Gül yaprakları Aera'nın önüne düşüyorlardı. Kalabalık öyle güçlü bağırıyordu ki Aera'nın kulakları ağrımaya başlamıştı. İnsanlar ve vampirler iki yanında toplanmış tezahürat ediyorlardı. Güzel kadın ne yapacağını bilemeyerek titreyen bacaklarıyla yürümeye çalışıyordu.
"Kraliçe geri döndü!" diye hep bir ağızdan bağırmaya başladılar. "Kraliçe döndü! Kraliçe döndü!"
Jane ve Jace birbirlerine aynı anda bakarak, "Kraliçe mi?" diye şaşkınca haykırdılar. Jane sesini duyurabilmek için bağırarak, "Ben prenses mi oldum şimdi?" diye sordu. Jace ise kardeşinin ne dediğini duyamadığı için sadece sırıtmakla yetindi.
Aera'nın yanında yürümekte olan José'nin yüzündeyse saklayamadığı bir gülümseme vardı. Biraz gurur, biraz mutluluk ama en çokta rahatlamış bir gülümsemeydi. Aera'nın yeniden bu yolda, saraya yürüdüğünü bilmek, adamın aklına olmayacak düşünceler getiriyordu.
Aera'nın kulağına eğilerek, "Bacakların titriyor değil mi?" diye sordu. Aera şaşkınlıkla geri çekilerek adamın yüzüne baktı. "Nasıl bildin?" José ise karşılık olarak Aera'nın elini tuttu ve kendi koluna yerleştirdi.
Kalabalığın tezahüratı daha da güçlendi. Çıldırmış gibi bağırıyorlardı. Aera José'nin koluna tutunurken dudaklarını ısırmadan edemedi. Ona neredeyse bir aydır dokunmamıştı. Gerçi José olmadan geçen dokuz yılı düşününce, buna nasıl dayandığını merak etmiyor değildi. Doğru ya, dayanamamıştı zaten. Öyle olsaydı şu an burada olmazdı.
Aera'nın kıpkırmızı kesilen başını eğişini izledi José. Kadının utangaç tavırlarını bile özlemişti. Gerçi vahşi halini de sevmiyor değildi. Şimdi Aera'yı odasına götürecek, ve olan biten her şeyi anlatacaktı. Kadının vereceği tepkiyi ölümüne merak ediyordu.
Beraber nihayet sarayın girişine geldiklerinde güçlü kapılar gürültüyle açıldı. Aera omzunun üzerinden ardında bıraktığı halka baktı. En azından bir şey yapması gerektiğini düşünerek boştaki elini salladı. Yüzündeki gülümsemeyi engelleyemiyordu.
İçeri girmek için José adım attı ancak Aera olduğu yerde kaldı. Buna hazır olup olmadığını bilmiyordu. Salonun girişinde öylece beklemek, oldukça tuhaf bir görüntüydü. Kirpiklerinin altından José'ye bakarak, "Bundan emin değilim," dedi kısık bir sesle.
Kralın dudağının köşesi hafifçe yukarı kalktı. "Bunun için hiçbir sebep yok."
Haklıydı. Buralara kadar gelmişken bu neyin tedirginliğiydi? Vazgeçmek için çok geçti.
"Vay be!" Jane'in çığlığı salonda yankılandı. "Hayatımda gördüğüm en büyük yer! Anne, burası bizim evin on katı falan!" Sözlerinin ardından kollarını iki yana açarak kendi etrafında dönmeye başladı.
Aera kızını hüzünlü bir gülümsemeyle izledi, José'yse dayanamayarak başını çevirdi. Eğer elinde bir şey tutuyor olsaydı, muhtemelen kırardı.
"Yorgun musunuz?" diye sordu Aera Jace'in saçlarını okşayarak. Oğlanın gözlerinden uyku akmasına rağmen, "Değilim, kışlaya gitmek istiyorum," demesine güldü.
José'ye dönerek tedirgince, "Uyumaları için bir yer var mı?" diye sordu. José'nin dik dik bakmasına karşılık aceleyle, "Ya da boş ver," diye ekledi.
Jace annesinin elini tutarken onu rahatlatmak istiyor gibiydi. "Sorun değil anne. Bir köşede uyuyabiliriz."
Çocuk bir anda kendini havada buldu. José Jace'i bir kolunun altına sıkıştırmıştı. Aynı şekilde Jane'i de diğer kolunun altına aldı. Sert adımlarla yürüyerek merdivenleri çıkmaya başladığında Aera korkuyla bağırarak onu takip etti. "Çocuklarımı yere indir!" diye bağırdı ama José onu dinlemedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/14064446-288-k32734.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampireDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...