MERDÜMGİRİZ

96 9 9
                                    

Ardıç'a doğru baktığımda,kaşları geceyi ateşe verecek gibi çatılmıştı.Gözleri ifadesiz değildi,öfke ve kaygının yanında telaş vardı.Ardıç,tuttuğum koluna doğru baktı.
"Konuşacağız Bade bu konuyu,yarın."
Konuştuğu kişinin,Bade olduğunu anladığımda, içimde yaşadığım tedirginlikte,derinde olduğum yerde elimi tutup çıkarıyordu.Telefonu kapattı.
"Neden kolumu sıkıyorsun?"
Sorduğu sorunun,dudak zehri boşalışını beklerken,cevap vermek için dudaklarımı aralayacakken,açmamak konusunda tereddüt yaşasamda,elimi sıktığım kolundan çektim.Yutkundum,gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim.
"Böyle tedirgin olmak,beni yoruyor."
Gözlerim,alışık olduğum rengin siyahında,renkleri bütün karanlığla yok etmişti .
"Anlıyorum,ama sadece seni yormuyor."
Gözlerimi yavaşça araladığımda, içimde oluşan duyguların etkisinde,göz yaşımın sağanağına tutunmak istiyordum.Babamın bacaklarına sıkıca sarılıp her şey adına özür dilemek istiyordum.Bunu asla kabul etmeyeceğini biliyordum.
"Güzelim,elimden geleni yapacağım.Bu yolun sonundan kurtarmaya bakıyorum.Lütfen ağlayacağım falan deme.Nefret ediyorum yanımda ağlayan insanlardan."
Ona,doğru baktığımda bunu nasıl fark ettiğine dair,yüzünü inceledim.Gözleri yoldaydı ve ifadesiz bir şekilde,önüne bakarak bana doğru konuşuyordu.
"Sen..."
Yutkundum.
"Nereden anladın?"
Ardıç,yoldan gözünü ayırmadan,direksiyonu sola doğru çevirdi.
"Tanımaya başlıyorum seni artık.Az çok ne tepki vereceğini biliyorum."
Söylediği kelimeleri, zihin masam da yargılıyordum.
"Öyle mi?"
"Evet."
Gözlerimi,camımda ki manzaraya çevirdim.
"Aslında güçlü bir yapın var."
Ardıç'ın erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
"Ben güçlü değilim."
Ellerimi göğsümde birleştirdim.Dudağımın etini ısırdım.Ağlamamıştım.
"Benim için güçlüsün minik.Bunu seviyorum."
Ona anlam çıkarmaya çalışan ifadeyle bakıyordum.
"Beni kandırmana gerek yok."
"Kandırdığımı kim söyledi?"
"Oğlum,beni eve bırak.Siz öyle geçin.Çok yorgunum."
Çağın'ın sesi duyulunca,arka koltuğa doğru baktım.Arka koltukta,yayılarak mayışmıştı.Sağ elini,arabanın camına koyup,yüzünü kapatmıştı.Önüme döndüm.
"O kadar tezerruattan sonra böyle olur.Seni bırakacağım ilk zaten ."
Ardıç,hafif gülümseyince suratındaki ifadenin ne kadar yakıştığını görmeden geçmem,bencillik olurdu.
"Ne bakıyorsun?"
Ardıç'ın sesi kulak veznime dolmuştu.Saçlarımı geriye baktım.
"Suç mu?!"
Kaşlarını çattım.
"Hayır,ilgini çekiyorsam söyleyebilirsin.Seni yiyecek değilim."
"Baktık diye,ilgimi mi çektiğini düşünüyorsun?"
"Çok konuşmaya başladın minik."
Araba bir apartmanın önünde durdu.
"Çağın,kalk gidebilirsin evine."
Çağın'a baktığımda yavaşça doğrulup küfrederek kalktı.Saçlarını geriye yatırdı.Kapıyı açıp arabadan indi.Eve doğru yol aldı.Apartman turuncu rengine boyanmıştı.Ardıç tekrardan gaza kökledi.
"Olaylara,artık iyi veya kötü kendim adım atacağım.Bir şey yapamayacağımı düşünmek beni deli ediyor."
Direksiyonu iyice kavradı.
"Nasıl bir şeyler?"
Olduğum yerden ona doğru bakıyordum.Elini uzun kumral saçlarına götürüp,çekti.
"Görürsün o zaman güzelim."
"Birine zarar vermek yok."
İşaret parmağımı kaldırdım.Ardıç'ın mavi gözlerinin ateşi,göz tenime değince yaktı.
"Senden akıl almayacağım.Bil diye söylüyorum."
"Sen...Saçma kararlar vererek bir yere varacağını mı sanıyorsun?"
Kaşlarım çatılmıştı.
"Ne yapayım oturayım da o orospu çocuklarının sana zarar vermelerine izin mi vereyim?!"
Elini yumruk yapıp,direksiyona hızlıca geçirdi.
"Böyle yaparsan,enin de sonunda zarar görürüz.Başka yollardan yapmalısın."
"Umrumda değil,benim olanı kimse elimden alamaz.Anladın mı?"
Ardıç'ın sert sesi,gelen kurşun mermilerine karşı,çelik zırh giyiyordu.
"Ben sana ait değilim."
"Beni buna inandırmak seni yormaktan başka bir işe yaramaz."
"Neden ben?Git Badeye.Ben senin malın değilim.Bana öyle söylediğin zaman sinirimi bozuyor."
Elimi tarpidoya vurdum.Derin bir nefes aldım.
"Geçmişime iyi geliyorsun.Ruhun ve bazı tavırların anneme benziyor.İstemiyorum,gitmeyeceksin!"
"Bana bağırma ve emir verme!"
Sesimiz o kadar gergin ve yüksekti ki,uçuruma doğru sürüyor gibiydik.Ardıç,arabayı evin önüne park etti .
"İn hadi."
"Hala emir kipiyle konuşuyorsun."
"Güzelim in,sinirlenmek istemiyorum."
Arabanın anahtarını hızlıca çekip,arabadan çıkıp kapıyı hızla kapattı.Kulaklarımda yankı yapınca,dişlerimi sıkıp arabadan indim.
"Derdin ne senin?Ne istiyorsun benden?!"
Bağırarak arkasından gidiyordum,o ise bana aldırmadan elleri cebinde ilerliyordu.
"Böyle hiç bir şey demeden gidemezsin!"
Kapıya doğru gelince,Ardıç bir anda beni kapıyla arasına aldı.Gözleri,gecenin siyah karanlığına çökünce,gözlerimi kör eden ışık gibi,görme alanımı engelliyordu.Büyümüş olan burun deliklerinden,nefesi yüzüme çarptı.
"Anladığını umuyorum,çünkü az önce nedenini söyledim."
Elini yasladığı duvardan çekip,benden ayrılıp,cebinden anahtarı çıkarıp evi açtı.Arkasından eve girdim.
"Kendi kafandaki düşünce evreninden vazgeç,gerçekleri gör!"
Bağırmam onda ne kadar etki yapıyordu bilmiyordum.Gözlerimdeki bir çok duygu illetiyle ona doğru baktım.
"Kes artık,sus!"
Ardıç ellerini saçlarına geçirdi.Zeminde bir sağa sola gidiyordu telaşlı adımları,ve ben o öfkenin ayak seslerini duyabiliyordum.
"Susmayacağım!"
"Ne istiyorsun,lanet olsun ne?Aptal!"
Üzerindeki ceketi çıkarıp yere doğru fırlattı.
"Bana hüküm vermemeni istiyorum."
Ona doğru baktığımda,kasıldığı yüz ifadesi,mavi gözlerinin rengini soyutluyordu.
"Uyuman gereken yerde bana kafa tutuyorsun."
Saate doğru baktığımda gece geç saatlere doğru geldiğini fark ettim.Ardıç sinirli bir şekilde,elini beline koydu.
"Uyuyorum ben."
Merdivenlerden hızla çıktı.Olduğum yerden öylece bakmakla yetiniyordum şu an.Yerdeki deri ceketini aldım.Yoğun sigara ve parfüm kokusu burnumun direklerine temas ediyordu.Benim yalnışlıkla sıktığım parfümü sıkmıştı.Derin bir nefes alarak,merdivenlerden çıkmaya başladım.Odanın kapısına tıklayarak içeri girdim.Ardıç,üzeri çıplak şekilde dağınık olan saçlarıyla bana bakıyordu.
"Kıyafet ve battaniyemi alacaktım."
O kadar keskindi ki, bakışlarımı sesimdeki tedirginlik tınısında bunu çok rahat hissediyordum,gözlerimi kaçırdım çünkü nefesimi kesiyordu.Bu tedirginlik yönündeydi.
"Al ve git."
Sesi erkeksi olan tavırda,buzdan duvarlar olarak beni arasına alıyordu.İfadesiz bakışları suratıma bile bakmıyordu.
"Peki."
Ne diyeceğimi bilemiyordum.Elimdeki deri ceketi dolaba astım.Kapıya doğru ilerlemeye başladım.
"Şu kremi sırtıma sürer misin?"
Ona doğru dönünce ilerlediğim kapı arkasından ona doğru baktım.Elindeki kremi,yatakta yanına doğru hafifçe attı.
"Tamam.Üzerimi değiştirip geleyim."
Ses gelmeyince,odadan çıkıp banyoya doğru gidip,üzerimi değiştirdim.Dağılmış saçlarımı,gelişi güzel toplayıp topuz yaptım.Aynaya bakmak bile istemiyordum,şu an berbat bir halde olduğumu bir kere daha acımasızca gözlerimin içine sokmasına izin vermeyecektim.İlerleyip,banyodan çıktım.Odaya tekrar girince,Ardıç yatağa sırt üstü uzanmıştı.İlerleyip,yanında duran kremi aldım.Kapağını açıp,yavaşça parmağıma koyup sırtındaki ize doğru yavaşça ovmaya başladım.Ardıç'a doğru baktığımda gözleri kapalıydı.Ellerini yüzünün altına koymuştu.Kasları ve dövmeleri daha belirgin oluyordu.Ardıç,kremin yakıcı etkisine karşı biraz inleyince,dokunuşlarımı azalttım.
"Acıyorsa söyle."
"Böyle iyi."
İnleyerek konuştu.Kremi sürüp,kapattım.
"Sürdüm."
Yataktan doğrulup,kalktım.
"Uyumaya gidiyorum."
Ardıç uzandığı yerden bana cevap vermeyince,odadan çıkıp aşağıya doğru indim.Mutfağa doğru gidip,dolabı açıp bardak aldım.Suyun soğukluğunu,vücudumdan süzülüşünü hissettim.Oturma odasına geçip koltuğa doğru battaniyemi koyarak,bedenimi attım.Çok yorgun hissediyordum.Gözlerim tavana takıldı,gözlerimi kapatıp uyumaya çalışıyordum.Gözlerime ağırlık yavaşça çöküyordu.
ARSEN'İN KABUSU
Satırların sakağından akan teri siliyordu,kalemim.Durdu,nefes aldı nefes aldıkça kanadı...
Gökyüzünün gri,bozuk havasında yağmurun bastıran sesi,saçlarıma her bir damlanın emanetini bırakıyordu.Gözlerim gökyüzüne bakarken,göz bebeklerimin içine değiyor,ağlamamı kendisi varken yüzüme yakıştırmıyordu.Varlığım arka planda olsa bile,kalemim o ruha can veriyordu.Çocukluğumun arkasına gizlenen,umutlarım saklambaç oynamaktan korkuyordu.Ebelemek hayatın sürekli yapmış olduğu bir eylemdi.
Kaçamıyordum...Bu yolların kaygı dolu kaldırımları yerin içindeki toprağı ayağa kaldırıyordu.
Bakıyordum...Uzun seyrek bir yol içinde,Anneme doğru. kumral saçları,soğuk rüzgara yeni bir renk katıyordu.Bal rengi gözleri bana çevrildiğinde,titreyen dudakları arasından,kanlı göz yaşı ile susuyordu.
Gitmek istiyordum ona doğru,ne kadar yakacağını bilsem de elini tutmak,saçlarımın her teli,her bir parmak uçlarına ihtiyacı vardı.Sadece bir kere,bir kere kokusunu ciğerlerimin içinde hissedebilmek.
Ağlamak istiyordum,dizlerinin üstünde bir masal anlatmak istiyordum,sonunu benim bile bilmediğim
En sevdiğim şeylerden bahsetmek istiyordum,nelerden geçtiğimi,kaç kere ağladığımı.Odamın kapısının arkasında asılı duran takvimde ağladığım her günün çentik sayısını...
Diyemiyordum,kelimelerim,cümlelerim hiç bir ifade etmiyordu.Kendi kendi enkazın altında kurtulup,kendi benliğime iyi gelmeye çalışıyordum.
Ne kadar eksik yanımın,bir başka eksik yanımla öldüğünü görsemde,bir şekilde geleceğini umut ediyordum.
Kafayı mı yiyordum? Yoksa kaygılarım çok fazla mı vardı?"
Koşarken,ayaklarım nereye gideceğinden habersizdi.
Gecede ki Dolunay biraz daha yaklaştı boynuma,nefesini verdi,karanlığa alışmış gözlerim,ışığı mahvetti.
Kelimelerim gökyüzüne dizildi,başımı kaldırdığımda o kelime evrenin altındaydı ruhum.
Baktım....Onca cümlelerim varken,kendime ihanet etmiştim.Gözlerimi,bastığım zemine sabitledim.Yerin içinde,çocukluğum vardı ve sanki ayaklarımın altındaydı.Hissediyordum...Bir yerlerde gizli saklı yaşadığını.
"Büyüdün artık, büyüdün.Çocukluğun yok!"
Annemin sesi,kulak veznime silahı sıkarken,kahverengi gözlerimi ona doğru çevirdim.
Sanki,annemin canını isteyen düşman gibi bakıyordu,gözlerim çaresizce medet umarken,annem bedenimi,beni tanımıyordu.Hangisi daha acıydı?
"Siz öldürdünüz,böyle değildi!"
Sesim,dünyaya etki yapıp geri çarpıyordu .Sanki sesimi,bütün insanlar duyabiliyordu.Annemin beyaz tenindeki,pembe ince dudakları alayla yukarı doğru kıvrıldı.
"Sen hiç yaşatmak istemedin,sen hep yalnızdın,hayatında en çok sevdiğin şey odandaki mavi koltukta oturup müzik dinlemekti!"
Çocukluğum ölmüş geçmişi,aklımın bir yerine kıvılcımını bıraksa da,orası alev almaya alışıktı.
"Evet,çünkü benimle hiç ilgilenmedin,bir kere olsun nasılsın,ne hissediyorsun demedin!"
Sesim,son anda kendini uçurma terkediyordu.Annem siyah dantelli elbisende ellerini beline koydu.
"Sen hep kötü hissediyordun."
"Nedenini sordun mu hiç?"
Gözlerim kendi okyanusunda,içindekileri boğuyordu.Nefes alamıyordum.Göz yaşlarım yüzümde kalıcı iz bırakmıştı, ağlamasam bile,belli oluyordu.
Sesim çırpınmaktan bitap düşmüştü ve artık dudağımın arasından çıkmak bile istemiyordu.
Cehennem içinde acıları barındırırdı.Şeytan masum olan birini kabul etmezdi.
"Neden?!"
Annemin gözleri,gözlerimi terk edip koşmaya başladı.Ayağına bir şey batınca aniden çığlık attı.
"Anne."
Gözlerimi aniden açınca, etrafıma bakındım.Kabusun etkisi olduğunu anladığımda,kuruyan dudaklarımı ıslattım.Terim alnımdaki saçıma yapışmıştı.Elimi göğsüme koyup,derin bir nefes aldım.Yattığım yerden kalktım.Kuruyan dudaklarını,ıslatıp mutfağa gidip su içtim.Boşta kalan elimi,tezgaha koydum.Su içmeyi bitirdikten sonra,tezgaha koyarken merdivenden ayak sesleri duydum.Mutfaktan çıkacakken,et yığını bedene çarptım.
"Ne işin var mutfakta minik?"
Kafamı kaldırıp,benden uzun olan boyuna baktım.Mavi gözlerinin etrafında kan olması,iyi bir uyku düzeninin olmadığını gösteriyordu.Ondan ayrılıp,kaşınan gözümü kaşıdım.
"Susadım."
"Ansızın kalkıp susayamazsın,öyle değil mi?"
Ona doğru baktığımda,uzun kumral saçlarının nemli olduğunu fark ettim.Gece gece duş mu almıştı?
"Uyandım işte."
Mutfaktan ilerleyecekken,bileğimi yakaladı.Ona doğru baktım.
"Neden bileğimi tutup duruyorsun?!"
Kaşımı havaya kaldırdım.
"Uyuyamadığını biliyorum,daha önceden de kabus görüyordun."
Kaşlarını çatmış,gözleri yüzümün her detayını izliyordu.
"Yani?!"
Boşta kalan elimi göğsüne görüp ittirmeye çalıştım.
"Farkında değilsin,ama yanımda olduğunu bilmek ve görmek seni güvende hissettiriyor."
Dediği cümleleri,anlamakta güçlük çekmekten ziyade,ruhum anlamak istemiyordu.Söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu düşündüm.Bana göre kusursuz,yüzünü incelediğimde cevabının gözlerinin içinde olduğunu fark etmem çok uzun sürmemişti.Çünkü kaybolan parçamın,en sonunda kaybolduğu yerden bulmuştum.
"Ne saçmalıyorsun?"
Kendimi ondan kurtarmak istedim,çünkü onu bu yolun sonunda hüsrana uğratacağımı biliyordum.
"Ne istedin?Kendinden?En çokta korkularından?"
Gecenin içinde öyle naif ve erkeksi sesi kulaklarıma doluyordu ki,bu sorunun mumun altında eriyip gittiğini yeni fark ediyordum.
"Ne istemiştim kendimden?"
Bu soru zihnimin,yıkık duvarlarında artık çarpıp geri dönmüyordu.O tuğlalar,bana fırlatılıyordu.Kendimden ne istedim,bu soru çocukluğumu,yeniden var ediyordu.Cehennem yıkılıyor tekrar var oluyor gibiydi.Nefes alamıyorum.
"En çokta korkularından?"
Ardıç'ın sesi,yalnızlık kulak duvarlarımı aştığında öylece,afallamama neden oluyordu.Korkum bir yönde değildi,korkum her yöndeydi.Bu sorudan kaçmak için koştuğumda,akan vadinin yolunda saplanıp kalıyordum.
"Ardıç bırakır mısın lütfen?"
Yüzüne bakmadan,sadece şu ortamdan kaçmaya çalışıyordum.Ardıç'ın uzun parmakları,nazikçe çenemi kavrayıp ona bakmamı sağladı.Ona doğru baktım.Yutkundum.
"Neden korkuyorsun,Bana neden yaslanmıyorsun?
Bu adam,elimden gelen her şeyi yapıyor,sana iyi hayat bırakmak için."
Çenemi bir yandan nazikçe okşuyordu.
"Bana iyi bir hayat bırakamazsın,çünkü hayat beni tanımıyor."
Gözlerim zemine doğru kaydığında,içindekilerin yerin altında hapsolduklarını fark ettim.Büyüttüğüm acıların,artık elimi bırakmıştı ve ben bu yolda boşta kalan elim ve benliğimle yürüyordum.
"Böyle konuşma lütfen."
Kafamı göğsüne bastırdığında vücudunun has kokusu,burnuma doldu.
"Bana acıma,Ardıç.Ben sadece sana doğruları söylüyorum."
"Tamam,güzelim.Atlatacağız."
İki dakika sessizlik çökmüştü.
"Uyu hadi,hadi güzelim."
Kafamı göğsünden ayırdı.Kolumdan tutup,koltuğa yatırıp üstümü örttü.Tekli koltuğa kendini attı.Ona anlamayan ifade ile baktım.
"Burada niye uyuyorsun?"
Ardıç uzun kumral saçlarına elini daldırıp,bana doğru baktı.
"Canım öyle istiyor."
Kafasını geriye doğru attı.
"Neden?!"
"Soru sorma,uyu."
Erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
"Eski tavrın yine baş kaldırıyor,dengesiz bir ruh hali içerisindesin."
Cevap vermeyince,arkamı dönüp gözlerimi kapattım.
"Minik kuşum uyan hadi."
"Biraz daha uyusam olmaz mı?"
"Minik kuşum,bir gün tatil ya hani,yarın gideceğiz.Kahvaltı sana kalmasını istiyorsan kalk derim."
Çağın'ın sesiyle,gözlerimi araladım.Üfleyerek oturduğum yerden kalktım.Esneyerek ilerledim.Lavaboya doğru gitmek için merdivenlerden yukarı çıktım.Lavaboya girip işimi halledip çıktım.Aşağıya inip,mutfağa doğru ilerledim.Ardıç,tavada krep çeviriyordu.Sandalyemi çekip oturdum.
"Minik bu akşam misafirim var."
Yaptığı hareketleri izleyip,elimi çenemin altına koydum.
"Kim?"
"Arya hanım.Ona minnettarlık borcum var."
"Tamam."
Önümdeki kahvaltılarını birini kestirip,ekmeğinin üzerine çatalımla sürdüm.Ardıç masaya doğru oturdu.
"Yalnız,şu agresif kız çocuk tavrını bu gece bırakıyorsun."
Elindeki çatalı bana işaret ederek konuştu,diğer eliyle toplu uzun saçlarını düzeltti.Kaşlarımı çattım.
"Bu tamamen sana bağlı."
Domatesi ağzıma attım.
"Sorun istemiyorum,neresi anlaşılmıyor?!"
Kaşlarını çatıp,kahvesinden yudum aldı.
"Asıl sen anlamıyorsun,top sende."
"Çağın bu gece sende mi idare etse?"
Ona hayretler içerisinde bakıyordum.
"İstenmiyorsam,tabi Çağın 'a giderim."
"İstenmiyorsun demedim,sıkıntı olacaksın problemi ortadan kaldırıyorum."
"Öyle mi?"
Söylediği kırıcı kelimesine karşı,iştahım kaçmıştı.
"Evet."
Buz gibi ses tonuyla,duygularımı üşütmüştü.
"Peki,bu gece beraberiz Çağın."
Elimdeki çatalı,Çağın 'a bakıp gösterdim.
"Bana uyar,ama babaannem şimdi seni kız arkadaşım zanneder,gel iki saat dil dök."
Çağın gülmeye başladı.
"Öyle de o zaman,sonuçta rol icabı dışarıdakilere karşı öyleyiz."
Bunu dememle,Ardıç elindeki çatalı sertçe masaya vurdu.Ona doğru baktım.
"Tamamen çocuksun,küçük kız çocuğu!"
Kaşlarımı çattım.
"Asıl çocuk olan sensin!"
Masadan sinirle kalktım.
"Hatta Çağın sana şimdi gidelim."
"Hiç bir yere gitmiyorsun gel buraya!lanet olsun verdiğim akıla."
"Yeter,bak işine sen!"
Sinirden gözüm dönüyordu.
"Zaten en doğrusu gitmen olacak,tanınabilirsin.Senden hiç bahsetmedim."
"Neden bahsetmedin?"
Olduğum yerde kaşlarım çatık vaziyette ona bakıyordum.
"Bu senin zararına olurdu."
"Git işine,yürü Çağın gidelim."
"Bu ne ya,lanet olsun.Tek tek gelin lan."
Oturduğu yerden hışımla kalktı.
"Çağın,sen git saat beşte gelip alırsın."
Çağın'ı kolundan yakaladım.
"Hayır,bende geleceğim.Bugün sıkıntı oluyorum sonuçta."
"Minik,sinirimi bozma.Otur şu lanet koltuğa."
"Bana emir verip durma,ben senin kuklan falan değilim."
"Evet değilsin,ama bu mücadele varsan bana ayak uyduracaksın."
Üzerime doğru bağırarak yürümeye başladı.
"Neyin mücadelesi,hayatım zaten bok yolunda."
İlerleyip masanın üzerindeki fırlattım.
"Geç bu vadetleri."
Elime geçen kül tabağını duvara doğru fırlattım.
"Kimsenin umrunda değilim."
Kimin umrundaydım baba?Kim tarafından fark edilebildim.
"Bana niye nasıl olduğumu sormuyorsun?"
Anne,neden nasıl olduğumu sormuyorsun?
Bir anda yere doğru hızla oturdum.
"Acıma bana, istemiyorum!"
İşaret parmağımı kaldırdım.Ardıç yanıma geldi.Koltuğa oturup saçlarımı okşamaya başladı.
"Dokunma,istemiyorum."
Göz yaşlarımı akacekken,geri döndürmüştüm.Saçımı geri çekecekken,bir an boynuma sarıldı.
"Hepsini sileceğim,söz veriyorum."
Sıcak nefesi boynuma çarpıyordu.Derin nefes alarak,kalkan inen göğüsümle dediklerini dinliyordum.
"Geçmeyecek."
Sesim,boğazımda yumruk olup zar zor çıkmıştı.Ardıç 'a doğru baktım.
"Ben yanındayım.Ben senin baban,annenim,aklına gelebilecek iyi anlamda her şeyim.Sen benimsin.Benim."
Kelimeleri,usulca tenime iğneyle kanıma yayıyordu.Derin bir nefes aldım.
"Ardıç,ben senin deği...."
"Bunu söyleme,benim için bir şey anlamı yok."
Kaşlarımı çattım.
"Benim için var ama."
"Hadi güzelim,kalk elini yüzünü yıka."
Ardıç, ellerini sarıldığı boynumdan çekti,oturduğu yerden kalktı.Ona doğru baktım.Oturduğum yerden kalktım.
"Sizi izlerken, patlamış mısır yemek iyi gidiyor."
Küçük kaseden mısırı alıp ağzına attı.Çağın'a hafif gülümsedim.
"Ne ara patlattın bunu lan."
Ardıç'ın erkeksi sesi araya girdi.
"Malum o kadar ciddi kavga ediyordunuz ki,sesin bile farkına varmadınız."
Ardıç,elindeki mısır kasesini aldı.
"Ne yapıyorsun, oğlum?"
"Biz burada birbirimizi yiyelim,sen patlamış mısır ye!"
"Sen de ye!"
"Başlatma şimdi!"
Ardıç mutfağa doğru gitti.
"Bunun hiçbir hali çekilmiyor."
"Yeni mi fark ettin?"
"Daha önceden de Böyleydi,ama bu sefer daha fazla ruh hali bozuk.Ben gider,seni beşte alırım."
"Beşe gerek yok,şimdi gelebilirim."
"O saatte gideceksin minik!"
Ardıç mutfaktan gelip,kaşları çatık vaziyette bana bakıyordu.
"Sonuçta gideceğim,ne fark eder?"
"Bana itiraz etme!"
İşaret parmağını salladı.
"Sende bana ne yapıp yapacağımı söyleme."
"Ben gideyim en iyisi."
Çağın hışımla kapıyı açıp gitti,gideceğim sırada Ardıç kolumu tuttu.
"Bırak kolumu."
Kolumu sıkan elleri gevşedi.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"Bu soruyu kendine sormalısın."
"Dudaklarına mı yapışmam gerekiyor,susman için?"
"Sapık,ne saçmalıyorsun."
Göğsünden ittirip merdivene çıktım.
"Nereye gidiyorsun?"
"Cehenneme."
Yukarıdan çıkıp,kendimi banyoya atıp kapısını kilitledim.Sinirle soluyup,küvette girip suyu ayarladım.
Anın içindeki geçmişimin arkasındaydım.Cesaret kelimesinin kölesi olduğum için,uygulayacak gücüm yoktu.
"Neredeydim ben?"
Sorusunun zihin kundağımda,sallanışı ile uykuya dalıyordu.Kendi ruhumu öldürdüğüm o masallar,hepsi babamın eseriydi.
Durdum...suyun fayanstan kayıp çarpıp geri duymasını işittim.Duymak istediğim şeyler,artık dili olmayan nesnelerdi.Derdimi ifade etmek,ama iyi veya kötüye gidecek olan şeylerden uzak durmaktı.
Ben kaybetmeyi istiyordum,çünkü kazanmak bünyeme alışkanlık yapan bir eylem değildi.
Kendi içimin cehenneminde,şeytanlarla antlaşma yapıyordum.Bu enkaz,kalkabileceğim türden değildi.Suyu kapatıp,çıkıp havluyu yorgun bedenime geçirdim.Aynanın düşmanı olan yüzüm,yine ölen duygularımı yansıtıyordu.Elimi aynaya geçirdim.Askıdan kıyafetlerimi alıp giydim.Odaya girdim.Ardıç,oturduğu yatakta elinde mor tarağı sallıyordu.Odaki adımlarımı fark edince,dönüp bana doğru baktı.
"Neden buradasın?"
Sanki olmaması gereken bir hal içerisindeymiş gibi hesap sinesine çekiyordum.
"Saçını taramak için."
Net ve erkeksi bir sesle konuşunca,ona doğru baktım.
"Tarayabiliyorum saçlarımı."
Ona hala öfkeliydim,yanına gidip tarağı alacağım sırada havaya kaldırdı.
"Ben taramak istiyorum."
"Her istediğini yapacak mısın?!"
Kaşlarımı çattım,elimi belime koydum.
"Bak,ben öyle güzel cümlelerle büyümedim ve kurmadım,benden sürekli bunu isteyemezsin."
"Benim hayatımda çok mu vardı o sözler?İstersen kullanırsın.Çünkü hayatını mahveden insanlardan biri değilim."
"Evet."
Kabul edişi,bir an duraksamama neden olsa da,düştüğüm yerden tekrar kalktım.
"Şimdi tarağı alabilir miyim?"
Bir kaşımı kaldırdım.
"Hayır."
"Ardıç,böyle direttiğin her şeyi zorla sahip olamazsın.Buna sahip olmak denmez,kendini kandırmaktan başka hiç bir işe yaramaz."
Burun derinliklerimden çıkan öfkenin,üzerime toprak atılmasıydı şu an.
"Kendimi kandırmıyorum,yirmi iki yaşında bir insandan bahsediyorsun."
"Bazı şeylerin farkına varman gerekiyor."
"Bana akıl verme!"
"O zaman farkında ol sende!"
Boşta kalan bir anında tarağı kapacakken,Ardıç bir an çekip geri yatınca üstüne doğru düşüp,bir elimi yatağa dayadım.Yüzlerimiz çok yakındı.Gözlerinin maviliği daha çok yakınıma gelince,gerçekten çok güzel olduğunu fark ettim.Kıvrık siyah kirpikleri,gözlerinin en iyi aksesuarıydı.Ardıç, yüzümün her detayını inceliyordu.
"Bilerek yaptın değil mi?!"
Kaşlarımı çattım.
"Tabi.Ne saçmalıyorsun?"
"Tarağı versen,böyle olmayacaktık."
"Ben rahatsız değilim."
Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Ne?!"
Üstünden kalktım.Tarağı çok sıkı tutuyordu.Üfleyerek göz devirdim.
"Tamam,tara."
Derin bir nefes alarak pes ettim.Yere oturdum.Ardıç,saçlarımı taramaya başladı.
"Saç yapın çok güzel."
"Bu yapı mı?"
Elime bir tutam alarak gösterdim.
"Evet."
"Ben genelde pek sevmiyorum,çünkü kabarık bir saç yapım var.Düzleştirince daha güzel oluyor."
"Ben sevdim."
"Olabilir."
"Ardıç,biraz yavaş acıyor."
Saçımı geriye doğru çektim.
"Kafanı sürekli çekiyorsun,rahat dur minik."
"Yavaş tara sende."
"Tamam."
Yavaşça taradı.
"Bitti.Kurutabilirsin."
Elimi saçlarımın arasına geçirdim.Oturduğum yerden kalkıp fon makinesini alıp saçımı kuruttum.
"Çağın'da idare etmek zorundasın,çünkü seni düşünüyorum.Orada öyle tepki vermek istemezdim."
Ona doğru baktım.Ellerini dizlerinin üstünde birleştirmiş,bana bakıyordu.
"Yapın, patlamaya hazır bomba."
"Evet."
"Çağında kalmak sıkıntı olmaz,çünkü seviyorum."
"Derken?!"
Kaşlarını çattı.
"Abim olarak."
Sanki rahatlamış gibi bir ifade takınmıştı yüzüne.
"Sen beni ararsın,Çağın bırakır."
"Ben alacağım seni,Çağın'ın arabası yok."
"Senin var neden onun yok?"
"Babasına pek yük olmayı istemedi."
"Anlıyorum."
Saçlarımı bir kez daha tarayıp sıkı bir şekilde at kuyruğu yaptım.
"Saçlarını,ördüğün zaman daha çok beğeniyorum."
"Bende böyle seviyorum.Biraz kitap okuyacağım."
"Tamam."
Masanın üzerinde yarım kalan romanımın sayfasını çevirip,kaldığım yerden okumak için yatağa oturup,ayaklarımı uzatıp romanı okumaya başladım.
"Neden kitap okumayı çok seviyorsun?"
Sayfadan gözümü ayırıp,ona doğru baktım.
"Yalnızlığımı gideriyor,bir nebze de olsa.Tavsiye ederim."
Kitabı kaldırıp gülümsedim.
"Ben bir şeyler karalamayı daha çok seviyorum."
"Tercih meselesi."
"Evet."
Romanımın sayfasına geri döndüm.Ardıç yataktan kalkıp,odadan çıktı.Romanımı okumaya devam ettim.Ardından kapı tekrar açılınca,kapıya doğru baktım.Ardıç,elindeki iki kupla geri döndü.Bana doğru gelip, bardağımı bana doğru uzattı.
"Al,romanının yanına iyi gider."
Ona bakıp gülümseyip, elindeki bardağı aldım.
"Teşekkür ederim."
Ardıç,yanıma doğru oturdu.
Elimdeki romanı okumaya devam ettim.O sırada Ardıç'ın telefonu çaldı.Cebinden telefonunu çıkarıp,kulağına götürdü.
"Efendim Arya hanım."
Dudağını bastırarak dinliyordu.
"Akşam altı gibi bana uyar.Tabi size de uygunsa.Tamamdır,bekliyorum."
Ona doğru bakıyordum.
"Sen bir şeyler hazırla,anca yetişir."
Ardıç yerinden kalkıp,odadan çıktı.Aklım dağıtmak istiyordum ama Arya hanımla baş başa olacakları aklıma gelince,yutkundum.Kendimi okumayı bekleyen tozlu roman gibi hissediyordum.Duygu geçişlerimin boş bir odasında,kiminle konuşmayı bekliyordum ki?elimdeki romanı kapatıp,derin bir iç çekerek kenara koydum.
Aniden bozulan sisli bulutlarının taşıdığı yağmur hüznüydüm.İnerken yeryüzüne,her bir acı damlası temas ettiği bedene bulaştırıyordu.Belki de bu yüzden böyleydi yaşantıma dair her bir illet anılar.İşin gerçek tarafı şuydu ki,ölü bedenimi cennet ve cehennem bile tanımıyordu.Ben şeytanın cennetteki kimsenin bilmediği yasak arzusuydum,bu yüzden cennetten kovulmuştum.Odadan ilerleyip,çıktığımda yüzümdeki ifadenin,yer aldığını biliyordum.Yüzümde çakan şimşeğin,hüzün dolu melodileriydim.Belki de ben...bir hiçtim.Merdivenlerden aşağıya inip,mutfağa doğru yol aldım.Ardıç elindeki kare siyah tepsiyi fırına veriyordu.Onun için bir şeyler hazırlıyordu,minnettarlığına boyun eğmek istedim.Sandalyemi çektiğim sırada,Ardıç bana baktı.
"Geldiğin iyi oldu minik,şu yemeğin bir tadına sen bak,iyi mi?"
Elindeki küçük beyaz kaseyle bana doğru gelerek,elindeki çatalı brokoli ve havuçlu yemeğe batırıp,bana uzattı.
Az önce beni yediriyordu.Ben yalnış görmüyordum.Ağzımdaki lokmayı çiğneyip ona doğru baktım.İstemeden sinirime karşı kaşlarım çatılmıştı.
"Ne oldu beğenmedin mi?"
Erkeksi sesi araya girince,ona doğru bakıp,başımı salladım.
"Hayır,çok güzel olmuş."
"Kaşlarını niye çattın o zaman?"
"İstemsizce,sinirimi hala üzerimden atamadım."
"Emin misin?"
Kaşını havaya kaldırdı.
"Evet."
"Peki."
Tekrar işini yapmak için tezgaha döndü.
"Çağında sınava çalışacağım biraz."
"Sen bilirsin."
"Sen burada,sadece yemek mi yiyeceksin?"
Sorduğum sorunun bu denli ani olması,beni de şaşırtmıştı.
"Bilmiyorum.Neden sordun?"
"Bilmiyorum derken?"
Ardıç,bana doğru döndü.
"Belki bir de kahve film.Yani gidişata bağlı."
O kadar sakin ses tonuyla konuşuyordu ki,bende tepki veremiyordum.
Hakkım olmaması,bana sunulmayan mutluluk gibiydi.
"Neyse,ben gideyim.Üzerime ceket ve kitaplarımı alayım."
Elimle hareketler yapıyordum.
"Çağın gelince beni arayacak,acele etmene gerek yok."
Ocağın altını tekrar ateşe verdi.
"Zaman,hızlı geçiyor değil mi?"
Ardıç kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
"Sen de bir haller var yine."
Onu anlamaya çalışarak,daha dikkatli baktım.
"Derken?"
"Bir tuhaf konuşma stilin ve hareketlerin.Bu iyi mi,kötü mü?"
"İyi."
Ardıç fırındakini aldı.
"Yemekler bitti."
Tepsiyi de tezgaha koydu.Sandalyeyi çekip yanıma doğru oturdu.
"Anlat,nedir bu haller?"
"Ne halleri?"
Kollarını birbirine birleştirip bana doğru baktı.
"Suratın,kaçamayacağını ifade ediyor."
"Her suratım böyle olduğunda bir şeyler kötüye mi gidiyor,diye düşünüyorsun?"
Gözlerimi masaya doğru sabitledim.
"Laf cambazlığı yaparak,kaçamazsın.Kulağım sende."
Ayaklarını salladığı masa altından titreşimi,elimi koyduğum masada belli oluyordu.Yutkundum.Ne diyeceğimi bilmemek,çok berbat bir şeydi.
"Ardıç,ciddi anlamda şu an bir şey yok."
"Arsen."
İsmimi,üfleyerek söylediğinde ona baktım.
"Hayır,biliyorsun ben Arya hanımı pek sevmiyorum.Bir şeye taktığım zaman takarım.Yapım öyle."
Tırnaklarımla oynamaya başladım.
"Neden?sana fiziksel ve ruhsal olarak bir zararı yok."
"Evet,ama benim bir insana ısınmam gerekiyor,yoksa ısınamıyorum."
"Neden böylesin?"
Sorusunun dudağından dökülünce,o an Ardıç'ın sesi yerine babamın kalın ve tok sesi kulaklarıma doluyordu.Sanki beni ölüm sinesine çekiyordu.Gözlerine bakınca,simasını unutmaya çalışarak ona doğru baktım.
"Bilmiyorum."
"Sana ulaşmaya çalıştığımda o yalnızlık tuğlalarına tırmanamıyorum."
"Yani?"
Ona doğru baktım.
"Arsen,yaşanılan hiç bir şey asla dönmeyecek üzere,öteki tarafa gitti.Sen bugünle ilgilen."
"Olmuyor."
"Tanrım,delirtecek misin beni minik?"
"Anlayış göster."
Kaşlarım çatıldı.Ardıç'ın telefonu tekrar çalınca açıp bana doğru baktı.
"Tamam,Çağın kapının önüne yolluyorum."
Telefonu kapattı.
"Seni kapıda bekliyor."
Kafamı sallayıp,yukarı doğru çıkıp ceket ve kitaplarımı alıp odadan çıktım.Merdivenlerden aşağıya inip,koltuğa kitapları koyup deri ceketi giydim.Saçlarımı elimle düzelttim.Kitaplarımı alıp kapıyı açacağım sırada,Ardıç kapıyı açmış ellerini göğsünde birleştirmiş,Çağın ile konuşuyordu.Çağına beni fark edip,gülümsedi.
"Hadi minik kuşum."
Çağınla yürümeye başladık.Eve doğru arkamı dönüp baktığımda,kapıyı kapatmıştı.
"Minik kuşum,ders mi çalışacaksın?"
"Evet,vize var salı günü."
"Doğru ya."
"Benim ev,bir mahalle üste."
Kafamı sallayarak yürümeye başladık.Apartmanın önüne gelince,Çağın zile bastı.Açılınca apartmanın içine girdik.Çağın'ı takip ederek,merdivenlerden yukarı çıktık.İki kat merdiven çıkıp durunca,koyu kahverengi kapının önünde durduk.Çağın zile basınca,karşımıza beyaz saçları omzuna kadar gelen babaannesi belirdi.Gözleri yeşildi ve beyaz teniyle bize doğru bakıp gülümsüyordu.
"Çağın,sen mi geldin oğul? Nereye gittin de geldin."
"Kız arkadaşımı getirdim babaanne."
İçeri girdik.Kadın giymiş olduğu siyah renkli çiçekli elbisesiyle beni süzdü.
"Bu mu o gizemli kız?"
"Gizemli kız?"
Çağın'a doğru baktım.
"Bir türlü seninle tanışmayı istiyordu ama okul var biliyorsun hayatım."
Bana bakıp gülümsedi.
"Çok güzel maşallah aynı benim kızım Buse gibi."
"Teşekkürler."
Eğilip elini öpüp alnıma koydum.
"Geç güzel kızım içeri."
Çağın'ı takip ederek içeri girdim.İçerisi kahverengi ve krem tonları ağırlıklıydı.Orta boyda bir plazma,konsoloğu vardı.Yanında hemen yemek masası vardı.Koyu kahverengi koltuğa geçip oturdum.
"Aç mısınız?"
"Ben açım Mine Sultan."
"Sen hep açsın oğul."
Bu dediği cümleye gülünce,bende güldüm.
"Adın neydi güzel kızım ?"
"Arsen."
"Arsen,anlamı ne?"
"Kurtuluş, özgürlük."
"Kendin gibi,ismin de güzel yavrum.Ben birşeyler hazırlayayım,acıkmışsınızdır."
"Zahmet etmeyin lütfen."
"Olur mu gelinim.Yakında torunumun karısı olunca,hizmet edersin."
Çağın 'a bakıp kahkaha atmaya başladım.Çağın da kahkaha atmaya başladı.
"Ben size yardım edeyim."
Elimle ağzımı kapatarak,gülmemi sakladım.Ardından gidip,mutfağa yardım etmeye başladım .
"Güzel kızım,sen salata yap.Ben bu yemekleri ısıtayım."
"Peki."
Buzdolabını açıp salatalık malzemelerini alıp,yıkayıp yapmaya başladım.
"Yaşın kaç kızım?"
"On dokuz."
"Daha çok gençsin,yaşlılık zordur.Şu ağrılarım beni bitiriyor."
Ona doğru baktım.Yüzü kırışmış olsa da güzeldi.
"Doğrudur."
Salatayı tabaklara koydum.
"En güzel zamanların, kıymetini bil."
Kafamı salladım.
"Ailenle mi geldin yavrum?"
"Hayır efendim,onlar İzmirdeler."
"Sen kimle kalıyorsun?"
Buna ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Abimle."
Bir an Ardıç'ı abi yerine koyunca,Ardıç'ın erkeksi sesi kulaklarıma doluyordu.
"Ben senin her şeyin olurum."
Cümlesi beynimde dans ederken,elimdeki tabağı içeri geçip masaya koydum.
"Oturun,diğerlerini ben getiririm."
Masaya oturup,Mine teyzeyi beklemeye başladım.Elindeki tencereyi getirip,masaya koyup tabaklarımıza koydu.
"Karnabahar yemeği sever misin kızım?"
"Evet."
Önümdeki tabağımı yemeye başladım.
"Ah,keşke Mustafam olsaydı.Beyin timöründen öldü.Sizi böyle görünce,gençliğim aklıma geldi."
Elindeki kaşığı yemeğe batırmadan,gözleri maziye daldı.
"Başınız sağ olsun."
Ağzımdaki yemeği zorda olsa,yutkundum.
"Sağol güzel kızım."
Yemeğini yedi.Yemeyi yiyince,masadan kalktım.
"Çağın oğlum,gözlüklerimi gördün mü,iki gündür bulamıyorum.Televizyondaki haber yazılarını okuyamıyorum."
Etrafa bakınarak,hüzünlü bakışlarla Çağın 'a baktı.
"Yok,babaanne görmedim."
"Çağın ben ders çalışsam olur mu?"
"Tabi minik kuşum,benim odama geç."
"Çok iyi olur."
"Odamı göstereyim."
Kitaplarımı alıp,Çağın'ı takip edip,hemen karşıda kalan krem rengi kapıyı açıp içeri girdim.İçerisi gri ve beyaz ağırlıklıydı,yatağının örtüsü beyaz,perdeleri griydi.Hemen karşısında siyah çalışma masası vardı.Yanında beyaz dolap,çalışma masasına geçip oturdum.
"Teşekkürler."
Gülümsedim.Kitabı açıp,okuyup anladıklarımı kağıda yazıyordum.Ara da sözel ders olduğu için ofluyor,tekrardan odaklanmaya çalışıyordum.Odanın kapısı tıklanınca,gelen kişiye baktım.
"Yanında dursam sakınca olur mu?babaannem pek eğlenceli bir insan değildir."
Aralıklı kapıdan konuşunca,dediği şeye kahkaha attım.
"Senin odan,tabi ki gelebilirsin."
"Bak,rahatsız olmanı istemem,sonuçta ders çalışıyorsun."
"Sıkıntı yok."
Gülümsedim.
"Peki."
İnce erkeksi sesi dolunca,odaya girdi.Yatağın üzerine yatıp,o da kitabını kapıp ders çalışmaya başladı.Yaklaşık uzun süre sessizlik ve ders çalıştıktan sonra,Çağın'ın telefonu çalınca,elini pantolonuna götürüp açtı.
"Efendim oğlum? tamam,getiririm Arsen'i."
Arayan kişinin Ardıç olduğunu anlayınca,Çağın 'a doğru baktım.
"Yavrularım,kahve yaptım içer misiniz?"
"Babaanne,içmeyi çok isterdik lakin kız arkadaşımın gitmesi gerekiyor."
Mine teyze,bana baktı.
"Güzel kızım,bari kahvemi içip gitseydin."
Gözündeki parıltı yalvaran bakışa karşı dayanamamıştım.
"Peki,kahveyi içtikten sonra giderim."
"Tamam."
O kadar mutlu olmuştu ki,bu sıcak kanlılığına karşı tebessüm ettim.Kahvemi bitirdikten sonra,kalktım.Kitaplarımı toplayarak,odadan çıktım.
"Yine beklerim güzel kızım."
"Tamam."
Gülümseyerek,sarıldım.Apartmandan çıkıp,merdivenlerden aşağıya indik.
"Babaannen,çok tatlı biri."
İnerken,konuşuyordum.
"Evet,severim."
Kapıyı açıp dışarı çıkıp,yürümeye başladık.Gecenin soğuk rüzgarı tenime çarpınca,tenime işleyip ürpermeme neden oldu.Ceketime iyice sarıldım.
"Üşüdün mü?"
"Evet.Ama iyi geliyor."
Eve doğru yürüyorduk.
"Babaannem,şimdi senden sürekli bahseder."
Ona doğru baktığımda elleri cebinde yürüyordu.
"Neden?"
"Seni sevdi,birde kız arkadaşım sanıyor."
"Bende babaanneni sevdim."
Eve doğru vardığımızda,zile bastım.
"Kapı açılınca giderim."
"Tamam."
Kapı açıldı,Ardıç'a baktığımda beyaz gömlek,siyah pantolon giymişti ve gömleğinin ilk üç düğmesi açıktı,üzeri yoğun sigara ve parfüm kokuyordu. Saçları topluydu.Bana geçmem için yer verince,kolunun altından geçip eve geçtim.Arkamı döndüm.
"İyi geceler Çağın."
Ona bakıp gülümseyip,el salladım.
"İyi geceler güzellik."
Gülümseyip, ilerlemeye başladım.Ardıç kapıyı kapattı.
"Sevdin sanırım."
Ona anlam çıkarmaya çalışan ifadeyle bakıyordum.
"Neye?"
Gözüm hala açık olan tarafın merakındaydı,ama soru soracakken u dönüşü yapıyordum.
"Çağın'ın evini."
Hafif çıkmaya başlayan sakal yerlerini kaşıdı,mavi gözleriyle bana doğru bakıyordu.
"Evet,babaannesi iyi bir kadın."
"Öyledir.Bende severim."
"Senin yemek nasıl geçti?"
"Güzel."
Gözlerim,hala açık olan düğmedeydi ama oraya bakmadan gözlerimi kaçırdım.Ardıç,kaşlarını çattı.
"Ben üzerimi değiştireceğim."
"Tamam."
Sesi yorgun çıkıyordu.Yutkunarak ona bakmayı kesip,merdivene doğru çıkmaya başladım.Odaya girip,siyah tayt ve siyah tişört kaptım.Odayı kilitleyip,üzerimi değiştirdim.Elimdekileri makineye atıp,aşağıya indim.Ardıç,koltuğa yayılmış,eliyle yüzünü kapatmıştı.
"İyi misin?"
"Yorgunum."
Dediği kelimeyi her yönden zihnimde sineye çekiyordum.
"Neden?"
Cevabını şimdi duyarsam namlu alnıma dayanacak gibi hissediyordum.Bu sefer ki farklı bir telaştı ve boğazımın cam kırıkları gibi batıyordu.
"Ben hep yorgundum."
Dediği kelime ile,biraz rahatlamış olsam da,aklım şeytani fikirleri kulağıma fısıldıyordu.
"Biliyorum."
Ardıç,bana doğru baktı.
"Mutfağı topladın mı?"
Konuyu dağıtırsam,şeytan kalktığı yerden beni dürtmeyecekti.
"Arya hanım yardım etti,topladık."
Erkeksi ve yorgun sesi kulaklarıma doluyordu.
"Gömleğinin üç düğmesini iliklemeyi unutmuşsun."
En sonunda merakım,aklıma kumbaz kurup,kaçtığı yerden çıkmıştı.Pişmanlığını şu an yaşamam, hiçbir şeyi değiştirmiyordu.
"Orası farklı."
Kaşlarımı çattım.
"Derken?"
"Anlamazsın boş ver."
Bir dakika?neyden bahsediyordu?
"Neden bahsediyorsun?"
Bana bakıp kahkaha attı.
"Neden,senin için ne fark edecek?"
Kaşını havaya kaldırıp,yüzü değişik bir hal aldı.
"Ne farkı?"
"Bunu bile anlamıyorsun,onu nasıl anlayacaksın?"
"Neyi.Açıkça söyle!"
"Seks."
Dediği kelimeyle,gözlerim öyle büyümüştü ki,yani onlar?...
"Yani siz?..."
Cümlem boğazıma tıkalıp kalmıştı.
"Şaka yaptım aptal,yüzünün ifadesini görmen lazım.Bilerek güzel olsun diye iliklemedim."
"Ya sen ciddi,ciddi komik mi olduğunu düşünüyorsun?"
"Suratını böyle görmeye değince,evet."
Gülmeye devam ediyordu.
"Bana,böyle şakalar yapma."
"Utanıyorum deme."
"Utancımdan değil, sevmiyorum."
Kaşlarım çatıldı.
"Neyse,uyuyorum ben."
"Battaniyemi getirir misin?"
"Burada ben yatıyorum,sen kendi yatağına."
"Sen yukarıda uyuyacaksın."
Suratı gergin bir ifade aldı,gözleri siper almıştı.
"Ama..."
"İtirazı asla sevmem,Biliyorsun."
Tartışmadan yukarı doğru çıkıp,odaya girip battaniyeyi alıp,aşağıya indim.Ardıç viskiyi kafasına dikiyordu.
"Ne yapıyorsun?"
Elimdeki battaniyeyi koltuğa koydum.
"Geçmişimi uyuşturuyorum."
"Böyle olacak iş değil."
"Bana karışma!"
Elini havaya kaldırdı,tekrar viskiyi kafasına dikti.Kaşlarım çatık,vaziyette onu izliyordum.Bir an erkeksi sesi kulaklarıma doldu.
"Ben ne zaman dünyaya geldiysem minik,babam o zaman, ayak izlerimi çoktan sildi."
Söylediği cümlenin kanında yüzüyordum.Gözlerim bertıraf olmuş bedenine kaydığında,ölüm marşının acı senfonisi gibi duruyordu.Acı ise,ordu olup tek bir kişiye saldırıyordu ve o bu yıkımın etkisiydi.Bu yıkımda,yaşamaya çalışmak,çalınan gelecekle hiçbir anlam taşımıyordu.
Kaç kere kendinden kaçmak istemişti ?
Nereye kadar güçlü görünüyordu?
Soruları,zihnime zindan ediyordu.Nefret,aniden oluşan bir duygu değildi,ölüm gibi aldığını geri vermeyen türdendi.
"Ardıç,seni çok iyi anlıyorum."
Gerçekten çok iyi anlıyordum.
"Neyi anlıyorsun lan?hepsi hayatta!"
Bağırınca istemsizce gerildim.
"Sana anlattığım kadarını biliyorsun,öncekinden ruhunun bile haberi yok!"
"Bağırma!"
"Sen neden bağırıyorsun o zaman!"
"Ben ne yaptığımı bilmiyorum."
"Bunun arkasına sürekli saklanamazsın."
"Saklanmıyorum !"
"Ya sen kaç kere insanlar için de aşağılandın?hor görüldün?kaç kere fiziksel ve ruhsal şiddete uğradın?Bir insan babasından nefret etmez ama ben ediyorum.İntikam neyi değiştirir?onu öldürsen de içinde olmayan merhamet duygusunu çıkarabilecek misin?öldürmek isteseydim ben bunu yapmak isterdim,ama o benim babam iyisiyle kötüsüyle."
Bağırarak ağlayarak sinir krizi geçiriyordum.Ardıç bana dokunmaya yeltenince,geri çektim.
"Beni yıkıp,sonra hiç bir şey olmamış gibi kanatlarının altına alma."
"Ben seni yıksam da toparladım,onlar gibi değilim ve buna sadece ben yön veririm.Artık sana dokunmalarına izin vermem.Ne ruhuna,ne bedenine.Benim olanı kaybetmem."
Beni kaldırıp,bir an sıkıca sarıldı,elleri belimi sıkıca kavrıyordu.Nefesi boynuma çarpıyordu.
"Anlıyor musun?İzin vermem!Kimse dokunamaz sana minik!"
Ağlayarak ne diyeceğimi bilmiyordum.Ardıç koltuğa uzandırıp,yanıma yattı başımı göğsüne yasladı.Nefesinden gelen içki kokusu,geniz etlerine kadar doluyordu.Koltukta bedenimi sıkıca sarıp,uzanıyorduk.
"Ben böyle bir adamım,iyi değilim.Ama senin için iyi olmaya çalışıyorum."
Dediği kelimeler,elindeki ateş daha fazla yakıyordu göz bebeklerimi.
"Uyu hadi ,uyu güzelim."
Saçlarıma öpücük kondurunca,neye uğradığımı şaşırtmıştım.Azrail canımı alacak yerde,beni hayata bağışlıyordu neden?
"Ardıç,bu çok ağır bir mücadele olur."
"Bu kız çocuğu için değer.Onu çok iyi biliyorum.Tanrım...neyse hadi uyu güzelim."
Saçlarımı okşayıp,rahatlamamı sağlıyordu.Gözlerimi sıkıca kapattım.
"Hadi minik kuşum uyan."
Gözlerimi aralayıp ona doğru baktım.
"Kahvaltı hazır."
"Tamam geliyorum."
Gözlerimi açıp,yattığım yerden kalkıp,merdivenlerden çıkıp odaya girdim.Üzerime beyaz gömlek ve siyah diz altımın çok az,üzerinde olan eteği giydim.Dağınık saçlarımı toplayıp,salaş örgü yaptım.Aşağıya indim.Merdivenlerden aşağıya inip,mutfağa girdim.Sandalyemi çekip oturdum.
"Şu mektup işini araştırdım ve ortaya lise arkadaşım olduğunu iddia eden,bir adam çıkıyor.İsmini vermiyor,sadece liseden çok tanımadığım şerefsizin tekiymiş.Hakkında şimdilik bu kadar."
Ellerini birleştirdi,sinirden yüzü gerildi.
"Liseden tanıdıkların çok aklına düşmüyor mu?"
"Benim lisede çok arkadaşım yoktu.Ama çok yakın biri olmadığını hatta yüzünü bir kere gördüğümü yazmış.Al bak şu kağıda."
Çağın 'a doğru uzattı.Çağın kağıdı alıp okumaya başladı.
"Bunu kiminle yollamış?"
"Burakla konuştum,İzmir'deki en yakın dostlarımdan bilirsin.Tanıyorsun zaten onun evine bana vermesi için yollamış."
"Burayı bilmiyor muydu bu şerefsiz?"
"Evet."
Sesi erkeksi çıkmıştı.
"Amacı ne piçin anlamıyorum?"
Elini masaya vurdu.
"Bilmiyorum.Abi film izlesem bu kadar aksiyon sahnesi görmem."
"Hiç sorma,şaka gibi.Ölümcül şaka."
Ardıç kafasını geriye yatırdı.
"Annemin ölümünden sonra her şey alt üst oldu.Ben bunları hak edecek ne yaptım Çağın?anlamıyorum."
Sesi titrer bir biçimde çıkmıştı.
"Bilmiyorum."
Çağın geriye doğru yaslandı.
"Neyse,okula geçelim kafa dağıtmak iyi gelir."
Oturduğumuz yerden kalktık.Evden çıkıp,arabaya doğru geçtik.Ardıç gaza kökledi.
"Hayatın,bundan önce de iyi değildi."
"Biliyorum."
"Yani,aslında böyle şeyler de  beni şaşırtmıyor."
"Sikeyim böyle işi."
Elini direksiyonla bütünleştirdi.
"Çok tuhaf hissediyorum."
Ellerimi göğsümde birleştirip,yolu izliyordum.
"Ne gibi?"
Ardıç'ın sesi kulaklarımda doldu.
"Bütün bu olanların cehennemin de,şeytanı lanetliyormuşum gibi."
Ardıç kaşını çattı.
"Anlıyorum,kurduğun cümleden tuhaf hissettiğini."
Derin bir nefes alarak,öylece izliyordum.Artık tek yapabildiğim eylem buydu ve bu artık benim canımı acıtmaktan başka uyuşturuyordu.Ruh halim berbat bir haldeyken,bu yolun nerede sona ereceğini merak etmek,zihnimin ötesini aşıyordu.Çok şey anlatıyordu kelimeler ve ben bu cümlelerle hayatımı kurtaramıyordum.Araba okulun önünde durdu.Arabadan inmekte istemiyordum,ani duygu geçişlerim başa çıkınca hiç bir şey yapmak istemiyordum.
"İn hadi minik."
Erkeksi sesi kulaklarıma dolunca,yaralı olan benliğimi ona doğru çevirdim.
"Çok yorgunum."
Sesim,o kadar cılız çıkmıştı ki,güçsüz yanım ruhuma sağlam bir tokat atıyordu.
"Kızım sen iyi misin?in şu lanet arabadan!"
"İyi değilim.İstemiyorum."
"Yok, senin bir psikoloğa ihtiyacın var."
"Benim,bana ihtiyacım var ilk önce."
"İniyor musun,indireyim mi?"
Kapıma eğilmiş,bana bakıyordu.Derin bir nefes alarak arabadan indim.Adımlarım hareket etmek istemeyince,bu ani duygu geçisime karşı Ardıç kolumdan tutup,sürüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsun?"
"Asıl sen ne yapıyorsun?anlaşılan okula gireceğin yok!"
"Evet."
"Tanrım,sabır.Ben iyi değilim,sen benden betersin."
Sürüklenerek okulun içine girdiğimde,beni bıraktı.
"Çağın şunu kolundan tut,sınıfa götür."
"Zorba mısın sen ya?"
"Öyleyim,o zaman o ayaklarını yürümek için hareket ettir!"
Yanımdan,ayrılıp ilerlemeye başladı.
"Minik kuşum,hadi."
"Çağın,ben neden böyle hissettiğimi bilmiyorum,yani neden böyleyim?"
Çağın bana doğru bakıp,süzdü.Dudaklarını birbirine bastırdı.
"Bunlar çok fazla geldi sana, biliyorum.Psikoloji de bir yere kadar dayanır,acı çektikçe değişir."
Dediği kelimelerin ruhsal çöküntüsündeydim ve sanki parkta oyun oynamaya dalan bir kız çocuğu olup,ailem tarafından terk edilmiştim.
"Çağın,benim içim paramparça."
"İyi değilsen,ilk derse girmeyelim."
O sırada Berkan'ın sesi duyuldu.
"Zil çaldı,neden hala buradasınız.Bu arada Günaydın."
Ona doğru baktım.
"Günaydın."
"Sen geç Berkan,benim biraz kız arkadaşımla işim var."
"Rahatsız ettim o zaman."
"Yok koç,sen geç sınıfa istersen."
"Peki."
O sırada Berkan elini koluma koydu.
"Arsen,hiç iyi görünmüyorsun.İyi misin?"
Başımı yere doğru eğdim.
"Evet."
"Çağın nesi var?"
Berkan'ın ince sesi kulaklarıma doldu.
"Bilmiyorum,herhalde miğde ağrısı."
"Yardım edebileceğim bir şey varsa,sonuna kadar."
"Varlığın yeter koçum."
Çağın'ın tok sesi araya girdi.
"Hadi sınıfa gidelim."
"İyi değilsin."
"İyiyim,gerçekten."
"Berkan sen geç,bizim işimiz biraz zaman alabilir."
"Peki,haberdar et beni."
"Tamam."
Berkan çıkmaya başladık.
"Geçelim.Devamsızlık istemiyorum."
"Tamam.Ama en kötü anında hastahaneye."
"Tamam ama hastahanelik durumum yok."
"Mide ağrısı baş gösterebilir,sıkıntı yaptın."
Merdivenlerden çıkmaya başladım.Sınıfa girip oturdum.Pröfösör içeri girdi.
"Günaydınlar genç kesim.Salı günü dersimden vize var."
Çalışmıştım ama ne kadar iyi olabilirdim ki?derken iç çektim.Telefonum titreyince,telefonumu açıp baktım.
Güzelim,nasılsın?
Sen benim telefon numaramı nasıl aldın?
Sinirden solmuştum.
Telefonuna şifre koymalı Ardıç,hoş Çağından sonra senin numaran ekli bir Bade denilen kız.Neyse konu o değil,bugün daha önemli meselemiz var.
Tamam.
Telefonumu kapatıp,dersi dinlemeye başladım.
Uzun aradan sonra zil çalmıştı.Oturduğum yerden kalktım.
"İyi misin?"
Berkan'ın sesi kulaklarıma dolunca,ona doğru baktım.
"İyiyim."
Çağın yanıma geldi.
"İyi misin sevgilim?"
"Evet."
"O zaman sıcak bir şeylere ne dersiniz?"
"Olur."
Sınıftan çıkıp merdivenlerden aşağıya indik.Kantine doğru indik.Boş olan masaya geçip oturdum.
"Kahveleri ben alırım siz oturun."
"Sağol koç."
Omzuna vurunca,Berkan kahve almak için gitti.
"Eray mesaj attı."
Çağın tüm dikkatini bana verdi.
"Ne dedi?"
"Numaramı nereden bulduğunu sordum,Ardıç'ın boş anında telefonundan almış."
"Hadi canım."
"Bu ikinizin."
Kahvelerimizi önümüze koydu.
"Kendime de kapıp geleyim."
"Tamam."
Berkan tekrar gidince,Çağın 'a doğru baktım.
"Bu işin içinden nasıl sıyrılacağız?Gücüm yok artık."
"Biraz daha dayanmalısın,bu iş seni de kapsıyor artık."
"Bilmiyorum."
Berkan o sırada geldi.
"Çok sıcak."
Bir an elini çekip,gülümsedi.Kahvemi yudumladım.
"Mide ağrın oluyormuş Çağın öyle söyledi.Ciddi bir şey mi?"
"Yok,sadece çok fazla stres yapınca oluyor.Bıçak saplanıyormuş gibi bir his."
"Anlıyorum."
"Ee,Ülkü ile durumlar nasıl?"
"Sosyal medyadan istek attım.Arkadaş bağabında.Bakalım ne olur?"
"Attın mı gerçekten?"
Gülümseyerek ona baktım.
"Evet."
"Senin adına sevindim."
Gülümsedi.
"Konuşmayı nasıl başlatsam?"
Kahvesini yudumladı.
"Hal hatır sor,arkadaş olmak istediğini söyle."
"Peki.Umuyorum becerebilirim."
"Olur,merak etme."
"Bu arada Çağın haftaya turnuva provaları var.Maça yaklaşıyoruz ."
"Basket maçıydı değil mi?"
"Evet."
"Tamamdır."
"Voleybol kraliçesi sahadan çekildi mi?"
Berkan bana doğru baktı.
"Ben ve kraliçe?"
Güldüm.
"Evet."
"O sadece boşluğu kapatmak içindi."
"Tabi,içindeki cevheri o zaman fark ettin herhalde?"
Berkan gülmeye başladı.
"Yani sadece bildiğim kadarıyla.Benim gibi oynayanlar da vardı."
"Peki öyle olsun."
O sırada zil çaldı.Kahvemim son güdümünde içip yerimden kalktım.Çöp kovasına atıp,kantinden çıktık.Berkan o sırada kantine gelen kişiye bir an çarpınca,çarptığı kişiye doğru bakınca Ülkü olduğunu görünce gülümsedim.
"Pardon,şey gerçekten görmedim.Kahvemi çöpe atıyordum ve bir an siz..."
"Sakin ol,önemli değil."
Kız Berkan'a gülümseyince,Berkan'a baktığımda elleri titriyordu.
"Olsun,özür dilerim çarptım sonuçta yalnışlıkla da olsa."
"Önemli değil."
Berkan bir an kantinden çıkıp,köşede derin bir nefes alarak,ellerini boynunun arkasında birleştirdi.
"Hay,bir bu eksikti ."
Berkan'a baktığımda sağa sola gidip geliyordu.
"Berkan bu normal bir şey,sakin olur musun?"
Berkan'a doğru baktım.
"Bana gülümsedi."
Berkan kahkaha atmaya başladı.
"Evet,istersen olur bence."
"Bana güldü."
Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık.
"Kesin bana aşık."
Berkan'nın bu dediğine kahkaha atmaya başladık.
"Oğlum sen manyaksın."
Çağın'ın sesi yankı yapılmıştı.
"Seviyor çocuk,neden öyle diyorsun?"
"Bir şey demedim."
Gülerek ellerini havaya kaldırdı.Merdivenlerden çıkıp,sınıfa doğru çıktık.Ardıç yuvarlak camın kenarında ellerini göğsünde birleştirip,cama doğru bakıyordu.Çağın yanına gidince ona doğru baktım.
"Arsen ben sınıfa geçiyorum."
"Tamam."
Berkan'a bakıp,Çağın'ın yanına doğru gittim.
"Oğlum ne işin var burada?"
"Olamaz mıyım,çok garipmiş gibi konuşma."
"Cam manzarası,gözlerin hangi mazide üstad?"
Çağın kahkaha atmaya başladı.
"Ben birazdan sana yumruk şiirini okuyacağım."
Kafasını camdan ayırdı,ifadesiz bir şekilde Çağın 'a baktı .
"Tamam,sustum.Hadi gel minik kuşum."
Ardıç,beni süzüp tekrar cama doğru baktı.Sınıfa doğru geçtik.
"Ne oldu buna?"
"Bilmiyorum,ne yaptığını kendi biliyor mu acaba?"
Çağın'a baktım.
"Bilmiyorum."
Yerime geçip oturdum.İstatik dersi pröfösör'ü girdi.Defterimi açıp,not almaya başladım.
Aklıma Ardıç,düşünce istemeden içimdeki durgunluk baş kaldırıyordu.İçimdeki lanet duygunun adını bilmiyordum,ne demem gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu.Bütün yok olma seanslarında başrolü olması çok fazla geliyordu,yalnızlık duvarlarıma.Bünyem ve kalbim alışık değildi,yabancı bir duyguya.Bazen,babam gibi hissettiriyordu bu hoşuma gidiyordu.Hayatımın hangi evrensindeydi?En doğru soru hayatım var mıydı?aklıma düşen binlerce cemre,zamana seyre dalıp kayboluyordu.Ezber yaptığım şarkının,kalıplaşmış sözleriydim.
Anlamını anlamadığım şarkı da ağlayan bir insandım.Sanki beynim onu bana göre yargılıyordu.
"Buraya dikkat gençler."
Pröfösör'ün sesiyle dikkatimi söz evreninden ayrıldı ve ona doğru baktım.Elimdeki kağıda üfleyerek,not almaya başladım.Ardıç'a baktığımda,elindeki kalemi sallayıp duruyordu.
Aklından neler geçtiğini merak ediyordum.Gözlerimi ondan ayıracağım sırada bana doğru bakınca,gözlerimi kaçırdım.Uzun bir aradan sonra zil çalmıştı.
"Son ders."
Berkan derin bir nefes aldı.
"Hiç sorma."
Çağın'nın sesiyle ona doğru ona baktım.
"Berkan,bir gelsene abi bir şey soracağım sana."
Başka bir erkeğin sesiyle,ona doğru bakınca bu kişinin Batuhan olduğunu fark ettim.
"Tamam,dışarıda konuşalım Batuhan."
"Biz kantine iniyoruz,gelirsin."
"Tamam."
Sınıftan çıkıp,kantine doğru gittik.
"Sadece oturalım."
Çağın bana doğru baktı.
"Tamam."
Sandalyeyi çekip oturdu.
"Ardıç'a ne oldu merak ediyorum."
Elimi çenemin altına koydum.
"Bende."
Çağın ellerini masaya uzattı.
"O mesajı yollayan kişiyi merak ediyordur."
"Yani,normal düşünmesi."
"Evet."
Kişilere yine tereddütlü bakıyordum.Ardıç masamıza direk oturdu.
"Arsenle ilgili, habere çıkma dedikoduları var.Okulda benzediğine dair konuşuyormuş Bade ve tayfası.Konu çok ciddi."
"Ne!"
Oturduğum zeminin içine düşmüş gibi hissediyordum.Kaşlarımı çattım.
İçimde oluşan öfkenin kurbanıydım.Ölü denmek için bile fazla ölüydü bedenim.Toprağın içine hapsettiği beden,sadece benliğimi değil hayallerimi, çocukluğumu,yaşantımı da gömüyordu.
Onlar bu dünyanın topraklarına ait değillerdi.
Şeytanın meleği cennete istemesiydi ve bunun için mücadele vermesiydi,içimdeki duygular.
Yargılanmadan,cezası kesiliyordu,ve hayatım kadar müebbet olmuyordu yaşadıklarım.
Babamı düşündüğümde ise,neden acının bedenime eşsiz yaralar açma duygusuyla,hatırlıyordum?
Neden bir köşede salıncağı başka çocuk hayali kapacak korkusu olması gerekirken,neydi bu içimdeki hudutsuzluğun gölgesi?
Yaram,benim bile dokunamayacağım kadar çok fazla acıyordu çünkü.
Işık yoktu,görememişti gözlerim karanlığın içinde kararıyordu her şey,siyah bencil bir renkti ve kendinden başka rengi yansıtmıyordu.Tırnaklarımı avucuma batırdım.

İPE ASILAN HAYATLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin