José Aera'yı bir kez kontrol ettikten sonra William'ın odasının yolunu tuttu. Aera güvendeydi, uyuyordu ve daha da önemlisi yaşıyordu. Francis bir şey yapmadan önce bu olaya bir çözüm bulmalıydı.
Kapıyı tıklatmadan içeri girdiğinde William giyinmekle meşguldü. Kralını gördüğünde aniden değişen ifadesi ne kadar şaşırdığının kanıtıydı. José senede bir ya da iki kez William'ın odasına gelirdi.
"Yardımına ihtiyacım var," dedi José. William Jones, kralının yüzüne baktığında söylediklerinde ciddi olduğunu anladı. Kırk yıl düşünse José'nin ondan yardım isteyeceği aklının ucundan geçmezdi.
"Sorun ne?" diye sordu meraklanarak. Hızlıca giyinmesini bitirdi ve kralını geniş odasına davet ederek koltuklardan birine oturttu. Kendisi de karşısına oturarak sorar gibi bakmaya başladı.
Koltukta arkasına yaslanarak kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. "Francis ve Wade geri döndü."
Ancak William şaşırmadı. Tepkisizliğini korudu. José kaşlarını çatarak, "Şaşırmışa benzemiyorsun," dedi.
William Jones omzunu silkerek, "Bunu bekliyorduk," dedi. "Emin olamasan da sende bekliyordun."
Haklıydı. José zaten en başından beri Francis'in geri döndüğünden şüpheleniyordu. Ve doğru tahmin etmişti de. José'nin konuşmayacağını anlayınca teşvik etmek için, "Buraya geldiler mi?" diye sordu.
José bir süre hem en yakın arkadaşı hem sağ kolu olan askerine baktı. Nihayet başını sallarken, "Francis Aera'dan pek hoşlanmıyor gibi," dedi. Yaptığı bayık eprinin ortama hiç uymadığını fark etmesi uzun sürmedi.
William Jones'un iteklemeleriyle bütün olan biteni anlattı. Francis'in gelişini, tehditlerini, Wade'in tuhaf yardımını. Tüm sözlerini bitirdiğinde William'ın yatağında sırtüstü uzanıyordu.
William bir süre söylenenleri kafasında tarttıktan sonra düşünceli bir şekilde başını salladı. "Wade samimi gibi. Francis'ten nefret etmesi için yeterince sebebi var."
"Bana akıl ver Jones," diye yataktan mırıldandı kral. "Bin yıllık ömrümde ilk kez, ne yapacağımı bilmiyorum." José daima sivrizekasıyla övünürdü. Çare bulamadığı nadir durumlardan birini yaşıyordu ve bu aynı zamanda işe yaramazın teki olduğunu düşündürüyordu.
"Şimdi seçenekleri tartalım," dedi William. "Aera burada kalırsa, ailesini asla göremeyecek ve sonsuz bir vicdan azabı çekecek. Eğer giderse..." Cümlenin devamını getiremedi. Aera'nın olmadığı bir saray düşünemiyordu doğrusu. Etrafta şakıyan ve kaleyi çekip çeviren hayat dolu bir kadının eksikliği hayal bile edilemezdi.
"Burada kalmasına izin veremem. Bencilliğim yüzünden ailesi ölecek." Doğrularak oturur pozisyona geçti. "Ama Kuzey'e de gönderemem. Belki onu Batı Cali'ye yollayabilirim. Hank birkaç sene ona bakabilir."
Dört kardeşi vardı ama hiçbirine güvenemiyordu. Yine de Hank, kardeşlerin arasındaki en ağırbaşlı olanıydı. İyi değildi tabii ki ve José'yle ölümüne düşmandılar. Kan bakımından diğer krallıklardan daha zengindi, yani onu insan kanıyla kandıramazdı. Ama Batı Cali'nin hazinesinin azaldığını biliyordu. Belkide ona düzenli olarak elmas yollarsa Aera'yı kollamayı kabul ederdi.
"Kral Hank bunu karşılıksız yapmayacaktır," dedi William. "Ayrıca Francis bunu kabul etmeyebilir. İllaki Kuzey'e göndermeni isteyebilir."
"Francis'in canı cehenneme," diye homurdandı José. Yataktan kalktı ve odadan dışarı çıkmak için yürüdü. William'ın yanından geçerken, "İşime yaramadın ama yine de sağol," dedi.
William gergince gülümsedi. "Ne demek."
José odadan çıkar çıkmaz Aera'nın odasının yolunu tuttu. Aera'ya bir şey söylemeyecekti. Kadınla arasını bir şekilde bozmalı, onu Batı'ya yollamalıydı. Tabii son zamanlarını mükemmel geçirdikten sonra.
Aera tüm gününü garip bir şekilde José'yle geçirdi. Beraber ormandaki mağaraya, şelaleye gittiler. Aera'nın elleriyle hazırladığı yiyecekleri birbirlerine yedirirlerken kadın mutluluktan öleceğini düşünüyordu. Tüm günün aslında ne kadar tuhaf geçtiğini ise saraya döndüklerinde fark etmişti. Bütün gün hiç kavga etmemişlerdi. Bu bir ilkti. José'nin bu romantik yönünü ilk kez görmüştü güzel peri. Hatta bir ara José kadını ısırarak minik yudumlar halinde kanını içmişti. José nadiren Aera'nın kanını içiyordu ve ne zaman bunu yapsa Aera zevkten öleceğini sanıyordu.
Yorgun bir gülümsemeyle kendini yatağına bıraktı. José'nin çalışma odasına gideceğini düşünmüştü ama Aera'nın peşinden odaya gelmişti. José'nin kapıyı kapatıp kilitlediğini gören Aera şaşkınca doğruldu. "İşin yok mu?" diye sordu gözlerini kırpıştırarak.
José gergin bir gülümsemeyle baktı. "Bugün yok. Yoruldun mu?"
Doğrusu evet, yorulmuştu. Bütün gün o kadar yürüdükten sonra ayakları ağrıyordu. Omuz silkerek yatakta ayağa kalktı ve birkaç kere zıpladı. "Yorgunum ama umurumda değil. Sen buradaysan uyumam. Seni özlüyorum." José birkaç adımda yatağın önüne gelince Aera kollarını boynuna doladı ve başını eğerek adamın dudaklarını öptü. Aera José'ye ne zaman yukardan baksa içinden gülmek geliyordu. Şimdi de dalga geçmek için geri çekilmek istedi ama José izin vermedi. Kadını belinden sımsıkı tutarak kendine yapıştırdı ve bugüne dek hiç öpmediği şekilde dudaklarını öpmeye devam etti.
Dakikalar sonra José Aera'yı bırakarak bir adım geri çekildi. "Aşağı in, düşeceksin."
Aera sanki bu imkansız bir şeymiş gibi gözlerini devirdi. "O kadar da sakar değilim."
José omzunu silkip arkasını döndü ve hizmetçileri çağırmak için kapıya yürümeye başladı. Aera erkeğin gideceğini sanarak iç güdüsel olarak ileriye doğru bir adım atarken, "José, bekle!" diye haykırdı. Cümlesini bitirdiğindeyse kendini yerde buldu. Yüzüstü düştüğünden çenesi, avuçları ve dizleri acımıştı. İnleyerek oturur pozisyona geldiğinde erkeği tek kaşını kaldırmış hâlde onu izlerken buldu.
"O kadar sakar değil misin?" dedi José sakince. Aera'nın önce kaşları çatıldı. Ardından dudakları titredi. José onun ağlayacağını düşünürken kadın bir anda kahkaha patlatınca ne yapacağını şaşırdı.
Aera yerde iki büklüm olarak kahkahalarına devam etti. Erkek, kapının önünde durarak kadını izledi. Normal biri düşünce gülebilir miydi? Vampir olsa canı acımayacağından bir şey olmazdı ama Aera bir periydi. İnsan duyularına sahipti. Şu an ağlaması veya kızgın olması gerekiyordu.
Öyle harikaydı ki. Her şeyiyle. Olur da yıllar sonra José karşısına çıktığında Aera onu kovarsa ne yapardı? Aera'yı bir daha görememe düşüncesi olmayan kalbine bir bıçak gibi saplandı. Eski, sefil hayatına dönmek üzereydi. Aera'nın olmadığı bir yatakta yatacak, uyuyuşunu izleyemeyecekti. Tüm gün çalışacak, odasına döndüğündeyse boşlukla karşılaşacaktı. Aera'nın onu yatakta çıplak bir halde beklediği düşüncesi José'nin daima işlerini erkenden bitirmesine sebep olmuştu. Artık kimse kapıyı çalmadan odasına dalıp onu zorla yatağa götürmeyecekti.
Hâlâ gülmeye devam eden kadına bakmaya dayanamadı. Başını çevirdi. Gözlerindeki garip ıslaklığın gözyaşı olmamasını umut ediyordu.
Yorumlarınızı bekliyoruum, iyi gecelerr ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampireDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...