Bölüm 46 / Yıllar Sonra

33.4K 1.9K 284
                                    

Aera nefes nefese evine girdiğinde Jane ve Jace şöminenin başında oturmuş bekliyorlardı. Aera çocuklarına gülümseyerek üstündeki yırtık pelerini çıkarıp eski sandalyenin üstüne astı.

"Ben yokken neler yaptınız bakalım?" diye sordu Aera getirdiği kuru odunları şömineye atarken. Jane annesiyle göz göze gelince gülümsedi ancak Jace bir tepki vermedi.

"Jace acıktığını söylüyor anne," dedi Jane sırtına aldığı eski ve kirli battaniyeye sarılırken. Jace kaşlarını çatarak kardeşine dirsek attı.

"Ne zaman öyle bir şey dedim?" diye homurdandı küçük çocuk. Kendi sırtındaki battaniyesini kızkardeşinin üstüne örterek kendisi biraz daha şömineye yaklaştı.

Aera odanın köşesinde katlanmış pelerinleri getirerek oğlunun sırtına bıraktı. Kendisi ince bir elbiseyle duruyor, şubat ayının dondurucu soğuğuna rağmen tüm kumaşları çocukları için kullanıyordu.

Kendisi de ateşin yakınına geçerek ısınmak için bekledi. Jace'in ona yan yan baktığını görünce gülümsemeye çalışarak, "Bugün para kazanamadım çocuklar," diye mırıldandı.

"Sorun değil anne," dedi Jace hayalkırıklığını belli etmemeye çalışarak. Önceki gün yedikleri ekmekten beri hiçbir şey yememişti. Annesinin üzerine gitmek istemediğinden yere uzanarak uyuyor taklidi yapmaya başladı.

Aera sinsice sırıtarak elbisesinin cebinden kağıda sarılı bir şey çıkardı. Üçünün ortasına koyduğu paketi açarken, "Para kazanamadım ama kurabiye kazandım!" dedi.

Jace ve Jane memnuniyetle bayat kurabiyeyi yerken Aera bu görüntüyü buruk bir tebessümle izledi. Çocuklarına böyle bir hayat sağladığı için kendinden utanıyordu. Aera her gün saatlerce şehirdeki pazara yürüyor, belki birkaç altın kazanarak geri dönüyordu. Evlerinde -tabii ev denirse- arada bir ziyafet olmuyor da değildi. Bu zamanlar genelde Aera uzattığı saçlarını kestirip satarak kazandığı parayla güzel yiyecekler alıyordu.

Derin bir iç çekerek dizlerini karnına çekti ve kollarıyla bacaklarını sarmaladı. Jace, babasının kopyası denebilirdi. Tavırları, görünüşü, duruşu... Kahverengi saçlarını ve ten rengini babasından alsa da gözleri Aera'nınkiler gibi masmaviydi. Jane ise Jace'e göre daha minyondu. Sarı saçlarının arasında açık kahve tutamlar vardı ve gözleri renk bakımından José'ye, yapı bakımından Aera'ya benziyordu.

Adrian'dan öğrendiği kadarıyla José onu yalnızca bir kez aramaya gelmişti. O gün Aera Adrian tarafından bayıltılıp kendini merdiven basamağında tıkılı bulsa da, ona minnettardı. José hamile olduğunu öğrenip bebeklerini yok etmek için gelmişti ve Adrian yaptırdığı büyüyle Aera'nın kokusunu saklayabilmişti.

Yine de Aera bunlara inanmamıştı asla. Ya da inanmak istememişti. José tarafından kovulmuş olsa da, onu tanıyordu. O adam asla çocuklarını öldürecek biri değildi.

Tabii nişanlısını öldürmüştü. Aera bunu görmezden geliyordu.

Jace bir anda başını yediği kurabiyeden kaldırarak, "Anne, bugün bir adam seni soruyordu," dedi. "Arkasında bir sürü asker vardı. Komşulara bile seni sordular."

Aera bir anda doğrularak, "Kim sordu?" dedi. Jane omuz silkince parlak ve aynı Aera'nınkilere benzeyen güzel saçları omuzlarına döküldü. "Bilmiyoruz. Ama çok yakışıklıydı. Ayrıca iyi birine benziyordu."

Güzel kadın aklına gelen düşünceyle kaskatı kesilerek, "Nasıl görünüyordu?" diye sordu. José... olabilir miydi? 

"Kahverengi saçlıydı," dedi Jane tekrar kurabiyesine yumulmadan önce. Aera'nın rengi bembeyaz oldu. Kardeşinin sözünü Jace devam ettirerek, "Ayrıca masmavi gözleri vardı. Aynı seninkiler gibiydi anne," dedi.

AeraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin