MEMAT

73 9 0
                                    

Söyleyeceği cümlelerin odağına girmiştim.Gözleri tek tek bize bakıp,sonra önündeki tabağa gidiyordu.
"Yani,o da isterdi ama maalesef hastalanınca bir de üstüne."
Dediği yalanın onu kurtarmak için söylediğini biliyordum.Ben de aynısını Ardıç için yapıyordum o zaman aynı şartlar altında mücadele vermiyor muyduk?Yoksa ben mi öyle anlamak istiyordum?
"Üzücü senin adına üzüldüm."
Gözleri beni bulunca,boşluğa takılmış gibiydi.Hemen gözlerini kaçırıp tabağına bakıp kafasını kaldırmadan konuştu.
"Evet."
Sesindeki tını,çok cılız çıkmıştı.
"Çise,sen beni tanırsın eskiye dayanıyor arkadaşlığımız."
"Öyle."
Tabağındaki yemeği yemeyi bırakıp sadece kaşığı ile oynuyordu.Bir elini buğday teni olan çenesinin altına koydu.
"Benim dava işini biliyorsun."
"Evet."
"Nasıl sonuçlandığını neden arayıp sormadın?"
Ardıç'ın haklı oluşu,zihnimi köşeye sıkıştırıyordu.Bozuntuya vermeden konuşma biçimine hayran kalmıştım.Eliyle dudağının üstünü kaşıdı.Çise,artık yemek masasından kalkmak istiyor gibi hava takınmıştı.
"Aslında aramak istedim,ama bir çok olay ve problemle karşı karşıyayım.Özür dilerim."
"Ne gibi problemler?Hiç dostuna anlatmıyorsun."
Ardıç,su bardağını kavrayıp,hafifçe gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Başını ağrıtmayayım boş ver."
"Saçmalıyorsun."
Suyu bir dikişte içip,ne çok kalın ne çok ince dudak yapısı olan dudağını birbirine bastırdı.
"Yani,ailem ile ilişkim iyiye gitmiyor."
Derin nefes aldı.
"Hangimizin iyi ki bu masada oturan?Rahat ol."
Ardıç'a doğru baktım.Gözleri tek tek bize baktı.
"Öyle ya Çise,ne zaman sırrın başkasına gittiğini gördün?"
Çağın,bitmiş olan tabağını itip,geriye doğru yaslandı.
"Yok,ondan şüphem yok sadece hatırlamak istemiyorum."
"Ailenle kalıyorsun değil mi?"
Ardıç,kaşını havaya kaldırdı.
"Evet.Sen?"
"Gördüğün gibi."
Gülümseyip,kafasını önüne eğdi.
"Beni neden bugün çağırdın?"
"Neden?Zaten hep aklımdaydı seni bir akşam çağırmak o da bugün oldu."
Ellerini birleştirdi.
"Yani,hayır bu iyi oldu yani tekrar bir arada olmak."
Elleriyle konuşma dili ile anlatıyordu ama tedirgin olduğu her halinden belliydi.
"Öyle ya,ama sen memnun değil gibisin."
"Yok,iyiyim ben.Ayrıca doydum ben oturma odasına geçsek mi?"
"Olur."
Masadan kalktı.Oturma odasına doğru gittik.
"Çise benim liseden arkadaşım."
Bana doğru gösterip,gülümsedi.Ben de ona karşı gülümsedim.
"Öyle mi?"
"Evet,çok severim kendisini bir çok anımız var.En basidi okulun kamerasını kırmıştık.Hatırlıyor musun?"
"Hiç sorma,asıl suç sendeydi müdür anlamasın diye düşen kamerayı ayarlamaya çalışmıştım.Kemaramız okulun dışını gözetliyordu,sen kırınca yalnışlıkla ben de sınıfa gidip camdan uzanan kamerayı alıp düzeltmeye çalıştım,o sırada müdür gelip beni gördü."Kızım ne yapıyorsun?"dedi."
Kahkaha atmaya başladılar.
"Hocam,kamerayı düzeltiyorum eğilmiş de yere doğru."
Dedim müdür bir şey demedi meğer kamera bizi çekiyormuş,okuldan içeri girince koridorda bizi büyük ekran vardı orada yansıdık,okuldakiler toplandı gülüp bizi kameraya aldılar.Arkamdaki Berk el hareketi çekince müdür okulun içine girince görmüş,odama çağırın gelsin dedi."
Gülmekten ölüyorlardı resmen.
"Hiç unutmuyorsun değil mi?"
Çise'ye bakıp gülmeye devam etti.
"Ne mümkün."
"Hadi ya,Ardıç bana hiç bahsetmedi."
"Biliyorsun artık işte."
Ben de gülüyordum ki,gerçekten komikti.
"Neyse,yoksa öleceğiz gülmekten."
Çise, geriye doğru yaslanıp elini karnına koydu.
"Bu arada dava işin nasıl sonuçlandı?"
Gülmesi kesilmişti.
"Suçlu olan cezasını çekiyor."
Ardıç'ın suratı gergin ifadeye yer verince,ona doğru baktım.
"Anlıyorum,evet haklısın."
"Neyse,film izlesek mi?"
Çağın kumandayı kaptı.
"Tek eğlencen o değil mi?"
"Ne yapacaksın?"
Güldü.
"Aslında olur."
Çiseye doğru baktım.
"Tamamdır o zaman."
Çağın televizyondan bir şeyler aradı ve açtı.Açılan filmi izlemeye başladık.Bir türlü televizyona odaklanamıyordum.Ardıç'ın masada bahsettiği aile sıkıntı konusu,kafamın içinde gezinirken düşüncelerimi ateş ile yıkıyordum.Ucu tekrardan aileme uzanınca,düşünmeden edemiyordum.Aslında sürekli beni es geçerek,başkalarının düşüncelerini savunmalarından bıkmıştım.Hayatımda hiç bir zaman haklı olamamıştım,sürekli yanan ama kül olmayan bir ateş gibiydim.Sürekli yaşamak,nefeslerim kalbime defalarca tekme attığı zamanlar bende sayılı her cümlemin,ağzıma tıkalıp bana kan kusturmasından bıkmıştım...
Oyun parkında oturduğum salıncakta sallayanım olmadığı için,oynadığım oyunlarda dışlanmaktan,masal dinlemediğim gecelerin yatağında uyudum.Artık ruhum ağırıyordu.Sadece ruhum değildi,zihnim,bedenim,yaşantım, geçmişim,geleceğim.Her şey çok yorgundu,ama beni yoran şeyler yaşadıklarımın ağırlığı değil,halimden anlayamadıkları sağırlıklarıydı.
Uzun aradan sonra,arada derin nefesler alıp öylece ekrana bakıyor,sonra sıkılıp gözlerimi etrafa gezdirip bakıyordum.Film bitince Çise ayağa kalktı.
"Neyse,geç oldu malum yarın uçağım var, Eskişehir'e döneceğim."
"Öyle mi?"
"Evet."
"Tamam o zaman."
Ardıç,oturduğu yerden kalkıp elini beline koydu.
"Yolcu edeyim seni."
"Peki."
Çise kalkıp bize veda edip,kapıya doğru gitti.Çağın'a doğru baktım.
"Nihayet gitti."
Gülmeye başladım.
"Neden?"
"Bizi oyuna getirmek insan evimizdeydi,farkında mısın?"
Gözlerini bebeklerini iyice açtı.
"Tabi ya."
Alnamazlıktan gelerek elimi alnıma vurup,gülümsedim.Ardıç,içeriye doğru girdi.
"Ne gerek vardı abi şimdi bunun gelmesine?"
"İşime karışılmasını sevmediğimi biliyorsun,bundan eminim."
Koltuğa sertçe oturup,elini sivri yüz yapısı olan çenesinin altına koyup,Çağın'a doğru baktı.
"Elimize geçeni söylesene?"
Sorduğu sorunun haklılığı zihnime silahi sıkıp dağıtıyordu.
"Elimize geçen,birincisi ailesel sorunları varmış,ikincisi yalan ve tedirginlik.Yani bu şerefsize neden bu kadar tutuklu kaldığını anlıyorum."
Dudağının kenarını sildi.
"Bu yeterli değil."
Çağın koltuğa oturup,elini siyah yırtık kot giydiği pantolonundaki dizine koydu.
"Tabi ki değil,adım adım gidiyoruz.Şimdi sıra Arsen'de."
Ardıç,bana dönüp baktı.
"Ne için?"
"Biraz daha bilgi lazım Eray'ın dilinden."
"Onunla konuşmamı mı istiyorsun?"
Ardıç'a baktım,sanki gözümün önünde çok parlak bir ışık varmış da ben göremiyormuşum gibi bakıyordum.
"Evet,birincisi şu mektup işini nasıl halledecek o lazım."
"Onu bana söylemez."
Önüme düşen saçımı kulağımın arkasına sinirle sıkıştırdım.
"Söyleyecek,çünkü sen benim hakkımda bir gerçeği söylemesi karşılığında söyleyeceksin."
Çıkmaya başlayan sakal yerini kaşıdı.
"Kendini feda edeceksin yani?"
Ne diyeceğimi bilmiyordum,zihnim şoka girmiş gibiydi.
"Evet."
"Neden?"
Zihnim,sorduğu sorunun altında ruhunu teslim ediyordu.Gözlerim,şu anın zemin geçmişinde kalacağı anıyı,son nefesiymiş gibi acı acı ve yavaş yavaş veriyordu.Göğüs kafesime saplanan şeytanın mızrağı,içimdeki cehennemi ortaya çıkarak,kalbimi yakıyordu.
"Bunu yapmam ve kabul de etmem."
Kafamı sola doğru çevirdim.
"Yapacaksın,yapmak zorundasın.Bu beni ilgilendiren mesele ve sen bu mesele de kurban olmayacaksın."
"Sen ne dediğinin farkında mısın?"
Bir an buna gülecek gibi olsam da,ciddiyetim elindeki nesneyi şuuruma vuruyordu.
"Sence değil miyim?Beni aptal yerine koyup durma."
Sesi,yüksek bir tını da çıkınca,ona doğru baktım.
"Oğlum sen iyi değilsin,minik kuşum haklı."
"İşime karışmayacaksınız."
Elini kaldırıp,işaret parmağını salladı.
"Ne gerçeği peki?Sonu görebilecek miyiz?"
"Evet.Sonu görmeden ölmeye niyetim yok."
Bakışlarının sertliği, baktığı zemini yok ediyordu.Zemin sallanıyor muydu?Yoksa ben mi öyle hissedebiliyordum?
"Ben ne olacağım peki?Yani sana bir şey olursa?"
Gözlerim,telaşı içinde barındırıyordu.Ama bu ruhumun kaldıracağı türden cenaze olmayabilirdi.
"Bana bir şey olmayacak güzelim,seni öldürmesine izin vereceği mi sakın düşünme."
"Beni öldürmeyecek,seni öldürmek istiyor."
Bağırıp elimi dizlerime vurdum.
Ona öylece bakıyordum.
"Kendimi kolay lokma mı yapacağımı sanıyorsun?"
"Her şeyi çok basit sanıyorsun."
"Şu kalıplaşmış cümlenden vazgeç."
"Öyle mi?"
"Öyle."
Gömleğinin iki düğmesini açtı.
"Gerçek yerine,yalan söyleyebilirsin."
"Bu söylediğim şey onu anca çekecek."
"Neye?"
"Sona doğru.Bak minik,ben ne yaptığımı biliyorum ve sen bu işe burnunu sokarsan,yerle bir olur her şey anladın mı?"
"Hayır,bunu sende yapmayacaksın anladın mı?"
"Neden düşünüyorsun beni?Sen seni düşün."
Ardıç,oturduğu yerden kalktı ve uzun kumral saçlarını geriye doğru yatırdı.
"Ben bencil değilim."
"Olacaksın,anladın mı beni?"
Yanıma doğru gelip,omuzlarımdan itikleyince bu ani hareketine karşı sendeleyecekken,sol ayağımdan destek aldım.O sırada Çağın kolumu sıkıca tuttu.
"İyi misin?Oğlum ne yapıyorsun?"
"İyiyim."
Dengemi kurup,ona doğru baktım.
"Bulaşmayacak bana sinirliyken,kimseyi tanımam anladın mı?Bu kişi annem olsa bile."
Bağırıp,tekme atıp masayı biraz ileriye doğru itekledi.Oturma odasından,ayrılıp odaya doğru gitmeye başladım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Cehenneme!"
Arkama bile bakmadan bağırmıştım.
"Kızı rahat bırak,yeterince yıprandı zaten.Elindem geleni yapıyor ve sen de üzerine giderek çok yük oluyorsun."
"Böyleyim ben,öyle kabul edecek."
"Nereye gidiyorsun?"
"Dışarı çıkıp biraz içeceğim,buna ihtiyacım var."
"Tek başına olmaz."
Odaya gidecekken durdum.Konuşulanları dinliyordum.
"Bak gidersen peşinden gelirim,ve Arsen burada tek kalır."
Yanaşıp kapı arkasından onları izliyordum.Ardıç,Çağın'nın yakasına yapıştı.
"Beni tehdit mi ediyorsun lan?!"
Öyle sıkı sıkıyordu ki.
"Gerekirse."
"Böyle bir şey yapmaya cesaret et,bak ondan sonra ne oluyor."
"Arsen olunca konu,süt dökmüş kedisin.Ne oldu sana?Tek bir gecede kaçan birine kapını açtın diye mi bu kadar değerli oldu?"
Çağın kaşını kaldırdı.Çağın,dediği cümlelerde cenazemin kalktığını hissediyordum.Bana geriye kalan,zihnim içinde kalan acı düşünceler,göz yaşı durgunluğumdu.Şeytan,ölen melek için isyan ediyor gibiydi.Bu nasıl bir evrenin yok oluşuydu?
"Bana bak,bir daha bana böyle cümleler kurmayacaksın.Arsen sadece Ardıç AYDINER'i ilgilendiriyor anladın mı?"
İşaret parmağını ucu sivri olan ok gibi saplamıştı.
"Vay,film sahnesi gibi.Bir ara Dram romantik katagorisine koyalım iyi tutarsınız."
Gülmeye başladı.
"Sana ne oluyor lan?Ne lan derdin?"
Ardıç,tişörtünü iyice kavradı.Hızlı aldığı nefes alış verişi,sinirini besliyordu.
"Abi,bak Arsen'ni severim.Ama o kız senin için ne ifade ediyorsa bana söylemeden böyle olacak."
"Bu seni ilgilendirmez."
Hızla,tişörtünü bıraktı.Eliyle dudağının kenarını silerken,bir an bakışları beni buldu.Baştan aşağıya süzüp stabil şekilde bana bakıyordu.Adımlarımı yavaş yavaş yanına doğru atıyordum.
"Neden gitmedin?"
Halan daha göğsü kalkıp iniyordu.
"Senin yalnız alkollü dışarıda dolaşacağını duyduğumdan itibaren gidemedim."
Bir elimi fil dişi rengi olan duvara yasladım.
"Bu seni ilgilendirmiyor,ben sana hesap vermek zorunda değilim.Geç odaya uyu."
"Sen kafayı yemeye başladın."
"Yedim var mı diyeceğin?!"
Bir an bağırıp,tişörtüne asılınca ona doğru baktım.
"Tamam,git ne yapıyorsan yap,ama ben seni oturup bu koltukta bekleyeceğim."
İlerleyip,oturma odasına gireceğim sırada kolumu sıkıca kavradı.Mavi gözlerini,kahvelerime hedef alınca kan akan gölün ortasında boğuluyor gibiydim.
"Uyuyacaksın."
"İstediği mi yaparım,bana hükmedemezsin."
"Benim istediğim şekilde haraket edeceksin,nerede dur dersem orada,nerede nefes al desem orada,nereye bakmanı,kime bakmanı senin hakkında her şey benim artık anladın mı?"
"Hayır,hiç birini yapmaya hatta söylemeye hakkın yok!"
"Umrumda değil,geç şu odaya!"
Bileğimi sıkışı iyice şiddetlenince ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.
"Ne yapıyorsun?"
"Görmüyor musun?"
Ani ruh değişikliği karşısında afallayıp yere düşecek gibi olmuştu zihnim.
"Görüyorum,ama sen ne yaptığını görmüyorsun.Ayrıca bileğim acıyor."
Suratım öfke ve acı çeken bir buruşma hali alınca,bileğimi sıkmayı bıraktı.
"Uyumuya gidiyorum ben."
Cevap gelmeden odama doğru gidip,kapıyı kapatıp yatağa doğru bedenimi atıp battaniyenin altına girip uyumaya çalışıyordum.Derin nefes alarak, karanlığın içinde düşünüyordum.Bazen ruh bedeni terk eder gibi olur,dünyayı seyredersin ama boşluğa takılan duygular insanı ensesinden yakalar ve kaygı anını bile hissedemezsin.Tam öyle bir boşluğun içindeydim,aldığım her nefes,attığım her adım ölsem bu kadar canımın yanmayacağını hatırlatıyordu.Sahi ne zamandır dünyaya kapalıydı gözlerim ve ölüydü ruhum?
İçimde bir sürü geçmişin kırıkları vardı ve bastığı yerde ayaklarım acıyı tadıyordu.
Acı,benim kalbimdi ve atışları durduğu zaman her şey sona erecekti,yaşamak zorundaydım.Yatakta debelenip duruyordum,aklımı bir şekilde dağıtmak istiyordum çünkü Ardıç'ın bencil tavırları ve tek başına alkollü bir şekilde araba kullanacağı aklıma geldiğinde içimdeki huzursuzluğu tutamıyordum kaçıyordu zihnim en ücra köşelerine.Battaniyeyi ayağımla itip,kalktım.Ellerimi yatağın yanına koyup derin nefes aldım.Ayağa kalkıp,odadan çıktım kaç saattir öylece uyumaya çalıştığımı bilmiyordum.Yavaşça oturma odasına doğru yol aldım.Bastığım zemin içine çekiyor gibi hissediyordum.Işığı açtım.Ardıç,yattığı koltukta sağa sola dönüyordu.Yaklaşıp boşta kalan tekli koltuğa oturup,onu izlemeye başladım.Kolları göğsünde birleşmiş,dudakları aralıklıydı derin ve yavaşça nefes alıp veriyordu.Bacaklarına kayan battaniyeyi fark ettiğimde üzerine örtmek için yeltenecekken,gözleri aniden açıldı,mavi gözlerinin kenarı kan revan içindeydi.Bu hareketine karşı ne yapacağımı bilememiştim.
"Ne yapıyorsun güzelim?"
Sigara kokan nefesi burnuma dolunca ona doğru baktım.
"Üzerin açılmış örtecektim."
Topladığım saçımı geriye doğru attım.
"Neden uyumadın minik?"
"Uyku tutmadı."
Tuttuğum battaniyeyi yavaşça elimi çektim.Topladığım saçımı elimle taramaya başladım.
"Uyku tutmayınca,beni mi seyrediyorsun?"
Müzip bir ifadeyle gülünce,kaşlarımı çattım.
"Ne alakası var?Sadece üşürsün diye üstünü örtecektim."
Elimi eşofmanımın arka cebine koyup,bir adım uzaklaştım.
"Sence bu normal mi?"
Ona doğru döndüm,yattığı yerden doğrulup battaniyeyi kenara aldı ve dağınık olan uzun kumral saçlarını düzeltti.
"Normal bir şey bu,buna düşünmek denir.Sen bilmiyorsun."
"Ağzın iyi laf yapıyor, söylesene kime çekti?"
"Kimseye çektiği yok."
"Öyle ya,arada saçımı kontrol ediyorum sen insanı erken yaşlandırırsın."
Saçını gösterdi.
"Bana diyene bak."
Kafasını salladı.
"Bak,normal kız hayallerin niye yok senin?Ne bileyim yarın ne giysem,hangi makyaj ona uyar falan.Benim çevremdeki kızlar böyleydi."
Kaşımı çatıp,havaya kaldırdım.
"Benim onlara benzemem şart mı?"
Kafamı sağa doğru çevirip,iyice kaşlarımı çattım.
"Yok,hayır ah be kızım bir kere yalnış anlama."
"Sen de doğru anlat o zaman."
"Yok seninle uğraşacağıma,kendimi dizginlerim daha iyi."
"Bence de."
"Neyse,gel ister otur yanıma."
Eliyle oturmam için yer açtı.Battaniyeyi biraz daha ileriye doğru itekledi.
"Yok,sen uyu."
"Uykum yok minik."
"Boş ver ben yeterince ettiğimiz kısa kavgadan alacağımı aldım."
"Otur minik,böyle davranman sinirimi bozuyor."
"Senin her şey sinirini bozuyor, elinden gelse attığın adımla bile kavga edeceksin."
"Bilmiyorum, yapım bu bu huyum babama çekmiş."
Suratını büzüp,ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi.
"Olabilir."
"Evet."
"Otur güzelim,hadi.Kavga etmeyeceğim sana söz veriyorum."
Ona inanmak istercesine bakıyordum.
"Sen ve kavga etmemek,lütfen beni şu rüyadan uyandır."
Gülmeye başladım.Kaşları çatılınca sustum.
"Tamam."
Bir şey demeden,yanına doğru oturdum.Yanına oturduğumda uzun boyuna en azından biraz daha denkmiş gibi duruyordum.Yanına oturduğumda ona doğru baktım.Sadece susup,sessizliğimizi dinliyorduk.Sanki suskunluğumuz bir çok şeyi anlatıyor gibi havası vardı.
"Ee,bir konu açsana."
Ellerimi iki bacağımı açıp arasına koydum.
"Sen aç,benim değineceğim pek bir konu yok.Ayrıca küçüklüğündeki talihsiz anılarını seviyorum anlat."
Eliyle saçını düzeltip bana bakıyordu.
"Hiç niyetim yok Aydıner."
Ona dil çıkardım.
"Bak sen küçük kız çocuğu."
Gamzesi belli olacak şekilde gülümsüyordu.
"Senin yaşın çok fazla olduğu söylenemez,sanki otuzlarında her yolu gören adamlar gibi konuşup duruyorsun."
Kaşını havaya kaldırdı.
"Öyle mi?"
"Öyle."
"Senden çok şey daha fazla gördüm,bir çok şeyi geride bırakıp gömdüm.Gördüğün yaşadıklarımın başlangıcı,neler atlattım değinmedim bile sana."
"Değin o zaman."
"O anıları zihnime silahı tekrar dayamama gerek yok."
Kafasını yere eğdi.
"En kötü ne olabilir ki?"
Ona doğru bakıyordum.Neler yaşadığına dair en ufak fikrim yoktu,sadece zihnimin bana kurduğu düşüncelere inandırıyordum kendimi.
"Hayatta daha beter şeyler de var."
Erkeksi sesi,boğuk bir tını da çıkmıştı.
"Aslında,benim de annemin sonu senin annenin sonuna benzeyecekmiş."
"O da mı madde bağımlısıydı?"
Kafasını kaldırıp,mavi denizleri kayaya sert bir şekilde çarptı.
"Hayır,ölüm olarak ben de çok küçükken hatta doğarken kaybedecekmişim."
"Nasıl?"
Ardıç,beni süzüp bana doğru baktı.Tırnaklarımı birbirine sürttüm.
"Annem beni doğurmak üzereyken,sancısı çok fazla olmaya başlamış,annem hastane köşesinde bağırıp çağırıyor ama duyan yok,daha doğrusu doktor ihmali bakmamış annem çok fazla kan kaybetmeye başlamış,o sırada oradan geçen bir doktor annemi ve bağırışını fark ediyor,direk odaya giriyor.Bir de bakıyor ki annem kan revan içinde hemen hemşireleri çağırtıyor ameliyata alıyorlar.Bir ton kızıyor hemşirelere doktor "Bu kadının bu kadar kan kaybı oluyor ve siz ilgilenmiyorsunuz."Annem tabi bayılıyor ağrıdan acıdan o sırada annemin kalbi durmak üzereymiş,doktorlar elektro şok veriyor veriyorlar,annemin kalp ritimleri düzelmiyor.Doktor haber yollatıyor babama ve teyzeme "Her an her şey olabilir,kendinizi ona göre ayarlayın."Babam tabi duvar köşesinde sok geçiriyor,annemin ve karnında olan beni öleceğini düşünüyor.Sonra doktor en yüksek dozajda elektro şok veriyor ve annemin kalp atışları düzeliyor."
Annemin bana anlattığı bu anı,aklıma gelince gözümün kenarında ki soğukluk aniden yüzümden asagiya kayınca ona doğru baktım.
"Gerçekten mi?"
Kafamı salladım.
"Yani o siktiğimin doktorları hamile kadını görmezden geliyor öyle mi?"
Kafamı salladım.
"Sikeyim onları."
"Küfür etme."
Ardıç,gözümün kenarında ki göz yaşını silince,ona doğru baktım.
"Ağlayan insanları sevmem,sil şu göz yaşını."
Elimin tersiyle göz yaşımı geriye ittim.
"Başka anlatacağın anı yok muydu kızım senin?"
Kaşlarını çattı.
"Yalnız değilsin anlamında."
"Buna gerek yoktu."
Derin bir nefes aldı.
"Gel buraya."
Kolunu açınca kolunun altına girdim.
"Benimleyken iyi hissediyorsun öyle değil mi?"
Erkeksi sesi kulaklarıma doldu.Ne diyeceğimi bilmiyordum ama bir yanımda bu gerçeği kabul ediyordu.Kafamı salladım.
"Biliyorum,senin ruhunu okşayan benim."
Sıkıca sarıldı.
"Yanında uyumama mı ister misin minik?"
Kafamı salladım.
"İyi değilsin,ve şu an olmayacaksın da bir kere dağıttın o anını."
"Aslında,uyuyabilirim alışığım ben."
"Gel buraya itiraz yok."
Kalkınca,kafamı kaldırdım.Bileğimi tuttu.
"Nereye?"
"Sus ve gel."
Bir şey demeden,onu takip ettim.Odamın kapısını açtı.
"Uyu,sen uyuyana kadar burada seni bekleyeceğim."
"Ardıç saçmalama,çocuk muyum ben?"
"Evet.Uyu."
Yatağa yatırıp üstümü örttü.
"On dokuz yaşındayım."
"Kapat artık gözlerini."
Elleriyle göz kapaklarımı kapattı.
"Ne yapıyorsun?"
"Uyumanı sağlıyorum."
"Böyle yaparak sinirimi bozuyorsun,uykum gelmiyor."
"Uyuyacağım dersen bırakırım."
"Gider misin yattığın yere?"
Ellerimle,güçlü kollarını itmem bir işe yaramıyordu.
"Uyursan gideceğim."
"Uyuyacağım,çek şu ellerini."
"Bekliyorum güzelim."
Parmaklarını çekti.Gözlerimi açtım.
"Kapat gözlerini!"
Ardıç,duvara doğru yaslandı.Gitmesi için gözlerimi kapadım.Gözlerimi açıp,yatakta esneyerek kalktım.Odadan çıkıp lavaboya doğru gidip girip,işlerimi halledip çıktım.Mutfağa doğru geçince Ardıç 'ın kurduğu masaya baktım,kahveleri koyuyordu.
"Günaydın."
Kafasını kaldırıp bana baktı.
"Günaydın."
Ardıç,ona günaydın dememe pek alışık olmadığı için bir an suratıma şaşkın bir ifadeyle bakıp,sonra tekrar önüne döndü.
"Beni niye kaldırmadın?Yardım edebilirdim sana."
"Derin bir uykun var,uyumanı istedim."
Sandalyeyi çekip oturup,elini masaya koydu.
"Çağın nerede?"
"Birazdan gelir,dışarı çıktı."
Tam o sırada zil çaldı.Kapıya gidip kapıyı açtım.
"Günaydın minik kuşum."
Elindekilerle içeri girdi.Altında üstü bol altı dar siyah eşofmanı,üstünde de siyah tişörtü vardı uzun siyah saçlarını hafif topuza benzer şekilde toplamıştı.
"Günaydın."
Kapıyı kapatıp mutfağa doğru gittik.
"Bugün kütüphaneye gideceğiz minik."
Masaya oturup ona doğru baktım.
"Neden?"
Kahve bardağımı önüme doğru çektim.
"Kitap okumayı seviyordun değil mi?"
Kahvesinden yudum aldı.
"Evet de evde de okuyabilirim."
"İtiraz yok,orada istediğin kitaplara bakabilirsin."
"Nerden çıktı şimdi bu?"
"Öyle istiyorum."
Çağın'a doğru baktı.
"Teşekkür ederim."
Ardıç'a gülümsedim.
"Kahvaltıdan sonra gideceğiz,çok kalabalık olmasını istemiyorum.Kalabalık ortamları pek sevmem."
Önündekileri yiyordu.
"Peki."
Önündekileri yedim.Masadan kalkıp masayı toplamaya başladım.
"Sen kitap okurken,ben şu dosyayı tekrardan göze geçireceğim."
Masanın üzerinde duran siyah kapaklı dosyayı aldı.
"Hazırlan,çabuk ol."
Odaya girip,önüme geleni aldım.Siyah pantolon ve siyah tişörtü giyip,saçımı yana alıp ördüm.Yüzüme hafif bir şeyler sürüp çıktım.
Ardıç,beyaz gömleğinin son iki düğmesini ilikleyip bana baktı.
"Hadi."
"Oğlum ben de dışarı çıkıyorum, görüşürüz."
Çağın Ardıç'ın omzuna vurup dışarı çıktı.Arabaya doğru ilerleyip bindim.
"Böyle bir şey nereden aklına geldi bilmiyorum ama tekrardan çok teşekkürler."
"Tamam teşekküre gerek yok."
Gaza kökledi.
Büyük kütüphanenin önünde durunca,karşımda duran kütüphaneye baktım.İçeri girdik.
"Sen burada bekle,ben halledip geliyorum."
Kafamı sallayıp etrafı yoklamaya başladım.Dev raflarda duran milyonlarca kitaba ve katagoriye dudağımı ısırıp izlemeye başladım.Böyle bakmak bile bana heyecan veriyordu.Mekan tamamen tahta ile döşenmişti,raflar,laminat yerleri her şey çok güzel sadece ve hoştu.Yuvarlak masada oturan insanlara baktım.Kimileri kitap okuyor,kimileri ders çalışıyordu.Raflardan birine ilerleyip kitaplara baktım.
"Neye bakmıştınız?"
Duyduğum kaba erkeksi sesle kafamı ona doğru çevirdim.Ardıç'ın yaşına yakın,kahvenin en açık tonu gözleri,siyah saçları,buğday teni ve siyah çok çıkmayan sakallıyla ona doğru baktım.Burnu,ve yüzü o kadar güzeldi ki nefesim tutuldu.
"Öylesine bakıyordum,arkadaşım gelene kadar."
Elimle gittiği yeri gösteriyordum.
"Öyle mi?"
"Evet."
"Sizi burada yeni görüyorum."
"Siz buraya hep gelir misiniz?"
Ona doğru bakıp saçımı geriye atıp elimi kitaplarda gezdirdim.
"Ben burada çalışıyorum."
"Öyle mi?"
Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Kitapları seviyorsun galiba?"
"Evet."
Eğilip diğer kitapları inceliyordum.
"Gerçi böyle güzelliği görsem,ilk bakışta hatırlardım.Güzelliğin unutulacak gibi değil."
Dediği şeye dönüp ona doğru baktım.
"Evet öyledir kız arkadaşım."
Ardıç'ın sesini duyunca ona doğru baktım.Kaşlarını çatıp çocuğa doğru bakıyordu.
"Bilmiyordum."
"Senin görevin burada güzel olan kızlara sulanmak mı?"
Ardıç,çocuğa yanaşıp önünde durdu.
"Ne diyorsun abi sen?"
Ardıç,burnunu kaşıyıp ona doğru baktı.
"Diyorum ki yüz hatlarını mahvetmek istemiyorsan,siktir ol git."
Küfür edince ona doğru baktım.Aralarına girip göğsüne tutup Ardıç'ı geriye itmeye çalışırken gücüm yerinden bile kıpırdatmıyordu.
"Lütfen beni erkek arkadaşımla rahat bırakır mısınız?"
Çocuk göz devirip ilerlemeye başladı.
"İlla saçma sapan insanlarla muhabeti kuracaksın,yoksa olmuyor değil mi?"
"Niye insanım ben,tabi ki insanlarla konuşacağım."
"Bir kere bana laf yetiştirme."
"Ardıç,burası kütüphane lütfen."
Ardıç,arkasını dönüp ilerleyince arkasından takip etmeye başladım.Boş masaya geçip elindeki siyah kapaklı dosyayı masaya koyup,kitapları incelemeye başladı.
"Ne tür kitap seviyordun dram mı?"
Kitapları çekip arkasındaki yazıyı incelemeye başladı.
"O da var,yazarın kalemine bağlı sevmem lazım,yoksa tür fark etmiyor."
"Hımm."
Belli belirsiz ses çıkarıp diğer kitaplara baktı.
"Benim için kitap seçmene gerek yok,ben seçerim."
"Bu güzel bunu oku."
Elindeki kitabı bana doğru uzattı.Elindeki kitabı alıp incelemeye başladım.Masaya geçip okumaya başladım.Ardıç'a baktığımda sessizken içindeki o iyi adamı görebiliyordum.
"Ardıç,özünde iyi adamsın yalnış bir şey yapma hayatınla ilgili."
Ardıç, elindeki kitabın sayfasını karıştırmaya başladı.
"Yaşantı, bir roman gibidir mutlaka sonu gelir."
Kafasını kaldırıp,elindeki romanı gösterdi. Söylediği kelimelerle bütünleşen zihnim,köşe bucak kaçmak istiyordu.O kadar fazla düşünüyordum ki her şeyi resmen zihnimin ağrıdığını hissediyordum.Kitabıma dönüp okumaya çalışıyordum.İçimdeki çaresizlik yolunu kaybetmişti.Kendime bırakmış olduğum servetim koca bir hiçlikti.
Kelimeler birleşip cümle halinde dizildiğinde parmaklarım yanmaktan,mürekkebim kül olmuştu.
Ölmek sadece toprağa gömmek değildi,kalbimin içinde bir çok öldürdüğüm insanların mezar taşı vardı.
İçimde onca ceset yığını varken,kan kokan ruhum benliğini kaybetmişti.Gün doğmamıştı,hayat ışığını hayatıma köreltmişti.Bir şekilde toparlamıştım ve nasıl toparladığıma dair fikrim yoktu.Ben paramparça iken normal olan neydi hayatımda?
Bu benliği istemiyordum,bu ruhu istemiyordum.Bana ait olmayan her kötü anıyı evrenden silmek istiyordum.
"Kitap okumuyor musun sen?"
Düşünce evreninden zihnimi daldığı sudan çekip Ardıç'a doğru baktım.
"Okuyorum."
"Kaç saattir aynı sayfadasın ve gözlerin aynı metinde sabit bir şekilde."
"Beni neden inceleyip duruyorsun?"
"Kafanı meşgul eden geçmişinden uzaklaş."
"Beni tanıma Ardıç,boğuluyorum gibi hissediyorum."
Elimle araladığım kitap sayfasını açıp tekrar döndüm.
"Kendinden kaçma,yüzleş.Emin ol bir daha zihnini meşgul etmeyecekler."
Önündeki kağıdı şeffaf dosyanın içine koydu.
"Sen öyle mi yaptın?"
Dosyayı yerleştirip,bana doğru baktı.
"Bir zamanlar öyleydi,annem öldükten sonra çetimsiz savaşları çok verdim.Sonra alışıyorsun bu tıpkı sigarayı ilk içtiğinde öksürüğe boğuluyorsun ciğerlerin acıyor,sonra içtikçe alışıyorsun öyle bir şey."
Kurduğu cümlelerde ki boşluğa takılışı yutkunmama neden oluyordu.Ruhu ve zihni hangi anında can vermişti?İçindeki alev yığınına dokunmak istiyorken,bedeni geçmişini yansıtıyordu.
"Bu nasıl bir örnek?"
"Bence gayet net."
Önüne bir sürü kağıt dizdi.
"Onlar ne?"
"Annem ile ilgili dava işleri."
"Neden tekrar tekrar bakıyorsun?"
"Yapmış olduğum şüphe uyandırıcı ifadelere bakıyordum.Sözlü yaptıklarımda öyle bir şey yok,yazılı ifadeye bakıyorum."
"Eray,bana bir ifade örneğini göstermişti.Hatırladığım kadarıyla senin o sırada ne yaptığını bilmediğin yazıyor,senden şüphelenmediler mi?"
Ardıç,elindeki kağıdı masaya koyup bana baktı.
"Öyle olsa içeride yatmam gerekmez mi?Ayrıca annemi öldürmek istediğimi mi söylüyorsun?"
Romanı kapatıp ona doğru baktım.
"Hayır yalnış anlıyorsun."
"Ne anlatıyorsun o zaman?"
"Efendim sessiz olur musunuz?Rahatsız olanlar var."
Sarı saçları olan kadın saçını topuz yapmıştı.Beyaz gömleği siyah ceketi ve dizlerinin üzerinde biten siyah kalem eteği siyah topuklu ayakkabıları ve kombinine renk katan boğazında fular vardı.
"Kusura bakmayın."
Kadın gülümseyerek gitti.
"Sessiz ol biraz."
Sesimi alçaltarak konuşuyordum.
"Yürü gidiyoruz."
"Nereye?"
"Bilardo salonuna orada konuşmam gereken birisi var."
"Bilardo salonu mu?"
Kaşımı havaya kaldırıp baktım.
"Hadi minik."
Ardıç,masanın üzerindeki dosyayı alıp yürümeye başladı.Arkasından onu takip ederek yürüyordum.Ardıç,işlemleri halledip arabanın yanına gittik.
"Kimlik işi sıkıntı olmuyor mu?Yani sistemde falan çıkmıyor mu?"
"Onu hep düşünüp ayarladım."
"Nasıl?"
Arabayı açıp sürücü koltuğuna bindi.Arabaya bindim.
"Çok soru soruyorsun."
Arabanın anahtarını yerleştirip,arabayı çalıştırdı.
"Kiminle görüşeceksin,ne için?"
Emniyet kemerini taktım.
"Babamın çalıştığı ofisinde yakın arkadaşı Erhan amca var,her şeyi ona anlatırdı kardeşi gibi görürdü.Bu arada babam tek kardeş.Onun oğlu Enes'i buraya çağırdım.Büyük ihtimal mektup işini biliyor olabilir."
"Enes'e nasıl güvenebilirsin?"
"Ot kullanıyor ve babasından aldığı parayı o kişilere veriyor ve babası bilmiyor,sence söylemeye cesaret edebilir mi?"
Kaşları o kadar sertti ki,yolu ateşe verecek gibi bakıyordu.
"Neden kullanıyorlar anlamıyorum?Zararı çok büyük."
"Evet."
Kollarımı göğsümde birleştirip,kafamı salladım.
"Bu arada babanın böyle bir şeyi anlatacağını sanmıyorum."
"Bakacağız ve göreceğiz minik."
"Neden babanla konuşmuyorsun bu konuyu?"
Kafamı ona doğru çevirdim.
"Bu konuyu babamla konuşursam,beni yanına isteyecektir ve senin ne olacağın meçhul.Seni ailenin yanına koymak için elinden geleni yapar.Aile kavramına önem veriyor bu aralar."
Direksiyonu tutuşu sıkılaşmıştı.
"Neden?"
"Nedenini bilsem,şu lanet sorum cevaplanacak."
"Bak Ardıç,benim ailemin yanına gitmem çok da önemli değil,babanın yanına gitmelisin."
Ardıç,başını stabil baktığı yoldan ayırıp bana baktı.Kaşları ölüm senfonisi çalıyor gibiydi.Gözleri sinirlenmeye başladığında zifiri bir gecenin ortasında mahsur kalan biri gibiydi.
"Unut bunu."
Yola doğru döndü.
"Bak buna gerek yok,benim için vermen gereken mücadeleye,beni korumaya çalışmaya, hiçbirine gerek yok anladın mı? İndir beni ineceğim."
Kapıyı açacakken Ardıç,beni sertçe kendisine doğru çekti.
"Ne yapıyorsun?"
Öyle bir bağırmıştı ki,arabanın süratinden bile daha hızlıydı.
"Durdur arabayı!"
"Hayır!"
Elinden kurtulmaya çalışıyordum ama fırsat vermiyordu.
"Kaza yapacağız,rahat dur!"
"Arabayı durdur dedim."
"Hayır,umrumda değil karşımda gelen arabaya vurmak."
Bir an kendimi düzeltip,karşıya baktım.
"Derdin ne senin lan?Söyle,söyle!"
Elini direksiyona vurdu.
"Anlamıyorsun.Benim meselem bu,anlıyor musun?"
"Gidersen, öleceksin.Ölmek kolay mı?"
"Değil,ama bu saatten sonrada umrumda değil."
Pişmanlığım ecelim olup,ruhumdan parçalar koparıyordu.Gitmek istediğim yolların,kaldırım taşı çıkmaz bir sokağın başında bitiyordu.Acı çekiyordum bu bedenen değildi,bu ruhsal bir yıpranıştı.Neye tutunmaya çalışıyordum?Tutunsam bile,önümdeki kör edici ışık görmeme fırsat verecek miydi?Zihnim,bu soruları cevaplamasın da bile yorgundu.
"Olacak,işimi görüyorsun.Sonuçta bir oyunun içindeyiz değil mi?Bu iş,bitmeden gidemezsin."
Bu dediğine gerçekten gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
"Bu dediğine gülmek gülerim."
"Bu iş ciddi,anladın mı beni?"
"Anlamak istemiyorum."
"Böyle bir hakkın yok senin.Kapat konuyu!"
"Hep böyle yapıyorsun,neyi fark ettim biliyor musun?Haksız yanını bağırarak üste çıkarmaya çalışıyorsun."
İşaret parmağımı kaldırıp salladım.
"Kapat dedim şu konuyu!"
"Yoruldum anlamıyor musun?Her şeyden,herkesten."
Ellerimi saçıma daldırıp çektim.
"Anlıyorum,lütfen kendine değer ver güzelim."
"Veriyorum işte rahat bırak beni."
"Bu yaptığın bencillik!"
"Asıl sen bencil herifin tekisin!"
"Öyleyim."
Araba büyük bir mekanın önünde durdu.Arabadan inip,gideceğim sırada Ardıç bileğimi tuttu.Ona dönüp baktığımda,derin nefes aldı.
"Elimi tut,sahipsiz görürseler iyi olmaz."
"Bir şey olacağı yok,ne yapabilirler?"
Kaşımı havaya kaldırdım.
"Hayal dünyanın ötesinde,bu tıpkı öbür dünyayın nasıl olacağına dair akıl gücünün yetmemesi gibi."
"Bu örnekler nereden geliyor aklına senin?"
Kolumu kurtarmaya çalışırken,uzun parmakları bir anda küçük olan el yapımı kafes gibi sardı.
Bir şey demeden beni arkasına alarak yürümeye başladı.Kapıdaki güvenlik görevlisi ile konuşup içeri girdik.İçerisi,karanlık loş ortamı aydınlatan sarı ışıklar vardı.Masalar yan yana dizilmişti ve koyu kahverengi masaya uzanıp elindeki çubukla sayılı olan topa vuran erkeklere baktım.Masanın içi ise uyum sağlayacak maviliktiydeydi.Masaya doğru uzanan lambalar masayı iyi aydınlatıyordu.Lambanın yeşilliği ile duvar uyumu sağlanmıştı.Kapılar krem rengindeydi.Hemen karşımızda masa vardı ve bazı insanlar yerin rengi ile uyumu olan toprak renginde ki deri koltuğa oturuyorlardı.Ardıç,masaya yanaşıp beyaz gömlek lacivert kravat takan adamın yanına doğru gitmeye başladık.Adamın ortasına doğru saçları yok denecek kadar azdı,yanlarında daha çok saçı vardı.Sivri yüz hatları ve keskin bakışları ile her an kavga edecek hali vardı.
"Buralara gelir miydin Ardıç bey?"
"Uzun zaman oldu farkındayım."
Ardıç,elimi tutmayı bırakmamıştı,adam bana bakıp gülümsedi.
"Bu güzel hatun kim?"
Ardıç'a göz kırpıp kafasını salladı.
"Nişanlım."
"Güzel parça."
Konuşma tarzı beni rahatsız etse de,bir şey diyememiştim.
"Öyle,işine bak sen.Enes nerede?"
Adam, elindeki küçük topu avucunun içine alarak eliyle işaret etti.
"İkinci masada."
Oraya doğru dönüp baktığımda,siyah kısa kollu tişört,kot pantolon siyah saçlı çocuğa doğru gitmeye başladık.Bileğinde siyah bileklik vardı.Ardıç,onun yaşlarında olan çocuğun önünde durdu.Boğazını temizleyince,çocuk ona doğru baktı.Gözleri bal rengiydi ve dudakları dolgundu.Sakalları ve esmer teni ile hoş olan çocuğa baktım.
"Ardıç."
Elindeki ıstakayı bırakıp,Ardıç'a elini uzattı.
"Naber oğlum görmeyeli çok uzun olmuş,endama bak."
"Sende fena değilsin."
Çocuk bana doğru bakınca,gözleri Ardıç'ın tutmuş olduğu elime kaydı.
"Kız arkadaşın galiba?"
"Nişanlım."
"Hızlısın."
Güldüler.
"Benim burada neden olduğumu biliyorsun."
"Evet."
Boşta duran ıstakanın birini aldı.Sıcaklık bir an soğuyunca boşta kalan elime baktım.
"Geç karşıma oynayalım seninle karşılıklı."
Ben kollarımı göğsümde birleştirip,onları izliyordum.Oynamaya başladılar.
"Seninle babamın babana anlattığı şeyleri,söylemeni istiyorum."
Ardıç,topu tek gözünü kapatıp yuvarlak olan deliğe sokmaya çalışıyordu.
"Ömer amca mevzusu kapanmadı mı hala?"
"Nasıl kapanabilir ki?"
Top,deliğin ordan son anda dönmüştü.
"Baban,evden ayrıldığını söyledi buralarda mısın?"
"Hayır,sadece dava için geldim."
Söylediği yalana doğru kayaya çarpmış gibiydim.
"Öyle ya,sahi kimdi suçlu üvey annen olacak kadındı değil mi?"
"Evet."
Diğer topa daha sert şekilde vurdu.Masaya doğru yanaşıp elimi masaya koyup,belimi tezgaha yaslayıp öyle izliyordum.
"Baban ne söyledi babama?"
Ardıç,kafasını kaldırıp çocuğa baktı.
"Hiçbir suçunun olmadığını, bilmediği şeyler olduğunu söylüyor.Pişman olacağını söylüyor."
Ardıç,kahkaha atmaya başladı.
"Tabi,onun hiçbir suçu yok, annemin ölümüne neden olmak dışında.Umrunda olmayan o kadın,benim annemdi."
"Baban mı yardım etti üvey annene?"
Çocuğun attığı top deliğe girdi.
"Bilmiyorum."
"Bu arada iyi oynarım."
"Uzun zaman olmuş,senin kadar iyi değilim."
Ardıç,otuz iki dişi belli olacak şekilde gülümseyince,onu bu şekilde güldüğünü görünce içimdeki tuhaf esen yeli savurmaya çalışıyordum.Gülmek gerçekten çok yakışıyordu.
"O zaman baban içeride olurdu,babanın suçu yok bence."
"Orası kesin,ama onu teşfik etmiş olabilir.Belki başından beri annemin ölmesini istiyordu.Çünkü onu sevmiyordu."
Topları sağa sola doğru fırlatmaya başladı.
"Oğlum sakin ol ne yapıyorsun?"
Çocuk Ardıç'a gelip,elindeki topları aldı.
"Sakinim."
Derin nefes alıp veriyordu.
"Bu olanları zaten biliyorum."
"Ardıç,iyi misin?"
Elimi ilk defa omzuna koyunca,ilk önce omzuna sonra bana doğru baktı.
"İyiyim."
"Bak,baban sürekli seni aradığını söyleyip duruyordu bana,gerçi buralarda da değilmişsin."
Çocuk ellerini göğsünde birleştirdi.
"Babamla yeri geldiği zaman görüşüyorum."
"Anlıyorum.Ne zaman dönüyorsun buradan?"
"Yarına olabilir."
Ardıç'ın söylediği yalana hayretle bakıyordum.
"Sen babana bunları mı söylediğini söylüyorsun?Herhangi bir kağıt parçasından sana bahsetti mi?"
"Hayır neden?"
Çocuk kaşlarını çattı.
"Boş ver.Hadi sana iyi eğlenceler."
Çocuğun omzuna vurdu.Çocuk elini uzatınca selamlaşıp,omuzlarını vurdular.
"Hadi."
Beni arkasına alıp yürümeye başladık.
"Neden elimi tutuyorsun?"
"Bu mekanda böyle yürümen senin için daha iyi."
Kapıyı itip, dışarı doğru çıkıp arabaya doğru yürüdük.Arabanın içine oturdum.
"Konuşman pek işe yaramadı,bence babanla konuşmalısın."
Emniyet kemeri çekip taktım.
"Şu an değil,zamanı var minik."
Arabayı çalıştırdı.
"Eraydan önce davranman gerekiyor."
"Farkındayım."
Sert bir tavırda cevap verince,onu süzüp önüme bakmaya başladım.Arada derin nefes alıyordu,burnundan soluyordu.
"Gps ve ses kaydı yapan cihaz takmayı da düşünüyorum."
"Kime?"
"Sana,bir daha görüşmeniz de nerede,ne konuşacağınızı bileceğim."
Direksiyonu sertçe kavradı.
"Bunu neden daha önceden yapmadın?Ayrıca farkında olursa?"
"Her şeyin zamanı var minik,ayrıca çok belli etmeyeceksin çok zor bir iş değil."
"Sen öyle sanıyorsun,çünkü onun yanında sürekli gerilen ve endişelenen benim."
"Biliyorum,ama üstesinden gelirsin çünkü sen çok güçlüsün."
"Değilim,güçlü olsaydım yıkılan ruhumu toplamam imkansız olmazdı."
Terleyen boğazımı fark edip,arabanın soğutucusunu kendime doğru çevirdim.
"Hep kötü düşünüyorsun,yorulmuyor mu zihnin?"
"Yorgunluğum sadece o yönde değil."
Önüme döndüm.
"Bir tek yorulan sensin değil mi?"
"Ben sadece benim demedim."
"Kapat konuyu."
Araba,evin önünde durdu arabadan inip,eve doğru ilerleyip Ardıç'ın açmasını bekledim.İçeri girip,oturma odasına geçip oturdum.Hiçlik hissi ruhuma bir çok ceset bırakıyordu.İçimdeki bir çok duygunun,cümlelerin kurbanıydım.Ölen birinin,yaşama hakkını sorgulamasının bir anlamı yoktu.Düşüncelerimin içindeki yalnızlık,kendi zihin kanında boğuluyordu ve sonu yaklaşan bir felaketten kaçamayacağı belliydi.
Belki de...İçimde ölen bir çok parçanın kalemi,nefreti mürekkep olarak bilmesinden kaynaklıydı bu kadar boğulduğumu hisseden,satırlarda gezen gözlerim,göz yaşımı affetmeyeceğini söylüyordu.
"Bunların farkında mısın?"
Bunların farkında mısın baba?Bana ne yaşattığının farkında mısın?
"Hiçbir şeyi bilmiyorsun."
Hiç bir şeyi bilmek istemiyorsun Anne.Neden?Neden söylesene?
Ardıç,bağırdığım yerde debelenirken kafamı göğsüne bastırdı.Bağırarak ittirmeye çalışıyordum.
"Sakin ol,ben her şeyin farkındayım.Görmüyor musun?Bu cehennemde seninle yanıyorum."
Ellerim tişörtünü sıkıca kavrayıp sıktı.
"Söylesene minik,neden hesap sormadın?Bağıramadın?"
"Neyi ispat edecektim,sağır olan birine?"
Kafamı bir an göğsünden çektim.
"Bir sürü ispat edeceğin şeyler var,bu hayat sana ait değil görmüyor musun?"
Ardıç'ın erkeksi beynimde aniden hırçın dalgada kayaya sertçe vurup paramparça olan sandal gibiydi.
"Ben görüyorum,onlar görmüyor."
Yutkunmam boğazımı yakıp geçen zehirli bir kimyasal madde gibi yakıp eritiyordu.
"Yapabilecek bir şey yok,elindeki güç hayatın acımasız gücüne yetmiyor."
Masanın üzerindeki bardağı alıp kafaya dikledi.
"Neyse boş ver minik."
"Duş alacağım ben."
Kalktığım yerden ilerleyip lavaboya doğru gittim.
Üzerimdekileri çıkarıp,duşa kabini ayarlayıp ılık olan suyun altına girdim.Hep ılık suyun altında yıkanırdım,yaz da olsa kış da olsa.Bildim bileli hep böyleydim.Suyun içinde düşüncelerim de birlikte akıyor gibiydi.Başım ağrıyordu ve düşüncelerimi kenara koyup,suyun tenime iz bırakmasına izin veriyordum.Duştan çıkıp üstümü giyinip,saçımı tarayıp kuruttum.
"Yemek bir şeyler hazırladım,yiyecek misin?"
Ardıç,bir an karşıma çıkınca ona doğru baktım.
"Gelirim."
Ardıç,cebinden sigara paketini çıkarıp arkasını dönüp mutfağa doğru ilerlemeye başladı.Nen de mutfağa geçip hazır olan masaya oturdum.Ardıç,sandalye de oturmuş bardağındaki içkiyi ve sigarayı içiyordu.Gözüm masada duran içki şişesine takıldı.
"Neden içiyorsun?"
"Neden içmeyeyim?"
Sigarasını havaya doğru üfledi.
"Rahatlamıyor bence."
"Tercih meselesi minik."
Önümdeki tabağı çekip yemeye başladım.
"Bana da ver,ben de içeceğim."
"Senin sarhoş hallerin çekilmiyor."
Bir yandan içiyor,bir yandan bardağını kafasına dikiyordu.
"Senin hiç bir halin çekilmiyor."
"İçmeyeceksin minik,nefesini tüketme yemeğini ye."
"Yemiyorum."
"Sırf içki içmedin diye mi?"
"Hayır,senin istediğini yapmayacağım anlamında."
"Yemezsen yeme.Sana içki içirmeyeceğim."
Önündeki bardağı bitirdi.Kaşlarımı çatıp ona önümdeki tabağı yemeğe başladım.Konuşmuyorduk ortam o kadar sessizdi ki,benim kaşığı tabağa vuruşum,Ardıç'ın bardağı masaya vuruş sesi duyuluyordu.Elimi yanağıma koydum.
"Küçük çocuk gibisin."
"Ne alakası var?"
"İstediğin bir şey olmadı mı,surat asıyorsun.Çocukluktan başka nedir ki?"
Sigarasını inceliyordu.
"Sen çok olgunsun zaten,nerede ne yapacağını biliyordun değil mi?Doğru ya."
Dalga geçerek elimi alnıma koydum.
"Sana göre öyleyim."
"Benimle neden kendini kıyaslıyorsun ve küçük düşürüyorsun?"
"Zevk verici ayrıca seni küçük düşürmüyorum.Sen öyle düşünüyorsun."
Bu dediği cümleye karşı gülmeye başladım.
"Hep ben böyle düşünüyorum zaten."
"Bu neyin tartışması?Bir içki yüzünden böyle yapman çok saçma."
Biten sigarasını kül tabağına bastırdı.
"Amacım içki falan içmek değil."
"Ne o zaman?"
"Sen ve bencil tavırların."
"Bencil olmak bazen iyidir."
Göz kırınca kaşlarımı çattım.
"Neden beni aileme vermiyorsun?Bana borcun falan yok."
"Alışkanlıklar bağımlılık yapıyor bazen."
"Ne diyorsun anlamıyorum."
"Ne anlıyorsan güzelim ne anlıyorsan."
Masadan kalktı.
"Çağın nerede?"
"Bilmem dışarıdaydı en son hala gelmedi."
"Arasana."
"Bana akıl verip durma."
"Akıl vermiyorum,araman gerekiyor."
"Küçük bir çocuk değil anladın mı?"
İçeriye doğru giderken,attığı adımlara ayak uyduruyordum.
"Başına iş gelirse büyüklüğüne bakmaz ama."
"Annem tavırları."
Koltuğa doğru uzandı,elini dar olan pantolonun cebine sokarak telefonunu çıkarıp fırlattı.
"Sen ara."
Kucağıma sertçe çarpıp düşen telefonu aldım.Kilidi açıp, rehberden Çağın'nın numarasını bulup kulağıma götürdüm.
"Çağın neredesin?"
Cevabı alınca telefonu kapattım.
"Bir saate burdaymış."
"İyi."
Masanın üzerindeki kumandayı kaptı.
"Senin kadar rahat olmak istiyorum,bunu nasıl yapıyorsun?"
"Vakti gelince düşünmen gerekir aksi takdirde kafayı yersin."
Ardıç,bir elini kafasının altına koydu.
"Deniyorum."
"Denemiyorsun,kendinden kaçmayı tercih ediyorsun acıya alışmışsın ruhun ve zihnin onu istiyor."
Beni bu şekilde tanıması,çok tuhaf hissettiriyordu.Kendimi ifade edebiliyor muydun?Bunda yeterli miydim?Soruları Cendere olup boğuyordu beni.
"Belki de."
Arkaya yaslanarak kolumu koltuğun başına koyup kafamı yaslayıp,televizyonu seyretmeye başladım.Derin nefes aldım.O sırada zil çaldı.Kalkıp kapıyı açtım.Çağın,bana bakıp içeri girdi.Elinde küçük kare siyah çanta vardı.
"Ardıç nerede?"
Nefes nefese soluk verirken onu inceliyordum.
"Oturma odasında."
Kafasını sallayıp içeri girdi.Kapıyı kapatıp oturma odasına doğru geçtim.
"Ardıç,bu dava örneğini Enes bana verdi,aradı beni sana vermeye cesaret edememiş."
"Ne örneği?"
Yattığı yerden kalkıp baktı.
"Bilmiyorum,su senin dava işlerin babanın elinden babasının eline geçmiş,Enes babasının odasından gizlice alıp getirmiş,çünkü bunu biliyormuş eğer saklasaydı her şeyi açığa vermenden kokrmuş."
Ardıç,kaşları çatık vaziyette çantayı açtı,yüzü korku ile tedirginlik duygusu arasında gidip geliyordu.Fermuarı hızlıca çekip açtı kağıdı alıp okumaya başladı.
"Bunun için mi kaç saattir gelmedin?"
"Evet."
Çağın septümüyle oynamaya başladı.
"Bu benim vermiş olduğum ifade,büyük ihtimal ifadelerimi takip ediyordu nereye doğru gittiğini kontrol ediyor,bu iyi oldu bundan haberim yoktu.Sadece ifade vermek için bir kere çağırmıştım verdiğim ifade örneklerini ben biliyordum."
"Avukatınla konuşmuş olmasın?"
Çağın,elini koltuğa doğru yasladı.Rahatça yayıldı.
"Arya hanımla görüşeceğim."
Sessizlik büründü.Çağın sessizliğin dumanını dağıtmıştı.
"Bir de şu gizli mesaj içi birden kapandı şüphemi çekiyor, muhakkak ardında yatan bir şey olmalı?"
"Daha Eskişehir'de değiliz."
"Bilmiyorum."
Çağın elini saçlarına götürüp,üfleyerek yana doğru çekiştirmeye başladı.
"Şu an tek odağım Eray şerefsizi."
"O zaten peşinde iz sürdüğümüz kurban."
"Ne yazıyor kâğıtta bakabilir miyim?"
Ardıç'a doğru baktım.Ardıç,kaşını havaya kaldırdı.
"Hayır,zaten ne yapacaksın?"
"Merak ediyorum.Tamam."
"Al oku."
Bana doğru uzatınca alıp okudum.Eray'ın bana göstermiş olduğu ifadenin aynısıydı.Yazılanlar hemen fark ediliyordu.
"Bu bana Eray'ın göstermiş olduğu ifade örneğin."
"Bu muydu?"
"Evet."
"Bunu nasıl alabiliyorlar suç değil mi?"
"Bu elimde tuttuğumu babam kopyasını istemiş,sonra Enes'in babasına göndermiş o da avukat."
"Amacı neymiş?"
"Babamla görüşmediğim için bilmiyorum."
Elini masaya vurdu.
"Bence şu babanı bir masaya yatır abi."
"Bir daha gitmeye niyetim yok."
"Seninle uğraşıyor abi,sen İzmir'e evine dönene kadar."
"Orası benim evim değil."
İkisine durup, bakıyordum.
"Biliyorum kabul etmeyeceğini."
"Biliyorsan neden soruyorsun?"
"Fikirler değişir ya hani."
Çağın yapmacık olacak şekilde gülümsedi.
"Bu konuda netim."
Kağıdı çantaya koyup kapattı.
"Bir şeyler hazırlayacağım."
"Peki."
Ardıç,çantayı alıp oturma odasından ayrıldı.
"Çağın bu ifade Eray'ın elinde var."
"Söyledin biliyorum."
"Pek işe yaramayacak,yoksa Ardıç bu işe elini atardı."
Derin nefes aldım.Yorgunluğumuz zamandan gelmiyordu,ya da hayattan.Yorgunluğumuz şeytana özenen insanların,ruhumuzu ateşe vermesiyle alakalıydı.
Belki de ben de bu kurbanlardan biriydim.
Ben aslında bir çok duygunun kurbanıydım.Parmaklarımın arasından kayıp giden hayatım,izlemesini bırakıyordu bana.
Bu adaletin ispatı olmasa da, elindeki vicdan sinesi davaya bile bakmıyordu.Bilmiyordum,benim sonum nasıl bir son olacaktı?Nasıl ölecektim?En çok ta bunu merak ediyordum.
Kurtuluş değil,diye bağıran zihnim ölmem hiç bir şeyin kaybettirmeyeceğini söylüyordu.Gözlerim zemine kayıyordu,zihin evrenim kendi kanında kendini boğuyordu.
"Aç olan gelebilir."
Ardıç'ın sesini duyunca birbirimize bakıp kalkıp mutfağa gittik.Kurulan masaya oturdum.
"Çağın bir dahakine beni ara böyle durumlarda oğlum tamam mı?"
Ardıç,çorbasını yudumladı.
"Aklımda vardı ama seni onun yanında da arayamazdım."
"Anlıyorum,ama bu iş ciddi hepinizin attığı adımlardan haberim olması lazım."
Önümdeki yemeği,isteksizce yiyordum.İştahım yoktu moralim bozukken gün boyu devam ederdi ve suratımın düşüklüğü insanlar tarafından yorgun olduğumu düşünüyorlardı.
"Tamam."
Yemek bittikten sonra masayı toplamaya başladım.Odaya doğru ilerlemeye başladım.
Ardıç içeri geçince ona doğru baktım.
"Uyumayacak mısın?"
"Benim biraz daha şu işi düşünmem lazım."
Dağınık kumral saçlarını toplayıp derin nefes aldı.
"Ben uyumaya çalışıcam,aslında kendimi yorgun da hissediyorum."
"Sen bilirsin,uykun yoksa yanımda oturabilirsin."
"Uyuyamazsam gelirim."
Elimle odayı gösterdim.
"Tamam."
Ardıç,ilerleyip gidince bende odaya doğru gitmeye başladım.Odaya girdiğimde,soğuk duvarların soğukluğunu hissediyor gibiydim.Yatağım alev alıyor,uykularımı, bedenimi yakıyordu.Gözlerim ağırıyordu,kapattığım zaman içimdeki huzursuzluk baş kaldırıyor,kafamı dağıtmam gerektiğini söylüyordu.Gözlerimi açıp kapatıyordum.En sonunda derin bir nefes alarak yataktan doğrulup kalkıp,oturma odasına doğru çıplak ayaklarımı zeminin soğukluğunu hissederek yürüyordum.Ardıç'ın sırtı gözüme çarpınca masaya koyduğu bardak sesi ve kağıdın sesi geliyordu.İlerleyip karşısında ki koltuğa oturdum.Ardıç,kafasını kaldırıp bana baktı.
"Uyuyamadın yine değil mi?"
Kafamı salladım.
"Seni uyutmayan nedir?"
Ardıç,tekrar kafasını kağıda gömdü.Hastasını dinleyip,anlamaya çalışan psikolog gibiydi.
"Zihnim,çok dolu düşünmek istemiyorum."
"Unutamaz mısın?"
Elindeki kalemi kağıda götürüp bir şeyler yazıyordu.Yazısına gözüm kaydığında gerçekten berbat bir yazısı olduğunu fark ettim.
"Babam,sürekli aklıma düşüyor."
"Ondan korkuyor musun?"
Babamdan korkuyor muydum?Sorusu,yeni bir acıya kapıyı açsa da,zihnim bulmaca çözer gibi kırık olan parçayı bulmaya çalışıyordu.
"Evet."
Bu itirafım,dilimin ucuna sivri olan kesici aleti değdirip delik deşik etmişti.
"Sana bir şey söyleyeyim mi?"
Elindeki kalemi beyaz kağıdın üzerine koyup bana baktı.
"Kızlar babalarını çok severler.Hatta babasından ilgi görmeyen bir genç kız,onu koruyan,teselli veren bir erkeğe aşık olurlar.Sonra zannederler ki;"Babam bile beni sevmiyorken,kim sevebilir?"Bu cümle bütün umutlarını öldürür,yani kurtarıcısı babası olacağı yerde kendi olduğunu fark ettiğinde,dünyanın en güçlü ve özel biri olduğunu göremez."
Ellerini dizlerinde birleştirmiş konuşuyordu.
"Ben güçlü değilim,sadece sustum."
"Konu susmanla alakalı değil."
Saçımı kulağımın arkasına yerleştirip ona baktım.
"Ne peki?"
"Sence ne minik?Bu soruyu sor kendine ve cevapla."
Ardıç'ın olgun tavırları karşısında çocuk kalan,büyümek istemeyen yanım can çekişiyordu.İçimde yanan hisle beraber,gözüm masa da donup kalıp düşünürken ne söylemem gerektiğine dair,zihnim kapısını kapatıyordu.
"Konu"
Yutkunarak,yavaş yavaş derin nefes alıp verdiğimde zaman kazanmaya çalışıyordum.
"Aslında konu yok,çünkü ben diye biri de yok ortada.Ne biliyorlar ki benim hakkımda?Ne için endişeliniyorlar?Bunu da sen düşün."
Ardıç,gözlerini hafif kısarak bana baktı.
"Neden kabul etmiyorsun?Kötü bir hayata layık değilsin."
"Ben de öyle dedim çoğu kez."
Bu dediğime karşı gülünce,Ardıç şaşırıp afallamış gibi bir ifade takınarak,gözlerimin içine bakıyordu.Bana doğru biraz yaklaştı.
"Bende ne oldu biliyor musun?"
Kaşlarını çattı, çenesi kas katı kesilmişti.Gözleri yanan ateşten geriye kalan küldü.
"Onca öldüğüm şeyler ve ruhumu paramparça edenler arasından.Neyi gördü biliyor musun?Derdi neydi?"
Masada duran kadeh bardağını kaldırıp incelemeye başladı.
"İçkim."
Bana doğru gösterip,kahkaha atmaya başladı.
Kurduğu cümleler,cehennemin bile yakmaya tenezzül etmeyeceği ruhuydu.Gözlerinin ve kalbinin içindeki cesetler,kaç kişiyi barındırıyordu?
"Biliyorum,zor."
"Sadece geçiştiriyoruz.O yüzden sen de geçiştir,kimsenin umrunda değilse senin de olmamalı."
Boş olan kadeh bardağına yine içkiyi doldurdu.
"İzmir ne durumda?"
"Her yer didik,didik aranıyor.Gerçi ne kadar ilgileniliyor bilmiyorum,çünkü polislerin derdi sadece biz değiliz."
"Bu da onların derdi,çünkü babam beni bulana kadar rahat bırakmaz."
"Bu seni önemsediğinden mi kaynaklanıyor?"
İçkiyi bir kere daha kafasına dikti,adem elmasına bakıyordum.Yutkunduğu içkinin,vücuduna yayılışı aklıma geldiğinde,dikkat odak noktamı çektim.
"Bilmiyorum,babam genelde kendinden asla ödün vermeyen adamdır.Arkadaşları ve çevresi duymuştur babamın,sinirden köpürdüğünü gözümün önüne getiriyorum.Nefesim kesiliyor.Çünkü,gözü döndüğü zaman her şeyi yapabilecek bir adam."
"Elimden gelse gebertirdim o adamı."
"O adam dediğin,benim babam."
"Sen ona baba diyebiliyor musun gerçekten?"
Bardağı bacağının üzerine koyup,tutuyordu.
"Evet.Çünkü babam."
"Vay be."
Ardıç,gülmeye başlayınca gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Neye gülüyorsun?"
Kaşlarımı çattım.
"Kendini çok güzel kandırmışsın ona."
"Kendimi kandırmıyorum."
"Peki ya öyleyse neden evinden kaçtın?Kalabilirdin."
Konuştuğumuz konu defalarca açılmasına rağmen,halan daha içimde acıyı ortaya çıkaracak bir yanım vardı.Çaresizlik,tek başına büyüyen bir duygu değildi.Her bireyin bir ailesi olduğu gibi,çaresizliğinde birlikte büyümüş olduğu acı,üzüntü ve yalnızlık vardı.Çaresizlik tek başına kaleme alınamazdı.
"Sadece küçük aptal bir umut işte,aptalım ben."
Kafamı sola doğru çevirdim.
"Aptal olduğunu söylemedim."
"Ben söyledim zaten."
"Aptal değilsin.Ben sinirlendiğimde ne dediğimi bilmiyorum."
Kafamı ona doğru çevirdim.
"Ben uyumaya gidiyorum."
"Peki."
"Sen?"
"Ben zaten burada uyuyorum."
"Çok fazla içme."
"Odana gidebilirsin."
Beni başından savmak istiyordu,ama içtiği zaman ne yapacağını bende bilmiyordum.
"Ne yapacağın belli olmuyor."
"Öyle."
"Lütfen içme."
"Tamam,git odana ve uyu."
Başını ovmaya başladı.Odama doğru gidip,yatağıma uzandım.Gözlerimi kapattım.
"Minik,hadi kalk."
Dürttüldüğüm yerden,zor da olsa gözlerimi açarak karşımda duran Ardıç'a baktım.
"Çok fazla sallıyorsun,sanki oyuncak bebekmiş gibi,ayrıca az spor yap."
"Neden?"
Gözlerimi ovdum.
"Çok fazla güç iyi değil."
Ardıç,belli belirsiz gülümseyince ona baktım.
"Uyanmış halini görmeyi seviyorum,saçların dağınık ve gözün altında akmış olan siyah boya."
Kafamın altındaki yastığı alıp fırlattım.
"Ne bekliyorsun? Yeni uykudan kalkan biri nasıl olabilir?"
Ardıç,fırlattığım yastığı tutup güldü.
"Boş ver sonuçta külkedisinden de prenses oldu değil mi?"
"Ne demeye çalışıyorsun?Ayrıca sen o masalı nereden biliyorsun?"
Kaşlarımı çattım.
"Annem,ablama küçükken çok anlatırdı.Güzellik ablamın zaafıdır,kızdır iki güzel laf et unutur."
"Olabilir,her bayan güzel görünmek ister."
"Konuştuğumuz konuya bak,banane ne onlardan?"
"Küstah ve bencil."
Gözlerimi kısıp,cümlelerimi ağzımda geveledim.
"Hadi kalk,seni her seferinde kaldırıyorum."
Ardıç,aynanın karşısına geçip saçlarını düzeltti.
"Uyandırma,elbet kalkacağım."
"Tabi her seferinde aç kalacaksın."
"Kendim bir şeyler hazırlayabilirim."
"Öyle ya."
Ardıç,gözlerini devirdi.
"Mutfakta bekliyorum."
"Tamam."
Ardıç,odadan çıkınca kıyafetlerimi alıp lavaboya girip işimi halledip,üzerimi giyinip çıktım.Mutfağa doğru gidip,masaya oturdum.
"Güzellik abidesi günaydın."
Çağın'a doğru baktım.Gülümseyince gülümsedim.
"Günaydın."
Saçlarını arkadan örünce,gözüme alışılmasında zaman gereken görüntü ile karşı karşıyaydım.Ama yüz hatlarına da yakışmıştı.Ardıç,önüme kahve bardağımı koydu.
"Örgü çok yakışmış."
Çağın,bana doğu baktı.
"Sağol."
"Bugün kayıt yaptıracağım okula."
"Parayı nereden buldun abi?"
"Kredi çekeceğim,babamdan ödemesini rica ederim bir de biraz da nakit var."
"Ben gitmek istemiyorum.Hem ne yapacağım ben?"
"Seni okula götürüyorsam,bildiğim var demektir."
Kahvesini yudumladı.
"Bilmiyorum,tuhaf hissettiriyor."
"Okula gitmenin neresi tuhaf?"
Kaşını kaldırıp,bana yan bakış atarak bakıyordu.
"Bilmediğim bir şehir,bilmediğim insanlar ve başımızda onca problem sence normal değil mi?"
Kaşlarımı çatıp konuşuyordum.Kahvaltı etmek yerine,ben tedirginliğimi konuşuyordum.İçimdeki güneş,tanıyla birlikte gökyüzünü kendi rengine boyarken,bu sefer daha koyu olan renk şimdi daha aydınlıktı.İçimdeki dürtülerim,yalnızlığına küfredip içselleştiğim dünyamı tek başıma kurduğum için,benimle konuşmak istemiyordu.Ben sadece kendimi tanımaya çalışıyordum.Neden mutlu değildim?Bulanık olan güvenim,artık kendine yetmiyordu.Son zamanlarda ise beni yalnız bırakmış,sadece kendisiyle ilgileniyordu.Bu benim huyumdu ve üzerine düşeni her zamanki gibi yapıyordu.Düşüncesiz duygularım,şimdi elimde olsaydı hepsini hissetmek isterdim.Ya da belki...
Geçmiş,zihnimi biraz daha kurcaladıktan sonra,
işine geldiği gibi kareleri oynatıyor,vicdanımla tehdit ediyordu.Yalnızdım,istediğim gibi ama şimdi,şimdi olmak istemiyordum neden?
Bu şekilde duygusal suçlu olmamalıydım,bu şekilde birine bağlanmamalıydım.
Kahvaltımı bitirip,masadan kalktım.
"Hadi gidiyoruz."
Ardıç'a doğru baktım.
"Sona adım adım yaklaşıyoruz ve ben bunun nasıl biteceğini görmek istiyorum."
Ardıç,sabit bir şekilde mutfağın kapısına doğru bakıyordu.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin