MEVTA

82 8 0
                                    

Kalbimin ritimleri,göğüs kafesime çarpıp geri
geliyordu.Yutkunma alfabem,bütün kelimeleri unutmuştu,aklım durduğum hareketsiz zemin gibi duruyordu.Kendi hayatımın içinde,kendimi suçlarken işler ,bütün duygu yönlerimi hücreye tıkıyordu.Kapının alacaklı sesi,azrail'in kavalından çıkan ölüm senfonisiydi.Kelimelerimin ruhu ise artık özgürdü,kalemimin gölgesi kalemi terk edince.Satırlarda çığlık çığlığaydı psikolojim.Karşımda duran çift gözlerimin içine bakıyordu.Adam otuz yaşlarında,kadın ise ondan biraz daha küçük gösteriyordu.Adam uzun gri saçlarını,dağınık bırakmış üzerine giydiği beyaz gömlek,siyah takım elbise ile iş adamı endamı taşıyordu.Yanındaki bayan ise,bakır renginde saçları beyaz teni ve yeşil gözleri,yüzündeki çilleri ile gayet güzel ve alımlı bir bayandı.Üzerine giydiği siyah dantelli mini elbisesi ve siyah stilettosu ile şık bir görüntüye sahipti.Saçları doğal maşa ile yapılmıştı.
"Buyrun."
Yutkunarak, sesimin kulağıma ulaşma imkanı yere çakılan nesne gibi onlarda ne kadar duyulacağını düşündüm.
"Odanızın numarasında oğlum kaldığını söylemişti ama, gitti mi?yoksa arkadaşımısınız?"
Adamın kalın tok sesi kulaklarıma dolunca,ona doğru iyice baktım.Adam bir yandan aralıklı olan kapıdan bakıyordu.
"Oğlunuz mu?Hayır efendim yok ne yazık ki.Gitmiş olmalı.Bu odayı bana verdiler."
"Anlıyorum."
Ardıç,yanımdaki odadan çıkınca ona doğru baktım.Siyah gömlek,siyah pantolon ve uzun kumral saçlarını yukarıdan toplamıştı.Kollarını sıvazlayarak yanıma doğru geldi.Hafif çıkan sakallarını kaşıdı.
"Mesele nedir?"
Adam Ardıç'a bakınca gözleri aniden büyüdü.
"Ardıç,bu sensin.Gözlerime inanamıyorum Duygu bak,Algin kızımızın nişanlısı."
Ardıç bana bakarken,aniden kafasını onlara doğru çevirdi.
"Fırat amca."
"Oğlum neredeydin.İzmir'de göremedik seni.Babana sordum üniversite okuman için başka şehre gitmişsin."
"Evet."
"Ah,Kızım bu hallerini görseydi ,gerçi sen üniversiteyi bitince evlenecektin.'
Adamın gözleri,göz yaşı bulantısına bürünmüştü.
"Evet."
Ardıç'ın erkeksi sesi ile ona doğru baktığımda,çenesi kas katı kesilmiş,ellerini sımsıkı sıkıyordu.
"Bu güzel kız kim?"
Ardıç,bana doğru baktı.
"O...Nişanlım olacak yakında."
Dediği cümleyle afalladım.Gözlerimin irisleri çıkacak gibiydi.
"Zaten,yarın başka şehre gideceğiz."
"Buralara sizi hangi rüzgar attı?"
"Kız arkadaşımın ailesi için geldik,ani oldu rahatsızlanmış ailesi.Aile her şey bilirsiniz."
Söylediği yalana karşı soğuk duvarların tuğlaları,yüzüme üflüyordu.Ardıç'a baktığımda gözleri,anı geçmişini bir kez daha diriltmişti.
Yanıma gelip,belimi sıkıca kavrayıp,kendine çekti.
"Güzel,zaten ömür boyu bağlı kalınamaz,istesen de olmaz.Acı bir durum,ama elden ne gelir ki?"
Adam bir elini duvara doğru yasladı.
"Kızım,seni sevdiğini sürekli bana söyleyip dururdu,hatta kızı olursa ne isim,erkek olursa ne isim koyacağını da söylerdi."
"Biliyorum,Duygu teyze."
Kadın,eliyle göz yaşının kardeşi olan akan rimelini sildi.Ben ise,yutkunmakta zorlanıyordum.
'Her şeye rağmen seni burada görmek güzel evlat."
Elini omzuna vurdu.
"Senin baban olacakken olamasam da,her zaman benim oğlum gibi sevdiğim çocuksun."
"Biliyorum,çok sağ olun efendim."
Ardıç, gülümsedi.
"Bu arada güzel kızım ismin nedir?hiç sormadık."
"Arsen."
Adam elini uzatınca,sıkıp gülümsedim.
"Seni tanımak da güzel,kusura bakma kapını alacaklı gibi vurdum,oğlum genelde uykucudur derin bir uykuya sahip,duysun diye vurayım dedim.Bilsem,rahatsız bile etmezdim.Ama tesadüfler,bazen güzel sonuçlar doğurur değil mi?"
Adam kahverengi gözlerini kısarak,göz torbalarının altındaki kırışıkları belli oluyordu.
"Evet."
Gülümseyip,ellerimizi ayırdı.
"Neyse,siz keyfinize bakın gençler.Akşam yemeğinde benim masamdasınız,itiraz istemem ona göre."
"Peki,sağ olun efendim."
"Ne demek evlat."
Elini duvardan ayırıp,omzuna vurdu.Çarpazımızda kalan beyaz kapılı olan odaya girdi.
"Nişanlın mı?"
Ona anlam ifadesini anlamak isteyen,çatılan kaşlarımın arasından baktım.
"Evet."
"Saçmalama kapasiten baya geniş."
Elimle hareketler yapıyordum.
"Ne deseydim.Karşınızda duran kız aranıyor ve babası bulduğu yerde gebertecek.Hadi yardım edin mi diyeyim?"
Erkeksi sesi kulaklarıma ilişince,kalıplı vücudunu duvara yasladı.
"Başka şeyler üretebilirdin?'
"Hadi ya,neler mesela?"
Bir an sorunca,aklıma bir şey gelmemesi galibiyetime bayrak sallatıyordu.
"Bir an sorunca aklıma hemen gelmez."
"Benim aklıma gelen bu minik."
Kapının aralığından Çağın geldi.
"Oğlum neredesin,niye haber vermiyorsun?"
"Uyucağına,ortama dön bir bak ne var,ne yok diye."
Ellerini göğsünde birleştirdi.
"Ne oldu minik kuşum?"
Çağın 'a doğru baktım.
"Algin'in.. "
Kuruyan cümlelerimi ıslatarak,yutkundum.
"Ailesi buradaydı,bu oda da oğlu kalıyormuş ama gitmiş,kapımı çaldılar oğlu var sandılar."
"Ne?"
Çağın iki kaşını havaya doğru kaldırdı.
"Sen de mi,şu saçma sapan soru kalıbını kullanıyorsun?!"
Ardıç,metalik bir sesle konuşunca tekrar ona doğru baktım.
"Tepkilerimi de mi sana göre şekillendireyim?!"
Çağın,bir elini duvara diğer elini kapıya yasladı.
"O soru kalıbı gereksiz sadece."
"Oğlum sen bir tuhafsın."
"Tabi."
"Ciddiyim."
"Kabul.İnkara gerek yok."
Yaslandığı duvardan ayrıldı.
"Aşağıya inelim,biraz oturalım."
"Oğlum,bence odaya girip,ne yapıp yapmayacağımızı tartışarak?"
"Konuşacağız."
"Çok zaman,ömrümüzün saatlerini çalıyor.Umarım farkındasındır."
"Hadi ya, söylemesen ben nereden bileceğim?"
Gözlerini devirdi.
"Ukalasın da."
İnce kalın'a yakın sesimle konuştum.Ardıç,yine yüzüne gergin ifadeyi yerleştirdi.
"Sen karışma !"
"Bu mesele sadece senin meselen değil,ne yazık ki."
Odamın kapısını açıp içeri girdim.
"Neden sürekli yaptığım işlere konuşup duruyorsun?!"
Ardıç'ın erkeksi sesi,kulaklarımda patlama yaratıyordu.
"Tek başına her şey de yeterli değilsin ve olamazsın da.O yüzden tam destek."
Parmaklarımı sinirli bir şekilde birbirine kenetledim.
"Gerektiği yerde zaten varsınız.Benim adımlarını sorgulama."
İçeri de bir sağa bir sola giderken,ona hızla dönüp kaşımı kaldırdım.
"O zaman tek başına devam et,yol senin."
Ardıç,bir an kolumu sertçe kavradı.
"Bana bak,her seferinde şu süslü lafları bana irdeleyip durma,işine bak."
"Bakıyorum ama karşımda koca etten yapılı engel var.Maalesef."
"Senin tek çare gördüğün şey,teslim olmak."
"Daha iyisini sen yap o zaman."
"Elimden geldiği kadarı yetmiyor sana herhalde."
"Ardıç,bunun sonu fena patlar söyleyeyim."
"İsnistalar kadeyi değiştirir,unutma olur mu?"
Kahkaha atmaya başladım.
"Hadi ya,kesin sonum cennete kavuşacak."
"Cennet,herkesin verdiği mücadele.Cehennem için ne kadar mücadele verirdin,bedenleri yakmasaydı?"
"O zaman eşit şartlarda olurdu."
"Bizde öyle bir yerdeyiz.Cennet kadar,Cehennemde yakmıyor.Mücadele bizim."
"Ne yapacağız,daha evimiz bile yok.Okul yine sıkıntı olabilir."
"Dedemin yanına gideceğiz.Bu şehirde oturuyor.Babaannemi üç yıl önce kaybettik.Babamla annemin ölümü nedeniyle konuşmuyor.İşimize gelir,o sırada bir ev kiralarım."
"Bunun için mi geldik buraya?"
"Evet."
İlerleyip,beyaz yatağa oturdu.Ellerini dizinin üzerinde birleştirdi.
"Babana seni teslim etmem, anlıyorsun değil mi?Ben de babamla zamanında çektim, bilirim."
"Nasıl?"
Ardıç,derin bir nefes aldı.Yatağa doğru uzandı.
"Değerim yoktu babamda.Nedenini öfkem yüzünden hiç sormadım,sormakta istemedim açıkçası.Sevmiyorsa,sevmiyordur."
"Evet."
Koltuğun yanındaki bej rengindeki koltuğa oturdum.
"Kollarının arasında annemi buluyorum minik.Bundan vazgeçmem."
"Annenin yerini dolduramam Ardıç,herkesin annesi kendisine özeldir."
"Evet."
Gözlerim, boşluğun içinde ki duygunun içinde,komaya giren dudaklarımdan zar zor da olsa çıkıyordu cümleler.Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide feryat figan yardım meleği arıyordu.
Çaresizlik...Bu kelime karanlık zihnimin içinde,kan damlaları damlayınca,Azrail'in elindeki metalik ölümcül nesne olabilirdi.Elden bir şey gelmeyeceğini bilmek,ardından koşturup uzaklaştırması umduğum,mumların yanan ateşinde eriyip gitmişti.
Ruhum hangi acı evrenin içindeydi?
Neden bu kadar darmadağın hissediyordum?
Kağıda aktarılan ruhumun portresi ise,eserin sahibinin "Aile"kelimesinde içime sürgün edilen,yabancı bir benlik vardı.
Ellerinde ise, çocukluğumun duygularının kanı vardı.
Kalbimde mühebbet yiyen katildi.
Durdum...Nefes almak için,derin bir iç çektiğimde,aldığım her bir oksijenin canımı her seferinde ne kadar yaktığını fark ettim.Gözümü açtığım her gün,benim katilimdi ve ben her yeni güne lanet ediyordum.
Normal olmadığını biliyordum.
Köşeye çekilen,bütün yığın ve harap olmuş her şey için bavulunu verip,kapı ardı kovuyordum.
Üşüyen kelimeler,ardından yağan her bir kar tanesini ateşe veriyordu.
Her şey yavaş yavaş yok oluyordu.Köşede çerçeve içinde duran,fotoğrafın içinde kalmıştı en son mutluluk anım.
Kelimelerim,hayatımın artık diliydi ve suskun dilimi kilitlenmişti.Anahtarı elinde olan,yorgunluğum zihnime emanet bile emanet etmiyordu.
Ardıç,derin bir nefes alarak,uzandığı yataktan bir anda hışımla kalktı.
"Engel olamıyorum."
Beyaz yastığı alıp hızla yere doğru fırlattı.
"Neye?"
Tırnaklarımla oynamaya başlamıştım.
"Öfkeme,nefretime,bir çok lanet duyguma.Hükmetmelerinden nefret ediyorum."
"Yapacak bir şey yok."
"Neden yok,bu hakkettiğim hayat değil anlıyor musun?"
"Yaşam bize sunulan tercih değil.Harap etme kendini."
Ardıç,kemiksi keskin yüz hatlarında gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Bu kandırmayı psikologlar yapmıyor minik."
"Onlar elinden gelen her şeyi yapıyorlar."
Ardıç,mavi gözlerini devirdi.Kapının tıklama sesiyle,kapıya doğru baktım.Çağın görünümü,bize dudağını hafif kıvırarak gülümsedi.
"Girebilir miyim?"
"Tabi."
Ona karşılık olarak gülümsedim.
"Dışarıdan Ardıç Bey'in sesi gelince,probleme el atayım dedim."
Ardıç,bir an alkışlamaya başlayınca kafamı ona doğru çevirdim.
"Sen olmazsan,bu dertler nasıl bitecek?"
Yavaş yavaş alkışlama sesi azalmaya başlıyordu.
"Yine yapma abi yapacağını,seninle tartışmaya girmek gibi akılsızlık yapmacağım."
"Güzel.Sigaran var mı?"
Çağın elini üstü bol,altı dar siyah eşofmanına atıp sigara paketini Ardıç'a fırlattı.Ardıç,yakalayıp içinden bir dal sigara aldı.
"Çakmak?"
Hafif dolgun olan dudaklarının arasındaki sigara ile konuştu.
"Al."
Çakmağı da fırlattı.Elini sigarasını kapatarak, külünü ateşe verdi.
"Plan nedir?"
Çağın,yanımdaki koltuktaki boş yere oturdu.
"Keyfim yok,sonra mı konuşsak?"
"Anlat,her an her şey olabiliyor görüyorsun."
Çağın,ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi.
"Dedeme gideceğiz ev kiralayana kadar."
Sigara kokusu,odanın her bir köşesine sinip, ciğerlerime işliyordu.
"Mehmet amca, sıkıntı olmaz mı?"
"Zannetmiyorum."
"Ömer amcayı arayıp fırça falan atmasın,çocuğu neden bu hale getirdin,ne diyeceksin?"
Çağın 'a doğru baktım.Burnundaki septümüyle oynuyordu
"Üniversite okumak için bu şehre geldik,burası çıktık diyeceğiz.Dedem,babamın telefonlarını bile açmıyor ne araması?"
Sigarasını bir kez daha içine çekti.
"Eray ne olacak?"
Eray,mevzusu geçince Ardıç'ın yüz ifadesi,karanlık bir odada yıllarca tutulup,bir an gün ışına çıkması gibi afallıyordu.
"Buraya gelip,bulaşacakmış Arsenle."
"Hadi ya,kurtamaradık ondan.Şu "Sardunya"çıkan mesajın sahibi ne olacak?"
"Onun pek çıkmaya niyeti yok galiba,ne yapmaya çalışıyor hiç bir fikrim yok ama doğru zamanı kolladığı kesin."
"Nasıl doğru zaman?"
"Hiç bir şey yapamayacağımız zaman."
Biten sigarasının boyunu,sıktığı yumruğunun içinde parmakları ile eziyordu.
"Umarım şu işten yakayı kurtarırız,her güne ölüm meleğini beklemek yorucu oluyor."
"Biliyorum.Hadi bir şeyler yiyelim."
"Ama akşama davetli değil mıydık?"
Araya girince bana doğru baktı.
"Ne daveti?"
Çağın'ın sesi kulaklarıma doldu.
"Algin'in annesi babası tesadüfen bu oteldeydiler.Oğlu bu otelde kalıyormuş,Arsen'in kaldığı odada ama gitmiş.Aralarında ne türlü problem var bilmiyorum."
"Ne?"
"Yemin ediyorum,film mi çeksek tutar."
Bu dediği şeye karşı hafifçe gülümsedim.
"Orası kesin."
Ardıç,kapının önündeki gümüş renginde çöp kutusuna elindeki sigarayı attı.
"Hadi."
Odadan çıkıp,aşağıya indik.Aşağıya indiğimizde,masaların karşısında uzanan yemek rafları vardı.Aşçılar,isteklere göre tabak hazırlıyordu.İçerisi hardal sarısı ve koyu kahverengi tonlarının hakim olduğu masalar vardı.Ardıç, pantolonun arka cebinden siyah cüzdanını çıkardı.
"Ne istiyorsun?"
Erkeksi sesiyle,göz gezdirdiğim yemeklere baktım.
"Çorba ve bonfile."
Elimle alacaklarımı gösteriyordum.
"Tamam."
"Oğlum,şurada ben mi çalışsam?"
"Sen müşteriye hizmetten çok,kendi ağzına hizmet edersin."
Ardıç'ın söylediği cümleye karşı kahkaha atmaya başladım.
"Doğru lan."
Çağın'da gülüyordu.Ardıç parayı ödeyince boş olan masaya doğru geçip oturduk.Tabağımı masama koyup, oturdum.
"İşin en sevdiğim kısmı."
"Sen neden Gastronomi falan okumadın?Seviyorsun yemek işlerini."
"Ben yapmayı değil, yemeyi seviyorum.Vasat olur bende o iş."
Gülümseyiş,çorbamı içmeye başladım.
"Burada çok bizim mevzuları açmayın,duyan olabilir.Dikkatli olun."
Köftesine çatalı batırıp ağzına attı.
"Ardıç,akrabada bana uygun kız var mı?"
Sorduğu soruya karşı kafamı kaldırdım.
"Ne yapacaksın?"
Ardıç,kaşlarını çattı.
"Evleneceğim zaman,hazırda bulunsun."
"Sen evlilikle bozdun kafayı,aile olmak büyük sorumluluk ister.Hele baba olmak."
Ardıç,çatalını ve bıçağını sertçe batırıp tabakta ses çıkarıyordu.
"Evlatlarıma bakmayacak değilim,öyle olsa düşünür müyüm sence?"
"Biraz daha yaşa hayatı.Şu an hayatın çocuklarına sunabileceğin türde değil, peşimizde akbaba sürüleri var ve zaaflarını harcarlar,göz yaşlarına bakmadan."
"Bana akıl verene selam olsun."
Elini alnına götürüp selam verip gülümsedi.
"Ciddiyim,dalgaya alma derim."
"Almıyorum oğlum,bende yarın evleniyorum demiyorum zaten.Arsen sen evlenmeyi düşünüyor musun?"
Ardıç'a baktığımda,Çağın 'a sorduğu soruya karşı kaşlarını çatmış,ağzındaki lokmayı yavaş yavaş çiğniyordu.
"Ne yapacaksın?"
"Yok ben evlenmeyi düşünmüyorum."
Arayı yumuşatmak için,koz oynamayı denemiştim.
"Arsenle mi evlenmeyi düşünüyorsun?"
"Saçmalama,o benim kardeşim artık.Merak ettim kafanda nasıl bir ön yargı evreni var merak ediyorum."
"Boşver Çağın,ben senin iyi niyetini biliyorum."
"Sağ ol minik kuşum."
Çağın kafasını bitmekte olan çorba tabağına çevirdi.
"Sen Arsen'i istiyorsun değil mi?"
"Ne saçmalıyorsun oğlum."
Ardıç'ın sinirlenmeye başladığını yükselen ses tonundan anlaşılıyordu.
"Babası için mücadele veriyorum.Ona vermem anlıyor musun?"
İşaret parmağıyla beni gösterip,Çağın 'a yüksek sesle konuşuyordu.
"Değer veriyorsun inkar edemezsin."
"Bu beni ilgilendirir,seni değil."
"Ben aptal değilim oğlum,Arsen gibi birini kaçırma .Pişmanlık üşütür yoksa."
Dedikleri,cümlelere boğazımdaki yemeyi zar zor da olsa yutkunmaya çalışıyordum.
"Efendim,biraz sessiz olur musunuz.Karşı ki masa rahatsız oluyormuş."
Garson,kolundaki beyaz havlu ile Ardıç'ın önünde durdu.
"İşine bak,tamam."
"Ardıç!Kusura bakmayın o böyledir.Elimizden geldiği kadar sessiz olmaya çalışacağız."
"Çok sağ olun efendim,kusura bakmayın.Afiyet olsun."
"Teşekkürler."
Garson gitti.
"Sana bir şey yapmayan insanlara kaba davranamazsın."
"Bana yapmam gerekenlere akıl verip durma!"
"Burada haksızsın farkında mısın?"
"Annem tavırları."
Ardıç,masadan kalkacağı sırada kapımızın önündeki çift tekrar karşımızdaydı.Ardıç'ın omzuna vurdu.
"Neye kızdın böyle evlat?"
"Yok bir şey efendim."
"Çağın oğlum,sen de mi burdasın?"
"Evet Fırat amca."
Çağın kalkıp,adının Fırat olduğunu öğrendiğim adamla el tokalaştılar.
"Uzun zaman olmuş,ama çok değişmemişler.Birde Ata'yı görün siz."
"Ata ne yapıyor?"
"Seneye üniversiteden mezun olacak,düğünü var,bekliyoruz."
"Gerçekten mi?Sevindim onun adına.Tabi ki umarım bir aksilik çıkmazsa oluruz."
"Neyse Fırat amca,akşam yemeğinde görüşürüz.Yol yorgunuyuz dinlenelim."
"Tamam çocuklar.Akşam görüşmek üzere."
Masadan ayrılıp,asansöre ilerleyip bindik.
"Vay,Ata'da evleniyor."
Asansörün kapıları kapandı.
"Zaten nişanlısı vardı,elbette evlenecekti."
Ardıç,aynalı kısma doğru yaslandı.Ellerini göğsünde birleştirdi.
"Evet."
Kapı açılınca odamıza ilerleyip,girdik.
"Herhangi bir şey de haberleşiyoruz."
Ardıç,kaşlarını çatık vaziyette bana doğru söylüyordu.
"Tamam."
Ardıç,odayı açıp içeri girdi.Bende odama girip,kilitledim.Valizimden kıyafetimi alıp,banyoda değiştirdim.Romanımı kapıp yatağıma doğru uzandım.O sırada yanımdaki bej rengindeki küçük masanın üzerindeki telefon çaldı.Telefonu alıp açtım.
"Efendim herhangi bir arzunuz var mıdır?"
Telefondan gelen ince kalın arası ses kulaklarıma doldu.
"Yok teşekkürler."
"İyi akşamlar efendim."
"İyi akşamlar."
Telefonu kapatıp elimdeki romanı açıp kaldığım yerden okumaya başladım.Uzun aradan sonra kapatıp,esneyerek biraz uyumak için kitabı masanın üzerine koyup,yatağın içine girip,gözlerimi kapattım.
Kapının alacaklı gibi vurulmasıyla kalktım.Yataktan doğrulup,kapıya doğru gidip açtım.Gözlerimi ovuşturdum.
"İki saattir açmamanın nedeni ne?"
Ardıç,buğday teninin,yüzünün kızarması öfkenin içinde kor ateş yanıyordu.
"Biraz kestireyim derken,uyuyakalmışım."
Esneyerek,gerildim.
"Akşam yemeği sözü var biliyorsun,on dakikaya hazır ol.Kapının önünde bekliyorum."
"Tamam."
Ardıç beni süzüp kapıyı kapatıp çıktı.Valize eğilip siyah diz üstü eteği ve kot renginde gömleği alıp,banyoya girip giyindim.Dağılan saçlarımı dağıtıp tarayıp,gelişi güzel bir topuz yaptım.Valize gidip makyaj çantasını da alıp,banyonun aynasına geçip hafif tonlarda makyaj yapıp çıktım.
"Geldim."
Ardıç,beni aşağıdan yukarıya süzdü.Çağın ıslık çaldı.
"Güzelim,bu güzellik fazla değil mi bu dünya için?"
Elimi tutup döndürdü.
"Abartma,sıradan giyindim.Abartılı bir şey giymedim."
"Böylesi bile,kalbi yoruyor."
"Yürü."
Ardıç,Çağın'ın ensesine sert bir tokat attı.Çağın acı dolu bir sesle inledi.
"Zevk mi veriyor,anlamıyorum?"
"Boş konuşunca, kendine getiriyor seni."
"Boş bir muhabbet yok."
"Tabi."
"Gitsek mi artık?"
Araya girdim.Ardıç,elimi sıkıca tutup,sürüklemeye başladı.Hızlı adımlarına ayak uydurma da zorlanıyordum.
"Yavaş olsan,hem ne yapıyorsun!"
"Sevgilim rolünü çene yaparak yapamazsın."
"Çok kaba bir adamsın."
"Evet."
"Bir de kabul ediyor ya."
Kaşlarımı çattım.
"Yalan seviyorsan söyle,reddeyim."
"Hayır."
"O zaman,yürü."
Merdivenlerden indik.
"Kızı öldürmek mi istiyorsun?Yavaşla biraz!"
"Çağın,oğlum bir daha ki sefere başka yollara gidecek karışırsan!"
"Ben senin tapulu malın mıyım,millete tehdit emir vaki.Sen kimsin ya?!"
Bir an bağırınca,acıyan bileğimle birlikte söylendim.
"Minik,lütfen sen başlama bari."
"Beni rahat bırak,bileğimi acıtıyorsun."
Ardıç,bileğime baktı.Kaşlarını çatıp,ellerini gevşetti.Derin nefes alarak,önünden ilerledim.Aşağıya indik.Masalara gidince,Ardıç etrafı incelemeye başladı.
"Nerede bunlar?"
"Şu masadalar."
Çağın'ın gösterdiği masaya doğru ilerlemeye başladık.Bizi fark edince gülümsediler.
"Oturun çocuklar."
Eliyle kravatının sarkmasını engelleyerek oturdu.
"Biz sipariş ettik,birazdan garson tekrar gelir, siparişlerinizi verirsiniz.Çekinmeyin ne arzu ederseniz alabilirsiniz misafirimsiniz."
"Sağ olun efendim."
Çağın,masada ellerini birleştirdi.
"Senden ne var ne yok oğlum?"
"Ne olsun,hayat okul yorucu işler.Sizin işler nasıl?"
"İşler,bu sene daha iyi,baya toparladık."
Garson tepsideki yemekleri koydu.
"Oğlum,menüyü getir üç sipariş daha olacak."
"Peki efendim."
Kafasını sallayıp,iki katlı olan tepsinin altından menüleri bize uzattı.
"Seçin efendim buradayım."
"Teşekkürler."
Uzatılan menüyü aldım.
"Çok fazla aç değilim çorba ve salata alayım."
"Kızım,onla doyulur mu?Çekinme lütfen."
"Sağ olun efendim ama,yemek yedik çok fazla aç değilim."
"Ben hep açım,biliyorsunuz Fırat amca."
Kahkaha attık.
"Bilmez miyim oğlum."
Menüleri verince,garson siparişleri alıp gitti.
"Ee,hangi üniversite?"
Tabağındaki ete batırıp,çatalını nazikçe ağzına götürdü.
"Özel okuyacağım,belli değil."
"Neden?"
"Ara verdim,devam ettireceğim ama tekrar başa saracak galiba."
"Neden ara verdin?"
"Annemin ve Algin'nin ölümü beni sarstı,psikolojik destek alıyordum, seanslar falan."
Onlara doğru baktığımda gözleri toprağa çekilen beden gibi,sessizdi.
"Ölüm,ummadığın anda esebiliyor,ve rüzgarın altında savruluyor cılız bedenin.Aslında güçlü bir adamım,hiç bir şeye karşı kolay boyun eğmedim,ama bu evlat ve acısı dünya boşluğuna sığmıyor.Tanrım..."
Yukarıya doğru baktı,buruk bir ifadeyle zar zor da olsa gülümsedi.
"Evet,alışmak unutmaya çalışmaktan zor."
Ölüm kelimesi dudaklarından dökülünce,kanlı dolunayın,gecesinde Cehennemin aşık olacağı türden kırmızıya bürünüyordu içimdeki acı.Her şey yarımken,yarının tam olması beklenemezdi kendi yaşantım için.Boğazımın çiğ olan yumruları,öldürücü felaket kayması gibi,nefesimi altında bırakıyordu ve can çekişiyordu.
Acı,herkesin bünyesinde veremli bir hastalık olarak devam ediyordu ve ne yazık ki kurtulamıyorduk.Hayatımızın her evresinde olması saçmaydı.Yıkım,ruhu besliyordu ve akıl inzivaya çekiliyordu.
"Bu yolun sonu mu?"
Sorularının iğnesinden ipi geçiriyordum.Acı dudaklarımı her ıslatışında,yeni bir iğnenin dikme tacı oluyordu.
"Neyse yemeğimizi yiyelim,çare yok değil mi?Keyfimiz fazla kaçmasın."
O sırada garson elindeki tepsi ile yemeklerimizi getirdi.
"Baban ne yapıyor?"
"Babamla görüşmüyorum,çok fazla bilgi sahibi değilim."
"Sahi kaç yaşından beri Ardıç,kaç yıl oldu?"
"On sekizimden beri.Üç sene oldu."
"Daha taze."
"Evet."
"Algin ardından bir iki ay içinde öldürüldü.Babana kızgınım,o kadınla iş birliği yapmamalıydı.Berfuyu iyi tanırım.Ama adaletini buldu,gebertecektim onu Duygu yalnız kalmaktan korkar."
Sinirden bağırdığı,için yüzü kıpkırmızı olmuştu.Etrafa baktığımda insanlar bize bakıyordu.
"Anlıyorum efendim zor,sakin olmalısınız.İnsanlar bize bakıyor."
"Neyse."
Başını çevirip,derin bir nefes aldı.
"Ömer böyle bir şeyi,ileride gelini olacak kıza yaptı.Ne suçu vardı onun?Sırf,sana dokunamadı diye gücü olmayan bir insandan çıkarttırdı.Dua et,seni seviyorum yoksa babanı komalık yapmıştım."
"Ne deseniz haklısınız efendim,bende babamdan nefret ediyorum duygularımız ortak."
"Kızım,yokluğu ne kadar zor bilmiyor,her gece saçlarını öptüğüm odasına girip,gözlerimin onu araması.Dokuz ay karnımda taşıdım,büyüttüm besledim o kadın canını cani bir şekilde alsın diye mi?Onun oğluna aynısını yapsam,ondan koparsam?"
Kadın göz yaşı denizinde boğularak zar zor bahşediyordu dudakları zifiri cümleleri.
"Duygu teyze al.Zor sıkma canını."
Çağın masadan kalkıp,yanına gitti.Peçeteyi uzatıp,arkadan sarılıp,Algin'in saçlarının aynısı olan bakır tonlarında saçını öptü.
"Bunu hak etmedi Melek kızım benim."
"Biliyorum."
Ardıç'a baktığımda ilk defa gözleri dolduğunu fark ettiğimde,zemine aniden çakılmıştı gözlerim.
Eliyle göz yaşını iteledi,cefanın içinde öldüğü yerde,üzerine atılan göz yaşı toprağını kabul etmiyordu.
Alevin içinde yanıyordu kalbimin ritimleri.Kokusu genizlerime dolunca,içimdeki yangını şimdi anlayabiliyordum.Acım belki onun ki kadar,yol kat edemezdi.
Elindeki her şeyi azlığı ile yetinmesi,fazlası için diretilen bir umudu,mutluluğu yoktu.Kafamı yere eğip, dudaklarımı bastırıp ağlamaya başladım.
"Kusura bakmayın,bu acı bir türlü sönmüyor içimde.Mutlu olamıyorum,sorun sizden kaynaklı değil,her gittiğim yerde böyleyim."
Kafamı kaldırıp,kadına baktım.İşaret parmağı ile burnunu deliğini itip geri çekti.
"Duygu,yapma bunu.Bari burada yapma insanlar bize bakıyor."
"Haklısın."
Akan rimelini,elindeki peçeteyle sildi.
"Su ister misiniz?"
Boş olan su bardağını uzattım.
"Çok iyi olur kızım."
Kuruyan dudaklarını ıslatıp,kafasına titrek elleriyle dikti.
"İyi misin?"
Kafasını salladı.
"Evet."
"Böyle olsun istemezdim ama,az çok acımızı anlayabiliyorsunuzdur."
"Sizin kadar olmasa da evet."
Çağın'ın sesini duyunca ona baktım.
"Sen de mi ağlıyorsun?"
Biraz sessiz söylemişti.
"Ağlanmayacak gibi mi Çağın?"
"Orası öyle ama,elden ne gelir ki?"
"Siz,lütfen yemeğinizi yiyin çocuklar,kusura bakmayın benim hatam."
"Hayır Duygu teyze bunlar normal olası şeyler."
"Neyse,ne olmayı düşünüyorsunuz meslek hayatınızda?"
Burnunu çekerek,gülümsedi.
"Psikoloji okuyoruz biz."
"Güzel,iyi seçim."
"Benim oğlumda Psikiyatri bölümü mezunu olacak seneye."
"Sevindim sizin adınıza."
"Bizde onun adına seviniyoruz."
"Evleneceği kadınla nasıl tanıştı?"
Çağın'ın sorduğu soruya bakıp,bıyık altından gülümsedim.
"Okul.Aynı bölüm."
"İyiymiş."
"Evet."
"Senin annen baban ne iş yapıyor güzel kızım?"
Adamın tok sesi kulaklarıma doldu.
"Babam kimyager,annem mimar."
"Güzel.Nerede yaşıyorsunuz peki?"
"İzmir."
"Severim oraları,güzeldir."
"Evet."
Önümdeki tabağa dönüp yemeğimi yiyip bitirdim.
"Tatlı ister misiniz?"
"Hayır, teşekkürler."
"Peki."
Dudaklarını birbirine bastırıp,yaladı.
"İzninizle efendim, dinlensek?"
Ardıç'a doğru döndüm.
"Tabi müsade sizin."
"Her şey için teşekkürler."
"Ne demek evlat."
Ardıç,el tokalaşıp,ilerlemeye başlayınca arkasından yürümeye başladım.Asansörü çağırıp beklemeye başladık.Açılınca girdik.
"Oğlum iyi misin?iyi gözükmüyorsun."
Ardıç,cevap vermeden elini tuşların olduğu yere doğru koyup,kafasını içine gömdü.O sırada asansör açılınca,başını kaldırıp çıktı.Ardıç,odaya doğru ilerlerken,adımlarımı hızlandırıp,kolunu tuttum.
"Ardıç,iyi misin?"
Ardıç,kolunu hışımla çekince,elim sertçe yanıma doğru savruldu.
Kapıyı açınca arkadan içeri girdim.
"Çağın sen git,ben ilgilenmeye çalışacağım."
"Tamam."
Arkasından içeri girince,Ardıç arkası dönük bir şekilde duruyordu.
"Biliyorum,güzel bir tesadüf olmadı senin için.Aslında sadece senin için değil,bende senin adına üzüldüm."
"Bana üzülme,ne kadar üzülebilirsin ki?"
Erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
"Seni anlayabiliyorum,evet acıyı yaşayan sensin ama az çok tahmin edebiliyorum."
Ardıç,siyah gömleğini çıkarınca,sırtındaki iz görüş alanıma girdi.
"Herşeyin geride bıraktığı izlerin olması kötü.Benden sana tavsiye, ağladığında aynaya bakma,yüzüne yansıyan her bir acımasız duyguyu görmezsin."
Dediği kelimeleri,taşını ayıklıyor gibi tek tek seçiyordu.
İçindeki sessizlik ini kendini artık açığa çıkarmak isteyen huysuz çocuk gibiydi.hissizleştiği duyguları, benim artık sonumdu.Yakın olan tek şey bana görünen gökyüzünün kendi tonundan daha acı ve sevimsiz zifiri olmasıydı.Elimi tutan küçük oğlan çocuğu,ruhumun gölgesi altında saklanıyordu.
"O artık içimde miydi?Ardıç,ruhumun ve benliğimin merkezi mi olmuştu?"
Duvarlarımdan kopan çığ,kalbime fırsat vermeden altında bırakıyordu.
Adil değildi....
Hayatımda adil olan şeyler neler di peki?"
Sunulan bir gelecek,geçmişin düşük gebe yaptığını hatırlatınca zihnime susmuştum.
"Evet."
Dudaklarımı birbirine bastırarak,cümlelerin şakağın da olan kelimeleri kurtarıyordum.
"Sen ruhsal olarak acıyı yaşarken,fiziksel anlamda acı benliğinin ele geçirmesine izin verme."
"Ne demek şimdi bu?"
Kaşlarım çatılmıştı.
"Ne anlıyorsan güzelim,ne anlıyorsan."
Valizin içinden beyaz tişört çıkarıp,giydi.
"Hiçbir açık kapı bırakmıyorsun neden?"
"Ne gibi?"
Yatağa oturunca,o da yanıma oturdu.
"Bir şeyleri anlamamı bekliyorsun,sonra anlayacağım sırada buna izin vermiyorsun.Neden bu kadar dengesizsin?"
"Beni şaşırttın,aptal olduğunu düşünüyordum,bunu biraz olsun azalttın.
Baş parmağı ile işaret parmağı arasında işareti gösteriyordu.
"Biraz mı?"
Kaşlarım,yaydan çıkacak ok gibi,gözlerine odaklıyordu.
"Biraz."
Gamzesi belli olacak şekilde gülümsedi.
"Ukala."
"Alt dudağın,üst dudağından daha dolgun olduğu için o kelime çok seksi çıkıyor."
"Ne?!"
Konunun ne ara buraya geldiğini düşünürken,içimdeki öfke lavı,içimi yakıyordu.
"Ukala."
Ardıç,dudaklarını kıvırarak beni taklit edip,kahkaha atıyordu.
"Sapık.Bir şey söyleyeyim mi, espirilerine senden başkası gülen yok,vasat yani."
"Ukala."
Bir kere daha taklit edince,güçsüz bileğimi omzuna geçirdim,ne kadar canını acıtırdı kaslı kolları orası isnisnaydı.
"Ahh."
Ardıç,erkeksi sesi ile inleyince kaşlarını çattı.
"Böyle şeyler yapma."
"Neden,acıdı mı?"
"Acıyan benim canım olmaz,senin olur.Yaptığın seksi hareketlere dikkat et olur mu minik?"
"Ne diyorsun sen ya?!"
Sesim,yüksek bina yapılı apartman gibi tepeden aşağıya bakıyordu.
"Sağır mısın,yoksa bilerek mi sabrımı zorluyorsun?!"
Bir elini,belimin arkasında ki,boşluğa koyup elini yatağa doğru uzattı.
"Sabrı zorlayan sensin,bir kadınla nasıl konuşulur haberin bile yok.Çok yazık."
Ardıç,kaşlarını çattı.
"Daha iyisini bilirim,deneyim mi?"
Yüzünü yüzüme yaklaştırıp,konuştu.
"Çekil."
Göğsünden ittirmeye çalışınca,bileğimi sıkıca kavradı.
"Seni benden başkası sinir edemeceği için,sürekli bu suratı göreceksin.Alışmak bir yerden sonra fazla canını sıkmaz."
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Ben saçmalamam,olanı söylerim minik."
"Bende olanı söylüyorum,yalnız değilsin."
"Evet,artık değiliz."
"Ne değiliz?"
"Yalnız!"
"Şaka mısın,yanımızda ailemiz bile yok.Kimim var yanımda acaba?"
"Ben olduğum sürece,sıkıntı yok."
"Tabi."
"Dalga geçmeyi kes,sinirimi bozuyor!"
"Sen kendini herkür gibi gördüğün sürece,ben daha çok senin yüzüne vuracağım!"
"Tanrım...Sen Cennet'i bununla mı sınıyorsun?"
Gözlerini tavana dikti.
"Asıl sen sınanma nedenisin!"
"Kafamı yeterince, şişirdiğin için benimle uyuma cezasına çarptırıyorum seni."
"Ne,bir dakika orda dur!"
Bir anda bileğimi kurtarıp ayağa kalktım.
"Odama girip,kafamı ütüleyen sensin!"
"Sen gerçekten iyi değilsin,ne dediğini bile bilmiyorsun."
"Beni duydun."
Kalkıp odanın kapısına gidip,kilitledi.
"Yok artık ama,istemiyorum.Bağırırım bak!"
İşaret parmağımı salladım.
"Neredeyse bir ay olacak,sen hala alışamadın mı?"
Hala sırıtıyordu.
"Neye alışayım sapık herif?"
"Seni altıma almayacağım,sadece huzurlu bir uyku istiyorum ve kolların Cehennemi kabusları mı yakıyor ve görmemi engelliyor."
"Ardıç,burası otel odası,düşünce zihniyetini az çok anlıyorsundur umarım."
"Başka biri ile uyuyamazsın,kuralı mı var?!"
Kaşlarını çatıp, birliğimi tuttu.Tam bağıracağım sırada ağzımı tuttu.
"Sana tecavüz falan ettiğimi sanatlar,ve işin içine polis girer sen manyak mısın?Aptal!"
Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki,olduğum yerde sıçradım.
"Bana bağırıp durma!"
"Lütfen,artık itiraz etme!"
"İstemediğim şeylere zorlarsan tabi ki itiraz edeceğim."
"Hay-"
Küfür edecekken,ağzında yuttu.
"Sadece uyku,söz sarılmak yok."
"Ben sana alışmaklısın demiştim."
"Deniyorum,ama yaşadığım travma kolay değil yani Algin'i öylece kanlar içinde yerde gördüğümde şok geçirdim,zihnimin en berbat hatırası bana."
"Seni anlayabiliyorum,ama her zaman böyle olacak diye bir şey yok."
"Sen artık benimlesin güzelim,bunun ötesi yok."
"Hayal dünyanı seviyorum,fazla geniş.Küçükken masallarla mı büyüdün?"
Ardıç,sinirle bileğimi tutup yatağa oturttu.
"Bana bak,bir daha ağzın laf yapmayacak."
"Oldu beyim."
"Şu lakabı her söylediğinde öperim ona göre."
"Her şeyin şantaj senin."
Sinirle derin nefes alıp veriyordum.
"Babam beni böyle berbat bir psikolojide bıraktı,yapabilcek tanı yok."
"Nasıl yok,tedavi merkezleri ne diye duruyor?"
"Tedavi görsem bile,bana sunulan hayat yok.Hepsi ipte asılı."
Söylediği kelimeler zehir saçıyormuş gibiydi.Ağır ağır etki yapan etkisi,dudaklarını uyuşturup öldürüyordu.
Neden akılla oynardı ki geçmiş ?
Elinde kırık yerine takılmayacak nesne ile mücadele vermesi anlamsızdı ve mücadele de mutluluklarıma çoktan veda etmiştim.
Yıkık küf kokan bir evin kapısında kalmıştı umut odalarım.
Benliğim ise kaygılarımın anahtarıydı.Anahtar daha önce girdiği deliğe şimdi de yabancıydı.Emniyeti kopmuş düşüncelerim , virajı alamıyordu dudaklarımın cesareti.Derin bir nefes aldım.
"Uyuyacağım,sen de gel hadi."
Yatağın üzerinde ki beyaz yorganı açıp içine girdi.
"Sarılmak yok."
"Tamam."
Derin bir nefes verdi,oturduğum yerden kalkıp yanına doğru yattım.
"Yapmaktan hoşlandığın bir hobin var mı?"
Ellerimi birleştirip,baş parmağımı tırnaklarıma değdirip oynuyordum.
"Araba koleksiyonu yapmak,oyuncak arabalardan yapardım hep."
Kollarını başının arkasına aldı.
"Baban mı alırdı?"
"Annem."
Sesi,sert bir şekilde zihin kayama çarpıp geri gelmişti.
"Senin?"
"Kitap alışkanlığı,zaten biliyorsun.Bir de bana armağan edilen eşyaları biriktirmek hoşuma gidiyor."
"Tam senlik."
Kaşlarımı çattım.
"Konu ben olunca hep dalgaya alıyorsun."
"Normalde gülen bir adam olduğum söylenemez,ama konu senin sakarlığın ve anıların olunca gülesim gelmiyor değil."
"Aman ne güzel."
Arkamı dönüp,yorganı kendime çektim.
"Trip atma,sende durmuyor."
"Ona da laf et,kusur bul.Neden böylesin?"
Bu sorunun cevabını gerçekten bilmek istiyordum.
"Ben böyleyim,kulaklarına bir mermi gibi işlerim ve dağıtırım duygularının ruhunu."
"Orası kesin,çok iyi yerle bir ediyorsun beni.Sonra zayıf noktam olan,sevgiyi kullanarak beni kollarının arasına alıyorsun.Bana yaptığın tam olarak bu."
"Amacıma ulaşmışım o zaman."
"O ne demek oluyor?"
"Ben seni elimde nasıl tutacağımı bilirim güzelim."
"Ben izin verdiğim kadar olur."
"Uyu minik."
"Ben izin verdiğim kadar olur,duydun mu beni?"
"Sen izin vermeden de ben senin içindeyim minik.Çünkü,zihnini ördüm emin değilsin bana karşı duygularından."
"Tabi,Ne saçmalıyorsun?Ben senin hayal gücünü geliştirecek türde masallarda uyuyup,rüyalara dalmadım.Bunu sadece sen biliyorsun."
Ardıç,kahkaha attı.
"En basidi,sinirlenince ağzından her şey çıkıyor anlamlı anlamsız.Bu seni rahatlatıyor."
Kelimelerinin doğruluğu,suçlu benliğimi hücreye tıkıyordu.
"Beni tanımak kolay,ama seni tanıdım derken rotayı değiştiriyorsun."
"Belki de ben izin vermiyorumdur,bana karşı oynama diye kozları."
"Bencil."
"Uyu minik."
"Senin uykun varsa uyuyabilirsin,uykuya da mı hükmedeceksin?"
"Evet.Uyu!"
Tartışmayı yarıda bırakıp gözlerimi kapattım.
"Güzel."
Ardıç,arkasını dönünce sırtı sırtıma değiyordu.
"Sen dedin diye uyumadım,uğraşmak beni yoruyor seninle."
"Sonuçta dediğimi yaptın."
Gülüyordu.
"Sen,ne kadar vurdum duymaz insansın?"
"Bu kadar hakaret yeterli,bir şey demiyorum diye cesaretini kabuğundan çıkarma!"
"Zalim."
"Yeter!"
Bağırınca,yorganı kafama çektim.
"Minik, sınırımı zorlama.Ne yaptığımı,ne söyleyeceğimi bilmem."
"Sürekli bunun arkasına sığınarak,nereye kadar gideceksin?"
"Olan bu, sığındığım bir şey yok."
"İyi."
Gözlerimi kapatıp,uykuya daldım.
"Kalk minik."
"Biraz daha."
"Kalksana lan!"
Kolumdan sertçe sallıyordu.
"Yavaş."
Gözlerimi açıp,ovuşturdum.
"Ne yapıyorsun?"
"Ne uykun var kızım senin."
"Uykuyu seven bir insanım.Ayrıca uykuyu sevmeyen var mı ki?"
Ardıç,kaşlarını çattı.
"Var,ben."
"Sen neyi seviyorsun acaba?Şaşmamalı."
"Sevdiğim şeylerde var."
"Ah,araba koleksoyunuydu değil mi?"
"Konuşmayı bırak,kahvaltı edeceğiz.Bu sefer çok açım."
"Bu kişinin Çağın olması gerekirdi."
"Bu sefer ben aç hissediyorum nedense.Hadi hızlı ol.Daha yapacağımız işler var."
"Ne?"
Yattığım yerden kalktım.
"Kiralık ev bakacağız,oradan dedeme geçiş yapacağız."
"Ben dedene gitme konusunda pek ılımlı bakmıyorum,ya yerimizi söylerse?"
"Senin arandığını bilmiyor,bir de babamla hiçbir şekilde konuşmadığı için aramaz.Tam tersi oradan kurtulduğum için sevinir."
"Deden neden sevmiyor?"
"Dedem,annemi çok severdi manevi kızı gibiydi,zamanında çok hizmet etmiş öyle dedi dedem.Annemi aldatlamalarını,bana tavırlarını,onun yüzünden öldüğünü biliyor."
"Kötü olmalı."
"Bir ara,hastahane de yattı,tansiyon ne var ne yok fırladı."
"Hadi ya."
Dediği şeye gerçekten çok üzülmüştüm.
"Neyse,hazır ol.Yolda da konuşuruz."
"Tamam."
Masanın üzerinde duran odamın anahtarını alıp çıktım.Odaya girip,valizden siyah pantolon,siyah kısa kollu tişört alıp banyoya girip giyindim.Gerekli işlemleri yapıp çıktım.Saçlarımı tarayıp dağınık bıraktım.Odadan çıktım.
"Günaydın minik kuşum."
Çağın'ın olduğunu anladığımda ona doğru baktım.
"Günaydın."
"Ardıç nerede?"
"Odada."
"Ben çağırayım,bekle iki dakika."
"Tamam."
Kapının önünde beklerken,Ardıç ve Çağın geldi.Çağın'ın üzerindeki asker yeşili tişört teni ile iyi uyum sağlamıştı.
"Asker yeşili renk sana yakışıyor."
"Öyle mi?sağ ol."
"Rica ederim."
"Kahvaltıya hadi."
Aşağıya indik.Yemek raflarına gelince,siparişimizi verip,boş masaya oturduk.
"Bugün dedeme gidiyoruz."
"Tamam."
"Ama oraya uğramadan önce,kiralık ev bakacağız."
"Eskişehir ne durumda acaba?herhangi bir hareket var mı?"
"Vardır elbet,ama okulda olmadığımızı öğrenince firar ettiğimizi anlayacaklardır."
"Bence okul işi içine girmesek mi?Riskli."
Kahvesini yudumladı.
"Çağın,bu ortamda fazla arkadaş çevresi edinmemeye gayret edicez."
"O nasıl olacak?"
"Sayılı ve az kişi demek!"
Sesi yüksek çıkınca,Çağın'ın tepkisine baktım.
"Algı sistemim açık duyabiliyorum."
"Bazen anlamıyormuş gibi davranıyorsun,bilerek yapıyorsun?"
"Ne bilerek yapacağım,neyse o."
"Dediğim gibi olacak,şu üniversiteyi bitirmem lazım."
"Neden?"
"Babama muhtaç olamam anlıyor musun?"
"Peki."
Kahvaltımızı edip,masadan kalktık.
"Hazırlanın on dakikaya otelden çıkacağız."
"Tamam."
Ardıç,hesabı ödedi.Asansöre binip,odamıza çıktık.
Odama girip,eşyalarımı topladım.Valizi alıp odadan çıktım.
"Bana ver minik kuşum,taşıyabilirim."
"Yok, teşekkürler."
"Bana ver."
Ardıç,elimdeki valizi bir an aldı.İki elinde de valiz vardı.
"Kendim taşıyabilirim."
"Cılız bileklerinle mi?"
Merdivenlerden aşağıya indik.
"Evet."
Personel,elimizdeki valizleri alıp arabaya kadar taşıdı.Arabaya geçip oturduk.
"Sizi dedeme bırakayım,ev benim işim."
"Para kalmayacak."
"Biraz sen destek olsan?"
"Annem ve babamdan istersem,illa yerimi sorarlar,ki aileme haber verilmiştir okula gelinmiyor değil."
"Başka birinden iste,ne bileyim sen düşün."
"Tamam,o işin çaresine bakacağım."
"Tamam."
"Dedem,çok soru soran bir adamdır minik şimdiden söyleyeyim."
"Tamam."
"Beni sorarsa ne diyeceğim?"
"Nişanlım."
"Yüzük yok."
"Yüzük..."
Ardıç,etrafa bakınıp torpidoyu açtı.
"Orada,kırmızı küçük kare kutu var,onu al."
"Tamam."
Küçük kırmızı kare kutuyu aldım.Kutuyu açınca,içinde küçük taşı olan tek taş vardı.
"Bu yüzük kimin?"
"Annemin,hastahanede eşyaları verilirken bana vermişlerdi."
Ellerim titreyerek,Ardıç'ın annesinin yüzüğünü aldım.Ellerim titriyordu ve bir türlü takamıyordum,annesine aitti ve içime oturmuştu.
"Taksana."
"Ardıç,bu-"
"Tak dedim."
Bir eli direksiyonda,diğer elimdeki kutuyu aldı.Yüzüğü sol elimdeki parmağıma geçirdim.
"Sen?"
"Parmağımda."
Ona doğru baktığımda,sağ eline yüzüğü takmıştı.
"Bu kimin?"
"Bu da Algin'le nişanlanacağımız zaman takacağım yüzüktü."
"Algin'in yüzüğü nerede?"
"Onu kaldırdım."
"Neden annenin ki torpidonun gözünde?"
"Yakınımda olmasını seviyorum eşyalarının."
"Anlıyorum."
Parmağındaki naif ve şık yüzüğe baktım.
"Vay,yakında yıldırım nikahı mı?"
Çağın 'a doğru baktım.
"Ardıç,benden önce evlenmek yok.İlkler benim."
"Sen benden önce evlenirsen,hatta ben senin çocuklarını bile görürüm."
"Evlenmek güzel bence,sıcak bir yuva."
"Senin ailen öyle çünkü."
Sessizlik çökmüştü.
"Geldik,inin sizin.Çağın evi biliyor."
"Tamam."
Mahalle arasına giren sokak vardı,arabadan inip ara sokaktan geçtik.Biraz yürüyünce, bej rengine boyanmış apartmanın önünde durduk.Çağın üstün bir altındaki zile bastı.Diyofandan ses geldi.
"Kim o?"
"Ben Mustafa amca."
Kapı açılınca,içeri girdik.Merdivenlerden çıkıp koyu kahverengi kapının önünde durduk.Çağın zile bastı.Kapı açılınca,kapının önünde beyaz sakallı,kahverengi şapkası vardı.Üzerinde krem rengi ve gri kumaş pantolonu vardı.Kare gözlüğünü çıkarıp,kapatıp boynundaki siyah ipe bıraktı.
"Çağın,oğul hoş geldin."
"Benim Mustafa amca."
"Geldin oğul,demek sonunda."
Gülerek sıkıca sarılıyordu.
"Geldim Mustafa amcam."
"İçeri geç,kızım sen kimsin?"
Çağın 'a baktım.
"O,torunun nişanlısı dede."
"Vay,kızım benim,güzel kızım.Hoş geldin."
"Hoş bulduk amcacım."
Elini öpüp içeri girdik.
"Ne güzel sürpriz oldu böyle."
"Evet."
"Ah,belim."
Kolundan tutup,koltuğa oturttum.
"Sağ ol güzel kızım."
Gülerek elimi sıvazladı.Evde koyu kahverengi koltuklar,kahverengi kansoluklar vardı.Televizyonu küçüktü,beyaz perde hakimdi.
"Hangi rüzgar attı sizi buraya?"
Gülümseyerek,bize bakıyordu.
"Üniversite okuyacağız onun için,Mehmet amca."
"Oo,aferin evlatlarıma gurur duyuyorum sizinle.Sen kızım?"
"Bende üniversite okuyacağım."
"Aferin,güzel sevdim."
"Nasılsın Mehmet amca."
"Bildiğin gibi oğul,tek başıma yettiğim kadar,zor ama idare ediyorum sağ olsun komşularım yanındalar."
"Benden iyi görünüyorsun Mehmet amca."
Gülmeye başladık.
"Yok oğul,yaşlandım.Eski kardiyolog nerede?"
"Olsun,çok iyi gördüm seni."
"Sağ ol oğul,Ardıç nerede?"
"Burada kalmak için kiralık ev bakıyor."
"Oğul,dedesi ne diye duruyor?Kapım ona sonuna kadar açık.Benim oğlum gibi nankör ve merhametsiz değil,bana çekmiş."
Soluklu nefes alıp verdi.
"Ardıç,yük olmayı sevmez bilirsin,sana uğramayacağımız anlamına gelmiyor."
"Gelin oğul,kapım size hep açık."
"Sağ ol,varlığın yeter Mehmet amca."
"Sizinde oğul,ah Derinim harcadı gelinimi."
Yeşil gözleri dolmaya başladı.
"İkinci nişanlısı değil mi?"
"Evet,Mehmet amca."
"Bak,bu kıza gözün gibi bakıyorsunuz,Ömer bunu da harcarsa,bende onu harcarım.Ona git söyle."
"Tamam Mehmet amca."
"Çok hizmet ederdi bana,Ardıç karnındayken de kızım yok,iki oğlum var.Kızım gibi olmuştu,yeri çok başkaydı.Karımda beynindeki tümörden öldü."
"Başınız sağ olsun."
"Sağ ol güzel kızım."
"Ben, size kahve yapayım,mutfak nerede?"
"Kızım sen otur,ben yaparım siz Tanrı misafirisiniz."
"Olsun Mehmet amca,ne demek."
"İleride solda yenge."
Çağın,yenge diyince afallamıştım.Onun dudaklarından ne kadar komik olduğunu fark ettim.
"Yenge mi?"
"Yengecin,solda."
Cümlelerini bastırarak söylemişti,gözlerini büyüttü.Ses çıkarmadan mutfağa gittim.
"Kızım,dolabı aç hemen kavanozun içinde bulacaksın."
"Tamam amcacım."
Dolabı açıp,kahveyi aldım.Diğer çekmeceği alıp içinden cezveyi alıp,kahveyi yapıp fincanlara koyup götürdüm.
"Sağ ol kızım.Ellerine sağlık."
Elimden fincanı aldı.Diğerini Çağın'a uzattım.
"Nerede tanıştın torunumla?"
Ardıç'la tanışma gecemiz aklıma gelince,kötü olmuştum.Sanki,o silahlı adamlar hala beni kovalıyor gibiydiler.Derin nefes aldım.
"İzmir'de bir kafede."
"Güzelmiş,oğlum sinirlidir ama çok iyi sahip çıkar.Tanımışsındır zaten."
"Evet."
Gerçekten de öyledi.
"Küçükken çok altına kaçırırdı söyleme,asla kabul etmez."
Kahkaha attık.
"Çocuk neticesinde efendim."
"Öyle,ama sekiz yaşına kadar altına kaçırırdı."
Kaşımı havaya kaldırdım.
"Doğrudur."
O sırada zil çaldı.
"Ben bakarım,siz oturun."
Yerimden kalkıp kapıya doğru gidip açtım.Ardıç,içeri girdi.
"Buldun mu ev?"
"Gibi,görüşme yapacağım."
İçeri geçti.
"Vay,torunum yakışıklı torunum benim."
Yerinden kalkıp,Ardıç 'a sarıldı.
"Kime çekmiş bu torunun?"
Güldüler.
"Nasılsın dede?"
"Seni gördüm daha iyi oldum oğlum.Bizde muhabbet ediyorduk,Çağın ve nişanlınla,ama davet edilemdim nişana?"
"Kendi aramızda yaptık dedeceğim,düğünde seni unutur muyum?"
"Öyle olsun bakalım."
"Kızım çok güzel."
"Öyledir."
Bana bakıp,süzdü.Gözüm,alyansındaydı.Gerçek nişanlı değildik,ama bu tuhaf hissetmeme neden olmuştu.
"Sabahtan beri hizmet etti bize,var olsun."
"Ne demek."
"Çok saygılı ve anlayışlıdır dede nişanlım."
Ardıç ellerini dizlerin de birleştirince alyans daha iyi parlıyordu.
"Yakında bu eve torunla geleceksiniz ha ona göre."
Öyle söyleyince,Ardıç'a doğru baktım.Ardıç hafif tebessüm etti.
"Sen kaç dersen dede,o kadar torun getiririm sana."
Ardıç'ın dediklerinden sonra,boğazıma ardı ardına öksürükler sıralanıyordu.
"Kızım iyi misin?Su ver oğlum nişanlına."
Ardıç kalkıp,masanın üzerindeki sürahiden su doldurup,bardağı bana doğru uzattı.Suyu içtim.
"Ne oldu kızım?"
"Yok bir şey efendim,arada tutuyor."
"Dikkat et kızım."
"Tamam efendim."
"Ee,oğlum neler var,neler yok?"
"Bildiğin gibi dede,her şey bıraktığın gibi.Babam mücadele vermiyor."
"Vermez o,bir değişik hal oldu onda sen on yedi yaşında iken,böyle değildi."
"Evet."
"Neyse,aç mısınız?"
"Bu gece burada kalacağız dedi yeriz merak etme."
"Başım üstünde yerin var oğlum."
"Biliyorum dede."
"Paraya ihtiyacın var mı,veriyor mu baban?"
"İstediğim zaman,veriyor."
"Ne demek istediğim zaman?"
"Ben çok istmemeye çalışıyorum."
"Ben niye buradayım oğlum,benden isteseydin."
"Yok dede sağ ol."
"Olur mu oğlum,istediğin zaman elimden geldiği kadar."
"Yerin ayrı dede."
"Kahve yapayım mı sana ister misin?"
Elimdeki tek taşla oynarken ona doğru bakınca, sırıtıp baştan aşağıya süzdü.
"Olur hayatım."
Hayatım kelimesi çıkınca,onda tuhaf durduğunu fark ettim.Kalıbını biraz aşıyordu.Yerimden kalkarak mutfağa doğru gittim.Kahve malzemelerini çıkarıp kahve yaptım.Kahve olunca,mutfaktan çıkıp Ardıç'a verdim.
"Kızım sen boş olan yatakta yatarsın,Ardıç ve Çağın burada koltukta yatarlar."
"Tamam."
"Sırtımız hamlanacak desene."
Çağın,dudak büzünce güldük.
"Ben eskiden koltukta yatardım nerede odam olacak?Yedi kardeştik babam zor geçindirirdi evi.Yer yatağında yatardı bazıları.Çok emek verdim,sonunda işlerim çok iyi Tanrıya şükür."
"Tebrik ederim sizi."
Gülümsedim.
"Dur sana,Ardıç'ın babannesinin kucağındaki fotoğrafını göstereyim."
"Dede gerçekten mi?"
Ardıç'a baktım.
"Hep böyle yapar,anlamıyorum o küçüklük halimden ne anlıyorsun?"
"Sen konuşma,orada ne kadar tatlı bir çocuk olduğunu görmüyorsun,ayrıca babaannenin en sevdiği fotoğraf karesi o oğul.Ahh,belim."
Zor da olarak kalkarak,belini tuttu.Yardım edeceğim sırada elimi tuttu.
"Sağ ol kızım,alışığım kalkarım."
"Tamam."
Tekrar yerime oturdum.
"Burada bekle tamam mı?"
Kafamı salladım.Ağır adımlarla oturma odasından çıktı.
"Anlamıyorum,orada bir kere ağzım burnum çikolata ve bacaklarım çıplak zar zor kapatmış olanı."
"Gerçekten mi?"
O sırada Çağın kahkaha atmaya başladı.
"Seni öyle görmek istemem."
"Dedemin işleri."
"Ardıç,geliyor susar mısın?Duyacak."
"Duysun."
Kaşlarını çattı.
"Yalnız biraz mahçup olabilir benim torun.Pek sevmiyor bu hallerini."
Elindeki çerçeveyi bana uzattı.
"Al güzel kızım."
Elime aldığımda,Ardıç kız çocuğunun yanında duruyordu ve kız elinde ki çikolata ile gülerken,Ardıç,elindeki çikolatayı her tarafına bulaştırmıştı.Üzerindeki turuncu rengindeki tişörtü dediği gibi zar zor kapatıyordu.
"Bu ne?"
Kucağındaki kızıl saçlı kadın,ikisinide kucağına almıştı.
"Yalnız kartınız çok güzel bir kadınmış."
"Evet,ah benim Buğlemim."
Gözleri hafif dolar gibi olmuştu.
"Tek dayanağım,yaşam kaynağımdı."
"Zor olmalı.Tekrardan başınız sağ olsun."
"Sağ ol kızım.Adını sormadım kusura bakmasın."
"Yok amcacım,Arsen."
"Arsen, memnun oldum kızım."
"Bende Mehmet amca."
"Siz oturun,akşama bir şeyler hazırlayayım."
"Oturun,ben yaparım hiç zahmet etmeyin."
"Olur mu,başka zaman yaparsın,sen şimdi Tanrı misafirisin."
"Olsun,hiç zahmet olmaz."
"Lütfen,kızım ben yapayım,yoksa kendimi kötü hissederim alışkanlık işte."
"Tamam efendim."
Mehmet amca,mutfağa doğru gitti.
"Deden çok iyi insan,sıcak kanlı."
"Öyledir."
"Dedenin yanında neden kalmadın ki?"
"Ben işimi bilen adamım."
"Tabi,tecrübeli."
Çağın bıyık altından gülüyordu.
"İşine bak sen."
"İşimdeyim zaten."
"Öyle mi?"
"Evet."
"Yine mi aynı terhane?"
Çağın bana doğru baktı.
"Nişanlını duydun,onunla ilgilen benimle değil."
Böyle söyleyince,tuhaf gelmişti kulak veznime.
"Seni ne ilgilendirir benim nişanlım?"
"Beni ilgilendirir diye cümle kırmadım,yalnış çıkarım yapıyorsun."
"Tanrım...Biri bitiyor,diğeri başlıyor."
Gözlerini devirip,koltuğa yayıldı.
"Sürekli elindeki yüzüğe bakıp neden duruyorsun?"
Kafamı oynadığım yüzükten ayırdım.
"Bilmem,gerginim."
"Neden?"
"Başka şehir,yeni insanlar."
"Evet.Sen bunları düşünme."
"Düşünme mi,sen şaka mısın?"
"Elinden geldiklerini sen yapıyorsun,bu mücadele seni çok yıpratır."
"Sadece beni yıpratmıyor."
"Sen daha fazla yıkılacak türdensin minik."
"Yemekleri koydum çocuklar."
"Ellerinize sağlık şimdiden."
"Sağ ol kızım."
Koltuğa doğru oturdu.
"Ne iyi geldi sizi görmek, bilemezsiniz."
Ardıç,uzanıp dedesinin dizine vurdu hafifçe.
"Sen de öyle dede."
"Tutacağın evde,para sıkıntın var mı oğul?"
"Şu anlık yok dede."
"Paraya ihtiyaç olursa buradayım,maaşlarım tek kişi için fazla."
Gülmeye başladı.
O sırada telefonum çaldı.Eray'ı görünce ekranda oturduğum yerde kalktım.
"Telefon görüşme yapacağım izninizle."
"Tabi kızım."
Kapının önüne çıkıp telefonu açtım.
"Nasılsın güzelim?"
Telefondan tok ve kirli sesi duyuluyordu.
"Ne oldu?"
"Vay,hal hatır yok yani öyle mi?"
"Eray,şu an Ardıç şüphelenebilir mevzu nedir?"
"Seninle yarın şöyle bir görüşelim,sana sürpriz yaptım yarın Denizlideyim."
"Ne?!"
"Yanımda bir misafirim daha olacak."
Sırıtıyordu.
"Kim?"
"Bunu geldiğinde görürsün,yeniliklere açık mısındır?"
"Ne saçmalıyorsun?"
"Ben saçmalamam,mevzu ciddi.Bu gece uykunu al.Tedirginliğini yarın sabah yap."
"Ne diyorsun sen ya?"
"Duydun,yarın atacağım mekanda ol."
Telefonu kapattı.
Durduğum yerde,artık benliğim enkazlara alışıyorken durdum.Dolunayın,sessiz ve zifiri karanlığında parlıyordu endişelerin ve ben hiç iyi hissetmiyordum.
Zaman... sandığımdan daha kısaydı.Her ince sızım,kelimeleri iğne ile dikiyordu.Konuşamaz oluyordu kimsesiz dilim.
Ve huzuru arayan gözlerime yapışmıştı göz yaşlarım.Kuruyan adımların,yeşermesini umulan her bir umutlarıma sert bir tokat atıyordu.
Gözlerim,boşluğun içinde durmuş saat dakikaları gibi,pili bitmiş ruhuma yeni güç kaynağı arıyordu.
"Neredesin minik?"
"Ardıç,ben artık dayanamıyorum."
Ardıç,kaşlarını çattı.
"Ne oldu?"
Yutkunarak,ona doğru baktım.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin