UMAR

190 24 0
                                    

Duygumun içindeki yolu kaybetmiş kaygıma,bedenimin adresini veriyordum.Yanan ışıklar gözlerimi karartırıyordu.Sadece içimdeki korkum küllerini rüzgara bağışlıyordu.Attığım her adım,mezarımın toprağını arıyor gibiydi.Aklıma seslenen onca sanrılar,kafamın içinde inanacağım türden hayatım olmuşlardı.Durduğum yerde nefes almam neyi değiştiriyordu?Kimi etkiliyordu?Kelimeler kadehe dökülüp sarhoş ediyordu söyleyemediklerimi.Elleriyle cümlelerimi susturan insanlar yoktu.Sorun şuydu ki kendime bu işkenceyi şu an ben yapıyordum.Ateşin kıvılcımları düştüğü yeri yakardı.İçeride olan eşyalar umrunda olmazdı.Ben ateşin içindeki umursamazlığındaki yanan kurbandım.Parmak uçlarımın afilliği hükmediyordu her şeye.Duygularım tarifsizdi ya da kelimeler yetersizdi.Küçüklüğümüzden gelirdi iyi masal sonları.Kafamızın içinde dolanan duran yabancı karakterlerde yaşamayamadığımız karaogrefileri kurmak.Dudaktan dökülen kelimeler çoktan solmuştu.Kuruyan toprağına dökülen suyun hiçbir anlamı yoktu.Neyi öğrenmiştim?Kendime bile angaje değildim.Küçükken babamın kollarında bile ağlayamamıştım.Gözyaşımın izini bilmeyen bir adama nasıl bağlanabilirdim.?Güven kelimesinin çocuğunu doğuramadan kaybetmiştim.Ruhumun teslimiyeti hala içimde yastı.Ekarte etmiştim benliğimden.Ardıça değen gözlerim,gözlerinin içindeki küçük çocuk,çıkmak için yalvarıyordu.Kurtarılması gereken acil hasta gibi çok fazla kan kaybediyordu duygularım.Farksız bir kız çocuğumuydum?Sorularımın yabancılığı,karşıma oturmuş aklımı yokluyordu.En azından sahip miydim?Yasak meyve gibi yeşeriyordu kalbimin tam ortasına.Sahip miydim?Sorunca kelimelerim ruhumun intihar gününün mezar taşındaki tarihi gösteriyordu.
Karşımda duran yemek siparişi veren adam öylece duruyordu.
  "Efendim,başka arzunuz var mı?"
  "Rahat bıraksana kız arkadaşımı gavat !"
Ardıçın sırtına yumruk attım.Ardıç arkasını dönüp bana baktı.
  "Ne yapıyorsun?"
   "Ben senin kız arkadaşın değilim."
Ardıçı taklit etmem hiç hoşuna gitmemişti ki ellerini yumruk yaptı.
  "Onun adına özür dilerim  arkadaşım çok kaba bir insandır."
   "Karşımda sana asılmaya çalışan bir herif var nasıl davranmalıyım.Sırtını mı sıvazlayayım ?"
   "İşini yapıyor !"
   "Tabi doğrudur.Almayacak gidebilirsin !"
   "Efendim yalnış anladınız.Herkese ikram ettim.İşim bu." 
   "Yerim senin işini !"
Eliyle gitmesi için tersler gibi işaret etti.
  "Teşekkür ederim.Tekrar özür dilerim onun adına."
Adam gülümseyip yanımdan uzaklaştı.
   "Benim adıma özür neden diliyorsun,dilemek istesem zaten yaparım."
"Bak biz birbirimize hükmedemeyiz. Lütfen bana emir verip durma."
Kaşlarını çatmıştı.
  "Biliyor musun evlat bende karımı böyle kıskanıyordum."
Adam elindeki gazeteyi bacaklarının arasına yerleştirdi.Siyah kenarları olan kare şeklindeki gözlüğünü çıkarıp,lacivert takım elbisesin de ki cebine koydu.
   "Kıskanmak mı?Amca o senin hissettiğin bur duygu, ben buna saflık diyorum,gerçeği görmesini sağladım kolay yem olmaması için.Hemen inanır herkese."
Ardıçın  ince pembe  dudaklarından dökülen kelimeyi yakalamaya çalışıyordum.
   "Hiç öyle görülmüyor dışarıdan emin ol."
Hafif sırıttı.Ardıçın bir şey hissettiğine dair beynim yeterli delileri sunmuyordu.Onun aşık olduğu kadın,öldürülmüştü.Duyguları da onunla birlikte ölmüştü.Acıtıyor muydu?Durgunluğum yüzüme tokat atıyor gibiydi.
  "Amca sinirli bir herifim, tartışmayalım olur mu?"
  "Sen bilirsin evlat."
Cebinden telefonunu çıkardı.
  "Amcayla alıp veremediğin ney?"
  "Sinirimi alt üst ediyor.Seni neden kıskanayım?Seni tanımıyorum bile,tanıma evresinde de değiliz sadece sana yardım ediyorum o kadar."
Adama doğru bakıp,işaret parmağımı dudaklarıma götürdüm.
  "Duyacak."
  "Duysun minik,korkum var mı?"
  "O lakap sinirimi bozuyor !"
   "Benden küçüksün,olur böyle şeyler arada."
Ardıç kaşlarını çatmıştı.Saçlarımı okşadı,saçlarımı kurtarıp kafamı cama yasladım.
  "Sayın yolcularımız uçağımız varış noktasına varmıştır.Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz."
Anons sesiyle kafamı camdan çektim.Ardıç'a baktığımda ayağa kalkmıştı.
  "Sen herkesi indirdikten sonra ineceksin herhalde !"
  "Geliyordum."
Gözlerini devirdi.Yerimden kalkıp uçaktan indim.Havaalanından çıkıp,önümüzde duran taksiye bindik.Ardıç telefonunu cebinden çıkardı.
  "Çağın evin adresini at "
   "Tamam."
Ardıç telefonu kapattı.Ardıç adresi söyledi.Araba hareket edince yolu izlemeye başladım.Dar sokaktan geçip,karşımızda duran tek katlı,gri taş döşemeli evi gördüm.Kapısı beyazdı.Camların kenarında siyah döşenmişti.Ardıç parayı uzatıp,taksiden indi.Bende kapıyı kapatıp çıktım.Eve doğru ilerledi.Zili çaldı.Kapıyı açan siyah takım elbise adam güler yüzle karşılamıştı.
  "Buyrun hoş geldiniz Ardıç bey,Çağın bey sizden bahsetti."
  "Öyle mi güzel."
  "Ev 3+2 odalı dublexdir."
  "Güzel.Fiyatı ne kadar senet imzalayacağım."
   "Üçyüz bin efendim."
   "Tamam alıyorum."
Ağzım açık kalmaması için kapatmaya zorladım.Adam elindeki seneti çıkarıp imzaladılar.
    "İyi günler Ardıç bey,güle güle kullanın."
El tokalaştılar.Adam gülümseyerek tokalaştı.
    "Ev güzelmiş."
 .  "Ben beğeniyorum."
Göz kırptı.
    "Dizayn ettiren sen değilsin nasıl olsa."
    "Benim zevkime uymasaydı nah verirdim o adama parayı."
   "Tabi senin zevklerin önemliydi değil mi ?"
     "Öyledir.Sen söylemiştin hiçbirşeye seçim yapma hakkın yoktu.Nasıl bir histi?"
   "Çok kötü,hiç gibi."
   "Hiç gibi mi?"
   "Evet,bazı tavırların babama benziyor."
"Beni babana mi benzetiyorsun?"
"Hayır sadece kafanda kurduğun dünya için dedim,aklıma geldi bir an.Babam kadar kötü biri  değilsin merak etme."
Güldüm.Söylediği kelimenin tesiri olmam çok canımı yakmıştı.Hiçbir işe yaramayan benliğimle oturup,kendime binlerce kez küfrü basmıştım.Hissettiklerimin kıyısını ölüme terk ettim.Aşağılanmamın ilk defa haklı yanı,aptallığıma kadeh kaldırıyordu.Yutkunurken,canımı ateşe atan hatalarım tek tek oturmuştu göğüs kafesime.İçeride duran siyah deri koltuğa doğru ilerleyip oturdum.Cevap vermeden duvarda asılan beyaz at tablosuna bakıyordum.
    "Bir şeyler içer misin?Kahve yapacağım."
   "Olur."
   "Sütlü ve az şekerli seviyordun değil mi?"
Başımı salladım.
Ardıç karşımdaki siyah tekli koltuğa oturdu.Elini yumruk yapıp,tokuşturduk.
     "Bazen ailem aklıma geliyor?Acaba şu an ne yapıyorlardı?"
Mutfaktaki masanın sandalyesini çekip oturdum.
  "Eminim biraz da olsa rahatlamışlardır.Fazlaydık sadece ailemize,bazı çocukların kaderi hiç yoktur bizler gibi.Üzülme alış,ben çoktan alıştım minik."
  "Şu lakabı söyleme artık !"
  "Peki."
  "Uyumaya gidiyorum ben."
Kendimi koltuğa doğru fırlatınca bedenim sarsılmıştı.Ardıç yanımdan uzaklaşıp yukarıdaki merdivenlerden çıktı.Bunu söylememeliydim.Ama o da böyle yapıyordu beni.Yerimden doğruldum.Siyah koltuğa doğru uzandım.Kastene rengindeki omuzlarından biraz geçen saçlarımı yüzüme kapattım.Ağladığımı görmesini istemiyordum.Yaklaşık yirmi dakika sonra ayak sesleri zihnimde canladı.
"Acıktım,yemek yiyip öyle uyuyacağım.Sende bir şeyler ye."
Sesimi çıkarmadan söylediklerini sindirmeye çalışıyordum.Saçlarım geriye iten eller,uzun kumral saçlarını beyaz teninden süzülüşü düşmüştü karanlık gözlerime.Mavi gözleri yakından daha güzel olduğunu fark ettim.Kirpikleri kıvrıktı kıskanılacak türden.
  "Rahat bırak beni !"
   "Yemek yersen."
   "Gerçekten aç değilim,teşekkür ederim.Uykum var."
"Tamam."
Kolumdan tutup kaldırdı,kolumu kurtaracağım sırada dengemi kaybedip koltuğa düştüm.Ardıç'ın ağır bedeni diyaframımı öldürmek istiyor gibiydi.
  "Ne yapıyorsun.Kalk üstümden ölüyorum !"
"Geç kaldık,hiç uyanmak istemiyorsun belli.Ama çok işimiz var güzelim hadi."
Sesim kesik kesik çıkmıştı.
  "Ne işi?"
  "Öğrenirsin, üstünü değiştir vakit kaybetmeden."
Üzerimden hala kalkmamıştı.İtiyorken bir an kalktı.Oksijeni içime çektim.Kolundaki gümüş saate baktı.
   "Nefes alabiliyorum."
    "Abartıyorsun minik !"
    "Ben öyle mi ? "
    "Evet."
Kafamı salladım.Üzerimi değiştirmek için lavaboya usulca ilerledim.Aynaya baktığımda yüzümdeki yansımam daha berbat bir haldeydi.Fiziksel acım sona ermişti ama içimde beni ardı ardına tokatlayan da vicdanım vardı.Kimseye karşı nefret besleyemezdim, ne kadar üzülsem bile karşımdaki insana yine üzülürdüm.Sanırım çok aptaldım. Yüzümü soğuk suyla buluşturduğumda içime işleyen bir ürperti oluştu,suyun soğuk olduğundan değildi.Yaralarıma alkol basmak kadar acı verici hissettiriyordu şu an.Neden böyle hissediyordum ki?Neden bir kere düşünmeden özgürce hareket edemiyordum?Suyu kapatıp aşağıya indim.Gözüm dolmak için, can atıyordu.Yersiz bir ağlamak olacaktı ama içimdeki duygusallığı da bastıramıyordum. Ailemden uzaklaşmak,fiziksel acıdan bir süreliğine de olsa kurtulmak sanırım bana şu an böyle hissettiriyordu.Ardıç oturma odasında oturmuş,bir elini koltuğa diğerini ayak ayak üstüne attığı eline kaydı.Gözleri bir an benim suretimi yakaladı.
   "Nerede kaldın?Geciktik farkındasındır umarım."
Ardıç kolundaki gümüş saate baktı.
  "Özür dilerim."
Sesim o kadar alçak çıkmıştı ki,bunu gerçekten düşünüyor muydum?diye kendime sormadan duramıyordum.
  "Ne oldu?Neyin var?"
Ardıç oturduğu yerden kalkıp,bana doğru geldi.
   "Gel otur,iyi görünmüyorsun.Hasta mısın?"
Elini alnıma koydu.
  "Hayır."
  "Ne oldu peki?Anlatmak ister misin?"
Ardıç bileğimi o kadar naif tutuyordu ki,usulca beni koltuğa oturttu.
  "Bilmiyorum çok tuhaf hissediyorum."
Gözlerimi gözlerine nedense kitleyemiyordum.Sanki utanır bit şey yapmışım gibi.Ardıç derin nefes alıp,elini çenemin altına koyup hafifçe kaldırdı.Mavi gözlerini gözlerime kenetledi.
  "Tuhaf hissettiren şey ne peki?"
  "Ailemden uzakta,fiziksel şiddetten özgür bir hayatta olmak."
Konuşamıyordum, kelimeler boğazımda düğüm düğümdü.
  "Fiziksel şiddet?Seni dövüyor muydu?"
Ardıç 'ın kumral düzenli kaşları çatıldı.
   "Arsen bana anlat güzelim.Sana el kaldırdı mı?"
Başımı salladığımda, gözlerinin içinden alev fışkırıyor gibiydi.Gözlerimin içinde akan yaşlar, kaderimin selası gibi gözlerimden uçsuz bucaksız akıyordu.Ardıç yanağımdan göz yaşımı silip,yüzümü tekrardan kaldırdığımda dudaklarıma değen tarif edilmesi sıcaklık,cehennemin sıcaklığını kıskandıracak türdendi.Sert indirdiği darbeler nefesimi ele geçiyordu.Ardıçı göğsünden ittince kollarıyla beni daha sert kendine bastırdı.Karşılık vermesem de o sanki kontrolü kendi sağlıyor,bana ihtiyacı yokmuş gibiydi.Nefesi kesilince uzaklaştı
  "Neden polise şikayet etmedin güzelim?"
Ardıç hızla kalkan göğüs kafesinden bana bakıyordu.
   "Edemezdim,sonuçta babamdı ve annem o zaman kemoterapi görüyordu ve paraya ihtiyacımız vardı.Annemin de psikolojisi iyi değildi saçları dökülmüştü. "
Ardıç sertçe yutkundu.
   "Annen kanser miydi?"
Başımı salladım.
   "İyileşti mi peki?"
   "Evet yaklaşık bir senesini aldı."
Ardıç gelip,kafamı göğsüne bastırınca tekrardan ağlamak istedim.
   "Ağla,rahatlatır seni."
Hıçkırığım boğazımın içinde saklanmış gibi,sessizce ağlatıyordu beni.Tişörtünü sıktım.Ardıç saçımı okşuyordu.İlk defa biri benim saçımı okşuyordu.
   "Gel hadi mutfakta beraber bir şeyler hazırlayalım."
   "Gitmeyecek miyiz?"
   "Önemi yok,zaten geç kaldık.Yarın gideriz."
Ardıç,elimden tutunca tuttuğu yer alev alıyordu sanki.Yavaşca mutfağa doğru ilerledik.
  "Hadi bana buzdolabından istediğim malzemeleri ver,sulu göz çırak istemiyorum."
Sesindeki kirli ve yorgun ses ortama ayak uyduruyordu.
  "Peki şef."
Bu cümle gülmeme neden olmuştu.
  "Yemek yapmayı nereden biliyorsun?"
İstediği malzemeleri dolaptan ona verdim.
   "Tek başıma ,telefonumdaki videoları izleyerek.Sonuçta üniversite gidiyorum ve ayrı evim var öğrenmek zorundaydım."
   "Bıraktın mı?"
    "Hayır dondurdum."
Elimi çenemin altına koydum.
   "Gitmeyecek misin?"
    "Gideceğim."
     "Neden şimdi gitmiyorsun?"
     "Halletmem gereken bir kaç işi yaptıktan sonra.Ayrıca beraber gideceğiz."
     "Beraber mi?Benim puanım yetmez senin gittiğin okula."
Ardıç hazırladıklarını masaya koydu.
   "O iş bende.Hem sen yemek yapabiliyor musun onu söyle."
   "On yedi yaşımdan beri her yemeği yapabiliyorum ."
Ardıç sol kaşını havaya kaldırdı.
   "Vay beklemiyordum senden böyle yetenekler."
   "Benimde işime çok yaradı."
Ardıç uzanıp saçımı çekti.
   "Okula gitmediğini söylemiştin."
  "Annem kanserdi,beş ay kadar eve ben baktım,yemek yapmam gerekiyordu."
Aklıma o anlar gelince,gözlerim dolmuştu.
  "Anlatmıştın."
Ardıç bana hafifçe gülümseyince,sol tarafındaki gamze belirginleşmişti.
"Evet."
"Hadi masaya oturalım,herşey tamamdır."
    "Bir şey sorabilir miyim?Cevaplamak istersen tabi."
Kafamı salladım.
   "Algin kim?"
Ardıç çatalı yemeğin üzerinden hışımla batırdı.
   "Neden merak ediyorsun?"
   "Nişanlımdı."
   "Ne oldu ona ayrıldınız mı?"
   "Hayır öldü."
 Tam nedenini soracakken Ardıç cebinden telefonunu çıkarıp,Çağınla konuşmaya başladı. Ardıç nişanlanmış mıydı?Yani evlenecekti o kızla,hayatta olsaydı.Onu takım elbisenin içinde düşünemiyordum. Bunu öğrenmem yutkunmama sebep olmuştu.Neden böyle hissetmiştim ki?Parmağında yüzük hayal edemiyordum, bu aksi sert tavırlarına karşı.
   "Ona nasıl evlilik teklifi ederdin hayatta olsaydı?"
   "İlk gece kaldığın o evin bahçesinde, o evi hep merak ediyordu dedemden kaldı bana bu ev birlikte yapmıştık.Babam zaten dedemle kavgalıydı ve o eve adımını atmadı."
  Beni ilk gördüğünde kurtarıp sattığı o ev,içime işlemişti.O evin bahçesinde,neden hiç bahçesine çıkıp bakmamıştım ki.
    "Anladım."
Dudaklarına değdirdiği meyve suyu dudaklarına tat bırakıyordu.Kendi sinesine çekilen her anıyı kaçıyorken yakalıyor gitmesine izin vermiyordu.
  "Çok şanslıymış nişanlın."
   "Öyleydi."
Kelimeler çok fazla düğüm olmuştu.Ardıç masadan kalkıp tabağını lavaboya bıraktı.Üzerine giydiği gri eşofman altı,üstünde siyah uzun kollu tişörtü vardı.
  "Üzerime giyebileceğim şeyler alabilir miyim?Bu deri ceket ve etek rahatsız ediyor."
Ardıç beni süzdü.
  "Bacakların güzelmiş."
Sırıtınca kaşlarımı çattım.
  "Değiştirilebilir miyim?"
  "Tamam yukarıdaki sağda kalan odamdan al.Banyo hemen yanında."
Kafamı sallayıp merdivenlerden çıktım.Kahverengi ahşap kapının kolunu açıp içeri girdim.İçeride ki gri duvar,beyaz yatak,beyaz yorgan,siyah perde,ahşap lamba,beyaz gardırobuyla çok şıktı.İçini açtığımda Ardıç'ın nane kokusu burnumun direklerinde keşfe çıkmıştı.Ellerimle yoklayıp, siyah tişört aldım.Gri olan eşofman altını kaptım.Odadan çıkıp banyoda giyindim.Aşağıya indim.Ardıç elindeki içki şiseni kafasına dikiyor,tekli koltuktan tavana bakıyordu.Gözleri bana dönünce yüzüne odaklandım.Siyah deri koltuğa geçip oturdum.
  "Sen ne olacaksın minik ?"
   "Anlamadım ?"
Şişeyi diktiği dudaklarından uzaklaştırdı.
  "Artık benim günahlarımlasın.Ne olacak?"
Sesi sert çıkmıştı.Bir an kırmızı kan gölü göz bebekleri kahvelerimle buluştu.
  "Bir şey yapmana gerek yok çünkü beni kurtarıp,misafirin ettin ne kadar teşekkür etsem az."
Adem elmasına gözüm kaydı, yutkundu.
"Ama bir sorun var?"
"Ne?"
"Günahlar dedi."
Derin bit nefesi soluyarak.
  "Cehennemde çekilmeli,Cennette değil."
Bana söylediği cümleleri idrak köşemin sinesine çekiyordum.Bu bir iltifat mıydı?yoksa hakaret miydi?
  "Hakaret mi?İltifat mı.?"
  "Bilmem sen karar ver."
  "Hadi gidelim,Çağın yemedi."
  "O bizden önce kalkıp yedi,ona halletmemiz gereken bazı işler verdim."
Ayağa kalktı.
  "Anladım."
   "Hadi Çağın bizi bekliyor dışarıda."
Ardıç'a baktım.Durgunluğunun arkasında ki bedene bakınca,nefesinin  bile sinirle soluşu tenime çarpıyordu.Kim  bilir neler atlamıştı?Ne kadar derindi?Ya da taze?
Göz kırptı.Kapının çalan ziliyle Ardıç küfrederek kapıyı açtı.
  "Hadi sizi bekliyorum kaç saattir."
Sarıldılar.Çağın içeri girdi.Üzerindeki siyah gömleği ve dar pantolonuyla içeri girdi.Siyah saçları ve burun hızması çok iyi gösteriyordu Çağın'ı.
  "Güzellik buradasın.Nasılsın?"
Gözlerimi ovuşturdum.
  "İyi Çağın sendeki durumlar.Teşekkürler Çağın."
  "Biliyor musun?bana teşekkür eden ilk kişisin."
Makas aldı.
   "Sana teşekkür edemem her seferinde Çağın."
Ardıç erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
   "Tamam lan uzatma.Eğleniyorum."
Güldü.Mercedes doğru yol aldık.Arka koltuğa geçip oturdum.
    "Neden ön koltuğa oturmadın ?"
    "Neden?Sonuçta geliyorum ya."
   "Aynı şey değil !"
   "Aynı şey farkındaysan."
   "Çok inatçısın be kızım."
  "Sakin ol hadi, sür gidelim."
Ardıç dikiz aynasında bana bakıp gaza yüklendi.Karşımızda duran cafeye doğru ilerledikçe.Siyah camları,dışarıda duran kırmızı sandeyeler, kırmızı lambaları,karşı da duran şapkalı adam tuvali,koyu kahve taş döşemeleri,içeriyi aydınlatan sarı ışığı,telefon klübesi gibi yapılan kapıdan geçip ahşap masalara geçtik.Garson gelip siparişlerimizi aldı.
   "Babamla konuştum."
   "Ne dedi?"
  "Onunla yüz yüze gelirsem para teklifini erteleyecekmiş."
Önümüze koyulan çeşit çeşit kahvaltılıklar çok güzeldi.Çayıma şeker attım.
   "Demedim mi oğlum sana.Kullanıyor bu işi."
  "Sadece bir kere olacak merak etme !"
Çatalını sosise batırıp ağzına götürdü.
  "Umarım İzmir'de görüşmezsin belalar çöker yine dibimize."
Elindeki ekmeği vişne reçeline batırıp ağzına attı.
  "Yok mekan ayarlayacağım."
  "Ural ne olacak?"
  "Sülalesine kadar onu...!"
Lafını yutup,bana baktı.
  "Arsen yanımızda."
Cağın'a baktım.Önümdeki salatalıkları yiyip,onları dinliyordum.Telefonum çalınca kaşlarımı çattım.Ardıç ve Çağın bana bakıyorlardı.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin