TARUMAR

185 16 4
                                    

Kaşlarını çatarak, Çağın'ın telefonunun ekranına baktı.
  "Bu kız sadece yolda karşıdan karşıya geçiyor."
   "Evet oğlum.Büyüt resmi tanıyacaksın.Dikkatli incele olur mu?"
  "Neden sürü halinde üzerime geliyorlar?"
Parmaklarıyla ekranı büyüttü.Yaklaşık beş dakika sonra cevap verdi.
   "Bu Burhan amcanın kızı Ayça değil mi?"
   "Evet.Kuzenin."
   "Biliyorum.Ne alakası var?Numara kime ait ?"
    "Numara gizli."
    "Aratalım!"
    "Hat yurt dışına kayıtlı maalasef de izin vermiyorlar."
    "Böyle işin !"
   "Bu nasıl bela?Söylesene kaç kişi daha peşine taktın benim bilmediğim ?"
  "Ben bile düşman ecellerimle yeni tanışıyorum emin ol."
Elini alnına götürüp masaj yapmaya başladı.
ARDIÇ'IN KİRLİ GEÇMİŞİ
  "Alo Çağın,sen Algini idare et.Ben doğum günü hazırlıklarını tamamlayacağım.Bugün çok özel olmalı.Karım olmasını isteyeceğim."
"Vay,delikanlı be!Yürü yanındayım.Bende idare işi rahat ol."
  "Sağol oğlum.Sen olmasan  hiçbir işimi halledemeyeceğim."
Telefonu kapatıp cebime koydum.
   "Efendim bu yüzüğün taşları tamamen özel tasarım.Yüzüğün ölçüsü ne kadar olacak efendim ?"
Gözüme çarpan,narin tek taşı elime aldım.Narin parmaklarına ne kadar yakışacağını düşündüm.
   "Beş."
Kafamı sallayıp,pantolonumun arka cebinden kredi kartımı çıkarıp uzattım.Kırmızı kutuda ki yüzüğü siyah deri ceketimin cebine koydum.
   "Hayırlı olsun efendim."
Tebessüm Edip,kuyumcuğu terk ettim.Arabama doğru ilerledim.Sürücü koltuğuna geçip,gaza kökledim.Eve geldiğimde arkada duran poşetleri alıp,arabayı kapatıp kilitledim.Eve doğru ilerleyip,cebimdeki anahtarla eve girdim.Poşetleri koltuğa koyup,hazırlıklarıma başladım.
   "Ayça kızım,bu gece kuzenin sevgilisinin doğum gününü kutlayacak.Sende şu kurabiyeleri Derin teyzene vereceksin tamam mı?"
Salonda ki gri duvarda asılı olan yuvarlak aynadan lacivert renginde ki kravatını düzeltti.
   "Algin'e neden vermiyorsun baba?Derin teyzenin doğum günü Aralık'ta."
Kollarımı birleştirip, kravatını düzelten babama bakıyordum.
   "Sana bunun hesabını vermek zorunda değilim.Ben bu ailenin başıyım küçük hanım !"
  "Nasıl bana hesap vermek zorunda değilsin?Ben senin kızınım baba !"
  "Bana bak.Eğer dediğimi yapmazsan çok sevdiğin okulundan seni alacağım.Kredi kartların iptal olacak.Dışarıya çıkıp züppe arkadaşlarını göremeyeceksin anladın mı?"
Göz bebeklerimi büyüttüm.
  "Baba sen ne dediğinin farkında mısın?"
  "Senden kaç yaş büyüğüm.Çocuk değilim ki ne dediğimi bilmeyeyim !"
  "Hep beni tehdit ediyorsun.Annemin haberi var mı yaptıklarından?"
  "Ne yapmışım küçük hanım?"
  "Çok tuhaf davranıyorsun.Baba bir şeyler yolundadır umarım."
Babam yanıma doğru yaklaştı.
  "Bana bak Ayça bir daha bu konuyu eşersen,sonu kötü olacak.Git şu paketi Derin teyzene ver.Ağzından herhangi bir şey dediğine dair kulaklarıma gelirse o zaman gerçekten korkmalısın."
Kolumu sıktı.Gözlerim dolmuştu.
  "Bırak.Tamam götüreceğim."
   "Babanın gücünü hafife almaman güzel küçük hanım."
Arkamı dönüp,koltuğun üzerindeki kırmızı orta boy paketi kaptım.Ağlayarak kendimi dışarı attım.Ardıç bizden bir sokak üstte oturuyorlardı.Gözyaşlarımı silerek ilerledim.Kapıya geldiğimde derin bir nefes aldım.
   "Senin burada ne işin var Ayça?"
Kulaklarıma tanıdık gelen Çağın sesi,kendime gelmemi sağladı.Hafif gülümseyerek arkamı döndüm.
  "Bugün Algin'in doğum günü.Ona hediyesini vermek istedim.O nerede sahi?İçeride mi?"
  "Yok kız arkadaşlarıyla sinemaya gönderdim."
Gülümsedi.
   "Tamam o zaman hediyesini Derin teyzeye bırakayım.O verir,benim misafirim gelecek hazırlığım yok."
Dudak büzdüm.
  "İstersen ben veririm senin adına.Sen git istersen."
   "Yok,hem Derin teyze hastalanmıştı görmeye gelemedim,şimdi görsem iyi olur aslında."
   "Sen bilirsin."
Zile bastı.Derin teyze sıcak gülümsemesiyle bize doğru gülümsedi.
   "Hoşgeldiniz.Geçin içeri.Ayça pek görüşemiyorduk tatlım."
   "İyi oldu aslında Derin teyze."
   "Aynen tatlım,Ardıç salonda Çağın yardım et istersen."
   "Tabi Anneler güzeli."
Yanak aldı,yanağından öptü.Derin teyze sol elini Çağın'ın elinin üstüne koydu.Çağın salona doğru ilerledi.
   "Derin teyze babam bunu size vermemi istedi.İçinde ne var hiçbir fikrim yok."
   "Tamam tatlım.Teşekkür ederim."
Siyah ojeli parmaklarıyla poşeti kavradı.
  "Bir de Derin teyze bunu Çağın'a Algin'e hediye aldığımı söyledim.Siz halledebilirmisiniz?"
Kolumu sıvazladı.
  "Merak etme Ayçacım ben halledeceğim."
  "Tamam,kendinize çok iyi bakın."
  "Teşekkürler sende canım."
Kapıdan dışarı çıktım.
Elimdeki poşedi alıp,odama doğru merdivenlerden çıktım.Odama girip,kapımı kapattım.Kutudan çıkan kutuyu çıkardım.Keklerin içine sıkıştırılan uyuşturucu paketlerini bir tanesini alıp kontrol ettim.Gülümsedim.Çekmecem de Ömer'in bana aldığı,kolye setinin kutusunu koyup,aynı pakete sardım.
  "Anne,çabuk aşağıya gel,Algin'i aradım gelmek üzere.Müstakbel gelin adayını sen karşılayacaksın."
  "Tamam oğlum hemen geliyorum."
Makyaj masama bırakıp,hızla odamdan çıktım.Dağılan saçlarımı elimle düzeltip,merdivenlerden aşağıya indim.Kapının zil sesiyle adımlarımı hızlandırdım.
   "Merak etme,yetiştim."
Kapıya gidip,açtım.Algin beyaz dantelli bir elbise giymişti.Omuzlarında bitmiş,köprük kemiği taktığı papatya kolyesiyle çok iyi uyum sağlamıştı.Saçlarını örmüştü.Gülümseyerek bana baktı.
   "Hoşgeldin kızım."
Gülümseyip,kapıyı kapatıp,ilerlemeye başladı.
   "Ee günün nasıl geçti ?"
   "Kızlarladaydık.Aslında erken gelecektim ama bir türlü bırakmadılar.Ardıç daha gelmedi sanırım.Basketbol maçı vardı."
    "Evet bir saat sonra gelir."
İçeriye doğru girdik.Sönük ışıklar bir an açıldı.Ardıç arkadan Algin'e sarılıp boynunu öptü.
   "Sevgilim iyi ki dünyaya getirmiş seni annen.İyi ki bana aitsin."
Kendine çevirip,dudaklarına yapıştı.Ayrılınca Algin yaşlı gözlerle bize baktı.
  "İnanmıyorum.Bunlar benim için mi?"
Ağzı açık şekilde etrafı süzüyordu.
  "Evet sevgilim.Yetersiz bile."
  "Şapşal."
Ardıç'a bir kez daha sarıldı.
   "Yenge valla atla karayı seçtirdi bana.Çok uğraştım haberin olsun.Hadi masadakileri yiyelim.Siz sonra yiyişirsiniz."
Herkes kahkaha patlattı.
   "Aklın hep yemekte oğlum.Şurada iki romantik oluyorum.Görüyorsun sevgilim engel oluyor."
Masaya doğru ilerledi.Pastaya baktığında ikisinin fotoğrafının basıldığını gördü.Sıkı sıkıya sarılıyordular fotoğrafta.Mumları üfledi.Herkes alkışlayınca Ardıç yere eğilip,cebindeki yüzüğü çıkardı.
  "Şu katlanılmaz başına bela erkeği bir ömür boyu çekmeye var mısın?"
Yüzük geceyi parlatıyor gibiydi.Algin gülümseyip kabul etti.Bir kere daha dudaklar birbirine kenetlenmişti.Ardından çalınan zille içeriye giren babası ortamın mutluluğuna ateş etmiş gibiydi,bir an sessizlik oluştu.
   "Devam edin siz.Benim olmama ne gerek var?Kayınpederin olmam bir şeyleri değiştirmiyor herhalde !"
  "Ömerciğim sırası değil."
  "Doğru,hiç değildi."
Ardıç dişini sıktı.Öfkesi sıktığı yumruktan belli oluyordu.
   "Hadi hediye zamanı.Yengeme ilk ben vereceğim."
Elindeki küçük kutuyu uzattı.Algin gülümseyip teşekkür etti.Herkes verince,sıra Ayça'nın hediyesine geldi.Algin tek tek açtığı hediye paketlerinde ki en son gösterişli kutuyu açtı.İçindeki kolyeyi alıp Ardıç'a uzattı.
   "Sevgilim taksana."
Bakır renginde ki örgülü olan uzun saçını,omzuna aldı.Ardıç kaşlarını çattı.Elinde ki kolyeyi sıktı.
  "Bu ne lan?"
Bağırınca hepsi Ardıç'a döndü.
  "Bunu takmayacaksın.Bunu nereden bulmuş Ayça?"
Annesine doğru bakıp bağırdı.
  "Bilmiyorum oğlum hediye hediyedir öyle değil mi?"
   "Bunun aynısını bu adi herif sana almıştı."
Kolyeyi çekip,kopardı.
  "Ardıç ne yapıyorsun?"
  "Algin bu hediye olmaz tamam mı?Bu herifin senin masumluğunu gölgeleyecek herhangi bir şey istemiyorum."
Babası oturduğu yerden kalktı.
   "Ne diyorsun babanla doğru konuş!"
Babası tokat atacağı sırada kolunu havada yakaladı.
  "Ben artık o korumasız Ardıç değilim!"
Merdivenlerden yukarı çıktı.Annesinin odasına girdi.Kolyeyi bulup,yok etmek istedi.Çekmecelerde yoktu,O sırada makyaj masasının üzerinde duran kutuyu alacağı sırada annesinin sesi işini engelledi.
  "Oğlum ne yapıyorsun?Algin aşağıda ağlıyor.Onu al biraz dışarı çıkar.İyi gelecektir."
Saçlarını geriye yatırıp, aşağıya indi.
   "Ben biraz dışarıya çıkıyorum.Kafa dağıtmaya ihtiyacım var.Sende gel."
Bana doğru baktı.
"Ben evde kalsam olmaz mı? Çağın burada zaten."
  "Çağın'ın işi var.Ayrıca senin de ihtiyacın var,biraz hava almak iyidir."
Oturduğum yerden kalktım.
  "Bir şeyler yesem olur mu?Baya acıktım."
   "Benimde pek bir şey yediğim söylenemez ,yeriz dışarıda hadi acele et."
Bileğimi hafifçe tutup
   "Geliyorum seninle,bileğimi tutmana gerek yok.Acıtıyorsun da üstelik."
Elini nazikçe çekip,bir şey söylemeden arabaya doğru ilerledi.Arabaya oturup,kemerimi bağladım.
   "Nereye peki?"
   "Bilmiyorum,kafa dağıtabileceğimiz herhangi bir yer."
Ardıç arkasına bakıp,Arabayı park yerinden ayırdı.Önüne bakıp,gaza yüklendi.Aniden ileri gidip geldim.
   "Ardıç çok hızlı sürüyorsun."
    "Korktun mu?"
   "Evet."
Elini kemiksi olan yüzündeki çenesine koyup yavaşladı.
   "Söylesene yapmayı sevdiğin bir şey var mı?"
    "Müzik dinlemek,neden sordun?"
    "Başka ?"
    "Kitap okumak,sütlü kahve içmek,sinirlenince çok konuşmak."
   "Sen sinirlenmeden de çok konuşuyorsun."
   "Çünkü sen hep beni sinir ediyorsun."
   "Komik görünüyorsun,arada gülmeye ihtiyacım olmuyor değil."
    "Sen manyak mısın ?"
   "Evet."
   "Bana böyle davranamazsın!"
"Sana kötü davrandığım falan yok,kötülük nedir bilmiyorsun sen."
  "Emin misin?"
Bana baktı,gözlerimi kaçırınca elini direksiyona hızla vurdu.Yaklaşık beş dakika sonra kulaklarıma müzik sesi doldu.Bu melodi tanıdık gelince hafızamın içinde uçuruma düşmüş gibiydim.Ardıç şarkıya eşlik etmeye başladı.
"Like the legend of the Phoenix
All ends with beginnings
What keeps the planets spinning
The force from the beginning "
Eğilip şarkıyı kapattım.
"Neden kapatıyorsun?"
"Sevmiyorum bu şarkıyı."
"Ben seviyorum. !"
Tekrar açtı.Parmaklarını şıklatmaya başladı.
"Lütfen kapatır mısın?"
Ardıç gözlerimin içine baktı.Bir an şarkı durmuştu.
"Neden?"
"Babam bu şarkıyı bana armağan etmişti.Onu hatırlamak istemiyorum."
Kafamı cama yasladım.
"Bilmiyordum.Ama itiraf etmeliyim ki benim de en sevdiğim şarkı,bende armağan ederdim sana."
"Nasıl?Ne demek istiyorsun?"
"Baban olsaydım yani,üstüne alınma."
Hala kafam camdaydı.Tutsak olan kelimelerimle koşarken,nefes nefese kalmıştım.Ellerimin içinde tuttuğum yabancı benliğime çoktan şahit olmuş gibiydi.Onun her bir köşesinin yerinde adımlarını korkak bir şekilde atıyordum.Küçüklüğümden geliyordu tek başıma ezber yaptığım o yollar,ne kadar korkmam gerekse bile alışık olan duygu,çok fazla darbe indirmişti.Gözümde canlanıyordu tatmış olduğum kötü doğru giden anılar.Bir köşede öylece duruyor,toprağa meydan okuyor gibiydim.Neydi bu hudutsuzluk?Sevgi yanımın tesiri altında köleyken,ona sahip olmak istemem aklımı soytarıya dönüştürüyordu.İzin verdiği kadar olacaktım,İzin verdiği kadar tanıyacaktım belkide.Birbirine değen gözlerin laneti, şimdi etkisi halinde bırakmıştı.Kalbime neden böyle bir misafiri kabul etmek istediğimi sorup,paramparça ediyorken merhametimi kendime acıyamıyordum.Oysa öfkenin katilinin eline silahı veriyordum.Cesedin üzerinde bıraktığı o parmak izleri gibi olacaktı.Ceset dünyaya geri bahşedilmese bile,kimin yaptığına dair izler taşıyacaktı.Tuhaftı,İçimde oturanlara yön veremiyor,yollara ayrılan duygularımı seyrediyordum.Oysa ben bu meyvenin tadını tatmış,Cennetten çoktan kovulmuştum.Şimdi neden aynı meyveyi arzuluyordum ki?Sanki ruhu,bedenime dahil olacağı gibi önceden belliydi.Alışıyormuydum?Yoksa avutuyormuydum?Belkide ben düşünce kaygılarımın içinde saçmalıyor, hayatının neresinde dahil olabilirdim?Sorularının okunu atıyordum dart tahtasına.Ama işin garibi şuydu ki o oklar çizgiye bile değmiyordu.Kaldığım yerden bir yenisini ekliyordum.Oysa ben masallarla büyümemiştim ki.Kitabın içinde ki prensin,prensesi kurtardığı sahnelerde,ben kendimi hayatımı kurtarmakla meşguldüm.Aşk için gidilecek yollar varken,ben cehennemin ateşinin kollarıyla sevişiyordum.Yakıyordu.Küle çeviriyordu.Simsiyah bir benliğe büründürüyordu.Yanımda  duran Ardıç'a baktım.Mükkemmel duran yüzüne,viski kaldırmak istedim.Işığa aç kalan ruhum,ruhundaki ışığı tatmak istiyordu.Dolarken kadeh bardağım,ışığının boğazımı yakışı,dünyanın en güzel zehri gibiydi.İçinde dolanan kanı bile kıskanıyordum.Çünkü o mükemmel bedene aitti.Onundu.Düşüncelerinin içindeki yerimi sorgulamak manasızdı.
"Geldik.Ağzını bıçak açmadı."
Gözlerimi camdan ayırdım.Ardıç'a baktım.Arabadan inmiş,pembesi dolgun et rengindeki dudaklarına sigara dalını koyup,üflüyordu.Arabadan inip,yanına doğru ilerledim.Gözlerimle üflediği dumana doğru bakıyordum.Mavi gözleri,kahvelerimi buldu.
"Deneyimin var mı minik.Yanımda durduğun kadar?"
"Kursağında kalan kelimeleri yutturuyor mu peki?Merak ediyorum."
"Bazen boğazıma düğüm olanların tadını hissettiriyor."
Bileğimi tutup,önümüzde duran geniş kafeye doğru yürümeye başladık.Duvarları kahverengi taşlarla döşenmişti.İçerisi sarı ışıkla aydınlanıyor,Ahşap avizeleri ile uyum sağlıyordu.Ahşap koyu kahve masaları vardı.Karşıda duran gitarist çocuklar şarkı söylüyordu.Etraftaki insanlar Yere doğru uzanan mekanın cam kenarında keyfini çıkarıyorlardı.Ardıç siyah merdivenlerden üst kata teras kata çıkardı.Aynı dizayn burada da devam ediyordu.Masaya yerleştik.Garson yanımıza geldi.
"Masayı donalt tamam mı?"
"Tabi efendim."
Formasıyla ilerledi.
"Hepsini yiyemeyeceğiz.Yiyebileceğimiz kadar sipariş edebilirdik."
"Bana az bile,kolay kolay doyan biri değilim."
Masaya gelen şeylere bakıp,birde Ardıç'ın formada olan kaslı vücuduna baktım.O sırada garson elindeki tepsiyle alanımı bozmuştu.
"Ben hepsini yiyemem.Ona göre alsaydın,midem o kadar geniş değil."
Ardıç kahvesini dudaklarına götürdü.Başını telefon ekranından kaldırdı bana doğru baktı.
"Ne güzel miden genişleyecek.Kemiklerin batmıyor mu?"
"Abartıyorsun."
"Kendine aynadan kaç kere baktın?"
Elimdeki çatalı masaya vurdum.
"Baktım,gayet güzel."
Dudaklarına bir kere daha kahvesini götürüp,güldü gülünce sol yanında gamzesi belirgin oluyordu.
"Komik olan nedir?"
Kahkaha attı.
"Hadi yemeğini ye olur mu?"
Önümdeki omleti tabağıma alıp,bıçakla kesip ağzıma attım.
"Ardıç hepsinin üstesinden nasıl geleceksin?"
Ardıç ağzına salatalık attı.
"Geleceğim sen bunları düşünme."
"Hepsi çok fazla.Biliyorsun."
"Biliyorum."
"İki kişi bir orduya nasıl yetecek?"
"Beni hafife alma güzelim.Ben bir şekilde atlatırım.Bu yediğim haltlar ilk değil."
"Daha fazlası var yani?"
"Neler var bir bilsen?"
"Mesela?"
"Kes at konuyu !"
Önümdeki kayısı reçeline ekmeğimi batırdım.Karnım doymuştu.Kulaklarıma dolan tanıdık notalar beni kendine çağırıyor gibiydi.
"Bu şarkıya bayılıyorum."
Elimi çeneme koydum.Söyleyen gitaristlere doğru baktım.Ardıç bileğimi tutup,boş olan orta sahneye doğru çekti.Elleri kalçamın biraz altında bitiyordu.Nefesi boynuma doğru çarpıyordu.Uzun boyundan eğilen başıyla,dudaklarıma değiyordu göz bebekleri.Heyecandan atan inip kalkan göğsüm onun bedenine değince, nefesimi yavaşlatıp kontrol altında tutmaya çalıştım.
"Bir daha bu şarkı da dans etmedim demeyeceksin."
Teras boştu.Sadece biz ve şarkı söyleyen üç kişi vardı.Ardıç'ın nane kokusu ciğerlerime armağandı.
Gözlerimi kapatıp,başımı göğsüne yasladım.Saçlarıma değen dudak izleri,kanımın karıncalaşmasına sebep oluyordu.
"Sevgi senin aciz tarafın Arsen.Kollarımdayken sinirin ölüyor."
Sadece kokusunu ciğerlerime dolduruyordum.
"Biliyorum, sevmiyorum bu yönümü."
  "Sen kendini de sevmiyorsun."
"Ben mi?"
"Evet."
Bir kere daha sigara kokan nefesi,karıştı ciğerlerime.Şarkı bitince biz hala dans ediyorduk.
"Şarkı bitti."
Bedenlerimiz usulca ayrıldı.Mavi gözleri çaresizliğin beden bulmuş hali gibiydi.İçinde tutunmaya çalıştığı nesne,onun şans oranını gösteriyor gibiydi.Ama bütün çabalara rağmen kıyıya vurmuş gibiydi göz bebekleri.
Gözlerimle etrafa baktım.Garsonlar ve gitaristler bize bakıyordu.
"Bize bakıyorlar."
"Galiba hiç dans eden çift görmemişler."
Bakıp,gülüp yerine oturdu.Gülmek kemiksi suratına çok yakışıyordu.Masaya tekrar oturduk.
"Dans yeteneğine şaşırdım bana göre daha güzel ediyorsun.Galiba herkese rezil oldum."
  "Aslında fena değilsin,biraz toparladım seni."
Gülüp,çatalını ete batırdı.Onu ilk defa bu kadar sakin görüyordum.
  "Ben uzun zaman oldu."
Kadehimden usulca lokma aldım.
   "Dans edişin mi?"
   "Hayır,biriyle akşam yemeği yemeyeli."
Kafasını kaldırmadan konuşuyordu.Utanıyor muydu?Ben mi yalnış anlıyordum?
  "Bende kimseyle böyle baş başa yemek yemedim."
  "Nasıl olur bu?Güzel kızsın en az bit tane sevgilin olmuştur."
Kafamı salladım.
   "Benim ailem baskıcı."
Yüzüme bakıp,kaşını havaya kaldırdı.
  "Bu senin kendi iraden, saygı duymaları gerekmez mi?Nasıl izin verdin buna."
Ardıçla ilk defa,bağırmadan konuşuyorduk.Bu bir rüya olmalıydı.
   "Babam çok sert adamdır,kavgacı şiddete meyilli korkardım."
Yutkunarak,ona bakıyordum.Ardıç ağzında çiğnediği lokma bir an duraksamasına neden oldu.
   "Sana el kaldırdı mı?"
   "Evet."
   "Şerefsiz."
Ardıç,elini masaya vurdu.
   "Yine de babam böyle konuşma."
   "Sen böyle adama hala babamı diyorsun?"
   "Evet."
Kafamı önümdeki tabağa koyup,elimi çenemin altına koydum.
  "Sen,bu kadar şeyi nasıl kaldırabildin?Polise neden gitmedin?Evden,bu yüzden mi kaçtın?"
Başımı sallayıp,yemeğimi yemeye çalışıyordum.O kadar açtım ki,bir anlık hevesimle doymuş gibiydim.
  "Neyse unutmak en iyisi."
Yemeğimizi yiyip,sakin sessiz bir şekilde oturduğumuz yerden kalktık.Arabaya gelip,daha nazik bir şekilde kapıyı açıp,koltuğa oturttu.Kapımı kapatıp sürücü koltuğuna geçti.
  "İyi misin?"
  "Evet."
Esnedim.Gözyaşlarım uykumu getirmişti.
  "Uykun mu var?"
Başımı salladım.Ardıç elini torpitoya götürüp,açtı .Küçük kare şeklinde,beyaz uyku yastığı çıkardı.Bana uzattı.
  "Al ,rahat uyursun."
Gülümseyip elimden aldım.
   "Böyle bir şeyin araban da işi ne?"
   "Bazen Çağın da uyuyor,rahatına düşkündür kendisi."
Güldüm.Yastık bir erkeğe ait olduğu çok belliydi.Yoğun erkeksi bir koku vardı.
  "Belli oluyor.Yoğun erkeksi koku var."
Gözlerimi yavaş yavaş kapattım.
  "Bu kadının evimde işi ne Çağın ?"

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin