Bölüm 15 / Kalk

41.8K 2.5K 97
                                        

Aera ve José, kraliyetin balo salonunun merdivenlerini çıkıyorlardı. Her bir basamakta Aera daha çok endişeleniyordu. Düşman topraklarında sadece ikisinin olması hiç güvenli değildi. José sanki düşüncelerini okumuş gibi, "Kimse sana dokunamaz," dedi sert ama güven veren sesiyle. "Ben varım."

"Ya sanada zarar verirlerse?" derken Aera kralına yan gözle baktı. İkisininde pelerinleri üzerindeydi ve başlıklarını geçirmişlerdi. Bu yüzden adamın sadece burnunu ve yanağının birazını görebiliyordu.

José'nin dudağının köşesi alay eder gibi kıvrıldı. "Bana mı zarar verecekler?"

İkisinin konuşması görkemli kapıya gelene kadar sürdü. José başlığını indirdi, Aera da aynısını yaptı. Ardından kolkola girerek zarifçe salona adım attılar.

Aera nefesini tuttu. İnsan ve vampirlerden oluşan yaklaşık yüz kişilik bir grup salonu doldurmuştu. Balo salonu Aera'nın hayatında gördüğü en büyük yerdi ama herkes öyle düzenli biçimde dağılmıştı ki göze boş gelmiyordu. Kadınların üzerinde kabarık, süslü, rengarenk elbiseler vardı. Erkekler takım elbise giymişti. Yutkunarak biraz daha José'ye yaklaştı. Herkes gözlerini onlara dikmişlerken rahat olması imkansızdı. Özellikle bakışların çoğu nefret ve kıskançlık doluyken.

Evet, Kuzeyliler Güneylilerden nefret ediyordu ama nefretten daha yoğun bir duygu vardı ortamda. Kıskançlık. Erkekler Aera gibi bir kadına sahip olduğu için José'yi kıskanıyorlardı. Kadınlarsa aynı sebepten Aera'yı kıskanıyorlardı.

Kral ve Aera birbirlerine baktılar. Ardından tekrar önlerine dönerek ilerlemeye başladılar. Salonun en ucuna, metreler yüksekliğindeki tahta doğru gittiler. Adrian tahtta oturuyordu. Yanındaki yüksek masada ise pahalı bir yastığın üzerine konulmuş büyük bir taç vardı

İki kardeş göz göze geldiler. Adrian gözleri kadar soğuk bir şekilde gülümsedi. "Geldiniz demek! Bizde sizi bekliyorduk."

"Buna itiraz edeceğimi bile bile taç giyme töreni hazırladın öyle mi?" 

"Öyle," derken Adrian'ın gözleri Aera'ya çevrildi. "Bu mucizeyi gözlerimle görmek istedim." Yerinden yavaş hareketlerle kalkarak tahtından indi. Yürürken gözleri tamamen Aera'ya odaklanmıştı. Kadın korkarak José'ye yapıştığında José'ninde kaşları çatılmıştı. 

Adrian Aera'nın tam önünde durarak gözlerini Aera'nınkilere dikti. Aera her ne kadar korksada başını dik tuttu ve gözlerini kaçırmadı. Bir süre öylece durdular. Ardından Adrian bir adım geriye giderek José'ye baktı. "Etkileyici," dedi onaylayan bir sırıtmayla. "Şanslısın, kardeşim."

"KARDEŞİM Mİ?" Aera'nın şaşkınlık dolu haykırışıyla Adrian koca bir kahkaha patlattı. Ancak José gülmekten çok uzaktaydı. Yüz ifadesine bakılırsa o hiç eğlenmiyordu.

"Seni adi," diye homurdanarak Adrian'ın yakalarına yapıştı. Kuzey Cali kralını havaya kaldırırken sinirden yanağındaki bir kas seğiriyordu. "Oyun oynadın öyle mi?" dedi sinirle Adrian'ı yere sertçe çarparken. Kralın çarptığı yerde kırıklar ve bir göçük oluşsa da Adrian hiçbir şey olmamış gibi sırıtmaya devam ediyordu. José adamın üstüne çıkarak tekrar yakalarını kavrayınca Adrian söze başladı. Sırıtmaya devam ediyordu. "Taç giyme töreni olacaktı ama sen ölmemişken bunu yapamazdım. Bende bu durumu şu efsaneyi görmek için kullanmak istedim," dedi Aera'yı işaret ederek. Aera kendisinden bahsedildiğini anlayınca dehşete düştü. İki adam onun için kavga ediyordu! Yoo hayır, buna izin veremezdi. Ani bir cesaretle ikisinin arasına girerek José'nin kolunu tuttu. "José," dedi yavaşça. "Bırak hadi."

Adam önce Aera'ya, ardından tekrar Adrian'a baktı. Yüzünü buruşturarak geri çekildi. "Sana dokunacağıma aylarca kan içmemeyi tercih ederim."

"José uzun cümleler kurmaya başlamış," dedi Adrian üstünü silkeleyerek yerden kalkarken. "Aera sana edebiyat dersleri mi vermeye başladı?"

Aera adını Adrian'ın ağzından duyunca birden midesi bulandı. Dayanamayarak başını çevirdi. İnsan ve vampirler gözlerini üçlüye dikmişlerdi ve hem sinirli hem meraklı görünüyorlardı. Aera bakışların ağırlığı altında ezildiğini hissetti. Bu kadar dikkat çekmek istememişti. 

Ne yapacağını bilemeyerek kıpkırmızı kesildi. José Aera'yı elinden tutarak yanında çekti. Amacı kadının Adrian'ın önünde dik durmasını sağlamaktı ama Aera az önceki cesaretini kaybetmiş gibi görünüyordu. Sadece yere bakıyordu.

Aera etrafına bakamıyordu çünkü o gözleri görmek istemiyordu. Kirpiklerinin arasından yan gözle José'ye baktığında onunda kendisine baktığını gördü. Bu tuhaf sessizliğin bozulması gerekiyordu ve Aera kesinlikle bunu yapamazdı.

En sonunda José daha fazla zorlamak istemeyerek tekrar kardeşine döndü. "Bin yaşındaki bir vampire göre fazla işe yaramazsın," dedi düz bir sesle. Ardından arkasını döndü. Aera'nın elini hâlâ bırakmamıştı. Yürümeye başlarken kadınıda adeta sürüklüyordu. Peri, son kez omzunun üzerinden ürkek bir bakış attığında Adrian'ın buz kadar soğuk gözleriyle karşılaştı.

Balo salonundan çıkar çıkmaz José sakinliğini yitirdi. Boynunda atan damarı ve hızlı adımları bunun kanıtıydı. Aera'nın elini o kadar sıkı tutuyordu ki kadının acıdan gözleri doldu. Ancak sesini çıkarmadı.

Birlikte merdivenleri o kadar hızlı indiler ki nihayetinde Aera son basamağı inerken düştü. Pelerini ve elbisesine rağmen dizlerinin acıdığını hissediyordu. José arkasını dönerek yerde dizleri üzerinde oturmakta olan kadına sert bir bakış attı. Elleri hâlâ birlikteydi. "Kalk," dedi José sertçe Aera'yı yukarı çekerek. Gözleri dolan peri ise elini geri çekmeye çalıştı. "Acıyor," dedi titreyen sesiyle. Aslında çokta acımamıştı hem en fazla birkaç dakika sonra iyileşirdi. Ama az önce gördüğü nefret dolu kalabalık moralini fena hâlini bozmuştu.

"Kalk dedim!" diye gürleyen adam hışımla kaldırdı kadını yerden. Aera'yı karşısına alarak omuzlarını sıkıca kavradı. "Böyle mi benim kadınım olacaksın? Bu lanet surat ifadesi de ne? Sakın az önce korktuğunu söyleme! Senin adın Aera! Düşsende kalkmak zorundasın!"

Haykırarak söylediği cümleler sonunda Aera'nın alt dudağı titremeye başladı. Ardından birden hıçkırarak ağlamaya başladı. José'yi itmeye çalıştı ama o kadar güçsüzdü ki bunu yapamadı.

"İs-isteyerek mi ol-oldu sanki!" diye çığlık attı hıçkırıklarının arasından. Gözyaşları sel gibi akıyordu. "Ben-ben hiç böyle nefretle bakan gözler görmedim!"

Serin bir rüzgar esti. Kuzey Cali yaza giriyordu bu yüzden havalar normalden daha ılıktı. Ama yinede Aera üşüyordu. Bir tutam saç, örgüsünden kurtularak savruldu. Yüzüne yapıştı. Hıçkırıkları gittikçe artıyordu. José'nin onu bırakmasını ve rahatça ağlayıp içini boşaltmak istiyordu.

Ama José onu bırakmak yerine tamamen beklenmeyen bir şey yaptı. Kadını bir anda kendine çekti. Kafasını omzuna yaslayarak dilediğice ağlamasına izin verdi.

Yarım bırakılmış gibi bir bölüm oldu ama bölümü çok geciktirdim. Okul açıldı, şu oldu bu oldu derken -bide 2 gündür köpeğimle uğraşıyorum- bölüm gecikti baya :D Daha fazla bekletmek istemedim. ^^

En kısa zamanda yeni bir bölümle görüşmek üzere, iyi geceler hepinizee :D Ve başarılı bir sene geçirirsiniz umarımmm ^^

Ayrıca bölümü paylaşmadan önce son kez kontrol amaçlı okumadım bu yüzden kelime yanlışları veya anlam bozuklukları olabilir çok özür dilerim :DD

AeraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin