki senin de anlam çıkarmanı istiyorum."
Koltuğun üstüne çıkıp kafamı yasladım.
"Seni avutarak mı,gerçekler bir gün kapıya dayanır.Bunu unutma minik.Ayrıca açık ol ve konuya gel."
Koltuğa doğru uzanıp,masadaki kumandayı kaptı.
"Senin,nasıl bir dünyan var?Sürekli karmasarsın, tedirgin ama soğukkanlı.Neden ha,neden?"
Kaşlarımı çatıp,bu tavırlarına anlam vermeye çalışıyordum.
"Olması gereken şartlar,bazen seni evcil hayvan yapmayabilir,ruh sağlığın çok ileri düzeydeyse,sahibinin zihnini parçalar."
Elindeki kumandanın tuşlarına basıp,iki bacağını açık mesafede bırakarak,bir kolu basının arkasında televizyon kanallarına bakıyordu.
"Öylece deliriyim mi,onu mu istiyorsun?Yoksa,en başından beri istediğin bu muydu?"
Yutkunurken,zar zor nefes alıyordum.
"İsteseydim,buna izin verirdim."
Yüzüme bakmadan,ifadesiz bir şekilde sorularıma buzdan cevaplar veriyordu.
"Ne kaldı geriye ha,ne bence ben kafayı yemek üzereyim."
Oturduğum yerden,bağırıyordum.Zihin direksiyon hakimiyetini kaybediyordum.
"Bunu istiyorsun evet,sen bencil herifin tekisin!"
Gözlerim dolmaya başlamıştım,çok duygusal değildim ama neden böyle tepkiler verdiğimi bende anlayamıyordum.
"Saçmalamayı kes!"
Ardıç,yüksek ses ile konuşunca,korkum tepkisiz bir şekilde duruyordu.
Bu bana ihaneti miydi?
"Çişe,diyorum Eray'ın yanındaydı.İşin ciddiyetine bak,ben burada kafayı yemek üzereyim!"
Elimi saçlarıma daldırdım,aniden neden böyle bir şeyi ağzımdan kaçırmıştım?
"Ne dedin sen?!"
Yattığı yerden kalkıp,kumandayı yere doğru fırlattı.
"Ne demişim?"
Yaşlı gözlerle ona,öylece saf ayağına yatmam ne kadar başarılı olunurdu bilmiyordum.
"Daha demin,o siktiğimin cümlesini."
Yanıma doğru yaklaşıyordu,suratı o kadar sert ifade takınmıştı ki,korkmak için yeterli,yüz yapısı hatlarına sahipti.Yutkundum.
"Bak,söyleyecektim ama-"
"Ne dedi sana lan?!"
Bir an dibimde bağırınca,oturduğum yerde sıçramama sebep olmuştu.
"Sakin ol,tamam mı yoksa anlatamam."
Zemin,sanki ayaklarımı parçalıyor gibi hissediyordum.
"Çise'ye ne oldu?"
Gözleri,öyle büyümüşti ki,içinde beni zindan edecek gibi havası vardı.
"Eray,onu da benim gibi kullanıyor,kendisiyle tehdit ediyor."
Bir şekilde cümleler,ağzımdan kontrolsüzce çıkıyordu.
"Ne tehditi?"
"İlişkisi ile tehdit ediyor işte,Çise Eray'ı çok sevdiği için kabul etti,ama ilk başta o da istemedi,hatta seni savundu."
"Amacı neymiş?"
Koltuğa tekme attı.
"Seni bir şekilde yok etmek."
"Rüyasında bile göremez şerefsiz!"
"Yenilmez değiliz."
"Elimde olduğu sürece yapacağı planlar,adım atamayacak,izin vermem."
"Başka neler konuşuldu?"
Koltuğa oturup,gömleğinin iki düğmesini açtı.
"Senin savcıya verdiğin ifadeyi gösterdi."
"Nereden bulmuş,alamaz bunu nasıl yapmış?"
"Zaten fotokopisi,aslı yine adliyede orada çalışan avukat arkadaşı varmış,o yardımcı olmuş fotokopisini bir şekilde ona vermiş."
"Amacı ne,beni sorgulacağına Berfu teyzeyi suçlasın,katil o!"
"Sana takmış durumda,senin parmağın olduğunu düşünüyor."
"Olayı bizzat yaşayan adam benim,o nereden bilecek?"
Ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi.
"Orası öyle,bilmiyorum Ardıç ona sor."
Artık,ne yapacağımı bile bilmiyordum.
"Sikeyim,sikeyim artık!"
Elini sertçe koltuğa vuruyordu.
"Sakin ol."
"Yeter lan,yeter ulan!"
Yerinden kalktı,mutfağa doğru ilerledi arkasından onu takip etmeye başladım.Çekmeceyi açacağı sırada önünde durdum.
"Sakın,sen değerlisin anladın mı?"
Avucumun içine,kaslı gövdesi değince ona doğru baktım,o benden hayli uzundu ve ben anca omzuna kadar geliyordum.
"Böyle bir şey sadece sana zarar vermez,Çağın 'a verir,ablana verir,dedene verir,bana verir."
Kızarmış olduğu mavi gözlerine baktım.İçinde boğuluyor gibiydi.
"Çekil."
Beni iteceği sırada,gövdesine sıkıca sarıldım.
"Ne yapıyorsun?"
"İzin vermem,bu kurtuluş değil sen söylemez miydin?"
Hiçbir hareket eylemine girişmiyordu.
"Bak,kendime zarar vermeyeceğim sadece...Unut gitsin."
Güçsüz kollarımı,gövdesinden ayırmaya çalıştı.
"Ciddiden bir daha senden gizlemeyi düşünüyorum."
"Sakın,öyle bir şeyi yaparsan olacakları tahmin edemezsin."
Kırmızı gözlerle,bana doğru bakıyordu.
"Beni bu mücadele de tek bırakamazsın duydun mu?"
Cevap vermeden,mutfaktan çıktı.
"Bunun hesabını ona ağır ödeyeceğim."
Yutkunarak ona doğru baktım.O sırada kapı açıldı.
"Mehmet amca,ver o poşeti de taşırım ne olacak?"
"Elinde ki onca poşet yetmiyor herhalde sana oğul."
Gülme sesleri geliyordu.Mehmet amca,içeri doğru girince ona doğru baktık.
"Ne oldu size çocuklar?"
Mehmet amca,yanımıza doğru gelip suratımıza doğru bakıp,incelemeye başladı.
"Oğlum neyin var,gözlerin etrafı kırmızı."
"Evet dede,uykusuz kaldım dün gece uyuyamadım ondan."
"Bana doğruyu söyle,seni tanırım elimde büyüdün sıpa."
Sıpa deyince gülmeme neden olamadım.
"Dede,neden yalan söyleyeyim?"
"Kızım,nesi var nişanlının."
"Uykusuz ondan,bana da size söylediğini söyledi."
"Minik kuşum,tenin bembeyaz olmuş."
Çağın'a baktım.
"Çağın,mutfağa gelsene şu poşetleri koyalım,ver dede bana elindekileri."
Dedesinin elindeki poşetleri aldı.
"Tamam,Mehmet amca sen Arsenle ilgilenirsin."
"Tamam oğul,merak etme."
"Oğlum,senin amacın ne lan?"
"Asıl sizin derdiniz ne,cenaze kalkmış gibi.Sorun mu var?"
"Evet var,ve artık düşmanlarım çoğalıyor."
"Derken?"
"Çiseyi de bana karşı kullanıyor."
"Ne?"
"Evet,artık onu nasıl kordine edeceğim hiçbir fikrim yok yani ona neler anlattığına dair."
"Siktir,bu felaket olmuş."
"Benim arkadaşım o şerefsizle çıkıyor,yetmiyormuş gibi ona karşı duygusal şeyler hissediyor."
"Çise?"
"Evet."
"Zaten o kızı pek sevmedim, sırf Algin'nin arkadaşı diye katlanıyordum."
"Tanrım...tek tek lütfen."
İçeri doğruya girdiğimde Ardıç,havaya doğru bakıyordu.
"Çise,ihanet etmiş bize."
Çağın 'a doğru baktım.
"Maalesef."
"Ya,abi ayağımızı attığımız yer çamur niye?"
"Bilmiyorum,yaptığımız saçma şeylere sormak lazım,böyle yola nasıl girebildim?"
Ardıç,tezgaha doğru ellerini koyup,başını yere doğru eğdi.
"Oğlum,o zamanlar ne yaptığını bilmiyordun.İyi değildin."
Çağın,Ardıç'ın omzunu sıvazladı.Onları öyle görünce içimdeki duygusallık dibi,en dibe doğru çekiyordu.Verdikleri mücadele,kaybettikleri kadar ağırdı.
Sahi,yanında kimse olduğunu hissedememek nasıl bir duyguydu?
Her gün kendine yalnızlaşan beden,geçmişinde ise zihinde öldürülen insanların,kalabalıklığı hangi toprak altında yatıyordu?
Cümleler,yine esir alıyordu parmaklarımı.Durmak bilmeyen bir öfkesi vardı,içimdeki felaket yığını gibi.
"Şimdi de değilim,ne yapıyorum ben Çağın?"
Ardıç'ın ağlama sesi kulaklarıma dolunca,olayın şokunu atlatmaya çalışıyordum.
"Sen çok güçlüsün adamım,neden biliyor musun tüm bunlara rağmen,bir kadın için mücadele veriyorsun.Üstelik tanımadığın,ailesinden kurtulmaya çalışan kızı aslında o gece sen kurtardın.Sen çok güçlüsün,bunu sakın unutma."
Ardıç,başını kaldırıp Çağın 'a doğru sarıldı.
"İyi ki varsın dost,iyi ki."
"Sende."
Onları öyle görünce, gözlerime soğuk kar taneleri iniyordu ve kalbim donuyordu.
"Deden,gelirse hiç iyi olmaz hadi toparlan,sonra bana sataş.Dikkat çekmez."
Kahkaha atmaya başladıklarında,bende onların bu durumlarına eşlik ettim.Ardıç,uzun yapılı eliyle göz yaşlarını sildi.
"Erkekler ağlamaz diye bir şey yok minik kuşum,bizim de dayanma sınırımız var."
Çağın'a bakıp gülümsedim.
"Tabi ki."
"Ben Mehmet amcayı oyalıyorum,sende toparlanıyorsun hemen."
Ardıç'ın omzuna doğru vurdu.Ardıç,kafasını salladı.Bana doğru baktığında,beyaz teni kıpkırmızı olmuştu.
"Bunlar çok zor,yani sürekli bir şeye direnmek."
Ona dikkatlice bakıyordum.
"Evet,neler atlattığımı bilemezsin."
Ağladığı için,tok ve kaba çıkıyordu sesi.
"Muhakkak ."
"Sen neler için mücadele verdin?"
Sorusu karşısında,zihnimi parçalıyordum resmen.Belki hayat mücadelem,Ardıç'ın kadar ağır değildi ama benim de kendime göre kafayı yemek üzere olduğum,psikolojik sorunlarım vardı.
"Yani,kendime göre kafayı yemek üzere olduğum durumlarım vardı."
"Ne oldu peki,tedavi ettirilmeye çalışdın mı,bunu kabul ettin mi?"
"Evet,çünkü beni deli olarak görüyorlardı,tedaviye ihtiyacım olduğunu.Yalnış anlama,psikologların tedavi amacı deli biri falan değil,insanlara faydalı olmak ama ailem o konuda geri kafalıydılar,ve böyle düşünüyorlardı ki bu yalnış bir düşünce."
Kafamı yere doğru eğdim.
"Tabi ki,ama ben her zaman bir şeyleri red ettim.Bu psikolojiden kurtulamayacağımı sanıyordum,halan biraz daha öyle ama."
"Ardıç,tedavi görsen sana iyi geleceğinden eminim."
Ardıç,gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.Yüzü,sola doğru dönüktü.
"Zaten iyi bir hayatım yok,ilerisi yok benim için,gerekte yok."
Kaşlarımı çattım.
"Nasıl yok?"
"Her şeyi görüyorsun bunun farkında olman gerekmez mi,yoksa sen çok mu bencilce davranıyorsun?"
Erkeksi ve tok sesi ile,yüzü bir an bana doğru döndü.Gözleri dudağımdan yukarıya doğru süzdü.
"Benim de yok."
Elimi arkamda birleştirdim.
"Biliyorum."
Bir şey dememesi beni şaşırtmıştı.
"Yani,öyle."
Derin nefes aldım,ne diyeceğimi bilmiyordum.
"İçeriye geçelim mi?"
"Olur."
Mutfaktan çıktık.
"Sen geç,ben lavaboya gidiyorum."
"Tamam."
Ardıç,saçlarını düzelterek lavaboya doğru ilerledi.Bende içeriye geçip oturdum.
"Kızım,ne oldu kaç saatir mutfaktasınız."
Mehmet amcaya doğru baktım.
"Düğün meselesi hakkında konuşuyorduk,okul falan."
Yalandan gülümsedim.
"Öyle mi,ne zamana yapmayı düşünüyorsun benim haylazla?"
Mehmet amca gülmeye başladı.
"Lise üç,sonunda bir sene de evli bir şekilde gidip mezun oluruz diye düşündük."
"Çok acele değil mi güzel kızım?"
"Olsun,zaten eninde sonunda evleneceğiz öyle değil mi?"
Elimi bir takım anlatmaya çalışarak hareketler yapıyordum.
"Belki o zaman bir işiniz çıkacak,veya başka sorun."
"Tabi ki,ama bizim daha taslak planımız."
"Taslak plan mı?"
Çağın,gülmeye başladı.
"Sanki,inşaat yapacak."
Kahkaha atıyordu.
"Ağzımdan çıktı bir an,ne yapayım."
"Çok yaşa kızım ya,güldürdün."
Bana bakıp gülüyorlardı.
"Neye gülüyorsunuz böyle?"
Ardıç'ın sesini duyunca,ona doğru baktım.
"Evlilik planımız anlatıyordum,taslak plan dedim ona gülüyorlar."
"Taslak plan mı?"
Ardıç,yanıma gelip,oturup güldü.Sol kolunun altına aldı beni.
"Bak Ardıçta komik buldu."
"Aman."
"Kızdırmayın nişanlımı."
Yanağımdan makas alınca ona doğru baktım.
"Ne yapıyorsun?"
"Makas alıyorum sevgilim."
Ardıç,sevgilim diyince ona anlam ifade etmeyen boş bakışlarımı yönlendirdim.
"Her güne farklı iltifat ediyorum dede,alışmakta zorluk çekiyor."
"Tabi."
Ona doğru,sinirli bir şekilde bakıyordum.
"Dede,sen babaannemle hep dükkanında sana alış veriş yaparken görüp,beğenip evlenmişsin."
"Öyle ya,ne güzeldi kumral saçları bir bakışları vardı dersin yavru ceylan."
İç çekince,ona doğru baktım.
"Güzeldir yani sizin öyle anlattığınıza göre."
"Görsen kızım,aynı senin gibi güzeldi."
"Teşekkürler."
Gülümseyince Ardıç bana doğru baktı.
"Hemen böyle oluyor dede bu."
"Kız oğlum,genelde her kadın iltifata karşı utanır."
"Orası öyle."
"Neyse,açsınızdır yemek bir şeyler hazırlayayım,birde bana neden söylemiyorsunuz aç olduğunuzu.Yabancı mıyım ben?"
Ardıç,masanın üzerindeki televizyon kumandasını aldı.
"Yok dede,sen takıl kafana göre."
"O nasıl kelime Ardıç?"
Kaşlarımı çattım.
"Ne var,her şeye konuşup duruyorsun."
"Kibar olamazsın değil mi?'
"Minik,önüne dön."
Derin bir nefes verdim.
"Oğlum,bu arada psikolog okumak yerine,nikah memurluğu mu okusam,hem kendime eş adayı bulurum."
Gülmeye başladım.
"Nikah memuru mu?"
"Evet."
Halan daha gülmeye devam ediyordum.
"Oğlum,kız bulmak için değil de yapabileceğin meslekleri seç."
Ardıç,kumanda ile kanalları değiştiriyordu.
"Neden yapamayayım?"
"Seni o kırmızı önlükle,kolunun altında siyah defterle düşünüyorum da,o uzun saçlar ve piercingle yok oturmadı."
Çağın kaşlarını çattı.
"Seni de o koltukta oturup,hastalarına vereceğin tavsiyeleri düşünemiyorum."
"Hey,sakin olun bu neyin kavgası altı üstü bir kız,ayrıca yakışlısın ve karakterin de iyi.Bir kızı kendine aşık edebilirsin."
"Ben kızlarla konuşmayı beceremiyorum,anca arkadaş olacağız ki rahat konuşayım."
"Anlıyorum."
"Annem,hep derdi senin bu içe kapanıklığın ne olacak?"
Bir yandan gözüm televizyona kayıyordu,sonra hemen Çağın 'a doğru bakıyordum.
"Küçüklüğümden geliyor,insanlarla pek iletişim kurmazdım,çünkü konuştuğum zaman çok konuşurdum ve bu insanların takındıkları problem haline gelirdi.Yalnızlık o konu da iyi bence."
Dudağını büzdü.Derin nefes verdi.
"Seni evlenmiş iki çocuklu düşenemiyorum Çağın."
Ardıç,hafif bir şekilde tebessümünü yüzüne yaydı.
"Bence tam ideal aile babası."
"Karına iş yaptırma bence,çünkü evliliği kutsal saydığına göre."
Gülümsedim.
"Sen yapma bari minik kuşum."
"Tamam,sustum."
Ağzıma fermuar çekiyormus gibi yaptım.
"Ee,yarın eve taşınıyoruz yavaş yavaş değil mi?"
Ardıç,bir kolunu arkama uzatmıştı,üfleyerek kafasını salladı.Çağın sağ ayağını sol bacağının üstüne atmıştı ve sürekli sallıyordu.
"Çağın,sana bir şey sormak istiyorum yalnış anlama."
"Söyle minik kuşum."
Ona dikkatlice baktım.
"Neden sürekli ayağını sallıyorsun."
"Ha,o mu?"
Salladığı ayağına doğru baktı.
"O benim tikim, rahatlıyorum."
"Ha,evet olabilir."
"Ardıç'ın mesela çok sinirlenirse arada gözü seyiriyor."
Taklidini yapınca,güldüm.
"Aynen böyle oluyor,katil zanlısı gibi."
Kahkaha attık.
"Sen komik falan olduğunu düşünmüyorsun öyle değil mi?"
Ardıç,ellerini göbeğinde birleştirdi.
"Komik olmasa gülmezdik."
"Zeka seviyeniz aynı ondan kaynaklanıyor."
"Sen bize hakaret mi ediyorsun?"
"Tam olarak öyle yaptı."
Gözlerimi kısarak ona doğru baktım.
"Seni aşağılık dingil herif!"
Çağın üzerine atlayıp yumruklar savurunca,gülüp birbirlerine yumruk attılar.O sırada kapı çaldı.
"Ben bakarım sen Arsenle otur."
Çağın,Ardıç' ın üzerinden kalkıp kapıya doğru yöneldi.
"Oğlum,gelen kişi hiç hoşumuza gitmeyecek."
Çağın'ın sesini duyunca,Ardıç'a doğru baktım.
"Kim gelen?"
Ardıç,oturduğu yerden kalktı.
"Gel de kendin gör."
Ardıç,kapıya doğru gitmeye başladı.



İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin