DAVA

126 13 4
                                    


ARSEN'İN GEÇMİŞ İZLERİ

Kalemimin içindeki satırlar ruhuma musallat oluyordu,gözlerimin içine düşen her bir gözyaşı tanesi kırılganlığımın zaaf yönündeydi.Hissettiğimin,kalemimle satırlar arasında ince çizgide feryat figan bağırıyordu.Çığlıklar ise,sadece içimde kendimle verdiğim mücadeleydi.Ruhumla barışık değildim,dudaklarım birbirine kenetli,parmaklarım sadece öldüğüm zaman geçmişinde,akıp gidiyordu.Tutamıyordum,elime aldığım kalem,şuursuzca benliğimi ortaya koyuyordu.Kaçamıyordum,ayaklarım bir şekilde ait olduğu yeri gösteriyordu,mutedil olmak ise isteyeceğim son şeydi.Zihnimin içinde bir çok kayıp vardı,yüzü düşen her bir kareye,nefretimin içindeki duyguya tetik çekemiyordum,o azili bir katildi ve ben ölmek için,ona yalvarıyordum.
Kelimeler dolandı,kelimeler sarhoş etti.Satırlara yazılan kelimeler yeni bir bedende ruh haline geldi.
İçimdeki ses ise "Bu yıkımlar senin eserin mi?"diye bağırıyordu.Kelimeler ise sustuğum her şey için intikam alıyordu. Kelimeler ruhumda yaralandı,kan akıyordu ama durdurmak yerine izliyordum,çünkü biliyordum ki kanı durdursam bile,bu yaralar yine devam edecekti.Sanki önümde bir silah vardı ve gözümün değdiği mekanik alete kendimi kurtarmak yerine,cehennem o silahı elimden alıyordu ve daha fazlasını yaşamam için mücadele veriyordu.Çok fazla gücüm yoktu,ama şartlar bir yerden sonra alıştırıyordu.Kırılan cam parçaları gibiydi ruhum,çöpe atılmıştı.Hissettiğim değersizlik ise,kazaya kurban giden kurban gibiydi.
"Hissediyor musun?"
Elini göğsüne vurdu.
"Neyi hissetmem gerekiyor?"
Diyince annemin bal rengi gözleri afallamıştı.Sarı saçları solan gül yaprakları gibi boyun eğmişti.Beyaz teni,ölüm meleğini andıran türdeydi.Dudakları kana susamış gibi çatlamıştı.Kaşlarını çatıp,mutfak önlüğünü çözmeye başladı.
"Hep kendini değersiz hissediyorsun.Artık yeter bıktım."
"Bıktıysan sorma anne,on dokuz yıl hayatımın içine sıçtınız ve sen öyle izledin şimdi karşıma geçmiş bıktığını mı söylüyorsun?"
"Benimle düzgün konuş ben senin annenim,çocuğun değil."
"Farkında mıydın ya?"
"Sen annenle nasıl konuşuyorsun,baban eve gelsin masada şöyle bir toplantı yapacağız üçümüz."
"Hep aynı,şikayet edip beni dövdürüyorsun,ya o adam gittiğim ortamlarda beni kaç kere aşalayıp,hor gördü,insanların sana acizmiş gibi bakması nasıl hissettiriyor bilemezsin,çünkü sizin aileniz size böyle davranmadı değil mi?"
Sinirden,tırnaklarımı avuçlarımın içine geçirdim.
"Senin kardeşinin kızı Eylül'ü hatırlıyor musun?O gün iki günde bizde kalmıştı, sizin bana karşı yapmacık sevgi gösteriniz,yarına üniversite sınavına girecektim,korkuyordum zaten yetersizim birde geleceğimi mahvedersem düşüncesi zihnimi yiyip bitirmişti,odamda sessizce çıkıp ağlıyordum,ama sen ne yaptın babama şikayet ettin,Eylül psikolojisi benim gibi iyi değildi daha sekiz yaşında bir çocuktu,senin yüzünden ağlıyor diye babamı odama gönderip ölesiye dövdürdüğün günü hatırlıyor musun anne?Üstelik yarında üniversite sınavına girecektim."
Gözümdeki yaş, boğazımda oturan yumruyla oturmuştu.
"O gün ben sabaha kadar uyumadan acıdan inleyerek uyumuştum.Ama sen her zamanki gibi sustun.Bıktım anlıyor musun?Yoruldum."
Masada duran tabakaları yere fırlattım.Öfkem artık kendini olduğum mutfak atmosferine salmıştı kendini.
"Ne yapıyorsun?Tabakları neden kırıyorsun?!"
"Tek derdin eşyalar dimi,söylesene ne farkım var şu ruhumun ,kırılan tabaktan?!"
Dağılıyordu her yana,nereye doğru gittiğinin bir önemi olmadan,yaralar derindi,kabuk bağlamıştı ama halan daha acıyordu.On dokuz yıl boyunca,dedi iç sesim,on dokuz yıl boyunca "Haklısın kızım"lafı neden hiç dudaklarından dökülmemişti,ben böyle bir kız çocuğuydum,benim hissettiğimin düşüncelerimin zehri vücudumu öldürmeye meyil etse de,o zehirin etkisini az olup olmadığını tartışıyorlardı,mevzu bahis benim ölecek olmam değildi,bana sunulacak her şey kuzenimin ellerindeydi ve ben içten içe duygu kanamaları yaşıyordum,ağlıyordum tırnaklarımı avucumu batırarak,kriz geçirdiğim zamanlar odamın içindeki zifiri karanlıktaytım, kördü bana mutluluk ve her seferinde ızdırabımla sevişiyorken,her günün aynı benzer gecesine gündüzüne uyanıyordum.Zaman tenimi okşuyor,yasak olan elleri bedenimi kutsal yapıyordu.Geleceğim kaybolmuştu ve yürüdüğüm yolların oraya çıkmamasını bilsem de,aptal gibi umut arıyordum.İnsan bir kere ölürdü,ve mezara karıştığı zaman geri vermezdi.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin