ABİS

98 9 0
                                    

İçimde oluşan katil,bedenimi arzulamıyordu,akabinde ölü bedene,sıkmak zevk vermezdi.Olduğum yerde,çakılı duran çivi gibi, etrafımda bakıyordum.Sanki karanlık ve uçsuz bucaksız bir ormanın içinde,koşup babamdan kurtulmak istiyordum.Nefes aldım,nefes aldım...
Durduğum yerin zemini,yıkılıp aşağıya çekiyor gibiydi.Zaman yelkovanı bir şekilde tersliyor,ilerleyen zamanı acımasızca geriye döndürmüyordu.Kayıp...
Hayatımın var oluş nedeni olabilirdi,gecede ayın çıkmasını beklerken,güneşin çıkması gibiydi.Bedenim sanki eksi derece kar fırtınasına yakalanmış gibi üşüyordu.Zihnim,aklımın uzuvlarında yeni bir başlangıcın sonunu getiriyordu.Kalem hüküm verdikçe,parmaklarım alev alıp yanıyor,dudaklarım küle dönen parçaların kokusunu yayıyordu.Ruhum çok yorgundu,ilaç desteğine ihtiyaç varmış gibi ihtiyaç duyuyordu kaygılarım.
Hiçbir şeyi istemiyordum yaşamayı,sevmeyi,nefret etmeyi,kaçmayı,...birçok duygu daha cehenneme odun olarak atılabilirdi.
İçimdeki acılar hudutsuzdu,tarifsizdi.Bir şekilde dilimin ucunda bir türlü çıkmayan cümlelerim vardı.Vücut işleyişi gibi ruhumun da işleyişi böyleydi.
Umursamak...bu kelimenin anlamını araştırır olmuştum,çünkü harfler yan yana gelse bile,alışık olmayan bünyemi allak bullak ediyordu.Kalkıyordum,yıkılıyordum,toparlanamıyordum bir şekilde dünyanın bana uğramadığı adaleti karşında,ışık umuyordum.Çok fazlaydı..
Ağladığım zaman,umursanmayan göz yaşıydım.Onlar,kaldığı yerden devam ediyorlardı.En çok paramparça olduğum yer ise,odamın sessiz duvarlarında köşede göz yaşım sel felaktinde göz yaşımı alıp götürürken,gülen anne ve babamın simalarıydı.
"Çok canım yanıyor baba,kurtar ne olursun."
Diye acıdan inlediğim zaman yatağımın en soğuk köşesinde,uyumadan geceyi nefretime küstürmüştüm.Birçok duygunun,kurbanıydım.Her illet duygu,yakama yapışıyordu.Ölüm?...Ölüm bir son muydu?Yoksa,yok olma seaslarının devam edeceği yer miydi?Hiç bitmeyecek değil mi bu acı geçmiş?Hep hatırlatacaktı,zihin kanını emip yaşayacaktı.Doğmak bile istememiştim,bu doğruydu çünkü küçük bir bedene göre,fazlaydı ağlayışlarım.Ardından verilen kandırılan mama,kaygılarımı doyursa da,mutluluğum aç kalacaktı.
"Bunları hakkettin!"
Hayatımın,en iyi cümlesiydi.Ölü bedeni gözleyen,ama notlarını yazmayan mutluluktan hangi anının hatırlanması beklenecekti?Nefes almak ise,ellerini boğazıma sıkıp,nefes aldırtmıyordu.
"Yeter lan, yeter!"
Ardıç,uzun kumral saçlarını yolmaya başladı.O kadar hırçın ve acımasızca sıkıyordu ki,sanki canı yanmıyormuş gibiydi.
"Sakin o-"
"Sakın,sakin ol falan deme Çağın!"
Masaya doğru ilerleyip,masada duran vazoyu duvara doğru fırlattı.Yanımda parçalara ayrılan camlara karşı,elimle engellemeye çalışıyordum.Olayın etkisiyle ona doğru bakıyordum.Ardından diğer eşyayı televizyona doğru fırlattı.
"Ne yapalım şimdi?Sen söyle hadi!"
Çağın 'a doğru yaklaşmaya başladı.Çağın göğsünden ittirdi.
"Yine mi kavga edeceksin oğlum?"
Kaşını havaya kaldırdı.
"Ne olacak,ne yapacağız?"
Ne yapacağımı bilmeden,yere doğru oturup onlara doğru baktım.Ardıç bakışlarını bana çevirdi.
"Ne mi yapacağız,artık gidişata bakacağız."
Koltuğa bütün gücüyle kendini attı.Ayağıyla masayı,hızlıca itip,küfür savurdu.Masa yığılan nesne, patlayan televizyona yakın yerde durdu.
"Okulda tanılırsa ne yapacağız?"
Ardıç,kafasını geriye attı.
"Reddedecek,evet fotoğraftaki o ama kaçtığı yere kadar."
Elini şakağına götürüp ovdu.
"Kaçamazsak,neden şehir değiştirmiyoruz?"
"Her şey maddiyata bakar,elimde o kadar nakit yok."
Olanları izlemem,aldığımız belalara çözüm getirmiyordu.
"Okul bile riskli oldu, çıldıracağım!"
Yastığı yere doğru fırlattı.Bunu yapmaya hakkım yoktu.Kimsenin başına bela olmaya,derin bir nefes aldıkça nefesim canıma batıyordu.
"Ben dedim,gitmeliydim.Sonumuzu illa görmek istiyorsun,al işte!"
Bağırmaya gücüm yoktu.Bağırılan kelimeler,düştüğüm zemine karşı sert kapaklanmama neden oluyordu.
"Kaçamayacağız,hepsi benim yüzümden."
Kelimelerim alev almıyordu,bedenim ateşin içindeydi.Tenime değen ateş kıvılcımları,karaya çıkmadan bütün bedenimi küle çevirecekti.Kaçış olmayacaktı,tıpkı şu an ki gibi.Ellerimi bacaklarımda birleştirip,kafamı gömdüm.Ayaklarımı zemine sertçe vurarak,ileri geri gidiyordum.Rahatlatmıyordu ama,bir şekilde yaptığım hatanın etkisini gösteriyordu.Gözlerimi kapatsam da,gördüğüm karanlık zaten ruhumun aynasıydı.Patlayan bir ampül geri gelmezdi,ölen bir insan,kırılan bir eşya....
"Kalk,minik böyle yapıp durma,sinirimi alt üst ediyor!"
Kulaklarımın içine dolan ses,bile artık umrumda değildi.Hiçbir şey,kendime ve yaşantıma dair hiçbir şey istemiyordum.Kafamı kaldıramadım,çünkü baktıkça felaketim oluyordu.
"Belki de en büyük sorun benim,hatta sorun benim."
Bacaklarımın arasından zorda olsa konuşabilmiştim.
"Kalk,böyle yaparsan daha çok sorun olursun."
Yine kafamı kaldırmamıştım.Cesaretim yoktu,gücüm yoktu, benliğim yoktu,kelimeler artık yoktu.Ardıç tişörtümden hızla çekince,neye uğradığımı şaşırmam an meselesi olmuştu.
"Ne yapıyorsun?Bırak!"
"Hırlamaya bile hakkın yok,bu saatten sonra ben ne dersem o olacak,ikilettirirsen sonu aleyhine olur."
"Bıktım artık,tehditlerden,her şeyden.İstemiyorum yoruldum anlamıyor musun?Ya senin merhametin yok mu?Merhametine dön."
Göz yaşım çölün kuraklığı ardıdan,su düşmesi kadar mucizevi bir şekilde,kuruyan göz pınarlarım akacakken durdum.
"Emin ol,merhametim olmasaydı,o gece çoktan halledilmiştin!"
Cümleleri,yaşantım gibi ağırdı.Haklı olmasından nefret ediyordum.Ama böyleydi,değiştirilemeyecekti.
"Bıraksaydın o zaman,en azından ölüp kurtulmuş olurdum."
"Ölüm bir kurtuluş değil!'
"Ya ne peki?!"
Durduğum psikoloji nasıl bir hal almıştı bilmiyordum ama içimdeki benlik rıhtımlarında,kor ateş yanıyordu.Gözlerim,dünyam gibi kararıyor gibi hissediyordum.Cümleler,kuruyan dudak derisi gibiydi.
"Ne sanıyorsun,her şey basit öyle mi?Bencilsin arkanda ki aileni düşünmüyorsun."
Oturduğum yerden hışımla,sol elimle destek alarak kalktım.Karşısına titreyen bacaklarımla zor da olsa tutunabildim.
"Bencilim öyle mi?!"
Göğsünden geri ittirdim,
"Haklısın,bencilim kendi canımı kurtarmak isteyecek kadar,sordun mu?bir beden ruhen ve fiziken ne kadar dayanıklı olabilir?Demirden mi yapıldım,söyle!"
Bağırarak,göğsüne vuruyordum.Ardıç bileklerimi sıkıca tuttu.
"Sakin olur musun minik?Sinirliyken ne dediğimi bilmeyen adamım."
"Yeter,beni yıkıp sonra,kollarının arasına alamazsın.Buna izin vermem,anladın mı!"
Göz yaşlarım,kanuna yakalanan suçlu gibi kaçamıyordu.
"Beni kendine alıştırma Ardıç,istemiyorum!"
Bir an göğsüne bastırınca,elimle tişörtünü sıktım.Göz yaşlarım,tişörtün de iz bırakıyordu.Parmakları,naifçe saçlarımı okşuyordu.Bu dokunuşları biliyordum,ve içimdekileri biraz da olsa,dindiriyordu.
"Tamam,geçecek.İnan bana geçecek güzelim."
Söylediği cümleler,daha çok ağlamama neden oluyordu.Bir babadan bile daha fazlasıydı belkide.Belkide bir abi.Tek çocuk olduğum için,bunu anlamakta zorluk çekiyordum.Ellerimi sıkıca boynuna sardım.Ardıç,ellerini daha sıkı kavradı.
"Ardıç,beni bırakma."
Bu cümleye,bende alışmakta yabancılık çekiyordum.Yükselen kıvılcımın,su temasında sönmesi gibiydim.
"Bırakmam güzelim,ağlama."
O kadar,acı bir geçmişin ecel kundağında,nasıl büyüdüğümü düşünürken boğuluyordum.Kendimi,terk edilmiş içi eşyalarla dolu ev gibi hissediyordum.
"Hadi,ağlamıyorsun.Yoksa seni bırakırım."
Kafamı aniden kaldırdım.Mavi gözlerle göz göze gelince,Azrail güzel yüzüyle,bana bakıyordu.Uzun parmaklarıyla, göz yaşımı sildi.Bir dakikaya yakın sessizlikten sonra erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
"Bir mermi birçok şeyi berbat edebilir.En kötüsü de o kadar kibirli ki,hiçbir duygunu ruhuna bağışlamaz.En önemlisi mutluluk... mutluluğuna mermi mı sıkıldı,ardından dua eder oldun?"
Elleri yüzüme değerken,dolgun et rengindeki kuruyan dudaklarından çıkan kelimeleri algıda seçicilik yapıyordum.
"Ben gidiyorum,siz rahatsız olmayın."
Çağın'ın sesi araya girince,ona doğru baktım.Tekli koltuktan kalkıp, yanımıza geldi.Siyah uzun saçlarını geriye yatırdı.
"Bu kızı üzersen oğlum,bu sefer seni ben öldürürüm!"
Elini omzuna vurup,güldü.
"Üzmeyeceğime dair söz veremem.Sinirlendiğim zaman dünyayı tanımıyorum.Ama bırakmam.Bunun için elimden gelen her şeyi yaparım."
Şu an neden böyle bir durum ve psikolojisi içindeydik bilmiyordum.Ardıç ne yapıyordu ruhuma?adını bilmiyordum,ama bir şekilde hayatında kalmak istiyordum.Çağın saçlarımı karıştırmaya başladı.
"Külkedisi,prensinin kollarında."
"Saçlarımı neden dağıtıyorsun,üşeniyorum düzleştirmeye,kim yapacak şimdi."
Ardıç'ın göğsünden ayrılıp, saçlarımı düzeltmeye başladım.Ardıç kahkaha attı.
"Külkedisi imajı gerekiyordu,yaptım."
Ellerini cebine koydu.O sırada Ardıç'ın telefonu çaldı.Gülümsemesi yüzünde donup kalırken,elini pantolonun cebine atıp,telefonunu çıkardı.Suratı gerildi,kaşları çağrıldı,çenesi kasıldı.
"Ne var baba?"
Arayan kişinin babası olduğunu anladığımda,durduğum yerde öylece kaldım,kalbim ritimlerime tekme atıyor gibi hissediyorum.
"Geldin mi?"
Gözlerimin aniden açılmasıyla,derin bir nefes aldım.Her bir kelimeyi,zihin sözlüğüm de sineye çekiyordum.
"Baba,niye daha önceden haber vermiyorsun,sikerim böyle işi!"
Elini beline koymuş,kaşları çatık vaziyette bana bakıyordu.
"Bekle,lanet olsun geliyorum.At bana mekanın adresini."
Telefonu kapatıp,duvara yumruk attı.Soluk soluk nefes alırken,gözü Çağın'ı buldu.
"Sen burada Arsenle kal."
"Tamam.Neden geliyormuş?"
"Biliyorsun,yazdığı siktiğimin kağıdını bana şantaj olarak sunacak!"
Elini başına götürüp ovdu.
"Aslında,Arsen'i de alıp götüreceğim,burada seni zorla tutmadığımı söylersin."
"Saçmalama,ya kolumdan tutup karakola teslim ederse?"
"Kız haklı oğlum."
Ardıç, tekrar beni süzüp bana baktı.
"Peki.Ben deneyeceğim o zaman."
"Babanın zaafı sensin,seni dinleyecektir."
Elini yüzüne götürüp okşamaya başladı.
"Tabi,ya ne demezsin?!"
Ardıç,koltuğun üzerinde duran deri ceketi alıp çıktı.Olduğum yerden,sadece kapıya doğru bakıyordum.
"Kahve ister misin?"
"Olur."
Kapıdan ayırılıp,yerdeki camları toplamaya başladım.Avucumun içine alıp,mutfaktaki çöpe atmak için gittim.Çağın bana doğru baktı.
"Toplamak zorunda değilsin,kendi dağıttıysa kendi toplasın."
"Olsun,birine batıp zarar verebilir."
Çöpe attım.Tekrar diğer kalanları da toplayıp,çöpe attım.
"Elektrikli süpürge nerede,biliyor musun?"
"Banyoda çamaşır makinesinin yanında."
Kafamı sallayıp,yukarı doğru çıktım.Banyoya doğru gidip,elektrikli süpürgeyi aldım.Aşağıya inip,içeri geçip yerde kalan kırıntıları süpürdüm.
"Eline iş de yakışıyor."
Çalışan süpürge sesinden,zar zor duyarak Çağın 'a doğru bakıp gülümsedim.
"Teşekkürler."
"Ona kalsa, burası harabe olurdu."
Gülmeye başladık.
"Toparladı canım neden toparlamasıın?"
"Ardıç yorucu olan işleri sevmez."
"Peki neden benim için uğraşıp duruyor?!"
Kaşımı kaldırıp ona baktım.Tuşunu kapattım.
"Bilmiyorum,ya düşündüğü için,ya sana iyi bir hayat bırakmak istediği için,ya da duygusal birşeyler.Yalnış anlama,bana bile söylemediği için bilemiyorum.Seni aydınlatmayacağım."
"Peki."
Fişini çektim.
"Hadi gel,kahven soğudu."
Masadaki bardağı gösterdi.
"Bunu koyup,geliyorum."
"Tamam,bak sıcakken iç,bunun tadı böyle güzel oluyor."
"Tamam."
Gülümemsedi.Elimdeki süpürgeyi yerine koyup,aşağıya indim.Düşen televizyonu kenara koydum.
"Kızım şu kahveyi iç,sonra ne yapıyorsan yap."
Ona doğru bakıp,kafamı salladım.Koltuğa oturup,masadaki kahvemi aldım.
"Babasının nasıl zaafı oluyor,yani değer vermiyor diye biliyorum."
Elimdeki bardakla,oynamaya başladım.
"Karısının ölümünden sonra bu şekilde,nedenini hiç bilmiyorum.Ardıç,geçmişi kurcalamayı da sevmez."
"Anlıyorum."
Bacaklarımda birleştirdiğimle,elimdeki kahve bardağına bakıyordum.
"Yani,çok tuhaf ilk defa Ardıç'ı bu kadar tedirgin görüyorum."
"Ne konusunda?"
"Yani,senin hakkında.Kabul Algin'i de kollardı ama senin kadar olmadı.Bilmiyorum aklım çok karışık."
"Bende artık ne düşüneceğimi bilemiyorum,yani birisini sevdim ama ilişki kısa sürelik yaşayıp ayrılmıştım.Sonra bir daha istemedim."
Çağın bana bakıp kaşını kaldırdı.
"Ardıç'a karşı bir şeyler hissediyor musun?"
Sorduğu soruyla,affallamam için bir neden yoktu.
"Henüz erken."
Ne diyeceğimi bilmeden,konuyu geçiştirmiştim.Çünkü adının ne olduğunu bilmiyordum.Sevgi miydi?Güven miydi?...
Duyguları arasında gidip geliyordum.
"Anlıyorum.Ee,film izler miyiz?"
"Televizyonu patlattı."
Televizyona doğru baktım.
"Doğru unutmuşum."
Kahkaha atmaya başladık.
"Minik kuşum babanın annenin adı ne?Mesleği ?yanlış anlama ama merak ediyorum."
Ona doğru baktım.Yutkunarak,elimdeki kahveyi kafamı dikip cevapladım.
"Annem Belfü,babam Doğan.O gün Berkanlara akşam yemeğine gittiğimiz zaman mesleklerini söyledim.Babam kimyager,annem mimar.Aynı yaştalar,çünkü aynı yaşta evlendiler.Babannem anlatırdı bana,babamın psikolojisi o kadar bozulmuş ki,psikoloğu ona evlenirse dertlerini unutur.Ev sorumluluklarını düşünür demiş babaanneme.Babaannemde babamı evlendirmiş."
"İlginç,psikolojisi bozuk olan birini evlendirme tavsiyesi."
Sol kolunu koltuğa doğru attı.Ona doğru bakıyordum.
"Kaç yaşında evlendi peki annenle?"
"On sekiz,yirmi yaşında da ben dünyaya gelmişim."
Çağın kaşını kaldırıp,alt dudağını çıkardı.
"Hatta,babam evlendiği için üniversitesine altı yıl ara verdi,sonra evde hazırlanmaya karar verdi.Babam üniversite sınavına girip kazandı.Babam üniversiteye giderken ben birinci sınıfa gidiyordum.Yedi yaşımdayken girmişti sınava.O günleri hatırlıyorum.Babamın üniversite, sıralarında oturduğu zamanı.Beni bir keresinde götürmüştü."
"İlginç,ama farklı bir anı senin içinde."
"Ha,evet."
Elimdeki bardağı masaya koydum.
"Babanın bir işi var mıydı,üniversiteye giderken?"
"Taksi şoförlüğü yapardı."
"Hımm."
"Senin nasıl tanışmışlar?"
"Klasik meslek arkadaşlığının öteye gitmesi.Dur sana fotoğraflarını göstereyim."
Elini cebine atıp,telefonunu çıkardı.Şifreyi girip kilidi açtı.Galeri de hızlı hızlı gezinip,bir fotoğrafta durdu.Bana doğru uzattı.Fotoğrafı incelemeye başladığımda,annesinin Çağın gibi siyah ve gür saçları vardı.Teni beyazdı.Gözleri elaydı.Siyah kazak ve siyah dizinin biraz üstünde,kalem eteği ve mat siyah stilettosu vardı.Çağın ortadaydı,anne ve babası yanındaydılar.Babasının kestane renginde saçları vardı,gözleri kahverengiydi.Buğday teni vardı.Kenarları siyah olan kare gözlük takmış,beyaz gömlek,siyah kumaş pantolon giymişti.Göbeği vardı.Kolunda da gümüş saati ve altın yuvarlak alyansı vardı.
"Annene göz yapın ve dudak yapın benziyor.Diğerleri baban."
Resme iyice bakıp,tekrar Çağın'a bakıp,gülümsedim.
"Herkes senin gibi düşünüyor."
"Hemen fark ediliyor."
"Öyle mi?"
"Evet."
ARDIÇ
Arabadan indim.Arabayı kilitleyip,anahtarı elimde sıkmaya başladım.Babamın tarif ettiği,cafe mekanına geçip,dışarıdaki masada oturan babamın yanına gidip,sandalyeyi çektim.
"Hoş geldin oğlum."
"Bence gelmedim."
Dişlerimi sıktım.Babam tabaktaki bonfilesinden gözünü bana doğru çevirdi.
"Yine başlama."
"Baba,bak ben seninle görüşmeyi geç,yüz yüze gelmeyi hazmedemiyorum.Neyden bahsediyorsun?"
"Ne yemek istersin,aç mısın?"
"Geç bunları baba!"
"Oğlum,ben gayet iyi bir üslupla konuşuyorum."
Ellerini birbirine kenetledi.
"O senin tavrın,bu da benim tavrım."
Sandalyeye yaslanıp,masanın altındaki ayaklarımı sallamaya başladım.
"Oğlum,anlıyorum bir an önce konuşmamı istiyorsun,pekala senin dediğin gibi olsun.İlk konu,sen bir kızı nasıl alıkoyabilirsin?"
Kaşlarını çattı.
"Alıkoymadım,kız arkadaşım."
Böyle söylemek zorundaydım,çünkü her şey yerle bir olabilirdi.Rahat tavrımı bozmadan,gözlerinin içine bakıyordum.Kaşını kaldırdı.
"Senin bir kız arkadaşın var öyle mi?"
"Evet,garip olan?"
Kaşımı kaldırdım.
"Garipsemedim,ama senin ruhsal kişiliğine de güvenmiyorum.Bunu söylemeden geçemem."
"Bıraktığın yıkımı,ömrümün geride kalan saatlerine mi hapsedeyim?"
"Onu kastetmediğimi biliyorsun."
"Onu kastediyorsun!"
"Kız arkadaşını bana niye söylemiyorsun?"
"Çünkü gerek görmedim,sen konuya geç."
"Bana bak Ardıç,o zaman Ural neden alıkoyduğunu söylüyor?"
Alın çizgisindeki,kırışıklıklar daha çok belirginleşti.
"Sen Ural piçine inanıyorsun,öyle mi?"
Masaya biraz daha eğilip,elimi koyup babamın yüzüne biraz daha yaklaştım.Kaşlarımı çattım.
"Oğlum,bu şehire geldin ve ben neler yapıyorsun,ne tür sıkıntıların var bilmiyorum.Anla beni tereddütlüyüm."
Kollarımı açtım.
"Yaşıyorum işte,baba böyle bir şeyi ihbar edersen beni sevdiğim kadından ayıracaksın,bunu istiyorsun değil mi!"
"Hayır!"
"O zaman,böyle bir şeye anlayış gösterirsin."
"Pekala,ama yerini biliyorum.Bir yalnışın olursa ihbar ederim."
Gülmeye başladım.
"Yine sen ve tehditlerin.Yorulmuyor musun?"
"Seni düşünmek zorundayım."
Kaşımı havaya kaldırdım.
"Yirmi iki yaşıma gelince mi idrak etti?!"
"Oğlum,karşında ki baban.Lütfen."
"Böyle bir şeyi yaparsan,ciddiyim baba kendimi vururum.Kaybedilenler..."
Elimi birbirine sürttüm.
"Artık yok!"
Masadan kalktım.
"Oğlum,bak..."
"Dediklerimi duydun baba,bunu çok görmezsin umuyorum!"
Arabaya doğru ilerleyip bindim.
"Bak minik kuşum,bu da abim."
Diğer fotoğraf karesi karşıma geldiğinde,ela gözlü,kestane saçlı,beyaz tenli,ince pembe dudakları,kıvrık küçük kirpikleriyle duran olgun bir adam vardı .
"Abin annene benziyor. İsmi ne?"
Ona doğru baktım.
"Barın."
"Güzel isim."
"Evet."
Telefonu kapattı.
"Barın ve Çağın hoşuma gitti isimler."
Gülümsedim,o da gülümsedi.
"Kız kardeşim de var."
"Bahsetmedin?"
Ona doğru baktım.
"Karşımda oturuyor."
Dediğini anlayınca,gülümsedim.
"Çağın,çok teşekkür ederim."
"Ne demek,çok isterdim kız kardeşim olmasını,oldu."
Bana doğru yaklaşıp kolunun altına aldı.
"Bende seni abim gibi seviyorum.İyi ki varsın."
O sırada kapı açılma sesi duydu.Kapıyı kapatıp,karşımızda durdu.
"Sarılın devam edin,Ardıç her şeyi halletmeye bakıyor nasıl olsa."
"Söyle yapacağımız şeyleri yapalım."
Çağın'ın kollarının arasından çıktım.Ardıç etrafa bakındı.Ellerini beline koydu.
"Çağın,sana para vereyim bir televizyon satın al."
Televizyona ilerleyip,yerde duran televizyonu kaldırdı.Kasları daha da çok belirginleşti.
"Kapıyı aç,çöpe atayım."
Çağın kalktı,kapıyı açtı.Ardıç çıktı.
"Gerek yoktu bu kadar sinire."
"Biliyorsun,gözü dönüyor."
"Evet."
O sırada aralık olan kapıdan tekrar geldi.
"Böyle işi..."
Kafasını çevirip,derin bir nefes aldı.
"Yemek yapıldı mı?"
"Malaalesef."
Çağın'a doğru baktım.
"Birde yemek işi."
"Ben yaparım."
Sınıfta soruyu cevaplamak için,elini kaldıran öğrenci gibi elimi havaya kaldırdım.
"Peki."
Ardıç kapıyı kapattı.Mutfağa doğru gidip,buzdolabından malzemeleri alıp yemek yapmaya başladım.
"Ne dedi oğlum baban?"
Mutfağa yakın olduğu için sesler duyuluyordu.Hem yapıp,hem dinliyordum.
"Bir ton zırvalık."
"İhbar edecek miymiş?"
"Kız arkadaşım olduğunu söyledim,ama babama güven olmaz."
Dediği cümleyle afalladım.Kız arkadaşım?yemeği karıştırıp,dediği cümleyi düşünüyordum.Sofrayı hazırlayıp,pişen yemekleri koydum.
"Yemek hazır."
Sandalyemi çekip oturdum.Çağın ve Ardıçta gelip oturdular.
"Ellerine sağlık,çok güzel olmuş."
Çağın'a doğru bakıp,gülümsedim.
"Afiyet olsun."
"El yeteneğin var."
Ardıç'a doğru baktım.
"Afiyet olsun."
Mavi gözleri,tekrar görüş alanıma girdi.Yemeğimi yutkunup,tekrardan yemek tabağıma odaklandım.
"Eray sana mesaj attı mı?"
"Ne konusunda?"
Ardıç'a doğru baktım.
"Sorulan sorunun cevabını merak ediyordu ya."
"Bilmiyorum,telefonuma bakmam lazım."
"Yemekten sonra bakarsın."
Kafamı salladım.Diğer yemeği de tabaklara koyup, oturdum.Çağın'ın telefonu çalınca,cebinden telefonu çekip kulağına götürdü.
"Efendim babaanne?"
Elindeki kaşığı,yemeğin içinde oynamaya başladı.
"Tamam,gelirken alırım.Tamam babaanne anlıyorum."
Telefonu kulağından uzaklaştırıp,sol gözünü kıstı.Gülmeye başladık.
"Tamam."
Telefonu kapattı.
"Kadında bir çene var,anlatamam.Ardıç'ın kadın olmuş hali."
Ardıç,kaşlarını silah doğrultur gibi dikti.
"Çok fazla konuşma istersen."
Yemeğini bitirip,sandalyeye doğru geri yaslandı.Bende yemeğimi bitirip,ona doğru baktım.
"Ben gidiyorum,bizim Mine Sultan çok beklemesin."
Gülümsedim.Çağın masadan kalktı.Masadakileri toplayıp,makineye yerleştirdim.
"Minik,başıma masaj yapar mısın?felaket ağrıyor."
"Tamam."
Oturma odasına doğru geçtik,Ardıç kendini hışımla yatağa attı.Toplu olan saçlarını biraz gevşetti.Gözlerini kapadı.Ayağını masaya koydu.Alnından,kaşına kadar masaj yapmaya başladım.
ARDIÇ'IN KİRLİ GEÇMİŞİ
"Oğlum neden odandan çıkmıyorsun ?"
Anneme doğru baktım.
"Yine başlıyoruz anne yapma artık "
Başımı çalışma masamın üstünde koydum
"Neden böyle yapıyorsun üzülüyorum oğlum hiç mi acımıyorsun annene?hatrım hiç yok mu?
"Ne alakası var her seferinde aynı şeyler anne kaç kere daha tartışalım öğrenmen için "
Sessizlik çökmüştü karanlık gibi
Başıma değen naif parmaklar beni kendime getirmişti
Eli buz gibi soğuktu vücuduma etki tepki yaratıyordu
"Anlıyorum oğlumun biraz başı ağrıyor huysuzsa başı ağrıyordur."
Naif parmaklarını başımı ovdu.
"Boşver babanı,sen düşünme bunları.Ben onunla konuşurum."
Elleri naifçe,alnımı şakağımı ovuyordu.
"Ne değişiyor anne?Yine boktan hayat!"
"Tamam,sakin ol.Sen kendi karına buna yapmazsın,inanıyorum."
"Psikolojim kötüye gitmezse anne!"
"Şiştt,masajın tadını çıkar.Hiçbir şeyi düşünme."
"Annem de senin gibi naif yapardı."
"Aklına annen geliyorsa,yapmayayım istersen."
Elimi çekecekken,Ardıç bileğimi tuttu.Parmaklarımı götürüp sıcak olan dudakları elimin üstünü öptü.Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.Kanım bedenim de hızla dolaşıyordu.Yutkunarak,ona doğru baktım.
"Neden öptün?"
Sesim biraz cılız çıkmıştı.
"Annemin elini öpmeyi severdim,ona benziyor bazı davranışların."
Elimi yavaşça çektim.
"Yanıma otur."
Dediği cümleyle yanına doğru oturdum.
"Ellerinde anne şefkati var,neden?"
Paramparça olan duygularım köşeye sıkıştırıyordu her seferinde.Gözlerinin içine,öylece bakıyordum.Dudağım konuşma eylemini unutmuş gibiydi.Durdum,Durdum...
Kanlı dolunayın mahşerinde yargılanıyordu içimdeki feci acılarım,ölümün arafında gözler sisliydi.Hissedilen sis bulvarında, önümü göremiyordum.Ayaklarım zik zak biçimde,yürüyordu kaldırım yollarında medet umduklarım.
Sesler,artık kelimeyi anlamlı kılmıyordu.İçimdeki sevgi,merhamet toprağını altındaki bedenle örtmüştü.
Yorgundum,bitiyordum,kendimi ben bile göremiyorken,kimin görmesini umuyordum?Çocuk yaşımın mumlarını üfleyip,oyuncaklarımı rafa kaldırmıştım.Bu neyin medet ummasıydı?
"İfade etmiyor hiçbir şey."
Diyen acizliğim,dilimin kabuk bağlamış haliydi.Hiçbir şeyde söylemek istemiyordum.Mecailim,artık kendini kaybetmişti.
Ardıç...ismi dökülünce zihin dudaklarımdan,içimdeki şahit olmuş,çocukluğumun kayıp ilanında bulan kişi o kurtarıcı gibiydi.Paramparça olan duygularımı,eskisi gibi olmasa da yapıştırıyordu.En azından bir çaba vardı.Bu çaba aklımı ve duygularımı yönetiyordu.Nefes aldım.
"Öyle mi?"
Ne diyeceğimi bilmeden,Ardıç 'a baktım.Tırnaklarımla oynamaya başladım.
"Evet."
"Ardıç,ben böyle hissettirmek istemezdim.Senin için çok zor biliyorum,yani-"
Uzun parmaklarını dudağıma götürüp,konuşmamı engelledi.
"Bir yandan onun gibi hissettirmeni seviyorum.Sanki ruhu senin içinde.Beden farklı,ama ruh ona aitmiş gibi."
Gözleri boş olan televizyon ünitesine takıldı.Yanına doğru gidip,elinin üstüne elimi koydum.
"Senin gibi oğlu olduğu çok gurur duyuyordur.Her şeyden önemlisi şanslı kadınmış."
Mavi gözleri beni bulduğunda,hafif göz yaşı taşmaya başlayacak gibiydi.
"Evet."
Elini ağzına götürüp kapadı.Sol bacağını sallamaya başladı.
"Biliyor musun?Acıya da kabul etmelisin."
"Neden?"
Kaşını kaldırdı.
"Acı,içimizde bize ait olan meyve tohumu gibi.Ne kadar istemiyorsan da onun bir ebeveyni olduğunu unutma.Hissedersin yani."
"Hissetmek mi?"
Elini ağzından çekip,kaşlarını çatıp bana doğru baktı.
"Bağış yapılan bir kalpte mi hissetmemi bekliyorsun?"
Ona doğru baktım.Aniden bastıran sağanak yağmurun ardından,şimşek gibiydi.
"Bak,bunları bir süre unut olur mu?"
"Minik,git işine kimi kandırıyorsun?"
"Kandırdığım falan yok."
"Eminim öyledir."
"Bana neden güvenmiyorsun?"
Kaşlarımı çatıp,gözlerimi ondan ayırmadım.
"Güven farklı,kandırmak farklı.İkisi çok farklı şeyler."
"Seni kandırmıyorum,ve bu arada birinin sözüne inanmamakta güvenle alakalıdır."
"Ağzın çok laf yapıyor."
"Sen gerçekleri duymak istemiyorsun.Hep reddediyorsun!"
"Kavga etmeyelim güzelim,başım yeterince ağrıyor."
"Pekala."
Oturduğum yerden kalktım.
"Nereye?"
"Uyuyacağım."
"Çok yorgun bir bedenin var,hep uyumak istiyorsun."
"Hep böyleydi."
"Bu dağıttığım yerde ben uyurum,sen benim yatağıma geç."
"Uyurum.Fark etmez benim için."
"Sen yukarıda yat."
"Tamam."
İtiraz etmeden yukarı çıktım.Odaya girip,dolaptan yorganları alıp,yatağımı açıp içine girdim.Gözlerimi kapatacağım sırada,kapının açılma sesiyle,kapıya doğru baktım.Ardıç,kapıdan geçip bana doğru baktı.
"Uyu,battaniye alacağım."
Dolaba doğru ilerleyip,battaniyeyi aldı.
"Ardıç."
Bana doğru döndü.
"Sırtındaki iz aklıma geldi şimdi,krem falan sürüyor musun?"
"Evet.Ama kalıcı geçmiyor."
"Biliyorum,yanık izleri genelde geçmez.Benimde sağ bacağından küçükken,yakmıştım azaldı ama izi var."
Kaşlarını çattı,yatağa doğru gelip battaniyeyi yatağın üzerine koydu.
"Nasıl?"
"Küçükken sarelleyi almak için,masaya oturup uzanırsan kaynar çaydanlık devrilip üstüne düşer."
Ardıç,bir an beni süzdü.Kaşlarını çatıp,çatmama konusunda gidip geliyordu.
"Senin hiç iyi anın yok,kız çocuğu."
Burnumu sıkıca, kaşlarımı çattım.
"Var."
Sıktığı burundan garip sesimle konuşuyordum.
"Ne var mesela?"
"Bir keresinde,babam staj yaparken haksızlığa uğramıştım.Savunmuştu."
"Babanı seviyor musun?"
"Yani,sonuçta babam."
"Sen onları seviyorsun."
"Sende babanı seviyorsun."
Ardıç,elini bağlayıp topuz yaptığı saçını daldırıp çekti.
"Aynı şey değil,birinin ölümüne neden olan biri sevilir mi?O kişi her şeyinse."
"Seni anlıyorum,ama seviyorsun."
"Sevmiyorum,nefret ediyorum.Hatta öldürmek istiyorum."
Ardıç arkasında kalan yastığı kavrayıp fırlattı.Yüzü kıpkırmızı olmuştu.Boynundaki damarları belli oluyordu.
"Tamam,nefret ediyorsun.Sakin ol."
Yutkunarak ona doğru baktım.
"Lütfen,babamdan daha bahsetme olur mu pepuk?"
"Tamam."
İki dakika sessizlik çökmüştü.Ardıç,yerinden kalktı battaniyeyi aldı.
"Uyu hadi güzelim."
Işığı kapatıp odadan çıktı.Gözlerimi kapattım.
"Kalk,kızım kalksana!"
Yorgan hızlıca üstümden çekilmişti.
"Tamam,geliyorum siz gidin."
Uykulu halde,söyleniyordum.
"Sana o konuda güvenemiyorum.Kalk!"
"Tamam."
Yattığım yerden,gözlerimi açtım.Yataktan doğrultup,dağılan saçlarımı geriye attım.Esneyerek kalktım.
"Giyinip,geliyorum."
"Tamam.Hızlı ol,bugün bir işimiz var seninle."
"Ne işi?"
"Kahvaltıda konuşuruz."
Odadan çıktı.Yataktan kalkıp,siyah kazak,kot etek aldım.Banyoya gidip,rutin işlerimi halledip,giyindim.Saçlarımı yukarıdan topladım.Banyodan çıkıp,odaya girip çekmeceden düzleştiriciyi alıp,uçlarını düzleştirdim.Aşağıya inip,mutfağa geçtim.Sandalyemi çekip oturdum.Ardıç masadan biraz uzaktaydı,sol bacağını sağ bacağının üstüne atmış,elindeki dosyayı inceleyip duruyordu.Suratı ifadesizdi.Nefesini vererek, göğsü kalkıp iniyordu.
"Benimle bir şey konuşacaktın."
Ardıç,bana doğru baktı.
"Seni Galatasaray maçına götüreceğim."
"Ne?!"
"Ardıç ben bunun nesini sevebilirim,maç izlemek?"
"Sana sormadım,götüreceğim dedim."
Kaşlarımı çattım.
"Ben sırf sen istiyorsun diye,böyle bir şeyi yapmam.Sinir oluyorum şu maço tavırlarına."
Çatalını beyaz peynire hızlı ve sert bir şekilde bastırdım.
"Maço ne?"
"Ardıç AYDINER."
Çağın kahkaha attı.
"Güldürmeyin lan,ağzımda lokma var."
"Büyük fanatiğim,senin de yanımda olmanı istiyorum."
"Yok artık."
Derin bir nefes verdim.
"Sen hangi takımlısın?"
"Ben de Galatasaraylıyım ama,çok fanatik değilim."
"Gerçekten sen de mi?"
"Evet."
"O zaman seversin."
"Maç izlemeyi sevmem,sonucuna bakıp öğrenirim."
"Ben bize forma da aldım."
"Ardıç,bak bu iyi fikir değil,rezil olurum ben."
"Yapacağın tek şey tezerruat!"
"Ardıç,ben onu yapamam zaten."
"Yemeğini ye,okuldan sonra gideceğiz."
"Ben gelmek istemiyorum."
"Beni çıldırtmak mı istiyorsun?"
Kaşını havaya kaldırdı.
"Bana sormalıydın!"
"Sen her şeyi reddediyorsun!"
"Sordun da hayır mı dedim?!"
Masadan kalktım.
"Kahvaltıda etmeyeceğim,sinirimi alt üst ettin."
"Bir kere,itiraz etmesen?"
Elimi saçıma daldırdım.
"Bana sormuyorsun,ama suçlu ben oluyorum."
"Tamam güzelim,gelir misin?"
"Hayır."
"Lütfen,bak bu maçı seninle izlemek istiyorum."
Sakin bir ses tonuyla konuşup,dikkatlice bana bakıyordu.
"Sadece,izlerim.Tezerruat falan beceremem."
"Tamam."
Daha fazla kavga etmek istemediğim için,kabul etmiştim.Evden çıkıp,arabaya doğru yol aldık.Ardıç,arabayı açınca oturdum.
"Okulda bir şeyler ye,zaten zayıf bir bünyen var."
Dikiz aynasından ona doğru baktım.Ardıç,gaza kökledi.
"Beni neden götürmüyorsun?"
Çağın,siyah şapkonunu çıkardı.
"Sana da aldım ama kavgadan fırsat olmadı."
"Ne ara?"
"Gece geç saatlere kadar uyuyamıyorum ya,telefondan arayıp ayırttım."
"Pekala."
"Okul beni biliyor olabilir artık."
Ardıç,dikiz aynasından bana doğru baktı.
"Neden?"
Ellerimi kollarımda birleştirdim.
"Simamı tanıyanlar olursa?İnkar hiçbir şeyi değiştirmez."
Kafamı cama doğru hafifçe vurdum.
"Bence ben,artık evde durmalıyım."
"Saçmalama,daha çok şüphe çeker!"
Ardıç'a doğru baktım.
"Beni anla,ne de olsa benimle birlikte senden aranıyorsundur, çünkü buldukları zaman senin yanında olacağım.Hatta belki yardım etmekten,Çağın bile."
"Sen on dokuzdun değil mi?"
"Evet."
"Reşit olduğun için,kendi isteğimle duruyorum dersin."
"Tabi,öyle dersem kesin babam bırakır.Ardıç,babamı tanımak bile istemezsin."
Sürdüğü koltuğa doğru,tutunup ona doğru baktım.
"En azından,kendi kararına bırakabilirler."
"Bilmiyorum."
Araba,okulun önünde durunca daha çok geriliyordum,dudağımın etini yemeye başladım.Tırnaklarımı avucumun içine batırdım.Arabadan inip,halan daha tırnaklarımı batırıyordum.Ardıç,yediğim dudağıma bakıp,süzünce kaşlarını çattı.
"Kendine zarar verme,çek tırnaklarını avucundan!"
"Rahatlıyorum!"
"Ben başka şeyler biliyorum."
Dediği şeyle kaşlarımı çattım,Ardıç gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Ne diyorsun sen ya?!"
Elimi havaya kaldırdım.
"Minik,yürü."
"Benimle bir daha böyle konuşma."
"Tamam,yürü."
Titreyen bacaklarımla okulun içine doğru girdim.Etrafta insanlar gelip geçmesine rağmen,dikkatli bir şekilde etrafı süzüyordum.Sanki,bütün okulun gözü benim üzerimdeymiş gibi hissediyordum.Yavaş adımlarla,dolabıma gidip açtım.Dolaptan kafamı hiç ayırmak istemiyordum.Zil çalmıştı.
"Hadi minik kuşum."
"Çağın ben gelmek istemiyorum."
Sessizce ona doğru eğildim.
"Senin gerginliğin kadar,benim de gerginliğim taze."
"Bence,şehir değiştirmeliyiz."
"Bende onu düşünüyorum,ama Ardıç bildiğini okuyor.Bu işin sonu ne olursa olsun,bu sefer onu suçlayacağım."
Ona doğru baktım.Berkan,Çağın'ın ensesine tokat attı.
"Çifte kumrular,fısır fısır neden konuşuyorsunuz?"
Berkan'a doğru baktım.Gülümsüyordu.Gülümseyerek karşılık verdim.
"Bazen böyle konuşuruz."
Yalanım,köşede durup benimle dalga geçiyor gibiydi.Ama yapabileceğim bir şey de yoktu.
"Zil çaldı,sonra devam edersiniz."
"Ha,evet."
Çağından uzaklaştım.Merdivenlerden yukarıya doğru çıktım.Derin nefes aldıkça,her nefesim sonumu hazırlıyor gibiydi.Girdiğim hayatın içinde,şimdi de iki can için ölüyordum.Bu mücadele,kolaylıktan ziyade candır ve ben bunun olmasını istemiyordum.
"Biliyor musun Arsen?"
Berkan'ın sesini duyunca,pür dikkat ona doğru bakmaya başladım.Kalbim tekliyordu ve yüz ifadem kaygılarımı,gün yüzüne çıkarıyor muydu bilmiyordum.
"Efendim."
"Bugün üçlü takılsak?"
Dediği cümlenin,o yola çıkmamasına sevinmiştim ama bugün olmasa,bile bir gün olacağını düşündüğümde toprakla bütünleşmiş kan kokusunu alıyordum.Koridordan ilerleyip,sınıfa doğru yol aldık.
"Çok isterdim ama erkek arkadaşımla maç izlemeye gideceğim standa."
Berkan kaşını kaldırdı.
"Hangi takım ?"
"Galatasaray."
"Ben Beşiktaş."
"Olsun her takımı seviyorum."
Diyerek gülümsedim.
"Sen izler miydin maç,yalnış anlama merak ettim."
"Aslında pek sevdiğim söylenemez ama,erkek arkadaşım ısrarı ve hatırına gidiyorum."
"Ya ,maç izlemeye gideceğiz kız arkadaşımla."
Çağın bana bakıp gülümsedi.Sınıfın içine girdi.
"Keşke Ülkü ile bende böyle anılar biriktirebilseydim."
Gözleri zemine takıldı.
"Eğer çıkma teklifi etme cesaretin de bulunursan,olur tabi ki."
Çağın elini omzuna vurdu.Sırlara geçip oturdum.Pröfösör içeri girdi.Masasına geçip,hazırlıklarını yapıp ders anlatmaya başladı.O sırada telefonum titredi.Telefonumu eteğimin cebinden çıkarıp mesaj kısmına tıkladım.
Güzelim,işler nasıl gidiyor?Gelişmelerden haberdar et beni,ne dedi şerefsiz?
Mesajı okuyup,cevap yazmaya başladım.
Sohbeti açtım,ama kadınların kutsal olduğunu söyledi.Böyle bir şeyden haberi yokmuş.
Tahtaya doğru bakıp,defterimi açtım.Tekrardan telefonum titredi.
Kesin öyledir,bakalım dediği gibi mi olacak?Yoksa benim dediğim gibi mi?
Bilmiyorum
Haberdar ediyorsun beni,her adımdan
Tamam
Telefonumu kapatıp,dersi dinleyip not almaya başladım.
İçimdeki duyguların tarifi,bir şekilde kendini belli ediyordu.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin