"Sen nereden biliyorsun?"
"Ural İzmir'de biliyorsun,kayıp ilanı fotoğrafını bana atmış,en kötüsü de tehdit ediyor."
"Siktir."
"İşin içinden çıkayım derken kızı daha da çok çekiyorum,Çağın böyle olmayacak onu bir şekilde bu işten çıkaracağım."
"Neden?İlk başta umursamıyordun,hatta onu adamlara sattığın gerçeğini unutmamak lazım."
"Kes sesini!"
Aşağıdan bağırma sesleri geliyordu.Olduğum yerden,olanları idrak etmeye çalışıyordum.Derin bir nefes alarak,yutkunma eylemimi zorda olsa gerçekleştirdim.
"Bırak o zaman,baksın çaresine."
"Benim yediğim haltlardan sorumlu değil,tamam mı?İstemiyorum gitmeyecek!"
"Buna hüküm veremezsin!Şu an kızı resmen alıkoyuyorsun farkında mısın?"
"Gitmesine izin veremem,zarar görmesini istemiyorum."
"Sen nereye kadar koruyacaksın?Güç bir yere kadardır."
"Bana akıl verme işini ne yapmamız gerektiğine dair versen!"
"Ne yapalım Ardıç?Hep peşimizde olacaklar daha tanımadığın Eray var,onu nasıl yok etmeyi planlıyorsun?"
"Onu halletmeye bakacağım,Ural'ı şöyle bir tehdit etmek lazım."
"Nasıl?"
"Gerekirse,elimdeki son çaresizlik kozunu oynayacağım."
"Ne demek istiyorsun?"
"O zaman daha iyi anlarsın,sen sadece benim kurallarıma uyarak ilerle."
"Bilmiyorum,biri bitiyor yenisi başlıyor."
"Sen bana bırak!"
"Sana bıraktık diye böyle zaten!"
"Daha iyisini yapabiliyorsan,meydan senin!"
"Ne biliyorsan onu yap!"
"Kimlikleri değiştirdim,ama fotoğraftaki sima önemli.Çok dikkatli olacağız.Kontrolü bana bırak."
"Sonra?Yaptığın suç farkında mısın?"
"Evet."
"Ne yapacaksın şimdi?"
"İlk başta İzmir'de neler olup bitiyor,ondan uzaktan uzaktan bir haber olacağız."
Merdivenlerden aşağıya inip,siyah tekli koltuğa oturdum.Ardıç bana doğru bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Yok bir şey."
Derin bir nefes aldım.
"Suratından düşen bin parça minik kuşum."
Midemin ağrısı hafiften yine vurmaya başlamıştı.Kendimi geriye doğru yasladım.Elimi midemin olduğu yere doğru baskı yaptım,o zaman biraz daha ağrı katlanabilecek türe geliyordu.
"Berkan'a ayıp oldu ondandır."
Şu anda konuyu açıp açmama konusunda tedirginlik yaşıyordum.
"Bu çok fazla kafaya takılacak durum değil,umarım başka bir neden yoktur?"
Masanın üzerinde duran sigara paketini alıp içinden bir dal sigara çıkardı.
"Hayır."
"Minik kuşum miden mi ağrıyor?Elini koydun,öyleyse ilaç vereyim."
"Hafif bir sancı girdi,gidip kendim alabilirim."
"Sen bilirsin,bana zahmet olmaz."
Elini birbirine kenetlendi.Kalkacağım sırada mekanik bir ses kulaklarıma doldu.
"Minik,ailenle karşı karşıya kalsaydın ne olurdu?"
Sorduğu soruya karşı zihnim afallamıştı.Gözlerim ruhsuz duvarlarda,takılıp kalmış,bu sorunun benliğini yaşantım haline getiriyordu.Boğazıma takılan yumruyu öksürdüm.İçimde oluşan boşluk girdabında boğuluyor gibiydim.Yüzeyi asla göremeyecektim çünkü,karayı görmem için yüzmeyi öğretmemişlerdi.Derin bir nefes aldım.Ayak parmaklarımı,kahve tonları olan halıya sürtüyordum.Çünkü bu sorunun cevabını ben bile bilmiyordu.Sanki silahındaki kurşun,duygularıma isabet etmişti ve şu an kan kaybı yaşayan benliğimi kurtarmaya çalışıyordum.
"Hiç düşünmedim."
Sesim,olduğundan daha kısık çıkmıştı.
"Sonu nasıl olurdu?Fiziksel şiddet mi olurdu, yoksa bir cinayet mi?"
Bakışları o kadar dikkatliydi ki,her göz adımımı zihninde sineye çekiyor gibi hava takınmıştı.İfadesi,dudaklarımdan çıkan kelimeye odaklıydı.Sanki her şey kırılan cam gibi her tarafa dağılacaktı."Cinayet"kelimesi hırçın dalgalarda,karaya sert vururken,sonlanan yaşam mücadelesini artık kabullenmem gerektiğine dair karar veriyordu.
"İnan ki bilmiyorum psikolojisi zaten iyi değildi,tedavi ettirdimi bilmiyorum."
"Oğlum,kız evinden kaçmış üç hafta olacak ortalıkta yok.Sen baba olsan kızın hakkında ne düşünürdün?"
Ardıç'ın bakışları,sessiz ve ıssız ormanın içinde,kaybolan yırtıcı hayvan gibiydi.Suratını gerdi.Elindeki sigarasını incelemeye başladı.
"Orası öyle,ama ben en büyük ihtimal bağırırdım.Ya da bilmiyorum ruh halime bağlı."
Sigarasını dudaklarına götürüp,derin bir nefes verdi.
"Sen bile farkındasın.Ruh haline göre değişir.Anlatsan bile anlamayacaklar belki,belki hiç dinlemeyecekler."
"Ne yapacağız?Hiç dönmeyecek mi sanki,elbette olacağı varsa olacak."
Kaşları çatılmış,ruhsuz bir şekilde dökülüyordu dudaklarından her bir kelime.Yutkanmıyordum,hatta hiç bir şey hissedemiyordum.Haklıydı belkide kabustan aniden uyanıp,ter dökerek kalkmış gibiydim.
"Bence gitmeliyim,ne olacaksa olsun.Boşverin beni, sürekli yarına tedirgin kalkamam."
"Saçmalama,bir şekilde bunu atlatmamız lazım."
"Nasıl olacak?Ne yapabileceksin?"
"Gerekirse ben babanın karşısına çıkıp konuşurum."
Eğilip sigarasının küllerini tabağa silkeledi.
"Ne diyeceksin,kızın kaçtı sonra silahlı soyguncular peşine takıldı,inşaatta saklanırken karşıma çıktı.Tecavüze uğrayacaktı,kurtardım yarın gitmesi için evimde misafir ettim.Sonra kızınız çantasını düşürdü,benim ihale meseleme ortak oldu.Bende onu borç meselem olan insanlara sattım,sonra kurtardım.Sevgilim zannediyorlar o yüzden onu öldürmek peşindeler.Peşinde belaları çok var,o yüzden bende kaldı mı diyeceksin?"
O kadar hızlı ve sinirli bir şekilde konuşmuştum ki,nefes nefese kaldım.
"Yavaş kızım."
Çağın araya girdi.Gözlerim ruhsuz bir ifadeyle ikisine de bakıyordu.Tırnaklarımı avucumun içine batırdım.Dişlerimi birbirine sürtmeye başladım.Ruhen çok yorgundum ve hayata karşı yıkılmıştım.Önünde diz çöken benliğim,tutsaktı.
"Kaçmamalıydım,aptaldım çünkü ben."
Elimi saçlarıma götürüp çekmeye başladım.Krizimin ortasında terkedilmiş bedenimi kurtarmaya çalışıyordum.
"Neyime güvendim?Hayatım değişeceğini inanıyordum hep,çok güzel afalladım.Bundan ötesi yok!"
Saçlarımı,hayatımdakileri söküp atmak ister gibi, çekiyordum.Acım,ruhumla bütünleşiyordu.Gözyaşlarım,tiksinircesine bana bakıyordu.
"Arsen,tamam sakin ol,seni anlıyoruz."
Çağın oturduğu yerden ayaklandı.
"Anlayamazsın,söylesene yaşadığın her duyguyu nasıl anlayamazsam,sende anlayamazsın!"
Gözlerimin intihar yaşı,azraili peşime takmış gibi,köşeye sıkışmış hissediyordum.Gözlerim artık dolmak üzereydi,taşan bardaktaki su gibi,akıyordu zemine.
"Tamam,sakin ol.Lütfen."
Kollarımı tutup,asılan saçlarımdan ayırmaya çalışıyordu.
"Bırak!"
Sesim,çok yüksekti.Sanki büyük bir dağ gibi, ardımdan yuvarlandığım kayayı,üstlerine doğru sürüyordum.Kontrol olan dışı benliğim,ne yapacağını artık bilmiyordu.
"Hayır,sakin ol!"
"Olamıyorum,artık gerçekleri görmem gerekiyor.Yaşantıma kafa tutmak mı? o kadar gücüm yok."
Göz yaşım,tenime değince yüzüme ateş kıvılcımları düşüyor gibiydi.Ardıç'a doğru baktım.Benliğimin içinde yuvarlanıyordum.Bata çıka acıyan tenim,hissettiklerim kadar acıtmıyordu.Tırnaklarımı geçmişimde iz bırakmak için batırıyordum.Zamanda kaybolan çığlıklarım,kendi deniz deryamda boğuldu.
Zaman bir şekilde içeri sızarken,bir anda dağılıyordu dünyam.Hislerim paramparçaydı.
Geçmişim can çekişirken,bir adam elimden tuttu.Bildiğim ve sevdiğim tek renk siyahtı,mavi rengini öğrenmiştim o gece.Gözyaşlarım kırıktı,ruhuma batan camların kan damlayan cam kırıklarını tek tek topluyordu.Bakıyordum,korkarken bedenim kaçmıyordu.Yaşamak için fazla ölüydü bedenim.Toprağı doğuştan bilen ben, hayata kapılmam manasızdı.Kolları çocukluğumu sardı,saçlarıma değen el,cehennemi sevdiren şeytan gibi kanıma giriyordu.Ateşin yakacağını bilsem de arzulu nefesi,kolay kapılan benliğimi ele geçiyordu.
"Var mıydı?"
Sözcüğü,gözlerimle anlaşıyordu.Yeni güne uyanan benliğim,kafamın mahzenlerinde en kıymetli anıları kilitleyip kaçıyordu.İnanmamak istiyordum,acıtacağını biliyordum.Mesele o değildi,mesele kapılırsam o denizde boğulacağımı biliyordum.Birde bunu kaldıramazdım.
"Minik,otur şuraya!"
Sesi,kırgın benliğimi hizaya getirecek kadar sert çıkmıştı.
"İstemiyorum artık!"
"Her şey senin istediğinle gerçekleşmiyor!"
"Evet.Alışığım bırak beni artık rahat!"
"Çağın,mide ağrısı şiddetlenecek belli,çok stres yaptı.Git odama yatır,benim halletmem gereken işim var.Sen ben gelene kadar yanında dur."
Oturduğu yerden kalktı.
"Nereye?"
"Sana,ikimizin olduğu zaman anlatacağım."
"Tamam."
"İstemiyorum Çağın,anlamıyor musun?"
Elini ittirmeye çalışıyordum.
"Hadi minik kuşum."
"Çağın lütfen."
Hıçkırıklarım evde yankı yapıp çarpıyordu kulaklarıma.Aniden bir kol bileğimi sertçe tutup,kafamı göğsüne yasladı.Kolları yavaşça bedenimi sardı.
"Tamam güzelim,sakin ol biraz dinlen.Bir gün sona erecek."
Ağlamaktan,zar zor yutkunuyordum.
"O gün ben toprak altında olacağım."
"Öyle olmayacak,sana güzel bir hayat bırakacağım,şartlar ne olursa olsun."
Sesi kulaklarıma doluyordu.Yavrusunu uyutan anne şefkati gibiydi.
"Yapamayacaksın,babam ikimizide öldürecek.Benim yüzümden!Hem neden böyle bir şey yapıyorsun?"
Elini saçlarıma götürüp okşamaya başladı.Yavaş yavaş okşuyordu.
"Kötü düşünürsen,onlar seni ele geçirir.Unutma zihninde kurguladığından daha kötüsü ile karşılaşmazsın,çünkü beyin seni korumak için en kötüsünü düşünür."
Parmakları yavaşça saç tellerime değiyordu.Her bir dokunuşu,içime su serpiyordu.
"Hadi güzelim,uyu uykuya ihtiyacın var."
"Benim bir çok şeye ihtiyacım var."
Sesim,her bir kelimede kısılıyordu.
"Biliyorum.Hadi."
Göğsünden ayırdı,kolumu naifçe tutup,ilerlemeye başladık.Merdivenlerden çıkmaya başladık.
"Beni neden düşünüyorsun?"
Elimi,gözlerime götürüp akan makyajımın, gözümü yakmasını engellemek için siliyordum.
"Sadece bu durumdan kurtulmanı istiyorum."
"Neden?"
Neden merak ettiğimi bende bilmiyordum.Bir şekilde cevapsız sorular,zihnimi rahatsız ediyordu.
"Uyu güzelim,hadi."
Odanın kapısını açıp,içeriye girdik.Yatağın üzerindeki örtüyü çekip,yere attı.Yatağa doğru yatırdı.
"Miden ağrıyor mu çok?"
Başımı salladım.Gerçekten ağrısı bedenimi ele geçirmişti.
"İlaç getireceğim.Birde sıcak su torbası iyi geliyordu değil mi?"
"Evet."
Dolaba doğru ilerleyip,beyaz yorganı üzerime örttü.Üzerine sigara kokusu,artık tenine yer etmişti .
"Kıyafet vereceğim,onu ben gelene kadar giy,kapıyı tıklatacağım."
"Tamam."
Dolaba tekrar ilerleyip,kıyafetleri önüme koydu.
"Bekle,geleceğim birazdan."
Kafamı salladım.Çıplak ayaklarıyla odadan çıktı.Önümdeki kıyafetleri alıp,üzerimi değiştirmeye başladım.Topuklu ayakkabılarımı çıkarıp,kıyafetimi dolaba gidip,astım.
Öylece duruyorumdum,saat yelkovana işliyor,zamanın o kulak zarımı parçalayan sesi,doluyordu odanın köşesine,bir kenara geçiyor yorgun olan bedenime,göz ucuyla bakıyordu.Paramparça haldeyken,hiçbir müdahale edilmemesine alışıktım.Zaman sadece,günleri değil,yaşam mücadelesini de değiştiriyor,her gecenin sabahında yeni ufuklarda koşuyordum.Kulaklarıma dolan kapı tıklama sesiyle,Ardıç'ın erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
"Giriyorum minik."
"Girebilirsin."
Kapının açılmasıyla,Ardıç içeri doğru girdi.Elindeki su bardağını ve su torbasını bana doğru getirdi.
"İç."
Avucunun içindeki ilacı,avucumun içine bıraktı.İlacı içip,bardağı geri verdim.Su torbasını alıp,midemin üzerine koydum.
"Çok sıcaktı,üzerine bez koydum.İstersen alabilirsin."
"Teşekkürler."
"Benim işlerim var minik,bana daha ihtiyacın var mı?"
Yanlardan çıkan saçlarını düzeltti.Yine saçlarını bebe lastiği ile toplamıştı.Dolaba doğru gidip,siyah kazağını ve siyah pantolonunu aldı.
"Yok."
"Tamamdır."
Odadan çıktı.Yatağın içine girip,yorganı üzerime doğru çektim.Esnemeye başladım, ağladığım için uykum gelmeye başlamıştı.O sırada tekrar kapı açılma sesi kulaklarıma doldu.Yorgandan kaldırıp gelen kişiye baktım.Çağın içeriye girdi.
"İyi misin minik kuşum?"
"Yani."
Torbayı biraz daha bastırıp mideme baskı uyguladım.
"Uyuyacak mıydın?"
"Uyumaya çalışacaktım."
Zor da olsa gülümsedim.Hangi duyguyu yaşarsam,o duygu gün boyunca gitmiyordu.Elimde değildi.
"İyi değilsen,aşağıya ineyim.Bir şeye ihtiyacın olursa ordayım."
"Sen bilirsin."
"Tamam,çok yoruldun biraz dinlen."
"Teşekkürler."
Çağın odadan çıktı.Yorganı tekrar üzerime çektim.Gözlerimi kapattım.Yatağımda debelenen ağırlığa karşı gözlerimi açtım.Seste veya harekette hemen uyanırdım.Ardıç yatağa oturmuş,kanayan kaşını ve burnunu temizliyordu.Gözlerim olayın şokuyla kendime geldi.Saate baktığımda hala gece yarısıydı.
"Ne oldu?"
Uykulu halimle,yeni açılmaya çalışıyordum.
"Uyumuyor muydun sen?"
İfadesi,öfkesi nedeniyle kaya gibi sertti.Kaşları sanki yaydan ok fırlatacakmış gibi keskin bakıyordu.Elindeki beyaz kumaşı kaşına,burnuna bastırıyordu.
"Hastaneye götürmemiz lazım,kaşın patlamış."
"Sen uyumuna devam et!"
Sesi,çok yüksek şekilde çıkmıştı.
"Yanımda,biri ses veya en ufak kıpırdama yaparsa,hemen kalkıyorum küçüklüğümden beri böyle."
"Tamam, kalkacağım uyu sen!"
"Kavga etmek için mi,işim var dedin?!"
"Sanane ne bundan!"
"Ne demek...şey tamam,beni ilgilendirmiyor ama iyiliğin için hastaneye git."
Ortamı daha sakin kalması için,sesimi kadar kontrollü ve yavaş tonda kullanıyordum.
"Gerek yok,olsaydı giderdim."
Yataktan kalktı,üzerindeki kazağı bir an çıkardı,gözlerim vücudunu süzdüğünde,kalıplı ve damarlı olan kolları gözüme çarpıyordu.Gözlerimi oradan ayırıp,gözlerine baktım.
"Nasıl yok?!"
Yattığım yerden kalktım.
"Uyu!"
"Hayır!"
"Uyuyacaksın!"
"Uyumayacağım!"
"Beni zora itme!"
"Yapamazsın,istediğine hüküm veremezsin!"
"Öyle mi?!"
"Evet."
Elindeki kanlı beyaz kumaşı yere fırlattı.Yanıma doğru gelip,bileğimi sertçe tutup,alnını alnıma yapıştırdı.
"Zoru kullanmak istemiyorum,uyu güzelim."
Mavi gözlerine baktığımda alnından akan kan,yüzüme değen sıvıyla,gözlerinin içine bakıyordum.
"Bırak!"
"Uyuyacaksan!"
"Neden,neden böyle bir şey yaptın?"
"Ne yaptığıma dair hiçbir fikrin yok,uyu hadi!"
Sigara kokan,dudakları arasından sert ifadesiyle can buluyordu.
"Yüzünde kan var,kaşın patlamış açıkça belli,kavga ettiğin."
"Ön yargını bir kenara at ve şu duvarını artık bir yık.Kafandaki dünyadan sıyrıl!"
"Açıkla o zaman."
"Sinirlendirme beni,gözüm ne kadar dönüyor sen biliyorsun."
"Soru sormaya gelmiyorsun,kendin hallet o zaman her şeyi,bana ihtiyaç duyma gerek yok!"
"Kapa çeneni artık !"
"Bağırma bana!"
İki dakika sessizliğin ardından konuştu.
"Bana bak,Bir yerlerde var olmak gibi düşüncem de yok,bir yerlerde de yok olacaksın diye birşey de yok."
Bakışları sertti,nefesi hissizdi.Ya ben çok fazla gergindim.Ya da o çok fazla tedirgindi.
"Tamam,bari pansuman yapayım."
"Gerek yok!"
"Lütfen itiraz etme!"
Ardıç bir kaşını havaya kaldırdı,alnını alnımdan ayırdı.
"Ne oldu?Galiba seninde hoşuna gitmedi minik itiraz edilmesi."
Gergin olan ifadesini rafa kaldırıp,yenisini ekleyerek gülümsedi.
"Bu,senin sağlığın için."
"Tabi."
"Neye inanmak istiyorsan ona inan,benim inandıklarım bana yeter."
"Öyledir kız çocuğu."
Saçlarımı dağıtmaya başladı.
"Dalgayı kes de pansuman yapalım."
"Gerek yok,ben yaparım."
"İyi git yap."
Yatağa doğru girdim.Ardıç dolaba yönelip lacivert kısa kollu tişört alıp,giydi.Odadan çıktı.İki dakika sonra elinde,ilk yardım çantasıyla geldi.
"Uyumadın mı sen hala?"
Elindeki çantayı yatağa koyup,oturup kaşlarını çatıp bana baktı.
"Ne mümkün?"
"Abartma güzelim,uyu hadi."
"Sonra açıklayacak mısın peki?"
"Canım isterse.Uyu hadi."
Sesi,yine hırçınlaşmaya başlamıştı.Yatağa gömülüp,yorganı üstüme çektim.Uyuyamıyordum ve nedenini bilmiyordum.Zihnim bana ters köşe oyun oynuyor gibiydi,yüzü görüş alanıma girdiğinde,acıyan yaralarımın üstüne merhem sürüyor gibi hissediyordum.Hayatımın bir evreninde varmış gibi hissettiriyordu.Aynaya baktığımda fark edemediğim,görüntü gibiydi.Ellerimin içinde sıktığım geçmiş topraklarıma çiçek ekiyordu.Duvarların arkasında sadece ben yoktum,duvarın arkasında kalmış iki beden vardı...
Çocukluğum hep,kendi dilimde dolanırdı,kendi kendime masallar söylerdim,masal dinlemeyi pek sevmezdim,mutlu sonlar hep içime oturan cam kırıkları olurdu.Gittiğim engelli ve çamurlu yolda,siyah botlarımı çamura batıra batıra yürürdüm.Gittiğim patika yollarda,sırtımda çanta koşa koşa okula yetişmeye çalışırdım.Bir sene boyunca tekli oturduğum o sıralarda,insanlara bakıp kendimi sorgulardım.Gelen geçenin,tek başıma olsam bile dikkatini çekmezdim.Çünkü bakışlarım hep sert ve ruhsuz dururdu.Ailem ise küçük bir pencerenin,ufkundan bakıldığında,onca şeyin arasından en beteri kalbime batıyordu.Hafızamın derinliklerinde ki o sesi,hala kulaklarımdaydı.
"Yetersizsin,neyi becerebildin bu ana kadar?"
Babamın soğuk kelimeleri,göz yaşımı buz tutturuyordu.Bir yerlerde hep vardı çocukluğumun kaldırım taşlarında yürüyen ayakları,nereye gittiğini artık düşünmüyordu.Ruhum berbattı,bir şekilde ayakta durmaya çalışıyordum.
"Benim yüzümden değil değil mi?"
Yorganın altından konuşuyordum.
"Her şeyi kendine bağlayıp durma."
"Peki."
Bir şey diyemedim,bir erkekle neler konuşulur,nasıl davranılır bilmiyordum çünkü aile sorunlarım yeterince fazlaydı.Kendimle bile ilgilenemezken,dış dünyayla ilgilenemiyordum.
"Sinirliyim,çok fazla kafana takma."
Ses vermiyordum,çünkü ne diyeceğimi bilemedim o an.
"Minik,tamam çok fazla oluyorum bazen.Kafana takma."
"Takmadım."
Yalan söylemek zorunda kalmıştım ki,her şeyi kafaya takan bir insandım.Kendimi bile kendime düşman edebiliyordum o dereceydi.Söylenen her söz,yapılan her eylemi kafama takıyordum ve bu benim aylarımı,haftalarımı zehir ediyordu.Bütün yaşam fonksiyonlarımı ve psikolojimi ele geçiriyordu.Sevmiyordum ama,on yedi yaşımdan beri böyleydi.
"Emin misin?"
"Evet."
"Peki."
Yorgan havalanınca içine girdi.
"Ne yapıyorsun deme,gördüğün eylemi yapıyorum!"
Ben söylemeden,cümlelerimi ağzıma tıkmıştı.
"O zaman, kızacağımı da biliyorsundur."
"Cezanı iki gün yapmıştım.Hatırlatayım."
Erkeksi sesi,kulaklarıma doldu.
"Hayır,çocuklaşmayı kes!"
"Kavga etmeyelim.Uyu hadi!"
"Bak,uyuyamam yani tedirgin olurum."
Ardıç arkasını döndüğü yerden,bana doğru döndü.
"Sarılma cezası da ekleyeyim mi?"
Kaşlarımı çattım.
"Sen..."
Bir an beni kendine çekip,kafasını boyun girintime gömdü.Yorganın altında,göğsündeydi yüzüm.Belimi sıkıca tutuyordu.
"Ardıç bırakır mısın beni?"
"Cevabını biliyorsun!"
"Bak-"
"Öpeyim mi,bir de yenisini ekleyeyim.Her konuştuğunda cezan ağırlaşır."
Kafamı yorgandan kaldırıp,konuşacakken elini dudağıma götürüp kapattı.
"Bu senin kaldırabileceğin ceza olmaz,emin ol güzelim.O yüzden ses çıkarmadan uyu!"
Bir şey diyemeden,zorda olsa gözlerimi kapattım.
"Kalk minik,her seferinde uyarmak mı gerekiyor?"
Dürtülen bedenimle,söylenerek gözlerimi açtım.
"Bence beş dakika daha uyusak,zararı olmaz."
"Tabi.Kalk kızım,yoksa yorganla birlikte mi çekeyim?"
"Git sen,ben gelirim."
"Kalkıyor musun,Kaldırayım mı?"
"Tamam ya of."
Gözlerimi açıp,yorganı ayağımla itekledim.
"Neden bu kadar uykucusun,her sabah dert oluyor bana."
"Uyku sevilmez mi ya?"
Esneyerek söylemiştim.Ardıç kahkaha attı.Bir dakika o gülmüş müydü?
"Sen ve gülmek,kulağa hiç hoş gelmiyor."
"Neden?Senin yaptığın eylemleri bende yapabiliyorum güzelim."
Elini,yeni tıraş etmiş olduğu çenesine götürüp kaşıdı.
"Gözlerim alışık değil sadece."
"Çok konuşmayı bırakta,kahvaltı hazır giyin gel."
"Oldu beyim."
"Beyim?!"
Kaşını kaldırıp bana doğru baktı.
"Doğru sen sevmiyordun değil mi?"
Ardıç 'ın çenesi kasıldı,sert bir ifadeyle bana baktı.
"Hemen kahvaltıya!"
Kapıyı sertçe vurup çıktı.Yataktan doğrulup,yatağı düzelttim.Kapıyı kilitleyip,dolabı açtım.Alışveriş yapmam lazımdı,çok fazla kıyafetim yoktu.Siyah kazak,dar kot pantolon,siyah deri ceketi kaptım.Üzerimi değiştirdim.Saçlarımı dağıtıp tarayıp,salaş topuz yaptım.Çekmeceden makyaj çantasını kapıp hafif tonlarda makyaj yaptım.Kapıyı açıp,aşağıya doğru indim.Mutfağa doğru geçtim.Masaya oturdum.
"Günaydın minik kuşum."
Çağın bana bakıp göz kırptı.Bir yandan kesilmiş ekmeğine bal sürüyordu.Üzerine siyah kapşonlu sweat giymişti.Saçı Ardıç gibi siyah tokatla,topluydu.Septümü çok iyi uyum sağlıyordu.
"Günaydın."
Tabağıma yiyeceğim kadarını koyup,yemeye başladım.
"Eray'dan bir gelişme var mı?"
Kahvemden bir yudum alacakken,Çağın 'a doğru baktım.
"En son mekanı atacaktı ama,atmadı."
"Hımm.Tek gitmeye cesaretin var mı?"
"Yapabileceğim bir şey yok.Hem zaten tek gitmem gerekmiyor mu?"
"Yani,kapalı bir yer yerine,daha açık buralardan fazla uzak olmayan."
Ardıç'a baktığımda kahvesini içip,dava dosyasını inceliyordu.Beyaz gömlek giyip,saçlarını toplamıştı.Bir kulağında da metal yuvarlak gümüş renginde küpesi vardı.
"O seçiyor maalesef."
Dudağımı büzdüm.
"Davayı sonuçlandırdın neye bakıyorsun oğlum?"
"Her an her şey olabilir,babama fazla güvenmiyorum."
"Sana,ihanet etse en başında etmez miydi?"
"Evet.Ama sonuç beni kaybetme ihtimali.Yinede her an tetikteyim."
Dosyayı kapatıp,kahvesinden yudum aldı.
"Ben hediye alamadım ani oldu,hediye almak istiyorum Berkan'a vereceğim kardeşine versin."
"Bir şey olmaz."
Ardıç kaşlarını çatıp bana bakıyordu.
"Saçmalama,mekana hediyesiz gitmemiz saçmaydı zaten."
"Ne ile alacaksın?"
İkinci bir soruyu eklemişti.
"Bir şeyler alamasam bile,yapabilirim düşünmek önemli değil mi?"
"Evet minik kuşum."
Çağın araya girdi.
"İstiyorsan,minik kuşum sana biraz nakit verebilirim."
"Yok, teşekkürler."
"Ben veririm, öylesine söylüyorum zaten."
"Bana para ver diye cümle kurmadım ben."
"Kahvaltını et, itiraz da etme!"
"İstemiyorum senin paranı !"
"Birazdan okula geçeceğiz,sonrasına bakarız."
Oturduğu yerden ayaklandı.Peçeteyi alıp ağzını sildi.
"Çabuk olun, çıkıyoruz."
"Ardıç sana bir şey soracaktım,aklıma şimdi geldi."
Çağın son lokmasını ağzına attı.
"Ne oldu bu sefer?"
"Başka şehire gitmek icap etmez mi,burada her an tetikteyiz."
"Okulum var,o işi biraz erteledim."
"Nasıl?Benim niye haberim yok?"
"Zamanı gelince."
Mutfaktan ilerleyip, çıktı.
"Çağın."
"Efendim minik kuşum."
"Ardıç dün gece nereye gitti?"
"Bilmiyorum.Neden sordun?"
"Alnını fark etmedin mi?"
"Ettim de cevap alamayınca irdelemedim."
Oturduğu yerden kalktı.Sandalyesini düzeltti.Bende masadan kalkıp,yediklerimi lavabonun içine koydum.Evden çıkıp,arabaya doğru ilerlemeye başladım.Arkaya geçip oturdum.Ardıç gaza yüklendi.
"Oğlum,şu habersiz tavırlarından vazgeçsen artık!"
Ardıç'a baktığımda sadece yolu takip ediyordu gözleri.
"Bilmen gerekeni,yapman gerekeni zaten söyledim.Gerisi benim işim."
Elleri direksiyonu daha sıkı kavradı.
"Çok agresifsin,yanına yanaşılmayı geç seninle konuşulmuyor bile."
"Öyle!"
Çağın 'a ufak da olsa göz ucuyla bile bakmıyordu.
"Sana diyor aş yalnızlık duvarlarını diye,kendisi enkazın altında."
"Yeter!"
Ardıç en son dayanamayıp,sesi patlayıp büyük bir etki yaratmıştı.Bu sefer sert ve gerilmiş surat ifadesiyle Çağın 'a doğru baktı.
"Yok,bir şey denilmiyor."
Elini pantolonunun cebine atıp,telefonunu çıkardı.Sessiz bir şekilde telefonuna odaklandı.Okula geldiğimizde Ardıç,arabayı park etti.Arabadan indim.Çağın yanıma doğru gelip,kolunu uzattı.Koluna girip,ilerlemeye başladık.Ardıç bize aldırmadan ilerliyordu.Gerekli malzemeleri dolaptan alıp,yukarıya doğru çıktım.Sınıfa girip,yerime oturdum.Berkan'a baktığımda bana gülümsüyordu.Oturup arkamı döndüm.
"Dün acilen gitmemiz gerekiyordu,haber veremedim kusura bakma."
Gözlerindeki ifadeyi yakalamaya çalışırken,bana bakıp gülümsedi.
"Kötü bir şey olmamıştır umarım.İşler daha önemli sorun değil."
"Çok naziksin, kardeşine de hediyesini veremedim,ani oldu hazırlığım yoktu.En kısa zamanda telafisini yapacağım."
"Kasma bu kadar."
Sesi,kadifimsi tonda çıkıyordu.
"Tekrardan teşekkürler."
Gülümseyerek önüme döndüm.İçeriye Edebiyat hocamız girdi.Eliyle saçlarını düzeltti.Kalemlerini açıp tahtaya bir şeyler yazmaya başladı.Defterimi açıp not almaya başladım.Uzun bir aradan sonra,zil sesi kulaklarıma doldu.Yerimden kalktım.
"Bugün bahçede oturalım hayatım."
Çağın'ın sesini duyduğumda,ona doğru baktım.
"Tamam."
Sınıftan çıkıp,merdivenlereden inip bahçeye çıkıp, kamelyaya doğru gidip oturduk.
"Burası da güzelmiş."
Etrafımı incelemeye başladım.Gittiğim mekanları incelemeyi severdim.
"Evet."
"Sen İren'le neden konuşmayı kestin?"
Tırnaklarımla oynamaya başladım.Çağın bana bakıp septümü ile oynamaya başladı.
"Neden aklına geldi şimdi bu?"
"Yani,sonuçta İren hakkında bilgi edinmen gerekiyordu.
"Yine,muhabbeti kurmaya bakacağım.Olaylar yaşandı yeni,çok gergin belki kimse ile görüşmek istemeyebilir."
"Hımm."
"Sen Berkanla iyi kurdun arkadaş diyoloğunu,kendini biraz da olsa güvende hissediyor."
"Çağın bilmiyorum ama çok iyi birine benziyor.Onu böyle oyuna alet etmem beni huzursuz ediyor."
"Orası öyledir ,minik kuşum ama yapabileceğin bir şey de yok."
Masaya tırnağımı vurup,bir elimide çenemin altına koydup,sıkıntılı bir nefes üfledim.
"Anlıyorum,bunlar seni çok yoruyor."
Çağın saçlarını eliyle geri yatırdı.
"Ben bedenen olarak yorgunluğa alışığım.Ruhen toplaması,toparlanması çok zor."
Çağın bana kafa salladı.
"Bir şekilde bunun içinden de sıyrılacaksın."
"Sanmıyorum."
Ellerimi göğsümde birleştirdim.O sırada zil çaldı.İki ders birlikte işleniyordu ve bazen çok sıkıcı olabiliyordu.Yerimizden kalkıp,sınıfa doğru gittik.Yerime geçip oturdum.İçeriye Sosyoloji Pröfösör'ü girdi.Tahtaya dönüp yazmaya başladı.
"Arsen."
İsmim sessizce söylenirken,arkama dönüp baktım.
"Sana bir şey soracaktım teneffüste.Ama kantinde yoktun."
"Bahçedeydim."
"Tamam."
"Ne soracaktın?"
"Teneffüste konuşuruz."
"Peki."
Önüme dönüp, yazılanları tekrar not aldım.O sırada zil çaldı.Yerimden kalktım .
"Müsait misin?"
"Evet."
Çağın yanıma doğru geldi.
"Ne oldu?"
"Barkan benimle konuşacakmış."
"Ne konusunda?"
"Bilmiyorum."
Sınıfa çıkıp,kantine doğru gittik.Boş olan masaya doğru oturduk.
"Bade ile konuşmusun."
"Evet.Sen nereden biliyorsun?"
"Sınıfta duyan bazı kişilerin ağzındaydı."
"Yine mi?!"
Kaşlarımı çatıp Berkan'ı anlamaya çalışıyordum.
"Bu okulda milletin ağzı torba."
"Ne demişler?"
"Bade ile arandaki gerginlik milletin dikkatini çekti büyük ihtimal."
"Artık bir şey diyemiyorum,ne diyeyim?"
Derin bir nefes aldım.
"Sıkma canını.Elinden bir şey gelmiyor ne yazık ki."
Başımı sallayıp,Berkan'a baktım.
"Senin meseleler ne durumda?"
Çağın'ın sorusu ile ona doğru bakışlarımı çevirdim.
"Hangi meseleler?"
"Dedikodular."
Çağın sandalyeye yayılmaya başladı.
"Yine olduğu gibi,takmamayı öğrendim."
"En iyisi,yoksa kafayı yedirtiyor."
"Aynen."
"Kahve isteyen var mı?"
Berkan yerinden kalkıp,bize doğru baktı.
"Yok."
"Yok."
"Tamam,ben kahve alıp geliyorum."
"Tamam."
Berkan masadan kalkıp,kahve almak için sıraya girdi.
"Ne çabuk yayılıyor ya dedikodular!"
"Hiç sorma!"
Çağın ellerini göğsünde birleştirdi.
"Yani,böyle bir şeyi yapamazlar,hakları yok!"
"Anlatamıyorsun ki derdini kimseye !"
"Çok sinir bozucu."
Etrafı sınırlı bir şekilde gözlemlemeye başladım.Berkan masaya gelip,oturdu.
"Ne oldu?"
Kahvesinden bir yudum aldı.
"Can sıkıyor böyle şeyler, biliyorsun."
"Evet.Boşver Arsen."
"Ben lavaboya gidiyorum,zil çalarsa sınıfa geçerseniz."
"Tamam."
Masadan kalkıp,kantinden çıkıp lavaboya doğru gitmeye başladım.Hayatıma dail olup,giden insanların kaldırım yollarını çoktan ateşe vermiştim.Hiç bir neden,sadık birine yalan söylemeyi gerektirmezdi.İçimde oluşan yıkımların etkisi olduklarından haberleri yoktu.Sadece gülmek için diretmek artık bir şekilde nefret ettiriyordu kendinden.Dokunup iz bırakanlar zihnimin köşesinin ölümcül darbesiydi.Kendimi avutmaya çalıştığım yalanlar ise şimdi oturuyordu ömrümün geride kalan saatlerine bir nefes bağlardı yarının olamayacağını bildiğin hayata.Toprak
Kabul ettikten sonra ölüyü sadece hatırlanması kalacaktı. Çünkü ruhum ölüydü.Geride yaşadığım acıların izi dikilecek üstü kapalı bir biçimde başka sökükler arayacaktım . Çok tuhaf sanki dokunsam her an yok olacak gibiydim. Birazdan geçmişim elindeki çantasıyla gelecek ve bana bırakılmış olan bütün kaygıların vasiyetini sıralayacaktı.Kime yakışacak ki kirli geçmişim kimin ruhunda can bulacaktı? ağladığımı göremiyorlardı. Bu sefer beni kendi kanunlarında cezalandırmayacaktı ebevynlerim. Şimdilerde ise günler belirsiz ve aydınlık, ben karanlığı seviyorum hem böyle ışığın altında parlasa ruhum ne olurdu?
İnsan gerçeği bildiği halde,canı yanacağı halde kendine söyler miydi doğruları?Biraz ümit olmaz mı insanın doğasında?Bende yoktu artık.
Sanki kürtajla almışlardı. Benim için kayıptı . Her yaptığım eylem,yalnışmış gibi beni öldürüyormuş gibi hissetiriyordu, sanki birazdan bana küsüp oyunu terk edecekmiş gibiydi, derin bir nefes ... Aniden gelen baş ağrısı gibi yada önüne bakmadan arabanın ruhunu bedeninden ayırması gibi ,hangi kelimeleri feda etmeyelim hangi cümleleri? Hangi simgeler acının amplemi olabilir? hızla atan kalbimin ritimleri ve soluklu kontrolsüz nefeslerim bunun adil olmadığını söylemesi ihanet değil miydi?
Lavabodan içeri girdim.Bade arkasını dönmüş telefonda konuşuyordu.
"Ben sadece sana orada ol dedim,sen ne yaptın kavga!"
Sesi yüksek çıkıyordu.
"Sana onlara karışma dedim mi,demedim mi?!"
Boş olan lavaboya girdim.Kimden bahsettiğine ve neden bahsettiğine dair aklımı sineye çekiyordum.
"Bağırma bana Ardıç!"
O sırada aniden yere tökezlemiş gibi afalladım.
"Tamam,bir daha seni öyle yerlere çağırmayacağım!"
Lavabonun kapısı sertçe açılıp kapandı.Ses gelmeyince,lavabodan çıktım.Zil çalmıştı son iki ders sonra bitecekti.Lavabodan çıkıp sınıfa doğru yürümeye başladım.Zorda olsa yutkunarak etrafa süzüp,Ardıç'ı arıyordu gözlerim.Görüş alanıma girmişti,telefonuna kafasını gömmüştü.İçeriye Psikoloji Tarihi hocası girdi.
"Gençler,tünaydın."
Neredeyse öğlen olmak üzereydi.
"Konumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz,nerede kaldığımı kitabımdan işaretliyorum merak etmeyin."
Gülerek,burnundan düşen gözlüğünü geriye doğru yatırdı.Kalemlerini açıp tahtaya yazmaya başladı.Tıka başa dolu zihnimin kapağını şimdilik kapatıyordum.Yanaklarımı şişerek,ayaklarımı sallayarak dersi dinleyip,not alıyordum.Eve gidince kesin çalışmam gereken bir dersti.Uzun bir aradan sonra zil çaldı.
"Haftaya ikinci derste vizeniz var, unutmayın."
Pröfösör sınıftan çıktı.Eşyalarımı toplayıp yerimden kalktım.
"Bir akşam yemeğe bekliyorum,aileme bahsettim sizden az çok.Ailem sizinle tanışmak istiyor,benim arkadaş çevrelerimi hep yakından tanımak isterler."
Berkan'ın sesiyle ona doğru çevirdim.
"Bizden mi bahsettin?"
Çağın yandan siyah çantasını düzeltti.
"Evet."
"Tamam,müsait bir zamanda plan yapıp haberleşiriz."
"Bana uyar.Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Gülümseyerek sınıftan çıktı.Bizde sınıftan ilerleyip,elimdekileri dolaba koyup okuldan çıktık.Arabaya doğru gidip,oturdum.Araba hareket etti.
"Bizi bir akşam idare edeceksin minik kuşumla."
Ardıç,yoldan gözünü ayırıp Çağın 'a baktı.
"Neden bahsediyorsun?"
"Berkan arkadaşı olarak ailesine bizden bahsetmiş,ailesi bizi görmek istiyor."
"Arsen'e ağzından laf al dedim.Çocukla kırk yıl arkadaşmış gibi davranıyor."
"Öyle davranmazsam bana nasıl anlatacak acaba?"
Kaşlarımı çatıp ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)
JugendliteraturHayattaki herkesin,belki sahip olduğu yada sahip olmak için imrendiği birileri vardır.Herkesin silmek istediği bir geçmişi yada öldürmek için cesaret bulamadığı gerçekleri vardır.Gözünüzü kapattığınızda hatırladığınız iyi veya kötü giden her şeyi ka...