Aera yeniden ormandaydı. İri gözleriyle ağaçların arasını dolaşıyordu. Şelalenin sesini duyabiliyordu. Mağarasını geçmişti. Amacıysa bir geyik bulmaktı. Annesi Serenity'i.
Onu görmeyi o kadar çok istiyordu ki. Acaba annesi Aera'ya benziyor muydu? Güzelliğini annesinden mi almıştı? Babası kimdi? Nasıl tanışmışlardı? Aklında binlerce soru vardı ve heyecandan kalbi küt küt atıyordu.
"Anne!" diye seslendi başlığını kafasından çıkararak. "Anne! Ben geldim!"
Umut dolu gülümsemesi yüzünde dondu. Ortada ne bir geyik, ne de başka bir hayvan vardı. Ama pes etmedi. Bir kez daha seslendi. "Anne," dedi daha çaresizce. Bir sonraki cümlesi fısıltı şeklindeydi. "Ben geldim."
Başı öne düştü. Grace'in babasını bulmalıydı. Onu bulmalı, ailesini normale döndürmesi için onunla anlaşmalıydı. Aera bunun için her şeyi yapabilirdi.
Şelaleye ne zaman vardığını bilmiyordu ama şimdi suyun hemen yanındaydı. Pek büyük olmasa da şelale gürültüyle akıyordu. Çimlerin çevrelediği su, birkaç metre sonra başlayan ağaçlar ve tek bir kocaman kaya Aera'nın en sevdiği görüntüydü. Ama onun asıl sevdiği yer şelalenin içinde kalan mağaraydı.
Başını eğerek suya baktı. Yüzü dalga yüzünden bulanıktı. Pelerinine iyice sarındı. Hava serindi.
"Seni burada bulacağımı biliyordum," dedi bir ses. Aera omzunun üzerinden ağaçlık alana bakınca Grace'i gördü. Kadın çırılçıplak bir şekilde ona yürüyordu ve vahşi kıvırcık saçlarıyla tam bir orman kadını gibi görünüyordu.
"Grace," dedi Aera tebessüm ederek. "Burada ne arıyorsun?"
"Senin aradığını. Birkaç avcıyla konuştum ve güzel geyiği gördüklerinden bahsettiler."
"Avcı mı?" Aera bedenini tamamen ona çevirdi. "Bende onlarla konuşabilir miyim?"
"Sanırım öbür dünyada bunu yapabilirsin," derken Grace tırnaklarını inceliyormuş gibi yaptı. "Biz orman halkı avcıları pek sevmeyiz."
Aera'nın yüzü bembeyaz kesildi ama şu an Grace'in öldürdüğü avcılara üzülecek vakti yoktu. Büyücü muhtemelen kimseyi haksız yere öldürmezdi. "Peki sen gördün mü?" diye sordu Aera yutkunarak. Ardından ekledi. "Geyiği?"
"Hayır tatlım. Annen tamamen kayıplara karışmış gibi." Grace üzüntüyle başını salladıktan hemen sonra ortadan kayboldu. Aera etrafına bakınca Grace'in suya girdiğini, ıslak çenesini çimlere yasladığını gördü. Aera da onun tam karşısına dizleri üzerine çöktü. Sağ elini uzatarak kadının ıslak koyu renk saçlarını okşadı.
"Eee?" dedi Grace burnunu kaşıyarak. "Majesteleriyle nasıl gidiyor? Geceleri seni oldukça yoruyor olmalı," dedi hınzırca sırıtarak. Aera dudaklarını büzerek kadının saçlarını kulağının arkasına attı.
"Şey. Aslında geceleri onu görmüyorum bile," dedi somurtarak. Grace'in imalı bir şekilde kaşlarını kaldırdığını görünce ekledi. "Ciddiyim! O bir kral ve sürekli çalışmak zorunda."
"Çok çalışan bir erkeği en mutlu eden şey nedir biliyor musun tatlım?" dedi Grace dirseklerinide çimlere yaslayarak. Bedeni suyun altında dans ediyor gibiydi. "Onun yorgunluğunu alacak güzel bir kadın."
Aera'nın bakışları Grace'inkilerden kaçtı. "Ben bunu yapmıyorum."
Grace yükünü tamamen dirseklerine verirken, "Ve bunu yapmayan kadınlara ne olur biliyor musun? Başka kadınlar tarafından def edilirler." İşaret parmağını bilmiş bilmiş havaya kaldırdı. "Bir erkeği elinde tutmak istiyorsan aynı zamanda yatağında tutmalısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aera
VampiroDünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez durumdadırlar. Kral José ise diğerlerinin bilmediği gizli bir silaha sahiptir. Ormanda yaşayan güzeller...